16 Gün

11.6K 1.1K 259
                                    


Tüm gece, sabaha kadar dönüp durmuştum yatakta. Çok az kalmıştı. Kubilay ile bir şekilde daha yakın olmalıydım. Bunun için en başta Engin'den kurtulmam gerektiğinin farkındaydım. Ama onunla ayrılıp da Kubilay ile yakın olursam okuldaki herkes bunu konuşacak ve Engin Kubilay'ı kıskanmaya gerek duymasa bile, sırf o söylentiler yüzünden dalaşacaktı onunla. Ve ne yazık ki Kubilay'ın Engin ile kavga edecek gücü olduğunu da pek sanmıyordum. Yani doğruya doğru şimdi, Engin onun iki katıydı. Hem güç olarak, hem arkadaş çevresi olarak. Kubilay olmasa da Engin ile olmak istemiyordum zaten. En azından kararlı durmaya çalışıyordum diyelim. Geri dönsem dahi, ilk yapacağım iş ondan ayrılmak olacaktı. Sorun da tam olarak buradaydı ya zaten. Geri dönsem yüz binlerce nedenim vardı. Ama şu an, Engin kör kütük aşıktı bana. Önceden terslesem umursamaz, canıma minnet diyerek daha çok kavga ederdi benimle. Ama şimdi yapmıyordu bunu. Barışmak için elinden geleni yapıyordu. Ya da beni gülümsetmek için. Aşık olduğum Engin olmuştu tekrar. Ve beni en çok korkutan da buydu. Bazen düşünüyordum, belki de ben yanlış yaptım diye. Yapmasam belki de o hep böyle kalacaktı. Bir an için bile olsa, düşünmeden edemiyordum bunu. Sonra o anlık düşünce yerini sinire, bitmek bilmeyen bir öfkeye bırakıyordu. Her ne olursa olsun, ben yapmış olsam bile yanlışları, beni aldatmaya hakkı yoktu. Her şeyi çekmiştim sineye ben. Anne babamdan ayrı kalışlarımı, umursamazlıklarını, her şeye bir kulp bulup laf sokmalarını, beni artık güzel bulmayışını bile. Evet, bir kere sinirle söylemişti bunu. Belki de o zaman bitmişti aşkı. Hangi insan sevdiğini çirkin görürdü ki? Aşık olduğumuz an kusurları bile eşsiz gelmez miydi gözümüze? Yanlış düşünen bensem eğer, Kubilay'ın aşkına haksızlık olmaz mıydı bu?

Tüm bunları düşününce belki de ta en başından terk etmeliydim onu diye düşündüm. O zaman rahat rahat girerdi o kızların koynuna. Biraz olsun vicdan azabı çektiyse belki, çekmezdi. Ne diyordum ben ya? Aldatan adamda vicdan ne gezerdi?

Saatin alarmı çaldığında sessizce hazırlanıp çıktım evden. Annem benden önce kalkardı normalde. Ama belli ki taşınma işi çok yormuştu onu. Zaten beni bu gözlerle görmemesi en güzeliydi. Yüzümü yıkarken kendimden korkmuştum zira. Yüzüm bembeyaz, gözlerim kıpkırmızı ve altları da mordu. Polis görse uyuşturucu bağımlısı diye kapatırdı beni içeriye. Belki de hak ettiğim buydu. Katildim ben. Kubilay'ın katili. Hayallerinin katili. Geleceğinin katili. Yaşanmamış yıllarının katili. Almadığı her nefes için hesap sorulması gereken tek kişiydim.

"Günaydın." Ayakkabılarımın bağciklarını bağlarken irkilip kafamı kaldırdım. Aynı onun gibi sessizce "Günaydın." dedim ben de.

"Hasta mısın sen? Dünde pek iyi değildin."

"Hastayım ya biraz." Sesimi hasta gibi çıkartmaya çalıştığımı fark edip önden merdivenleri inmeye başlayan Kubilay'ın arkasından indim, avuç içimi kafama vurup. Duvarlara vursam bile az gelirdi ya, neyse.

"Geçmiş olsun."

"Sağ ol."

Yan yana yürümeye devam ederken sessizdik ikimizde. Onun olağan haliydi bu zaten. Benimkiyse suçlu birinin avukatımı istiyorum dedikten sonra dudaklarına yerleştirdiği sessizlik mührü gibiydi. Suçunun farkında.. Ama itiraf etmeye ölesiye korkan.. Korkuyordum, cezamın müebbet olduğunun farkındaydım çünkü.

Sessizliği bozan Kubilay oldu.

"Dünkü konuya çalıştın mı bari biraz daha?" Konuyu ezbere biliyordum zaten.

"Çalıştım."

