Nicholas

24 5 9
                                    

Lisa

Sınıfa çıktığımda hala teneffüs olduğu için içeride sadece birkaç kişi vardı. Gözlerimi sınıfta gezdirdiğimde en arka sırada kitap okuyan Jessie dikkatimi çekti tekrar. "Gerçekten çok çalışkan..." diye düşündüm ve rahatsız etmemek için gözlerimi çevirerek sırama doğru ilerledim. Oturup dersin başlamasını beklerken telefonumu çıkarıp ekranı açtım. Her zaman sessizde olduğu için cevapsız gelen aramayı fark etmemiştim. Numaraya tıkladım. Biraz düşündüm ama hayır... Bu numarayı tanımıyordum. Eric çok uzun bir zamandır aramamıştı.

"Belki de başka bir numaradan o aramıştır?" diye düşündüm. Eric her seferinde farklı numaralardan arardı. Sabit bir hattı yoktu. Pek umursamayıp telefonu kapattığımda düşünmeye başladım. O aramayalı epey olmuştu ve ben bu süre içerisinde çok fazla şey öğrenmiş, aynı zamanda da bazı düşüncelerimi değiştirmiştim. O benden her zaman ailemi bulmak istiyorsam ona yardım etmem gerektiğini, onun da karşılığında bana yardım edeceğini söylerdi. Buna inanırdım çünkü başka çarem yoktu. Hiç bir şey bilmiyordum ve bu da Eric'in işine geliyordu. Ama hayır. Artık değişmişti. Artık yeni bir umudum vardı. Bir şeyler öğrenmiştim, kendim ve geçmişim hakkında. Artık güvenmek istediğim biri vardı. İnandığım ve inanarak yanında durduğum. Bu kişi Kevındı. Eric bana geçmişin hakkında hiç bir şey anlatmazken, Kevın bana çocukluğumuzdan bahsetmişti. En önemlisi, bunu bana göstermişti. Artık Eric'e güvenmiyordum ve başından beri bana yalan söylediğini, aslında ailemi kaçıran Albert'dan intikam almak gibi bir niyeti olmadığını, hatta ve hatta onunla anlaşma yapıp her şeyi lehine çevireceğini öğrenmiştim. Onun aramalarına asla cevap vermeyecektim. Onunla iletişimimi kestiğini anlamalıydı. Ama bir sorun vardı. Adamları. Peşimde hala birileri olup olmadığını bilmiyordum. Hiç bir zaman emin olamazdım. O işini asla tehlikeye atmazdı. Şu an, okulda bile ajanları olması muhtemeldi. Hayatımı, arkadaşlarımın hayatını, ve en önemlisi; Kevın'ın da hayatını tehlikeye atmıştım. Eric benimle olan sorunu yüzünden onlara zarar verirse, kendimi affedemezdim. Kafam çok karışık biliyorum ama sanırım şu an onu sinirlendirmek her şeyi alt üst edecekti. Sadece iletişimimi kesmemem, hala onunlaymış gibi davranmam bizi kurtarabilir miydi? Benden bu saatten sonra ne isteyebilirdi ki? Hala Albertı aradığına asla inanmıyorum. Eminim başından beri yerini biliyordu. Ve korkunç bile olsa bir ihtimal, en başından beri anlaşma içerisindelerdi. Ne planladıklarını biliyorum. Makineyi çalıştırmak. Bunu sadece aptal hırsları ve yenilmeyi gururlarına yediremedikleri için yapıyorlardı.
Hepsi onların suçuydu aslında. Her zaman onların suçu olmuştu. Fakat koca egoları yüzünden bunu asla görememişlerdi. Amaçlarına ulaşsalar bile kendileri de zarar görecekti. Bundan haberdar olmaları bile onları durdurmaya yetmiyordu. Daha fazla düşünmeyi bıraktım. Verebileceğim tek karar, herkesin iyiliği için, şu an Eric'i kızdırmamaktı. Ona onun tarafında olmadığımı belli etmemeli, ve bir oyun oynamalıydım. Çünkü eğer başaramazsam, başından beri korktuğum mutlak son, en çok Kevın'ı ve beni etkileyecekti.

