Gerçek Aşk

2.1K 400 54
                                    

"Hey!" diyerek elini yüzümün önünde salladı Kubilay. "Ben senin kadar tramva yapmadım bu olayı. Kendine gelir misin artık?" Tabi canım. En fazla öleceksin, ne tramvası. İlahi ben, her şeyi de abartırım böyle.

"Zeynep." Gülümsedi. Pembe pamuk şeker gibiydi sesi. İnsanı rahatlatan bir tonda söylemişti adımı. Ama aynı gülümseme benim yüzümde belirmemişti ne yazık ki. Çünkü tam da her şeyi düşündüğümü sanırken, yeni bir olayla sarsılıyordum her gün resmen.

Engin'den ayrıl. Kubilay'ı kendine aşık et. Planda olmasa da sen de ona aşık ol. Engin'i idare et. Kubilay'dan bir şeyler sakla. Aman az kaldı dur her şey kontrol altında. Sonra hoppp. Yeni bir olay daha.

Saat kaçta ölmüştü acaba? Bilsem, tam o saatte yanında olur, ne olacaksa engel olurdum ona. Tüm gece yanında mı kalsaydım acaba? Ya da yıldırım nikahi falan mı kıysaydık ki? Böylece yanında olmam da abes olmazdı. Yok. Saçma olurdu. E diğer seçenek de saçmaydı. Ne diyecektim Kubilay'a? Ulan zaten iyice yeşilçam sapıklarına dönmüştüm zaten. Kitlese miydim kendimle Kubilay'ı tüm gün eczaneye? Bak, bu oldukça mantıklıydı.

"Canım. Cevap verecek misin artık?" Ya senin ağzını yüzünü yerim çocuk ya. Canın mıyım gerçekten?

"Dur. Şu an eridim birazcık." dediğimde kahkaha attı.

"İyi. En azından gülümsedin."

"Sinirlendim biraz." Sustum önce. Sonra da "Tamam, çok." dedim kendi kendime ikna olmamış bir biçimde. "Ama geçti."

"Gerçekten mi?"

"Sen bu kadar güzel gülümserken nasıl olur da geçmez?" Gözlerindeki parıltı daha belirgin hale gelmişti. Benimkiler ise gitgide sönüyor olmalıydı. Tam artık intihar falan etmez Kubilay derken hayat yeni bir sürprizle ce-e diyerek basıyordu çünkü tokatı yüzüme. Hem de okkalı bir Osmanlı tokatı.

"Ama sen tam içten gülmüyor gibisin. "

"Senin kadar kolay affedemiyorum bazı şeyleri. Kalbim o kadar temiz değil sanırım."

"Benim de değil aslında. Sadece uzun zaman geçti gibi üstünden. Alıştım. Baş edebiliyorum artık."

"Biliyor musun? Bu hayatta tanıdığım en güçlü erkeksin sen."

"Daha geçen gün dayak yedim. Hem de gözünün önünde." O gülerken, ben sinirle ona bakıyordum.

"Komik mi?"

"Bazen bana başka bir yerden baktığını düşünüyorum sadece. Ya ben anlayayım istiyorum nerden baktığını, ya da sen gör istiyorum gerçekleri galiba."

"Güçlü erkek sadece dayak atan mı? Birilerini dövemeyen herkes güçsüz mü oluyor şimdi? E milli sporcular da önüne gelen herkesi dövemiyor. Adamlar maçlarda canını alıyor karşısındakinin oysa. Ama sokakta uçan tekme atamıyor diye güçsüz mü? Hem, sadece vurmak, dövmek anlamında söylemedim ki zaten. Senin yerine benim başıma gelse tüm bunlar, kaldıramazdim. Duymamakla baş edemezdim bir kere. Hayata küserdim. Sonra sen bakmasan mesela benim yüzüme, dalga geçsen benimle, okulu bırakırdım. İntihar bile ederdim belki. Tüm bunları düşününce, benim için en güçlü erkeğin sen olması normal değil mi sence de?"