O sırada tam önümüzde duran arabaya baktık ikimizde. Arabadan inen Engin, "Okula da mı bununla gidiyorsun artık? " diye sordu sinirle.

"Kubilay üst kat komşumuz artık. Kapıda karşılaşınca birlikte yürüdük. Ne var?"

Gayet kibarca "Günaydın." diyerek yanımızdan geçip gitti Kubilay, öküzden bozma öbür odunun aksine.

"Bak biliyorum, sen asla ona bakmazsın. Ama bu kadar yakın olunca o başka şeyler düşünebilir." Kubilay'ın adını kullanmaması sinirlerimi bozsa da sustum o an. Sakin kalmalıydım.

"Saçmalama. Seninle çıktığımı herkes biliyor. O da dahil." dedim son cümleye baskı yaparak.

"Olsun. Yine de.." Devam edecekken "Kapatsak mı konuyu?" dedim sinirle. "Saçmalamaya başlıyorsun çünkü. Okulda yüz vermediğim halde saçma triplere giren kaç çocuk var haberin var mı senin? Kubilay'ın öyle bir niyeti olduğunu asla hissetmedim." Yalan değildi. Sadece seviyordu o. Kendi kendine, masumhane bir sevgiydi onunki.

"Kimmiş lan onlar!" Hah. Git o salaklarla uğraş az. Bırak oğlum benim yakamı. Bi sektir git la.

Çantamdaki iki notu çıkartıp eline verdim. "Biri de kendi geldi ama adını falan bilmiyorum. Seninkiler hiç iyi çalışmıyor bu aralar."

Alayla güldüğüm sırada, notları yumruğunun içinde sıkıp "Ben bunları onlara yedirdiğimde soracağım merak etme." dedi sinirle. O çocuklara da acımıyor değildim, ama hiçbiri Kubilay'dan daha kıymetli değildi şu an.

"Gideyim mi ben? Okula geç kalacağım."

"Gideyim mi ben derken? Sonra neden şüphelenip duruyorsun diye kızıyorsun Zeynep? Ne zamandır derslerin benden daha kıymetli oldu?" Uzun zamandır Engincim. Oldukça uzun..

"Ya ne alakası var ki? Sınav var. Ilk ders olursa da girmezsem babamı ararlar, biliyorsun. Zaten iyice işkilleniyorlar." Yalana bak yalana.. Hani Oscarım?

"Aşkım da demiyorsun sen hiç bana. Görüşemiyoruz da." Büzme be dudağını katil bebek Chucky seni. Bak hiç yakışıyor mu?

"Daha yeni sinemaya gittik ya. Ne demek görüşemiyoruz?"

"Belki bana yetmiyor." diyerek biraz daha yakınlaştı Engin bana. Nefesi boynuma değiyordu. Ve hâlâ naneli şeker kokuyordu sabahları.

Bir kaç saniye içinde de olsa kendime gelerek "Seni seviyorum." dedim. "Gerçekten." Bir adım geri gittim yüzüne bakma bahanesiyle. "Sadece.. dersleri toparlamaya çalışıyorum üniversite için. Ve bu sırada sınıftaki tüm kızlar senden bahsediyor. Onlara sinirlenip sana kızıyorum ben de. Bilmiyorum ya. Kafam karışık." Ne saçmalıyordum ben sabah sabah yahu? Biri beni susturabilir mi? Şöyle kafama ıslak odunla falan vurup bayıltsanız yeterli olur sanırım. Ya da bir kere yetmez, şöyle pekmezim akana kadar eliniz değmişken. Ancak akıllanırım gibi çünkü.

"Ben de seni seviyorum." diyerek tekrar eğilip boynumdan öptü Engin. Kokumu içine çekerken, ağlamamak için zor tutuyordum kendimi. En özlediğim şeydi bu. Sevilmek. Gerçekten sevilmek. Uzun zamandır hissetmediğim bir şeyi, uzun zamandır en çok hissettirmesini istediğim kişi hissettiriyordu. Dibine kadar hem de. Peki o arabaya binip giderken, benim gözlerimden akan yaşlar neyin nesiydi?






Hikâyenin sonunda Engin ve Kubilay'ı evlendirmeyi düşünüyorum.😂😂😂😂😂 ikisine de kıyamicim sanırsam. Kubilay'ı yazarken ayrı ağlıyorum, Engin'i yazarken ayrı doluyor gözlerim. Aklımdaki finali düşündükçe Türk filmlerindeki Türkan Şoray gibi yapamiciim deyip kolumu yüzüme kapatarak slow motion uzaklaşasım geliyor wattpad den😂

《FİNAL》Eyvah! 17 Yaşındayım (-18) Tahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon