Çay Bile Bazen Yakar İnsanın Canını

2K 370 53
                                    

"Niye koruyorsun sen beni?" diye sordum çay bardağını önüme çekip.

"Engin'in yanından geçiyordum. Sonra işte bugün işim yok bakayım neler yapıyor diye bir şeyler duydum."

"Onu demiyorum. Beni diyorum. Neden?"

"Arkadaşız. Tamam, beni çok da sevmediğini biliyorum. Ama azıcık da seviyorsun bence."

Gülümsedim. "Hep böyle iyi niyetli misin sen?"

"Bilmem." dedi omuz silkerken. "İlk günlerde de söylemiştim ya. Önce sevmeyi seçerim ben insanları."

"O da bir tercih tabi ki." dediğimde "Takıyor musun kolyeni?" diye sordu.

"Evet." dedim elimi kolyeye vurarak. Okulda yakayı açmak yasaktı. Kimse göremiyordu. Hatta onu bana verdiğinde dahi beğenmemistim o kolyeyi. Ama nedense iyi hissettiriyordu. Belki de tam bu anda olduğumun bir kanıtı olmuştu gözümde.

"Ben de." dedi. "İsimlerimiz yazıyor ikisinde de. Birer tanesini değiştirelim mi?"

"Senin ismini neden göğsümde taşıyayım Canan?"

Gözlerini kocaman açıp "Ama lütfen." dediğinde başımı iki yana sallayıp kolyeyi çıkartarak masanın üstüne koydum. "Al da yap hadi." Değişik bir kızdı. Bitmeyen bir hayat enerjisi vardı bi kere. İnsanı mutlu ediyordu ister istemez bu durum.

"Yaptım." Kolyeyi alıp geri taktım. "Teşekkür ederim."

"Anlamadım?"

"Benimle geldigin için. Kolyeyi hâlâ taktığın için. Az önce beni kırmadığın için falan işte."

"Galiba sen benim tek arkadaşımsın." dedim ona bakıp.

"İstesen, okulda binlercesi var. Abartmıyorum bak."

"Boş versene." dedim omuz silkerken. "Hiç biri gelip de Engin'e karşı korumaz beni. "Sana anlattıklarımı anlatsam hele. Şimdiye taşlamaya başlamışlardı."

"İyi bir kızsın sen." dedi. "Zamanında yanlış bir tercih yaptı diye ömür boyu ceza çekmek zorunda değil insan."

"Düzeltmeye çalışıyorum. Ve inan bana çok uğraşıyorum." Sandığından çok daha fazla hem de.

"Uğraşmasan Kubilay'ı üzmemek için bu kadar çok çaba sarf etmezdin zaten." diyerek gülümsedi. "Ama yine de bir an önce söylemen lazım."

"Az kaldı." dedim, daha çok kendi kendime mırıldanırcasına. Çok az kaldı hem de. "Hepsi hallolacak." Ya ben onları alt edeceğim ya onlar beni. Bekleyip göreceğiz.

"Merhaba." diyerek yanımıza oturan Engin'e döndük ikimiz de. "Şey, yarım saatlik ara vardı da." Aa hadi canım.

"Ee?"

"Tamam. Biliyorum ne dediğimi. Söz verdiğimi de. Ama arada hiç mi konuşmayacağız?"

"Çay içer misin sen de?" diye sordu Canan. Benim ona uyaran gözlerle baktığımı görünce de ne yapabilirim ki der gibi omuz silkti.

"Yok. Konuşmanızı bölmek için gelmedim. Öylesine." Benim de sana çok pis küfürler edesim var Engin. Hiç ya, öylesine.

"Ee? Dersler nasıl? Malum, ben varken bile pek bir üstüne düşmüştün son zamanlarda?"

"Güzel. Çalışıyorum."

"Aa bende de var bu kolyeden." diyerek kolyeme bakmak için eğildi Engin. "Sana kim aldı?"

"Ben." dedi Canan. "Arkadaşlık kolyesi."

"Sevgililer alıyor bunları diye biliyorum birbirlerine."

Kolyeyi tekrar gömleğimin içine koymadan önce Canan'ın adının yazılı olduğu kısmı gösterdim.

"Şimdi sen söyle bakalım. Sana kim aldı?"

Canan kahkaha atmamak için kendisini zor tutarken, Engin önce saçma sapan sesler çıkarttı.

"Saçmalama ya. Erkek kolyesi zaten o. Kendime aldım işte."

"Bakmamda sakınca yok o zaman." dedi Canan, Engin'in boynundaki zinciri çekerken. "Gümüşleri de vardı ondan mı aldın?"

"Yok. Şey."

"Ney?" diye sordum tek kaşımı kaldırıp. "Sen versene şu kolyeyi." Evet, Canan da görememişti çünkü anında bileğinden tutmuştu. Canan da çok üstelememek için çekmişti elini. Ama ben istediğim kadar üzerine gidebilirdim.

"Gümüş değil demek istedim işte."

"Tamam. Ver bakayım."

"Saçmalama güzelim ya. Kim alacak bana kolye? Alsa da takmam zaten."

"Hı hı." dedim başımı ağır ağır sallarken. "Anladım."

"Bir kolyeyi göstermedim diye kıskanmayacaksın herhalde. Değil mi?" diye sordu elimi tutup. "Yoo." dedim sakince dudak büzerek. "Kıskanmam için seviyor olmam, sevmiyor olsam bile birazcık önemsiyor olmam gerekiyor. Şu andan itibaren senin için ikisini de zerre hissetmiyorum inanır mısın?" diyerek ayağa kalktım. "Hadi Canan. Birer bardak da bizde içip bilmem kaçıncı boynuzlanmamı kutlarız."

"Öyle değil. Zeynep..." dediğinde çoktan arkamı dönmüş, gülümsemeye başlamıştım bile.

"Sanırım kurtuldun." dedi Canan, bana doğru yaklaşıp koluma girip kıs kıs gülerek. "Hangi orospu aldı acaba? Keşke isme baksaydık."

"İsterse tüm okul orasına burasına tepsin ayrı bir kolyeyi. Yemin ederim umurumda değil." dediğimde kahkaha atmıştı.

Eczanenin önüne geldiğimizde kapıda duran Kubilay "Nasıldı çaylar?" diye sordu.

"Ne?"

"Sıcak." Canan'ın ciddi ciddi cevap verdiğini görünce gözlerimi devirdim. "Ne?"

"Bana da soğuk su söyleseydiniz eliniz değmişken."

"Ne saçmaladığını anlatmak ister misin?" diye sorduğumda Canan kolumu kolundan çekmişti.

"Aldatılmanın üstüne iyi gelir işte."

"Yahu ne saçmalıyorsun?"

Elindeki kağıdı bana doğru uzattı. Canan'la oturduğumuz yerin adı yazıyordu. İyi de Canan ve ben o anda karar vermiştik orada oturmaya. Hatta ben demiştim gel girelim işte diye.

Tabi ya. Engin oraya boşuna gelmemişti.

"Pek yakındınız. Sonrasında da pek mutlu. Barıştınız mı? Hayırlı olsun." Ağzımı bile açmama için vermeden eczaneye geri girdirdiginde "Yemin ederim benim yazım değil o." diyerek kendini açıklamaya çalıştı Canan.

"Biliyorum." dedim, gözlerimdeki yaşları silmeye tenezzül etmezken "Engin'in yazısı."

《FİNAL》Eyvah! 17 Yaşındayım (-18) Where stories live. Discover now