Hypnosis

38 4 6
                                    

"Genelde yaptığım şakalara gülmezdin. Sadece göz devirirdin. Gerçekten kırıcıydı evet ama şu an beni gerçekten şaşırtıyorsunuz Bayan Brown! Bana fazla mı iyi davranıyorsunuz?" dedi Kevın elindeki tostuyla. Kantindeki masalardan birine karşılıklı oturmuş yemek yiyorduk. Ben elimdeki soda şişesini masaya bıraktığımda "Aslında göz devirmem zaten komik oldukları anlamına geliyordu. Sadece sen anlayamadın." dedim. Tostu tabağa bıraktı ve "Ne!? Yani gıcık olmuyordun ama gıcıklık olsun diye de gülmüyordun öyle mi? Bu çok acımasızca! Ama sanırım ilk seçenek için sevinebilirim." dedi. "Sevinsen iyi edersin. Çünkü beni gıcık etmek için çok uğraştığın zamanlardı." dediğimde şaşkınlık ve sinirle "Ne alakası var!? Seni gıcık etmeye değil, aslında güldürmeye çalışıyordum. Çok fazla duvar gibiydin. Gerçi çocukluğumuzdan beri de öylesin." dedi masaya dalmışken. Şu anda aklından geçirdiği klipte çocukluğumuzun geçtiğine nerdeyse emindim.

"Duvar olmak benim suçum değil. Sadece malzeme hatalıydı." dediğimde güldü ve "Ama izlemeyi ve konuşmayı en sevdiğim duvar sensin. Cevap vermeyip sussan bile. Keşke bir duvar gibi hep karşımda olsaydın. Seni yıllarca izleyebilirdim." dedi anlam yüklü gözlerle bakarken. Ortama daha fazla dayanamayarak soda şişesini elime aldım ve "Romantik tarafın en kötü olanı. Komik olan Kevın'ı daha çok seviyorum." dedikten sonra kafama diktim.

"Yani Kevın'ı seviyorsun?" dediğinde boğazımdan zorla geçirdiğim yudumla şişeyi tekrar yerine bırakıp "Çok sinsisin Kevın." dedim.

"Ayrıca çok tatlıyım değil mi?" dedi gamzelerini gösterip şirin davranmaya çalışırken.

"Fazla tatlı öldürür. Benden uzak dur."

"Hayır. Ömür boyu yakana yapışacağım. Benden hiçbir gezegende kaçamayacaksın." dedi korkutucu bir tavır takınırken.

"Ama güneş bir gezegen değil, değil mi? Ben de yıldızlara taşınırım." dediğimde şaşkınca "Ah olamaz, bu çok akıllıcaydı..." dedi. Güldüm ve "Tostu yalayıp yuttuysan gidelim mi?" diye sordum. Bedava olduğu için tadını çıkararak yiyeceğini söylemişti. Çünkü ben ısmarlamıştım! Bu yüzden yarım saattir ~ironi~ tabağındaki tostu bitirmemişti.

"Hayır, daha bitmedi. Fotoğrafını mı çeksem? Ya da heykelini falan mı yaptırsam?" dediğinde "Neden bu kadar abarttın? Bir milyon dolara almadım tostu! Sadece ye ve gidelim." dedim şikayet ederek.

"Bana 4 yıl sonra yemek ısmarladın. Bu ne kadar duygulandırıcı biliyor musun?" dedi hayali göz yaşını silerken.

"Kevın aynı kredi kartını kullanıyoruz. Yani bunun parası ikimizden de gidiyor. Drama kraliçesi olmayı bırakır mısın artık?" dedim.

Evet, çift kredi kartının gizemi son bulmuştu. Bunu bana Kevın binanın çatısında tüm sorularımı cevapladığı gün anlatmıştı. Kredi kartından iki tane yaptırılmıştı. Ailemiz o zamanlar hem meslektaş hem de çok sıkı dost olduklarından {ki babalarımızın kan kardeş olduklarını da öğrenmiştik ~ bir labaratuvar kazasında tesadüfen gerçekleşmiş} ikimize ayrı bir hesap açmak yerine aynı banka hesabına ikimiz adına yatırım yapmışlar. Ayrıca Kevın benden bir yaş büyük olduğundan ben doğana kadar ona kendi annesinin yanı sıra annem de bakmış. Bu yüzden Kevın'ın babasının Kevın'a, ve sonradan Kevın'ın da bana söylediğine göre onu kendi çocukları gibi görürlermiş. Bunu tabii ki kıskanmadım değil :/ ama aynı zamanda çok güzel bir aile bağı. Bu nedenle aynı hesabı açmaya karar vermişler. Eğer tüm bu geçmişte yaşanan olaylar gerçekleşmemiş olsaydı bile, biz Kevın'la yine çocukluk arkadaşı olacaktık yani.

Kevın tosttan zevkle bir ısırık daha alıp "Bu tostun anlamı benim için çok büyük. Hayatımın sonuna kadar unutmayacağım. Hatta mümkünse mezarıma 'Merhum, Lisa'nın ısmarladığı tostu çok severdi. Tek pişmanlığı son bir kez daha yiyemeden gitmesiydi.' yazılmalı!" dediğinde gülememiştim. Ölüm konuşulması pek hoşuma gitmiyordu. Özellikle kendi ölümünden bahsetmesi.

YAZ KAMPIWhere stories live. Discover now