Dayak Time

10.8K 1.3K 170
                                    

Okula doğru sinirli ve hızlı adımlarla ilerlerken, aklımda tek bir şey vardı; Engin'den ayrılmak. Ona yeniden kör kütük aşık olmadan ayrılmam lazımdı. Belki de hiç dönmeyecektim eskiye. O zaman ne olacaktı peki? Engin ile devam edip paşa paşa tekrar aldatılmayı mı bekleyecektim? Daha da neler! Bu sefer izin vermeyecektim gururumu ve onurumu hiçe saymasına. Yok. Hayır. Bu kez olmazdı. Bir bahane bulmalıydım. Yoksa da yaratmalı. Onun bu aşık hallerine daha fazla dayanacak gücüm kalmamıştı. Her şeyi geçtim, kalbim dayanamıyordu artık. Bir yandan kırılan yerlerini onarmaya çalışıyor, diğer yandan yeni Engin'in aşık hallerine aldırmamaya. Çok zordu onun işi. Kolaylaştırmam lazımdı. Ama nasıl?

Sınıfa girip de Kubilay'ın kitap okuduğunu görünce çantamı çıkartıp, sıraya oturdum. Arkadaki kızlar da fısır fısır dedikodunun dibine vuruyordu maşallah. Işte o an Tesla'nın ampulü patlarcasına parlamaya başladı beynimde. Kubilay'a bakıp "Özür dilerim." diye mırıldanarak "Tabi ki de seviyorum Engin'i." dedim sinirleniyormuş da sesim istemsiz olarak yükseliyormuş gibi. Onunla konuşuyormuş gibi yapıyordum ama zavallım kitaba öyle dalmıştı ki, geldiğimi fark edip yüzüme bile bakmamıstı. Belki de onu bırakıp Engin ile konuşmama kızmıştı. Neyse. Her iki durumda da, şu an yüzüme bakmaması benim lehimeydi. "Ama her arkamı döndüğümde başka bir kızla konuşması hiç hoş değil. Yani tamam, beni sevdiğini biliyorum ama.. ne bileyim. Her şeyi göz ardı ederim belki, ama aldatılmayı asla. Konuşmasın arkadaş. Erkeklerle konuşsun. Kızdan arkadaş mı olur?" Arkadaki kızların topluca sınıftan çıkmasından da anladığım kadarıyla beni dinlediklerinden emindim. Umarım içlerinden en az biri birazcık zeki çıkardı da yapardı beklediğim şeyi.

"Bana mı diyorsun?"

Kubilay bana doğru dönünce "Evet." dedim şirince. "Günaydın diyordum."

"Kapıda günaydın dedim ya."

"Şu an daha bi aydın gibi geldi de bana gün." deyince güldü. Okul çıkışı daha da ayacaktı hatta. Işıl ışıl olacaktı her yer. Ohhh, mis mis.

"Iyi ya, tekrar günaydın o zaman." Ne çabuk affediyordu bu beni ya. Ne kadar çabuk tekrar gülümseyebiliyordu yüzüme bakınca. Bu kadar kolay affedebiliyor muydu insanları cidden? Ya çok yufka yürekliydi, ya da çok mükemmel rol yapabiliyordu. İkinciyi tercih ederdim şahsen. Birincinin doğru olduğunu varsaydıkça kendime sövme kapasitem oldukça çıtayı zorluyordu zira.

Öğretmen derse girip de bir soru için Kubilay'ı tahtaya kaldırınca bir kaç erkeğin mırıldandığını duyup sinirle kafamı oraya çevirdim. Şimdi anlıyordum daha önceden soru çözerken bizi takmadığını düşündüğüm Kubilay'ın sessizliğini ve utanıyordun kendimden. Çocuk yanındakilerin dürtmesiyle bana dönünce orta parmağımı ona doğru tutup, sınıftakilerin oolamasıyla öğretmene çevirdim gözlerimi. "Ne oluyor orada?" diye sorduğunda kimseden ses çıkmamış ve her şeyden habersiz olan Kubilay soruyu çözüp yerine oturmuştu. Herkes bizim sıraya bakıp gülünce "Bana mı gülüyor onlar?" diye sordu.

"Yok. Bana."dediğimde sanırım dalga geçiyorum sanmıştı ki, yüzü asılmıştı. Zil çalıp da hoca çıkarken "Vallahi bana ya." dedim.

"Niyeki?"

"Ne o Zeynep, yeni arkadaşını bulunca bize mi düşman kesildin bu kez? Malum, birilerine bulaşmadan edemezsin sen."

"Yürü git." dedim hiç yüzüne bakmadan. Ne kadar önemsizse zamanında benim için, adını bile hatırlamıyordum.

"Engin'e güveniyorsun değil mi bu kadar? Merak ediyorum da, her istediğini yapması için yatakta ne numaralar yapıyorsun ona? Eğer numaralarını beğenirsem ben daha çok korurum seni."

"Öyle mi?" deyip ayağa kalkarak sıraya oturdum ve bacak bacak üstüne attım. "Kimden korursun mesela? Engin'den?" dedim, tek kaşımı kaldırıp ona biraz daha yaklaşarak, sorarcasına.

《FİNAL》Eyvah! 17 Yaşındayım (-18) Where stories live. Discover now