Kekocuklar

8.8K 1.1K 237
                                    

Bölüm @benmarsupilami ye🖤 Çünkü neden olmasın 😏




Elimden kalemi bırakıp, gülmemek için zor tuttum kendimi. Bir kez daha gülersem, annem delirdi bu diyerek ambulans çağırabilirdi kapıya. Ama Kubilay’ın hali aklıma geldikçe, hunharca gülesim de geliyordu aynı şekilde. Kekeleyerek bir şeyler saçmalamış sonra titreyen elleriyle kapıyı zar zor açıp kaçmıştı evden. Ben mi? Ben kahkaha atmamak için dudaklarımı ısırıyordum o arada.

Evet, onu sevmeden yaptığım bu şey, dışarıdan bakıldığında saçma ve aşırı zalimce durabilirdi, ama başka çare bırakmamıştı bana. Hem mutlu da olmuştu. Daha çok kalp krizi geçiyor gibiydi gerçi ama, neyse.

Tekrar bir gülme krizine girerken, iki elimle kapattım ağzımı. Düşününce, çok da mantıksız bir davranış olmazdı beni hastaneye kapatmak. İnceden bir delilik yok değildi, yalan değil şimdi. Kim benim kadar çabuk kabullenirdi ki geçmişe dönmeyi? Ya da kim benim kadar katlanabilirdi Engin'e. Böyle düşününce, deli hastanesinde yatan bir şizofren de olabilirdim. Zira, Kubilay gerçek olamayacak kadar sadık bir aşıktı.

Kollarıma bakıp, herhangi bir iğne izi olmadığını görünce rahatladım. Kafayı yiyip gidecektim burada, kimsenin haberi olmadan. Herkes birden bire iyi bir insan olmamı ergenliği atlatmış olmama bağlıyordu, sorgulamıyordu, lakin kafayı yemiş olabileceğim kimsenin aklına gelmiyordu. Oysa ki en psikopat seri katiller, en normal insanlar arasından çıkmıyor muydu hep?

"Zeynep, yemek yemeyecek misin annem?"

"Geliyorum." dedikten sonra, odama gelen lazer ışığını görünce balkona çıktım. Hah! Önceden beni hiç de umursamayan Engin bey, kapımda köpek mi olmuştu yoksa bana mı öyle geliyordu?

Kubilay’ın da balkona çıktığını görüp, o beni görmeden kaçtım içeriye. Tam güvenini kazanmaya başlayacakken tekrar dibe batmaya hiç niyetim yoktu.

Masaya oturup, yemek yemeye başlarken, gelen müzik sesi ile kafamı masaya vurmaktan son anda vazgeçtim ve sakince yemeye devam ettim. Kekolar boldu bu zamanda. Olağandı yani. Kimse böyle bir malı sevebileceğime ihtimal vermediğinden, annem ve babam da devam ediyordu yemek yemeye.

"Görgüsüzlük canım. İnsan çocuğu var, yaşlısı var, hastası var diye düşünmez mi hiç?"

"Eğleniyorlar canım onlar da kendi kendilerine."

"Az daha kendi kendilerine eğlenseler keşke."

Sessizce yemeğimi yerken "Değil mi kızım?" diye soran babama döndüm.

Ağzımdakini sindirerek çiğneyip, yavaşça yuttuktan sonra "Tabi canım. Saygısızlık." dedim sessizce.

"E ders çalışacak bu kız şimdi. Nasıl girecek aklına sesten?"

"Çalışmasın zaten. Yukarıya gideceğim, Zeynep de gelsin."

"Neden?"

"Gülnur kocasına kuran okutacakmıș. Hazırlık yapıyordu. E sen uyursun şimdi erkenden, biz de gidip yardım edelim." Ölünce sadece birilerinin bir şeyi olarak mı anılıyorduk yani? Kubilay için de mi öyle demişlerdi acaba? Şunun oğlu, bunun kardeşi. Adı unutulmuş muydu bir süre sonra? Şu arkadaş vardı ya neydi adı diye soran olmuş muydu acaba?

