1. Tesadüfler Ritüeli

47.9K 972 197
                                    

1.Bölüm: Tesadüfler Ritüeli
*Küçük bir dolandırılma meselesi.*

Herkesin gerçekten yarın için bir hayali var mıydı? Yoksa anı mı yaşardık? En kötü hedef bile hedefsizlikten daha iyidir, derlerdi. Lise zamanlarımda asla inanmadığım bu söz şimdilerde bana oldukça mantıklı geliyordu.

Büyüyünce ne olacaksın sorusunun cevabı da hiçbir zaman sabit değildi benim için mesela. Bence çoğu kişi için de bu böyleydi. Ortaokuldayken başarılı bir psikolog olmak isterdim, lisede içime sığdıramadığım hayvan sevgimden dolayı veteriner. Sınav senemden sonra ise o zamana kadar asla aklımda olmayan ama tercih listemin çoğunu kaplayan o meslek için yaşadığım yerden temelli ayrılmıştım.

Sonuç olarak üniversite boyunca hayalini kurarak çalıştığım mesleğime nihayet kavuşmuştum, hemşire olmuştum.

Tam şu an ise bir elimde valizim, bir elimde kol çantam ve yanımda daha fazla taşıyamadığım bavulumla havaalanının ortasında duruyordum.

Evet, bildiğiniz öylece duruyordum.

Yaklaşık on beş dakika önce, daha önce hiç görmediğim bu şehre, Adana'ya, inmiş bulunmaktaydım. Uçaktayken buraya gelene kadar uyumuş şimdi de bu kadar bavulu nasıl taşıyacağımı düşünüyordum.

Benimle birlikte uçaktan inen insanları takip edip çıkış kapısına kadar yaklaşmıştım, yaklaşmıştım diyorum çünkü çıkışı gözlerimi kısıp baktığımda ancak görebiliyordum. Ve şuan bir adım daha atacak halim kalmamıştı.

Omuzlarımdan dökülen dalgalı saçlarımı daha önceden bileğime taktığım lastik tokayla sıkıca topladım. Bavulları taşırken gözlerimin önümü kapatmaları isteyeceğim bir şey değildi.

Kendi kendimi telkin ederek bavulumu tutmaya yeltendiğim sırada birinin bu tarafa yaklaştığını gördüm. Asker üniformalı bir adam, yaklaşık 1.90 boyuyla bana doğru yürüyordu. İki adım ötemde durduğunda, "Merhaba, izin verirseniz yardım edeyim?" Dedi, bir eliyle alnını sıvazlayarak.

Üniformasının boynunu kapatmasına rağmen parlayan künyesini görebiliyordum. Bir eli alnındayken bir eli de cebinde soran gözlerle bana bakıyordu. "Teşekkür ederim, zahmet etmeyin lütfen. Ben hallediyorum." Diyerek nazik bir şekilde reddettim teklifini.

Hemen ardından da bavulu elime aldım tekrar. Aslında zahmet etse de çok güzel olurdu. Yoksa ben az sonra kendimi Feriha Yılmaz gibi yerlere atacaktım.

"Tam beş dakikadır şuradan sizi izliyorum." Dedi koridorun sonundaki bankı işaret ederek. "Bırakın yardım edeyim, siz de daha fazla yorulmayın."

Geldiğim yolu düşündüm, aşırı bir hareket yapmamış olmayı diledim içimden. Açıkçası ben kendimi dışarıdan izlesem, pek de güzel şeyler düşünmezdim hakkımda.

"Pekala, teşekkür ederim." Dedim pes ederek. Fazla uzatmayacaktım, çünkü gerçekten de bavulları taşımak tahminimden daha zor olmuştu.

İstanbul'da havalimanına babam bıraktığı için zorlanmamıştım bu kadar. Valizi rahatça taşıyabiliyordum ama bavulu indiğimden beri sürünerek getirmiştim resmen.

Ela gözlerine çevirdim bakışlarımı. Ki bunu yapabilmek için boyundan dolayı kafamı hayli yukarı kaldırmam gerekiyordu.

Taşıyamadığım bavulu uzun ince parmaklarıyla kavradı ve beraber çıkışa doğru yürümeye başladık.

"Daha önce hiç görmedim sizi buralarda." Ne yani, buradaki herkesi daha önce görmüş müydü sanki? Hiç sanmıyordum.

Yan yana durduğumuzda uzun boyunun yanında daha da küçülmüştüm sanki. Sesinin oradan bana ulaşıyor olması bile bir mucizeydi.

MAVERA/TAMAMLANDIWhere stories live. Discover now