Yeni Arkadaş(!)

6.2K 752 252
                                    

"iii, şey."

"Iı,ney? Okulda arslan parçası gibi kükrerken bir şey yok, bana gelince ii, şey. Bu mu yani?"

"Yapmasana Zeynep ya. Sinirlendim işte. Gelmiş yok kemanlar yok çiçekler. Vizyonsuz vizyonsuz."

Ben gülerek "Sinirlendirsek mi biz hep seni ya?" derken, gülmemek için zor tutuyordu kendisini o da. Ne var? Çok tatlı oluyordu işte sinirliyken.

"Tamam hadi söyle. Sustum." Dudaklarımı bastırdığımda bir süre baktı, sonra da başka yere çevirdi kafasını.

"İşte, okulda olanlar."

"Pişmanım falan deme, camdan atarım kendimi."

"Tüh. Keşke ben senin alt katında otursaydım. Benim odaya düşerdin." dediğinde öyle bir kahkaha atmıştım ki, bahçedeki çoğu kişi bize bakmıştı. Diğer çoğunluk zaten o dersten beri gözünü ayırmıyordu ikimizdende. "Pişman falan değilim tabii de. Sadece, olanlardan sonra. Yani. Sevgili miyiz şimdi biz?"

"Kubilay.." deyip derin bir nefes verdim sinirle. "Biz zaten uzun zamandır sevgiliydik. Sadece senin haberin yoktu."

"Nasıl?"

"Ay günlerdir peşinden koşuyorum Kubi ya. Ne demek nasıl?"

"Kubi demesek?"

"Neden, beğenmedin mi?" Kulaklarının kızardığını gördüğümde "Anladım." dedim. "Bundan sonraki adın Kubi."

"Ya. Çok kötüsün."

"Sağ ol."

O eczaneye girdikten sonra bir süre daha yürüdüm, sonra okuldan çıktığımızdan beri arkamızdan gelen çocuğa döndüm sinirle. Bir kaç saniye dik dik baktıktan sonra orta parmağımı gösterip devam ettik yürümeye. Engin'in de, arkadaşlarının da benden görüp görebileceği en nazik şey orta parmağımdı bundan sonra.

******


"Ee Zeynep, nasıl okul?"

"İyi." dedim ağzımdakini yutup. Bir şeyler biliyor gibi imalı imalı sormasana durup dururken baba yahu. Kalbime inecek burda.

"Dersler falan.."

"Güzel. Nasıl olsun?"

"Veterinerlik kesin diyorsun yani." dediğinde güldüm. Hem de nasıl bir kesinlik, anlatamam. Daha bir kaç gün önce öyleydim ne de olsa. Bilmediğim bir şey değildi ki. Üniversite sınav sorularına varana kadar hem de.. Cumhurbaşkanı böle olabilirdim bu bilgilerle ha.

"Ee? Sesin çıkmadı."

"Kesin kesin. Merak etme sen. Bende o iş." dediğimde ikisi de gülmüştü. İnanıyorlardi bana, alaycı bir gülüş değildi bu, bu yüzden. Yaparsın sen, biliriz gülüşüydü. Tüm o yaptıklarıma rağmen, bu güveni hak ediyor muydum peki? Belki.. Henüz hiçbir şey yapmamıştım ne de olsa, şimdiki hayatımda en azından. "Kalkayım da sınavlara çalışayım bari. Veterinerlik puanı yüksek, malum."

"E baban dükkanı açacak yemekten sonra tekrar. Ben de komşuları çağırdım. Alta da biri taşınmış. Oturacağız birlikte."

"Ee? Benimle alakası?"

"Arkadaşın gelecek. Diğeriyle de tanışırsın işte." Bak Kubilay, annem bile ayrı kalmamız karşı. "Çayı falan hazırlayalım onlar gelene kadar."

"Sınavda çay nasıl demlenir diye mi soracaklar kıza yahu? Rahat bıraksana."

"Belki sorarlar. Kek en çok neli güzel olur diye falan. Niye öyle diyorsun ki baba? Ben bi mutfağa gideyim bakayım neli güzel oluyormuş? Mühim ve sor bir soru sonuçta." Masadan kalktığımda ikisi de gülüyordu. Onları böyle görmek öyle güzeldi ki.. Hep üzgün hatırlıyordum ikisini de bunca zaman. Öyle iyi gelmişti ki o yüzden. Kalbimde bir tüy vardı sürekli. Bir ucu gıdıklayip güldürürken, diğer ucu batıp kanatıyordu durmadan. Kanım aktıkça, diğer ucu daha çok güldürüyordu sanki. Canım yandıkça daha çok.. Sonra bir baktım, ne kanım kalmış akacak, ne de halim kalmış gülecek.. Ölmüş, ama benim bunu kabullenemediğim bedenim sürüklenip duruyordu ordan oraya. En sonunda buraya geldi sürüne sürüne. Ayağa kalktı, elini soktu kalbine, çıkarttı tüyü, temizledi kanını, kendine değil karşısındakine tuttu bu kez yeni Zeynep. Canımı yakmadığı gibi, benim dışımda başkalarını da güldürüyordu artık o tüy. Hem de artık kimsenin canını yakmadan.

"Koydun mu çayı annecim?"

"Koydum koydum. Kekleri de tabaklara koydum. Sarmalardan da koydum."

"Ellerinle mi?"

"Yok. Onlar yediklerim." dedim, parmaklarımı yalarken.

"Git pis. Yıka ellerini. Sonra da git dersine arkadaşların gelene kadar."

"Lar derken? Diğeri de mi benim yaşımda?"

"Liseye gidiyor dedi de, bilmiyorum ki annecim. Hemen hemen aynıdır işte. Anlaşırsınız."Ulan Engin çıkmasındı o da. Tövbe estağfurullah! O ne öyle, korku gerilim filmi fragmanı gibi..

" Anlaşırız herhalde. Ben çalışayım onlar gelene kadar." diyerek odama geçip kitabı açtım. E ben biliyordum bunların hepsini işte. Okul zaten yeterince kötü değilmiş gibi, bir de iki kere çalışılır mıydı aynı konulara ama ya! Reva mıydı bu bana? Bana? Tabi ki de revaydı. Bendeki de laf yani.

"Annem, gel bak arkadaşların geldi."

"Ben de geldim. Ama oyuncaklarımı da getirdim. Sizinle oynamam." Bundan da tam bir görümce olurdu ha. Düğünde gelinin yerine beyaz giyinen tarzda. Simleri de ağzından bademciklerine kadar döktü mü, tamamdır..

Diğer 'arkadaşımıza' baktım o arada. İyi bari, tanımıyordum.

"Odama geçelim mi? Bende çay getireyim." diyerek elimle odayı gösterip, tepsiyi almaya gittim.

"Ben tanıyorum seni. 11TMB'denim ben de." Bana dese normaldi, lakin Kubilay ile konuşuyordu hanımefendi.

"Öyle mi? Nereden tanıyorsun?"

"E okuldan. Sen başını kaldırıp bakmıyorsun ama.." dediğinde tepsiyi sehpanın üzerine koydum, gözlerimi devirerek.

"Ben başım yukarıda yürürüm hep ama.. Ben de görmedim seni."

"Sana pek bakmıyorum. Ondandır."

"Haklısın. Kubilay da pek bakmıyor sana ya, ondandır." dedim sinirle. Yolardım lan ben bunu!

《FİNAL》Eyvah! 17 Yaşındayım (-18) Where stories live. Discover now