" Zeynep, hızlı diyorum annem, sen daha çok oyalanıyorsun."

"Tamam. Yiyorum." diyerek üç kaşık birden attım ağzıma. Bu sefer de "Yavaş, boğulacaksın." dediğinde kahkaha atmış ve haliyle tıkanmıştım.

"E ben dedim ama."Eh ama anne, önce boğ, sonra ben demiştim. Nasıl işti bu yahu?

Yemeklerimizi yemiş, sofrayı toplamış ve babamı uyuması için yalnız bıraktıktan sonra yukarı çıkıp kapıyı çaldıktan sonra klasik 'Ben.' cevabını vererek içeriye girmiştik. Kubilay beni görünce, gayet de görmemiş gibi yaparak hızla odasına girdiğinde gülmemek için dudağımı resmen yemek zorunda kalmıştım. E bir ara o alt dudağımın hesabını da keserdim tabii. Çünkü, neden yapmayayım? Yapmamam için hiçbir sebep yoktu, yapmam içinse bir sürü sayabilirdim. Şu anda benden kaçıyor olması birinci ve en önemli sebebimdi bir kere. Kaçmak da neydi yahu? Hem kızlar kaçardı bu durumda, bizimki az ters oldu gibi. Neyse. Neremiz doğru ki diyen deve kardeşe yüzde yüz hak vererek sarmakta olduğum zeytinyağlı dolmaya işkence etmeye devam ettim.

"Zeynep abla, yapabildiğinden eminsin sen, değil mi?"

"Tam olarak değilim aslında Hayatcığım." diyerek dudak büktüm. "Bir kaç denemeden sonra olacak inşallah."

Ben demiştim zaten yapamam diye. Zorla oturtmuştu annem beni. Hayır, bi bak, bak bi ya. Elindeki malzeme belli hatun, neyine güvenip hava atıyorsun ele güne, yapar o ablası diyerek. Makarna, pilav, normal yemek ürünleri okey. Ama sarma da bi tık fazla gibiydi sanki. He be gönlümün sultanı.

"Zaten az yapılacak bunlar, biz bize kalınca yeriz diye. Tavuk pilav dağıtacağım kuranda. Sen kalk kızım, boşa yorma kendini de. Sınavınız da varmış iki gün sonra, geç çalış Kubilay’la birlikte." Canım komşu teyzem, benim annem olsana.

Anneme baktığımda, onay vermeye meyilli bir hareket yakaladığım anda kalkıp, Kubilay’ın odasına girmiştim. Beni hiç görmemiş gibi yapıp, önündeki kitabın önemli yerlerini çizmeye devam etti. Yanına oturup yamuk yumuk çizdiği yerlere bakıp güldüm bir kaç saniye. Elleri öyle titriyordu ki, çoğu kelimenin altı yerine üstünü çizmişti.

Kalemi elinden alıp "Beni de çalıştıracaktın hani." yazdığımda, bir kaç saniye yazıyla bakışti ve sonra "Geometri bu." dedi. "Ezberlemen gerek."

"Tamam. Sen onar kere tekrarla. İkimiz de ezberlemiş olalım." dediğimde gülmüştü. Evet, bu bana kızgın değil anlamına geliyordu. Yani, daha çok üzerine gidebilirdim. Bu, kesinlikle bu anlama geliyordu evet. Başka ne anlamı olabilirdi ki, değil mi ama?



Hiç. Haklısın Zeynepcigim. Böyle devam et. Az kaldı kalpten gitmesine 😂😂😂😂

Tüm hesaplarım profilde yazıyor. Arada bölüm yazarken instaya atıyorum. Takip ederseniz siz de şirinleri görebilirsiniz😂😂😂

Oy vermeyi unutmayın bu arada. Oylar düşerse bölüm de gecikir haliyle. Ve bölüm kısa ama güzel diyenler; Önemli olan da güzel olması zaten. Yüz binlerce kelime yazıp bi halt anlatamamaktan iyidir. Bence.

《FİNAL》Eyvah! 17 Yaşındayım (-18) Where stories live. Discover now