Kevın sınıfa yorgun ve sıkılmış bir yüz ile girdi ve sıraya oturdu. Son derste olduğumuz için herkesin yüzünde aynı ifade vardı. Zaten çoğu kişinin uyuduğu derslere girmek zorunda olmak, herkesin uyumasına rağmen yine de sinir bozucuydu. Kimsede konuşacak enerji yoktu. Sadece ders başladı ve yorgun gözlerle ayıp olmasın diye dersi dinleyenler ile birlikte son ders başladı. Cehennem gibi geçen dakikaları salisesine kadar sayanlar (Lovis, Lee, Jack...), hala hevesle dersi dinleyen bilgiye aç olanlar (Jessie, biraz da Amy), yorgun gözlerle tek yaptığı görmek ve duymak olanlar (geri kalan herkes) gibi çok çeşitli bir sınıfta dersi anlatan hocanın düşüncelerini gerçekten merak ediyordum. Tek yaptığı maaş almak olanlardan olmadığı gözlerinden belliydi çünkü işini severek yapıyordu. Tam o anda çalan zil ile son 40 dakikanın yorgunluğuna rağmen gözleri fal taşı gibi açılmış olan öğrenciler hızla ayağa kalkıp nefes almak adına dersten çıktı. Tüm dersi dinlemiş olanlar yavaşça toparlanırken sadece uyanık kalmaya çalışmış kitle uyumak için odasına yürüdü. Kevın kafasını yorgunlukla sıraya koyduğunda telefonumdan saate baktım. 19:00. Hayatımın en uzun ve yorucu günüydü. Biriken enerjimi ayağa kalkmak için kullandım ve Kevın'ın "Hoşçakal, yarın görüşürüz." demesine aynı şekilde "Görüşürüz." diyerek cevap verdim ve odama yürüdüm. Sanırım havanın da sıcaklığından kaynaklı mayışmış olan herkes benim gibi yavaşça, uyumak için odalarına doğru yürüyordu. Odama girdiğimde uyuyan Zoe ve tırnak bakımı yapan Anna'yı gördüm. Amy'nin ise gelen su sesinden dolayı banyoda olduğunu düşünüyordum. Yatağıma doğru yürüyüp kendimi yavaşça bıraktığımda hemen uyuyakaldığımı söyleyebilirim. Saat henüz çok erkendi. Ama bunu düşünemeyecek kadar uykum vardı. Erken uyumamdan kaynaklı sadece birkaç saat sonra gözlerim kendiliğinden açıldı. Etraf karanlıktı ki herkesin uyuduğunu varsayıyordum. Gece yarısı uyanmam hiç iyi olmamıştı çünkü sabah erken kalkmak için tekrar uyumam uzun sürecekti. Bir iç çekip masanın üzerindeki telefona uzandım. Ekranın parlak ışığında gözlerim kamaşırken saatin 02:40 olduğunu zorla gördüm. Sabaha sadece birkaç saat kalmıştı. Ekrandaki mesaj dikkatimi çekmişti. Telefonu elime alıp mesaja tıkladım. Dün gördüğüm bilinmeyen aynı numara mesaj atmıştı.

\\\+358*********** isimli numaradan 1 okunmamış mesajınız var///

-Lisa. Ben Nicholas. Konuşmamız lazım. Ara beni. Ve lütfen Kevın'ın haberi olmasın.

Mesajı gördüğümde tam olarak ne düşündüğümü bilemiyorum. Neden bana mesaj atmıştı? Kesinlikle önemli bir konu olmalıydı. Peki ya bu bir yalansa? Mesaj gerçekten Nicholas'tan mı gelmişti? Ya o kişi Eric ise? Ama o zaman neden onu aramamı isterdi ki? Aklımda çok fazla soru vardı. Mesaj akşam 21:45te gelmişti. Şimdi arayamazdım. Ama arasam bile ne konuşacaktık ve bundan neden Kevın'ın haberi olmayacaktı? Telefonu kapatıp yerine bıraktığımda gözlerimi karanlık odanın tavanına diktim. Sadece düşünmeliydim.

