Bar

48 8 0
                                    

Lisa

Gözlerimi açtığımda etrafıma baktım. Kızları yataklarında göremediğimde aniden telefonumu aldım. Ekrana bakar bakmaz fırladım çünkü saat çoktan 09.38 olmuştu. Koşarak hazırlandım. Üzerime siyah bir kot, kırmızı bluz ve deri ceketimi giydim ve masanın üzerindeki kırmızı fuları bileğime taktım. Hızla telefonumu alıp odadan fırladım. Asansör ile sınıf katına çıktığımda kapının önünde durdum ve içeri girsem mi girmesem mi diye düşündüm. Cesaretimi toplayıp kapıyı çaldığımda içerden gelen "Gir!" sesi ile sınıfa girdim. Bayan Cane ve sınıftakiler bana bakarken "Afedersiniz bayan Cane. Uyuya kalmışım." dedim.

"Pekala Lisa. Bir daha olmazsa sevinirim. Oturabilirsin."

Yerime geçtiğimde Kevın'ın kafasını sıraya koymuş uyuduğunu fark ettim. Telefonum titrediğinde mesaja baktım. Anna mesaj atmıştı. Kafamı kaldırıp ona baktığımda oturduğu yerde elinde telefon ile bana baktığını gördüm.

"Afedersin Lisa. Seni uyandırmaya çalıştık ama geç kaldığımız için gelmek zorunda kaldık." yazıyordu.

"Sorun değil. Sadece dün gece geç uyumuştum." yazdım ve telefonu masaya bırakıp bayan Cane'e döndüm. Konu yaz kampının ortaya nasıl çıktığıydı. Hala uykumu alamamış olmam gözlerimin kapanmasına sebep olurken zorla uyanık kalmaya çalıştım. 20 dakika süren bu zor mücadele zil sesi ile bitti ve telefonumu alıp kızların yanına gittim. Her zamanki gibi Zoe "Hadi kantine inelim." dedi ve kapıya doğru yöneldik. Kantinden kahve aldığım sırada Anna Amy'e yeni kreasyon kıyafetler gösteriyor ve Zoe de biriyle yazışıyordu. Evet arkadaşlar, kantine asla yemek yemek için inilmez. Amaç sadece kenarda durup olanları izlemek veya kendi halinde takılmaktır. Kahveyle birlikte masaya oturduğumda içeri Jessie, jack will ve adını hatırlamadığım yeni gelenlerden birkaç kişi girdi. Jessie yanındaki bir kızla konuşurken jack will kantinden kahve aldı ve kendi aralarında takılmaya başladılar. O sırada düşündüğüm şey aslında Jessie ile artık en yakın arkadaş olamayacağımızdı. Çünkü hayatlarımız değişmişti. Buraya geldiğimiz zamanlar ve önceliklerimiz değişmişti. Arkadaş çevremiz değişmişti ve biz artık büyüyorduk. Bu beni incitse de bunun artık böyle olacağını biliyordum. Telefonu açıp saate baktığımda zile 2 dakika kalmıştı. En nefret ettiğim şey... Daha kahvemi bile içmemiştim. Kahveyi hızlıca içmeye çalıştım ama sıcak olduğundan bitiremezdim. Zil çaldığında kalkıp sınıfa gittik. Kahveyi sıraya bıraktım. Tekrar sıkıcı bir ders başlarken Kevın sıraya hala uykulu bir şekilde oturdu ve görür görmez kahvemden bir yudum aldı. Gözlerim büyürken bana "Bir yudum alabilir miyim?" diye sordu. Sinirle "Aldın zaten!" dediğimde gülümseyip yerine koydu. Ona doğru ittirip "Al, artık içmem." dedim.

"Neden?"

"Başkasının ağzı deyince içemiyorum. Kişisel değil." dediğimde "Benim ağzım deyince ve sonra sen içince öpüşmüş mü oluyoruz?" dedi. Gözlerimi kapatıp bir iç çektim ve "Lütfen saçmalamayı kes. İçmiyorsan dökerim?" dedim. Gülümseyerek kahveyi tekrar eline aldı ve içmeye başladı. Ders başladı ve devam etti...

Akşam 18:00

Ders bitmişti ve okulun içinde geziyordum. Sanat odasında resimlere ilgiyle bakarken Jack will'in kapının önünden geçtiğini gördüm. Beni görünce geri geri gelerek odaya girdi ve "Se-lam. Ne yapıyorsun?" diye sordu. Yalancı samimiyetten her zaman nefret etmişimdir...

"Resimleri inceliyordum." dedim ona bakmadan. Bir elini duvara yasladı ve "Resimleri incelemek... Sence de biraz sıkıcı değil mi? Hadi şöyle yapalım... Dışarı çıkıyorum. Benimle gelmeye ne dersin?" dedi. Göz ucuyla ona bakarken "Hayır. Burda kalmayı tercih ederim." dedim. Bozuntuyla "Resimleri bana tercih etmen hiç hoşuma gitmedi ama sen bilirsin Lis. Sana Lis diyebilir miyim?" diye sordu.

YAZ KAMPIWhere stories live. Discover now