13 Gün

9.1K 1K 193
                                    

"Anneeegggg" diye bağırıp, mutfakta bulduktan sonra "Çıkıyorum ben." dedim.

"Nereye kız?"

"Madem okul yok. Az gezeyim."

"Okul yok denmez ona annecim. Okul var ama densizin teki olduğum için beni almıyorlar denir."

"Ayıp ama gönlümün sultanı." dedim elimi kalbime koyarak kırıldığımı belli ederken. "Ben densiz değilim ki, diğer kızlar dengesiz. Mükemmel ötesi bir varlık olmamı çekemiyorlar." Aslında daha çok Engin'den ayrılmama rağmen hâlâ peşimde olmasını ve onlardan biriyle çıkmaya başlamamasını kaldıramıyolar ama bu benim için bir sorun değil, onların salaklığı. Zira Engin'de her gördüğünün üzerine atlayacak bir potansiyel hali hazırda var. Bu potansiyeli şu yüzüne çıkartamıyorlarsa bu onların sorunu. Belki de sadece terk edilmeyi kaldıramıyor ve bu yüzden hâlâ peşimde. Acaba bir kere daha çıkıp kıçıma tekmeyi atmasını mı bekleseydim ki? O zaman ne güzel kapıyı çekip gitmişti arkasına bile bakmadan. Boyundan büyük egosu terk edilmeyi kabullenemiyordu demek ki. Sevdiği falan yoktu çünkü. Sevmek kelimesinin anlamını bildiğinden dahi şüpheliydim ben.

Annem ağzının içinden "Tabi canım. Sen hiç suçlu olur musun?" tarzında bir konuşma yaparken, hırkamı alarak ona el sallayıp çıktım evden. Ve çıkar çıkmaz Engin'in arabası ile bakıştım. Gece de buradaydı ve görünüşe göre arabada uyumuştu. Kapımda sabahlamıștı yani, bundan bir kaç hafta önce hiç umursamadan kapıyı çarpıp çıkan adam.

Gözlerimi gök yüzüne çevirdim bir süre. Göz pınarlarımda almayı bekleyen yaşlar geri gitsin diye. O sırada sormayı da ihmal etmedim, neden diye?

Neden Engin'di? Neden ben? Neden Kubilay?

Ve en önemli soru; neden şu an buradaydım ben?

Bazen şu narkozun etksindeyken görülen gerçek gibi rüyalar geliyordu aklıma. Ya da yoğun bakımdayken görülen halüsinasyonlar. Bin bir türlü şey düşünüyordum. Bir anda uyansam diyordum, başımda Engin. Affet aşkım diyor. Kubilay yok. Çoktan toprak olmuş dün akşam yanı başımda olan bedeni. Deliriyorum düşüncelerimde bile. Nefes alamıyorum sonra. Açıyorum camı sonuna kadar. Ciğerlerime çektiğim nefes acı veriyor. Seviniyorum o an. Hissediyorum diyorum kendi kendime. O acıyı, hafif esen rüzgarı, gözlerimden akan yaşların yanağımdan akıp düşerken bıraktığı o sıcaklığı. Hissediyorum. Buradayım. Sorun yok.

Kafamı aşağı indirince Engin ile göz göze geldim bu sefer ve başımı çevirip yürümeye devam ettim. Sevmiyordu beni. Hiç sevmemişti. Alışkanlıktı belki. Belki de tutku. Ama sevgi ya da aşk değildi. Onlar bitmezdi. Bitseydi eğer, Kubilay'ın çoktan yüzümün tam ortasına okkalı bir tokat atması gerekirdi. Bu yüzden ondan ayrıldım diye vicdan yapmayacaktım. O, o hakkını kaybetmişti. Yatakta o kızla yakaladığımda kaybolan şerefiyle birlikte.

Arabanın arkamdan geldiğini fark ettiğimde gözlerimi kapatıp sakinleşmeyi bekledim bir süre. Beni kırdığı zamanların hıncını almak istiyordu bir yanım. Bir yanım ise o Engin'in bu Engin olmadığını söylüyor. Çekip gitse, gözüm görmese umursamayacaktım. Ama o, ısrarla gözümün önünde duruyordu her seferinde.

Tekrar yürümeye başladığım sırada "Zeynep!" diye seslenince arkama döndüm ve ani bir hareketle arabaya bindim. Mahalleden uzaklaştıktan sonra durdu ve sessizce beklemeye başladı. Bir yanım ne istediğini sormak istese de, diğer yanım sesini dahi duymak istemediğinde kararlıydı.

Başını koltuğa yaslayıp "Bize ne oldu anlamıyorum." dedi. "Daha önce de defalarca kızların benimle konuşmaya çalıştığını gördün. Bizi ayırmak için dedikodu çıkarttıklarına şahit oldun. Şimdi değişen ne Zeynep?"

《FİNAL》Eyvah! 17 Yaşındayım (-18) Where stories live. Discover now