Gitme...

26 3 1
                                    

"Dur lütfen! Yalvarırım bekle!" diye bağırdı Kevın Lisa'nın arkasından koşup ona yetişmeye çalışırken. Lisa olduğu yerde durduğunda arkasını dönmeden bekledi bir süre. Kevın da bir metre kadar uzağında, ellerini dizine koymuş soluklanıyordu. Nefesini düzene koymayı biraz olsun başardığında kafasını kaldırıp ona "Biraz daha konuşalım. Hızlı karar veriyorsun. H-her şey... Çok hızlı oldu. Düzeltebilirim ben! Lütfen, lütfen gitme..." dedi yavaş yavaş buğulanan gözlerle. Sesinin titremesine engel olmaya çalışıyordu. Ne olduğunu bile anlamamıştı. Her şey o kadar hızlı gelişmişti ki, bir kâbusun içinde gibi hissediyordu. Ama rüya evreninde her şey 7 saniye sürmez miydi? Öyleyse neden hala uyanmamıştı?

                                                         ***

         
Dünkü konuşmalarından sonra Lisa odasına gitmiş ve Kevın'ı enkaz içerisinde, düşünceleriyle baş başa bırakmıştı. Kevın ise saatlerce, ne olduğunu, neyin yanlış olduğunu, nasıl düzelteceğini düşünmüş, ve gerçekten aklını kaybedecek duruma gelmişti. Vücudu titriyordu. Buna birçok duygunun ismi verilebilirdi. Heyecan? İnsanı bu hale getiren duygulardan biri buydu. Ama Kevın heyecanlı değildi. Aşk? Durumu bununla alakasızdı. Aşıktı belki ama daha kötü bir haldeydi. Acı? Evet canı çok acıyordu, ama hayır. Bu da değildi. Tüm bu duygu karmaşasına sebep olacak zaten tek bir duygu olabilirdi. Bu duygu ise; korkuydu.

Korku. En tehlikeli duygu. İnsanı bitiren en güçlü duygu buydu. Ona her şeyi yaptırır, bunları yaptırırken ise hissettirdiği negatiflik dolu enerji ile yok olmak istemesine neden olabilirdi.

"Hayır. Bunların hepsinin bir rüya olması gerekiyor. Bir kâbus. Düzelecek. Gözlerimi açtığımda güneş doğmuş olacak." diye düşünmüştü defalarca. Ama ya bir gece yarısı uykusundaysa? Uyandığında sadece karanlığı bulma ihtimalinden korkuyordu. Güneşini kaybetmekten, çok korkuyordu...

O gece odasına gitmemiş, orada, tam bulunduğu yerde sabaha kadar sadece düşünmüştü. Tüm bu düşünme süresini ise, onu zangır zangır titretip, tüm hücrelerine işlemiş korkuyla gerçekleştirmişti. Uyumaya ihtiyacı yoktu çünkü korku, buna zaten engel oluyordu. İstese de gözlerini kapatmaktan çok korkuyordu. Çökmüş göz altlarını fark etmeden, yorgun gözlerle sabaha kadar sadece düşünmüştü. Aklını kaçırdığını hissedene kadar hem de.

Ertesi sabah yine aynı korku ve sabaha kadar uyanık kalmasını sağlayan güçle güneşi ilk gördüğü anda üst kata çıkmış, odasının kapısının önünde kapıya yasladığı sırtı ve ölü bedeniyle, uyanmasını beklemişti. Kendi güneşinin de doğmasına ihtiyacı vardı. Gün onun için henüz aymamıştı.

Lisa uyanmadan arkasındaki kapının hareketlenmesiyle irkildiğinde, kapıyı açan Lee'ye döndü bedeni. Lee onu görünce ilk başta şaşırmış ve sonra ise yüzündeki tükenmişliği fark ederek bazı şeylerin sonunda gerçekleşmiş olduğunu hissetmişti. Henüz her şeyin bitmediğini biliyordu ama. Çünkü Kevın, henüz onu gördüğü en kötü haline bürünmemişti. Sadece günün başındaydı. Henüz her şey bitmemişti. Şu an iyi bile sayılır, diye düşündü Lee.

"Kevın, sabaha kadar gelmedin. Neredeydin? Ve bu halin ne?" diye sordu Lee. Üzgün bir bakışla bakıyordu ona. Kevın'ın yorgunluğu çöken omuzlarından bile belliydi. Sabaha kadar uyumadığını anlamıştı. Gözleri ise açık kalmak için savaş veriyordu. Her şeyiyle acı çektiği belliydi.

YAZ KAMPIWhere stories live. Discover now