Nefret

16.3K 1.4K 218
                                    

Eve gitmek için okuldan çıkarken, önüme geçen Kubilay'ın arkasından bağırsam da aldırmadı bana.  Bu yıl lisenin son yılıydı. Iki yıldır neler yapmıştım çocuğa kim bilir. -Ah evet o zamanlar lise üç yıldı.-  Tek bir özürle affedebilir miydi beni? Ben olsam affetmezdim ne yalan söyleyeyim.

Okuldaki herkes benim ona seslenmemin ve onun beni tınlamamasının şokunu yaşarken, hiç birine aldırmadan eve doğru yürüdüm. Zamanında ne kadar da çok önemliydi oysa onlar benim için. Onlar, okuldaki karizmam, Engin...

Cidden nereden geliyordu birinin ölümüne sebep olup da onu umursamadan hayatıma devam edebilecek kadar ego?

Yıllar sonra okul günlüğüne açıp da resmini gördüğüm zaman gelmişti aklıma Kubilay. Ta o zaman pişman olmuştum, o zaman canım yanmıştı ilk kez.

Neyin kafasıydı bu? Nasıl bir ergenlikti?

Ergenlik demişken; evin sokağını ararken tam da dibimde biten Engin'e bakıp gülümsedim. Tam da lafının üzerine gelmişti yani.

Arabadan inince ona baktım. Yeni çıkmaya başlayan sakallarına, daha tam belirmemiş olan yüzündeki yorgunluk çizgilerine ve bana bakışlarına. Kaç yıldır özlediğim, aşk dolu bakışları...

"Neden haber vermedin erken çıktığınızı?"

"Ben..." dedikten sonra "Yorgunum." dedim. Özlediğim haline baktım bir süre.

Endişeyle "Hasta falan mısın?" diye sorunca gülümsedim. Son günlerde ne zaman "Yorgunum." desem, "Ne zaman değilsin ki?" cevabından sonra bu iyi gelmişti.

Iyi olduğuma ikna olan Engin mahalleden birine yakalanmadan giderken, onu o zamanlardaki gibi sevemediğimi fark ettim. Ne de olsa gelecekte olanları biliyordum artık, nasıl sevebilirdim ki?

Başımı sağ tarafa çevirip sokaktaki bakkala baktım bir süre. Neydi adamın adı, Avni amca mı? Asım mıydı yoksa? Neyse, öyle bir şeydi işte. Sonra çantamdaki tüm bozuk paraları çıkartıp bakkala girerek alabildiğim kadar leblebi tozu aldım, hani şu içinden yüzük çıkanlardan. Ne çok severdim onları.

Gülümseyerek eve doğru yürürken, "Annee!" diye bağıran çocuklara ve onlara sepetle salçalı ekmek uzatan annelere baktım. Ne çabuk unutmuştum her şeyi.

Müstakil olan evimizin bahçesine girip, sandalyelerden birine oturdum. Annemle karşılaşmak zor olacaktı yıllar sonra. Evden ses gelmiyordu ama seslenmek için yeterli cesareti de bulamıyordum kendimde.

Anne... Bu sözü ağzıma almayalı ne kadar da uzun zaman olmuştu. Her şeyi, herkesi karşıma alıp da Engin'le yaşamaya başladığımdan beri konuşmuyorlardı benimle. Ne demişti babam en son evden çıkarken, "O kapıdan bir kez çıkarsan, bir daha giremezsin Zeynep!" Sahi, değmiş miydi?

"Zeynep, hava serin annem. Ne diye gömlek katına duruyorsun dışarıda?"  Annemin sesini duyunca bir süre yüzüne baktıktan sonra sandalyeden kalkıp sarıldım sıkı sıkı.

"Bir şey mi oldu annecim?"

Ben... nasıl onlara "Umurumda bile değilsiniz." diyebilmiştim?

"Yok. Bir şey olmadı." dedikten sonra titreyen sesimi düzeltmek için hafifçe öksürdüm. "Sarılamaz mıyım canım anneme?" deyince annem de bana sarıldı şaşkınlıkla. Neden şaşırmıştı ki bu kadar? Tabi ya, ben o zamanlar veli toplantılarına gelmelerini bile istemiyordum "Sizden utanıyorum." diyerek. Ne kadar da salaktım!

Eve girip de saçma sapan ödevleri yaparken, bir yandan da tırnağımın yanındaki etleri kemirerek babamı bekledim. Öyle uzun zaman olmuştu ki ona sarılmayalı. En son beşinci sınıfta sarılmıştım sanırım. Sonraları hep kavga ettim onunla, ekmek alacak parası yokken bana bilmem ne marka ayakkabı almadı diye "Senden nefret ediyorum." demiştim bir keresinde. Ne aptallık ama!

Şimdi ayağımdaydı o ayakkabılar. Çünkü babam taksitle de olsa almıştı onları bana. Ama yine de memnun olmamıştım, bir kez olsun teşekkür etmemiştim ona, asla yetinmemiştim elimdekilerle. Oysa elimdekiler ne kadar da kıymetliydi, farkında değildim o zamanlar.

Babam tam da saatinde kapıdan içeri girerken, koşarak kucağına atladım. E adam şaşırdı doğal olarak. O kadar çok şaşırmıştı ki, bana sarılmayı bile akıl edememişti hâlâ.
"Hoş geldin baba." Sesimle birlikte kendine gelerek, bana sarılıp "Hoş buldum." dedi. "Hatun mutluluk kapsülü mü yuttu bu kız? Ne bu neşe?"

Ben babamdan ayrılıp "Aşk olsun." derken annem babama bakıp bilmem  der gibi ellerini iki yana açtı. 

"Ha ben anladım. Bilgisayarın ne zaman geleceğini soracaksın sen. Yarın sen beğenirsin, öyle alırız. Ben anlamam onlardan."

"Hayır! " diye çıkışıverdim bir anda. Babamın o bilgisayarı aldığını, taksitlerini ödeyemediğini ve evdeki koltukları sattığını hatırlayarak. O zaman satıldığına pek de üzülmediğim, arkadaşlarım geldiği zaman utanarak anneme üzerine örtü örttürdüğüm koltuklar.

"Zeynep. Iyi misin kızım?"

"Iyiyim baba." diyerek koltuğa oturdum. Yanındaki yırtıklara baktım bir süre. "Sadece, artık bilgisayar istemiyorum."

Annem ve babam bana bakıp ciddi misin  bakışı atarken gülümsedim. Eski ben olsam, ben de inanmazdım kendime. Ama ben geri dönünceye kadar böyleydi bundan sonra.

Sahi buraya nasıl gelmiştim? Neden gelmiştim ve nasıl geri dönecektim? Geriye dönmek istiyor muydum?  Kesinlikle hayır.

En azından Kubilay'ı kurtarmam lazım  diye düşündüm. Ya da anne babamı biraz daha mutlu etmem. Ben gidince ne kadar üzülmüşlerdi kim bilir?

"Onu seviyorum tamam mı? Bu evde, sizinle daha fazla yaşamak istemiyorum. Nefret ediyorum sizden." diyerek kapıyı çekip çıkışım geldi aklıma. Kimseden değil de, kendimden ölesiye nefret ediyordum şu an.







Bölüm okuyucunun özel isteği olunca gecenin bir Vakti itinayla yazılır efem😌 Şahsen ben yazarken nefret ettim Zeynep in eski halinden😂 böyle saçından iki tel alasım geldi ne yalan söyliyim.

《FİNAL》Eyvah! 17 Yaşındayım (-18) Where stories live. Discover now