"Böyle anlatınca bi gurur duydum kendimle." dedi gülümserken. "Özellikle de senden duyunca."

"Birine benim kahramanım sensin demek için o kişinin gözünün önünde birini dövmesi gerekmiyor bence. Eziklik bile olabilir bu, duruma göre. Ama senin yaptıklarından sonra, ben kahramanım diyebilirim bak." Ver gazı Zeyno. İyice bağla hayata. Hadi koçum.

"Sen bana aşık olma konusunda baya ciddisin ha."

"Ay." dedim sinirle. Vallahi bayılacam şuraya. Tansiyonum oynuyor benim, bu çocukla konuşurken. "Ciddi olduğumu göstermek için daha ne yapayım ben bilmiyorum ki? Basayım mı nikahı? İster misin?"

Kubilay kahkaha atarken, ben de gülüyordum. Ama yemin ederim ki safi benimki sinirdendi.

"Özür dilerim. Ama... bazen inanamıyorum işte. Sen hep çok imkansızdın. Uzayda yaşam var deseler daha çabuk inanırdım inan bana." Onun üstünde çalışıyorlar zaten canısı. Çok da inanılmayacak bir şey yok yani.

"Tam olarak inanana kadar öpebilirim aslında da, ortam çok kalabalık."

"Sen hep böyle sapık mıydın?" Dolaylı yoldan da olsa başka şeyler mi sormak istiyorsun ben bana acaba, çaktırmamaya çalışıp falan.

"Yok." dedim, masanın üstündeki parmaklarını parmaklarıma değdirirken. "Yaptığım her şey sana özel."

"Nasıl yani? "

"Ben daha önce hiçbir erkeğin peşinden koşmadım Kubilay. Bu konuda ciddiyim."

"Peki benim peşimde neden koştun?" Ölme diye işte.

"Çok güzel sevdiğini fark ettim. Kaybetmek istemedim onu."

"Ama başta bunu bilmiyordun. Yani, ne oldu da pişman oldun?" Kendini inandırmaya çalışıyorsun Kubilay. Farkındayım.

"Önce annemi üzdüğümü fark ettim. Sonra o gün sınıfta sana söylenenlerin bana söylendiğini düşündüm. Sadece bir an hem de. Senin duymadığını bilmiyordum tabi. Benim her gün aynı şeyleri duyduğumu düşündüm. Dayanamadım. Sinirlendim. Hem çok sinirlendim hem de üzüldüm. Sonuçta onlara o cesareti veren bendim." diyerek omuz silktim. "Ya bir şeylerin farkına vardığımdan ya da büyüdüğümden. İnan bana, ben de bilmiyorum." Aslında çok iyi biliyorum da, anlatamıyorum işte. Orhan Veli'nin Her şeyi söylemek mümkün; Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum; Anlatamıyorum dediği yerdeyim tam olarak.

"O gün var ya. Ne kadar mutlu olduğumu, ne kadar şaşkın olduğumu sana anlatamam. Hayatımda hiç o kadar mutlu olmadım ben." Ben ona baktığımda düzeltti. "O güne kadar yani."

"Ha. Öyle de." Yoksa yiyeceksin tokatı.

"Zeynep. Ben daha fazla sevemez bir insan dedikçe, sen şov yapıyorsun resmen. Farkında mısın?" dediğinde kahkaha attım. Şov yapmanın ne demek olduğunu en iyi ben bilirdim. Şovun ağa babasını görmüştüm ne de olsa evren tarafından. Daha ne olabilir ki derken show mas go on diyerek yeni gösterisine başlıyordu kendileri.

"İnan bana, bu kadar seveceğimi ben de tahmin etmiyordum."






Ben ediyordum 😏😂

《FİNAL》Eyvah! 17 Yaşındayım (-18) Where stories live. Discover now