Ikilem

13.7K 1.3K 149
                                    

Hoca derse girerken, önündeki defterime "Özür dilerim." yazıp Kubilay'ın önüne doğru ittim.

"Bu aralar ne çok özür diliyorsun, ölecek miyim acaba?" Deftere bakınca gözlerim doldu bir an. Asla ama asla izin vermeyecektim buna.

Ben bir şey yazmayınca tekrar defteri önüne çekip "Kabul edildi, takma kafana bu kadar. Ben çoktan affettim seni." yazınca gülümsedim. Ya şaka yapıyordu ya da cidden bu kadar temiz kalpliydi. Nasıl olmuştu da böyle bir insanı üzebilmiştim ben? Nasıl olmuştu da hoca derse girip de "Arkadaşınız... Kubilay intihar etmiş." dediğinde kayıtsız kalıp, o dersin teneffüsünde hiçbir şey olmamış gibi yemek yiyebilmiştim? Lokmalar boğazıma dizilmemiş miydi yani? Dizilmemişti. Hiçbir şey olmamış,  hiçbir şey yapmamış gibi arkadaşlarımla gülerek yemek yemiştim o gün. 

On beş dakikalık zil çalarken, kalkmak için hamle yapan Kubilay'ın kolunu tuttum.

"Polinomlar?"

"Ne?" diyerek bana çevirdi bakışlarını.

"Polinom diyorum. Ders çalışacaktık ya hani."

"Sen... Ciddi miydin?"

"Tabi ki de ciddiydim." deyip kaşlarımı çattım. "Sınıfta kalmamı mı istiyorsun?"

"Ben şaka yaptığını sanmıştım." deyip şaşkınlıkla geri oturdu Kubilay. "Madem ciddisin, o zaman çalışalım bakalım."

Ciddi ciddi oturup ders çalışmaya başlarken, aslında polinomları hatırladığımı fark ettim, ama çaktırmadım. Onunla bir şekilde arkadaş olmam lazımdı. Benim yüzümden ya da değil, onun bir kez daha göz göre göre ölmesine izin veremezdim.

Sınıftaki gözler birer ikişer bize dönüp de fısıldaşmalar başlarken, bir zamanlar benim için ne kadar da önemli olan arkadaşlarımın hiçbir değeri olmadıklarını fark ettim gözümde. Ne kadar da yanılmıştım o zamanlar. Popülerlik veya birilerinin hakkımda düşündükleri önemli değildi, olmamalıydı. Görünüşte on yediydim, ama içimdeki ben yirmi dörttü artık. Yani, akıllanmıştım. O hiçbir işe yaramayan arkadaşlarımın değil de, ailemin daha çok değeri vardı artık gözümde. Sadece Kubilay ve Engin konusunda ne yapacağımı bilmiyordum. Kubilay'ın intiharını engellemem lazımdı. Ve Engin... Onun bu hallerini özlemiştim. Hem de o kadar çok özlemiştim ki... Biraz tadını çıkartmak istiyordum. Yıllar sonra tekrar sevildiğimi hissetmek... Ve o beni bu kadar çok severken bırakmak da istemiyordum, zaten bırakmam için bir bahanem de yoktu şu an. Ama gelecekteki o halimize tekrar dönmemek için bırakmam gerekiyordu eninde sonunda. Bu güne kadar yeterince üzmüştüm herkesi zaten. Bundan sonra kimsenin kalbini kırmaya niyetim yoktu. Engin'in de kalbini kırmadan halletmem gerekiyordu şu ayrılık işini. Bir bahanem olsa, bir yanlışını görsem yapacaktım, ama şu anki hali o kadar sevilesiydi ki. Yapamıyordum bir türlü, o iki sözü söyleyemiyordum. Oysa ki o gün eve gelmiş olsa ana avrat söverek ayrılacaktım ondan. Ama şimdi yoktu işte. Gelecekte beni aldatacaksın diye de ayrılamazdım ya. Ayrıca onunla beraberken kimseyle konuşmama da izin vermiyordu ama benim Kubilay ile arkadaş olmam gerekiyordu. Eninde sonunda biri söylecekti ona Kubilay'la konuştuğumu. Ne diyecektim o zaman?

Çıkmaza girmiştim, hem de çok kötü.

Ders zili çalarken Kubilay'ın telefonu titremiş ve eline alıp susturmuştu. Alarm kuruluydu gördüğüm kadarıyla. Iyi de ne için alarm kurmuştu ki?

"Teşekkür ederim, cidden anladım biraz.  diyerek defteri kapattım. "Daha sonra tekrar çalışır mıyız?"

"Olur tabi ki." Gülerek ders kitaplarını çıkarttım önüme. Onunla arkadaş olmak sandığımdan daha kolay olmuştu. Bunca şeyden sonra yüzüme bile bakmaz sanıyordum oysa ki ben. Bu kadar iyi kalpli bir insanı nasıl olmuştu da üzebilmiştim?

Ya ne tür bir kalpsizlikti bendeki? Ne tür bir hayvanlıktı? Hayvanlar bile sahibi ölünce başında bekliyordu, onlar bile üzülüyordu çevresindeki insanlara bir şey olunca. Kendime hayvan demek onlara hakaret olurdu.






Ay bence de Zeynep. Ne illet bir şeysin sen öyle 😄

《FİNAL》Eyvah! 17 Yaşındayım (-18) Where stories live. Discover now