5 Gün

2K 401 59
                                    

"Zeynep! Ay beklesenize." Yanımıza koşan Canan'ı bekledik dönüp. "Günaydın."

İkimiz birden "Günaydın." dediğimizde, Kubilay'a çevirdi bakışlarını. "Ya senden bir şey isteyecektim."

"Ne isteyecektin?"

"Migren var bende. Evde de ilaç kalmamış. Ben bekledim ama açılmadı da eczane. Bana bir tane ilaç verebilir misin?"

"Şimdi mi?"

"Öğlen arasına kadar ölürüm ağrıdan. Nolur."

"Tamam. Sen dönme bari. Gidip geleyim ben." Canan parayı Kubilay'ın eline tutuşturduğunda Kubilay geri dönüp gözden kaybolmuştu.

"Hadi yavaş yavaş gidelim biz de."

"Dur. Engin arkamdaydi. Gelir birazdan. Sen diğer yoldan gel onu atlat. Ben de Kubilay gelirse direkt okula götüreyim."

"Oha! Yalan mı söyledin?" Benim için günaha girme Canan. İnan bana tek bir kıvılcıma bile değecek bir insan değilim.

"Yok kız annemin migreni var. İlaç al dönerken diye vermişti para. Neyse. Geliyor." diyerek Engin'i işaret etti. "Sizi yalnız bırakayım." dedi o yanımıza geldiğinde gülümseyerek. "Görüşürüz."

"Günaydın. Naber?"

"İyiyim. Sen?" Gülme sen, cehennem zebanisi suratlı zekatı verilmemiş kul hakkı.

"İyiyim. Çok İyiyim hem de. Sen gülüyorsun ya bana. Daha ne olsun." Ne bileyim daha ne olabilir, sen cehennemin dibine falan gidebilirsin mesela. Tam yerin. Yadırgamazlar seni orda. "O arkadaşın yok yanında."

"Her gün onunla gitmiyorum ya okula. Karşılaşınca işte. Çıkışta da aynı sınıftayız evler aynı yerde diye yürüyoruz." Bak bak, yalanlara bak. Parayla olsa kredi çeker alırsın Zeynep. Yok, var bende o şeref yoksunluğu.

"O kız da sizin binada, değil mi?"

"Evet." O kızmış. Yedi ceddine kadar araştırıp adını da kendi adın gibi bildiğini bilmiyordum sanki.

"Bugün de onunla gidiyordun demek." Hahayt! Sen akıllı mısın bakayım? Sanki o seni gördü de sen görmedin onu.

"Yok, arkamdan yetişti. Her gün birini mi bekleyeceğim işim gücüm yok. Beklesem seni beklerim." dediğimde erimişti. Kapat o at ağzını. Sinek kaçacak. Malum, seni bok sanıp konabilir.

"Neyse, şunu vereyim de, ben de gideyim." Götüne sok o çiçeği. Elinden daha estetik durur.

"Ama ben atıyorum bunları. Yani, istemediğimden değil. Annem görür diye. Yazık değil mi?"

"Olsun. Eline değiyor, sen gülüyorsun ya." Çiçeği bana verip gittiğinde, yemin ederim ki ağlayacaktım. Bu Engin, şu an bunların hiç birini hak etmiyordu. İşin kötü yanı bunun artık umurumda olmaması ve Kubilay'ın kötü olan hiçbir şeyi hak etmemesiydi. Yani, illaha birini üzmem gerekirse, ki şartlar bunu gerektiriyordu, bu kişi kesinlikle Kubilay olmazdı. Geriye tek bir kişi kalıyordu bu durumda. Üzgünüm demek istemiyordum aslında, yaşadıklarımı düşününce. Ama bu Engin'e karşı, kesinlikle bir özür borçlu olabilirdim.

Elimde çiçekle Kubilay'a yakalanmamak için hızla yürüyüp ilk gördüğüm çöpe çiçeği attım. Sonra da okulun bahçesine gidip saatin gelmesini bekledim etrafa bakınırken.

Ne saçma dertleri vardı bu yaştakilerin?

Kızın biri saçımız açık gelsek ne olacak sanki diye sormuştu. Bir diğeri aman uçlarını azcık boyadım da hemen azar yedim diye yakınıyordu. Öteki dizinin hizasında olan eteğini bir parmak daha kisaltamamis olmanın derdindeydi. Başkasının derdi daha da büyükmüş gibi atladı lafa, "Anneme dedim seneye de olur alma bir beden büyük diye. Al, tam oturmuyor işte üstüme."

Vay efendim, ne dertler var dedim kendi kendime. Bir zamanlar bunların aynısına yakındığımı düşününce güldüm sonra kendi halime.

"Deli derler böylelerine." Kubilay yanıma otururken gülümsedim.

"Desinler."

Gülmenin nesi kötüydü ki? Biri oturup ağlasa bir köşede kimse bunun garip olduğunu düşünmezdi. Üzülmek, doğal bir şeydi çünkü. Doğduğumuz anda ağlıyorduk bir kere. Tam o an diyordu hayat bize, daha çok ağlayacaksın hadi şimdiden başla diye. Kimse kendi kendine ağlayan birine uzaylı görmüş gibi bakmazdı. Yadırgamazdı. Deli olduğunu düşünmezdi hiç kimse.

Ama mutlu olmak öyle mi? Kendi kendine gülen biri, mutlu olmuş olamazdı. İnsan güler miydi durup dururken yahu? Deli derlerdi. Mutluluk, insanoğluna yakıştırılmazdı çünkü. Üzül, ağla, hatta belki tokatla kendi kendini sokak ortasında, sinir krizleri geçir, ama gülme.

"Çaldı mı zil?"

"Yok." Ben aldım zilleri. Deliyim ya. Takıp oynayacağım.

"Canan'a verdim ilacı gelirken. Beklemiş beni orda."

"Biliyorum. Ben de burda bekledim." dediğimde gülümsedi.

"Biliyorum."

"Çıkalım mı biz de?"

"Çıkıyoruz ya."

"Ha?" Bir kaç saniye sonra gözlerimi devirip "Salak." diyerek ayağa kalktım. Sen espri yapmasan mı evimin direği? Cidden olmuyor bak, inan bana.

"Arada gülüyorsun, itiraf et."

"Salaklığına gülüyorum ben."

"O da olur." dediğinde gülmüştüm. Ben gülünce bak gördün mü dercesine bana baktı Kubilay. "Her türlü güldürüyorum işte."

Çok gülen çok ağlarmış Kubilay. Bu işin sonunda ağlayan da ben olmayayım da.







Ben ağlayamam kendimi bildim bileli Zeyno. Yani biri ağlayacaksa, o iş sana kalıyor, bil istedim. 😌


《FİNAL》Eyvah! 17 Yaşındayım (-18) Where stories live. Discover now