13

2.4K 152 16
                                    

Akşamı zor ettiğim bir günün sonunda eve gidip kendimi bir kargaşanın ortasında bulmam aynı anda olmuştu diyebiliriz. Ettiğimiz kavganın üzerinden birkaç gün geçmişti ve annem her zamanki gibi kendini affettirme çabalarına girmişti çoktan. Beni insanların içinde öpmeler mi dersiniz, sevdiğim yemekleri yapmalar mı? Gün geçmiyor ki annem yeni bir kendini affettirme çabasıyla karşıma çıkmasın. Ama tabi ananemin olmadığı ortamlarda oluyor bunların hepsi.

Annemin zoruyla oturtulduğum gelen misafirlerle dolu yemek masasından yavaşça ve fark ettirmeden kalkarak odama geldiğimde saatin çoktan dokuz olduğunu görmem ile panikle elime telefonu alıp düşünmeye başladım. Birkaç yazıp silmeden sonra nasıl başlayacağıma karar verdikten sonra gerisi doğaçlama yapmak üzere başladım mesajı yazmaya.

Umut: Selam... Nasılsın?

Ama nasıl yaratıcıyım. O kadar düşünmenin hakkını veren bir mesaj attığımı düşünerek göndere bastıktan sonra başlıyorum beklemeye. Öyle hemen mesaj gelmesini beklemesem de bu kadar geç cevap vermesi de canımı sıkmıyor değil tabi. Tam mal gibi oturmaktan sıkılıp elime kitabı aldığım sırada telefonun yanan ışığı ile içimde de bir yerlerde bir ışık yanıyor sanki. Kalbim hafiften çarparak ve nefesim boğazıma doğru tıkanarak mesajı açıyorum.

Bilge: İyi olmaya biraz uzağım sanırım. Sen?

Umut: Bilmem... Bende pekiyi değilim sanki.

Umut: Dönecek misin?

Bilge: Kardeşim döndü bugün. Burası bana iyi gelmiyor. Bende dönmek istiyorum ama annem ile babamı da bırakamıyorum. Offff. Bilmiyorum anlayacağın.

Umut: Konuş bence onlarla. Anlayacaklardır seni.

Bilge: Anlarlar mı bilmiyorum. Bundan emin olsam hemen çıkarım yola biliyor musun? Dedim ya burası bana iyi gelmiyor.

Umut: Tabi ki de anlarlar Bilge. Konuş bence. Kendine farklı sorumluluklar yükleme. Eninde sonunda döneceksin zaten. Kalmanın bir faydası yok ki. Keşke olsa.

Bilge: Döneceğim... Dönmeliyim. Burada yaşayamam ben. Haklısın...

Son mesajının üzerinden neredeyse 1 saat geçmişti ve Bilge hiç bir şey yazmamıştı. Yazacak bir şey de bulamamıştım ki yazdığı şeyin üstüne. 1 saat boyunca odanın içinde aşağı ve yukarı yürümekten başka hiç de bir şey yapamamıştım. Kendine fazla sorumluluklar yüklediği için onların altında ezilmesine ramak kalmıştı. Nefes alamadığını hissedebiliyordum ama kendisi fark edemiyordu. Benim aileme hissedemediğim ne varsa o hepsini hissediyordu anne ve babasına.

O an fark ettim ki ben aileme hissedemediğim her duyguyu tek tek Bilgeye karşı hissediyorum. O nasıl anne babası iyi olsun diye yanlarından ayrılamıyorsa bende o iyi olsun diye yanında olayım istiyorum. O nasıl anne ve babası için hayatını değiştirip farklı sorumluluklar almayı düşünüyorsa bende aynısın onun için düşünüyordum. İstiyordum ki onun yüzüne gölge düşürecek hiçbir şey olmasın. Ben çoktan Bilge'yi ailem yapmışım anlaşılan. Yanan telefonun ışığı ile yatağa uçarak atlayıp hemen mesajı açtım.

Bilge: Konuştuk. Senin dediğin gibi oldu. Aksini düşündüren neydi zaten onu da bilmiyorum ya. Neyse... Benim aklım pek yerinde değil sanırım. Kafamı toparlamam gerek.

Umut: Seni almaya gelmemi ister misin?

Bilge: Nasıl... Ne zaman.

Umut: Şimdi istersen şimdi. Yarın dersen yarın. Bir yıl sonra gel de, bir yıl sonra. Sen ne zaman istersen gelirim.

BeklenmedikWhere stories live. Discover now