W-€ Bölüm 43

1.7K 163 54
                                    

VALGUS

Rahat görünmeye çalışsam da küçücük tulumun içinde rahat olmaktan çok uzaktım. Evet Ere'yle bir kere de olsa birlikte uyumuştuk. Geniş bir yatakta sadece belden yukarımız temas halinde. Ancak bu kadar dar bir alanda tüm vücudumuz birbirine santimler kadar yakınken...

Tanrım... Sanırım bu gece uyuyamayacaktım. Uyuyamamayı sorun etmiyordum. Asıl sorunum, onu öyle arzuluyordum ki kafayı yiyebilirdim. Başka şeyler düşünmem lazımdı. Mesela köye gittiğimde Bay Lepidus'a nasıl açıklayacaktım? Ya da yeni bir askeri birlik nasıl kuracaktım? Sarav, kardeşiyle aramdakileri tam olarak öğrenince beni mahvedecek miydi? Tabii ki mahvedecekti. Açıkçası beni öldüresiye dövebilirdi.

Ere biraz daha tulumun içine sokuldu. Vücudum, onu arzulamaktan ateş gibi olduğu için soğuğu hissetmiyordum ama o üşümüş olmalıydı. Rahatsız olacağını düşünerek onunla temas etmemeye çalışıyordum ve bu yüzden tulumun içinde yüzüm sırtına dönük kendi köşeme çekilmiştim. Şu an aramızdaki boşluktan tuluma dolan soğuk hava benden daha tehlikeliydi bence. Öyle değil mi? Yani soğuktan hasta olması daha kötüydü. Halbuki ben sıcacıktım ve onu kolayca ısıtabilirdim. Sıcaklığımı bencil bir erkek gibi paylaşmasa mıydım yani? Tamamen onun iyiliği içindi. Sonuçta neden kendimi şu kıvrandığım durumumdan daha da zor bir duruma düşürüp aklımı kaçırmama sebep olacaktım ki? Kendime düşman mıydım? Hangi erkek hiç sebepsiz böyle bir kötülüğü kendine yapardı?

Kendi kendime gözlerimi devirip saçmaladığımı fark ettikten hemen sonra elimi uzatıp onu hızla kendime çektim. Düşünmeden, hızla yapmıştım. Aksi halde asla cesaret edemeyecektim. Neden saçma şeyler düşünmüştüm ki zaten, onunla özgürce geçirebileceğim bir buçuk günüm kalmıştı.

Onun da uyuyamadığını zaten biliyordum. Elimi karnına sardığımda irkilmiş olsa da karşı koymamıştı. Sırtını göğsüme yasladım. Sırtının soğukluğunu, kazağım olmasına rağmen tenime kadar hissetmiştim ya da ben yanıyordum. Kollarımda hafifçe kıpırdandı. Rahatsız olup olmadığını bilmiyordum, yine de açıklamak istedim.

"Tuluma soğuk hava giriyor. Sadece ısınmak için," deyip çenemi kapadım.

"Hı hı."

Karşı çıkmamasıyla tuttuğum nefesimi bıraktım. Neden bu kadar geriliyorduk ki. Bundan çok daha ileriye gittiğimiz zamanlar olmuştu. Tamam, kendimizde değildik belki ama yine de oldukça yakınlaşmış ve o anları en ince ayrıntısına kadar hatırlıyorduk. Şu an ise  ikimiz de itiraf ettiğimiz için daha da ileri gitmekten korkup birbirimizden uzak durmaya çalışıyorduk, sanırım şu an bize olan buydu. Bilmiyordum ama işkence gibiydi. Bir an önce köye gitmemiz, bu izin işini halletmemiz gerekiyordu. Açıkçası Bay Lepidus izin vermese de Ere'yi alacaktım. Tabii Ere de onay verirse onunla uzaklara gitmeyi çoktan planlamıştım ama bu plana gerek kalmayacağını umuyordum.

Ere elini, karnındaki elimin üstüne koyduğunda tüm beyin fırtınam birden dinmişti. Ancak parmaklarımı parmaklarıyla tek tek incelemeye başlaması heyecanımın artmasına sebep olmuştu. Hissedebiliyorken, ellerimdeki çizikleri ve nasırları inceliyordu. Bense onun her yerini incelemek istiyordum. Her yerine dokunmak ve bana hissettirdiklerini sonsuza dek unutmamak istiyordum. Böylece his iğnelerimiz bittiğinde, hissedemediğimiz anlar geldiği zaman ona her dokunduğumda beynimde aynı hissi canlandırabilirdim.

Ere de şu an bunu yapıyordu. Ancak ben, o istemediği sürece ona asla dokunamayacaktım.

Ben tüm bu düşüncelerle boğuşurken elini elimin üzerinden çekti ve aniden kollarımın arasında dönerek biraz yukarı kaydı. Yüzyüzeydik. Şaşırıp hafifçe başımı geri çeksem de onu sarmayı bırakmamıştım.

"Öp beni."

"Ne!" Beynim bana oyun oynuyor olmalıydı. Çok düşünmekten bunu uydurmuş olabilir miydim?