"Nicholas... Kevın'ın babası ve benim de uzun bir süre baba dediğim biri. Ailemin en yakın arkadaşı. Şu anda bizim için çabalayan tek kişi. Ailemi bulabilecek tek kişi. Belki de onunla konuşursam, hala anlam veremediğim bazı konularda bana yardımcı olabilirdi. Ne yapmam gerektiğini, en iyisinin ne olduğunu söyleyebilirdi. Bir babanın görevi bu değil miydi?" diye düşünürken kafam birden çocukluğumuza gitti. O gün çatı katında özel güçler yardımıyla sadece kendimi, Jack will'i ve Kevın'ı görmüştüm. Nicholasın yüzünü hala hatırlamıyordum. Keşke görebilseydim... Gözlerimi kapattım ve odaklanmaya çalıştım. Önce ekranda gördüğüm, kendi çocukluğumu hatırladım. Sarı saçlarım ve yeşil gözlerim. Sonra Kevın. Siyah, ve hala en güzel tondaki ela gözleri. Bir sahne gördüm. Evdeydik. Lee'nin de söylediği gibi, bunun bir hayal mi yoksa geçmişimden bir parça mı olduğunu tam bilmiyordum. Mavi bir koltukta Kevınla birlikte oturuyorduk. Elimizde oyun konsolları vardı. Karşımızdaki TV ünitesinden oyun oynuyorduk. Bir ses duydum. Kesik ama kalın olduğunu anlayabileceğim bir ses. "Çocuklar!" diye seslendi bir adam. Bu Nicholas mıydı? Kevın ve ben, yani çocukluğumuz, sesi duymadan oyun oynamaya devam ederken, yaklaşan adım seslerini duydum. Adım sesleri yavaşça yaklaştı ve bir kapı sesi. Dışarıdan içeriye açılan kapıda bir adam.
Uzun boylu, geniş omuzlu ve Kevın'ın ela gözlerinin bir kısmını aldığı, açık kahve gözlere sahip bir adam. Sert ama bize bir o kadar yumuşak bakan yüzü, siyah saçları ve belli belirsiz sakalları olan bir adam girdi. Adamı görür görmez yataktan doğrulmam bir oldu. Bu Nicholas mıydı? Onu gerçekten görmüş müydüm? Nefes nefese heyecanla gördüklerimi düşünürken hem mutlu hem de bir parça üzgün hissediyordum. Geçmişimi görmüştüm ama bundan emin değildim. Belki de sadece hayal ettiğim birini görmüştüm? Emin değildim ama yine de iyi hissettirmişti. Tekrar yavaşça uzandım ve cama doğru döndüm. Açık camdan gökyüzüne ve belli belirsiz, seyrek aralıklarla görünen yıldızlara baktım. Eğer onunla konuşmak istiyorsan uyumalı ve sabah olmasını beklemeliydim. Çok yol katederek buraya kadar gelmiştim. Sadece 2 ayda, 4 yıl yaşadığım boşluğun yarısını doldurmayı bir parça olsun başarmıştım. Gözlerimi kapattım. Uzun süre uyuyamayacağımı bilsem bile belki onu, babamı, Kevın'ın babasını, Nicholas'ı tekrar görebilirdim.

•••••••••••••••••••••♥••••••••••••••••••••

Selam 👋

Ş-şey ben geldim 👉👈

Offf çok özlemişim sizi, bölüm yazmayı, Livını 😭😭😭

Tekrar yazmak çok zor geldi çünkü yine her şeyi unutmuştum :') Evet birkaç bölümü tekrar okudum ve hatırlayıp da tekrar yazdım. Bu arada dün akşam yazacaktım ama şarj yoktu bu yüzden nadir olarak sabah yazdımm. Neyse sizi uzunnnn süre beklettiğim için affedin sadece bazı sorunlarım vardı. Hala var ama düzelicek. Korkmayın ben iyiyim ve kitabı final yapmadan asla bırakmayacağım. Neyse uzatmak istemiyorum ve bir iki güne yb gelir çünkü çok boşladım. İki günde bir yazmaya çalışıcam finale kadar.

Bu arada ş-şey... Yarın 20 ağustos 😳... Benim doğum günüm yani 😳😳😳 Aslında hiçbir beklentim yok ve doğum günümün aslında pek de bir önemi kalmadı hayatımda. Ama yine de sizinle paylaşmak istedim. Yaz kampını eğer bırakmasaydım, yarın finali yayınlamayı düşünüyordum. Olmadı ama olsun. Yaz kampı devam ediyor. Ve hayat da öyle. YEAAAH LİFE GOES ONNNN.

Bu sefer hoşçakalın sabah kuşlarım öpüldünüzz 😘😘😘😘😘😘😘😘😘😘😘😘😘😘😘😘😘😘 off çok özlediiiiğm

YAZ KAMPIWhere stories live. Discover now