"Öp beni asker."

Doğru duyup duymadığıma, emin olup olmadığına bakmak istiyordum fakat karanlıkta yüzünü net olarak göremiyordum.

"Öpmek mi?" diyebildim sessizce ve tereddütle.

"Kahretsin, öper misin beni!" deyip beni beklemeden dudaklarını dudaklarıma yapıştırdı.

Bir an şaşkınlıktan öylece kalsam da hafifçe onu öpmeye başladım. Tanıdığım tadı yavaşça dudaklarıma doldu. İkimizin de soğuktan çatlamış dudaklarımıza rağmen yumuşacıktı öpüşümüz. Sıcacık hissettiriyordu. Hatta öyle sıcaktı ki durmak çok zordu.

Bunu idrak eder etmez birden onu geri ittim.

"Ere," dedim nefes nefese. "Şu an... Şey... Duramayabilirim. Yani dururum elbette ama," deyip saçlarını okşadım. "Seni öyle çok istiyorum ki farkında olmadan istemediğin ya da emin olmadığın bir şey yapmaktan ve canını acıtmaktan, pişman olmandan korkuyorum."

Elini uzatıp yanıbaşımızdaki feneri açtığında beyaza yakın saçlarına, dokunmak için çıldırdığım bembeyaz tenine ve iki farklı koyuluktaki gözlerine baktım. O ise elini saçlarımda gezdirdi; oradan yüzüme, gözlerime, sakalıma ve dudaklarıma indi. Parmaklarıyla dudaklarımın her zerresine dokunurken,

"Valgus, senin yanında hiçbir şeyden korkmuyorum. Seninle özgürce yaşayabileceğim kesin olan iki günüm var. Köye gittiğimizde sana bir süre böyle dokunamayabilirim. Orada bize ne olacağını dahi bilmiyorum. Bildiğim tek şey senden çok hoşlandığım ve hayatım boyunca seninle olmak istediğim gerçeği. Şu an seni öpmek, sana sarılmak ve sana dokunmak istiyorum. Bunun nereye varacağı umurumda bile değil," deyip susarak bir şey söylememi bekledi.

Hızlı düşünerek kendimle kısa bir savaş verdim. Ere benim olacaktı, ailesi istese de istemese de. Nasılsa onu her türlü alacaktım.

Onu hızla kendime çekerken yeniden dudaklarımız birleşti. Bu kez her şey bambaşkaydı; ateş gibi, sabırsız ve delicesine,...

Daha rahat hareket edebilmek için tulumun fermuarını açtım. Ere hafifçe doğrulup kazağını çıkarırken hem onu izledim hem de ben de kazağımı çıkardım.

"Gerçekten yapıyoruz," deyip hafifçe gülümsedi.

"Evet," deyip boynundan tutarak onu öptüm ve onu tekrar rahat bıraktıktan sonra üzerimde kalan tişörtümü de çıkardım. Ere de tişörtünü çıkarırken göz gözeydik.

Bir an ikimiz de nefes nefese durup birbirimize bakmaya devam ettik. O beni inceledi, ben de onu. Sonra yavaşça ona yaklaşıp belinden tuttum ve kucağıma aldım. Elleriyle omuzlarımdan tutarak dengesini sağladı. Pürüzsüz, kadife sırtını okşarken sütyenini açtım, omuzlarındaki askıları indirdiğimde gözlerimi bir an olsun gözlerinden ayırmadım. Göğsü öyle hızlı inip kalkıyordu ki hızlı gidip gitmediğime emin olamadım. Ne yapmam gerektiğini bilsem de bu durum benim için de bir ilkti ve hata yapmak istemiyordum.

Tereddüt ettiğimi anlamış olacak ki,

"Devam et," dedi.

Ellerim istemsizce kalçalarına inerken yeniden dudaklarının kurumuş sıcaklığına bıraktım kendimi. Göğüslerinin, her hareket edişimizde göğsümde bıraktığı haz dolu hissi hiçbir şekilde tarif edemezdim.

Pantolonlarımız hala üzerimizdeydi ve aramızdaki son engeldi. Onu sırtından tutarak sırtüstü yatırdım ve gördüğüm en güzel kadına baktım. Saçları tulumun zeminine düzensizce dağılmış bembeyaz ipekleri andırıyordu. Göğüsleri ise ah tanrım...

Pantolonunun düğmesini açıp iç çamaşırını ve pantolonunu bacaklarından sıyırdım.  Kendi pantolonumu ve baksırımı da hızlıca çıkarıp kenara fırlattım. Ben tüm bunları yaparken, Ere arzu dolu gözlerle hafifçe gülümseyerek beni izliyordu.

Ben de gülümseyip üzerine eğildim. Bacakları iki yanımda açık, altımda uzanışı öyle eşsiz bir güzellikti ki. Dirseklerimi başının iki yanına koyarken ona bakmaya doyamadım. Tek elimle her santimine dokunuyor, bir yandan nasırlı ellerimin tenini acıtacağının endişesini yaşıyor ama yine de kendime engel olamıyordum.

VALGUS & ERE ( Karanlığın İnsanları )Where stories live. Discover now