₩-€ Bölüm 35

4.4K 469 46
                                    

ERE

Abimlerin gidişinin ardından çok zaman geçmediğini biliyordum ama bana sanki hayatımdaki en uzun zamanmış gibi geliyordu. Beni rahatlatan tek şey; yanımda Valgus'un oluşuydu.

Bakışlarımı Valgus'a çevirdim. Yaprakları olmayan ama sık dallarla çevrili ağacın sırtına yaslanmış, köye doğru bakıyordu. Vastandidlerin bizi fark etmeleri ihtimaliyle birbirimizden yirmi metre kadar uzak duruyorduk. Birimizi fark ederlerse diğerimiz yakalanmayacaktı. Ya da ikimizi de fark edeceklerdi, bilmiyorduk. Yine de aramıza mesafe koymakla doğru olanı yapmıştık.

Ben de tıpkı Valgus'un yaslandığı gibi bir ağacın altına oturmuştum. Ağacın gövdesindeki dalları sırtımda hissedebiliyordum ancak ilk hissedişim kadar derin değildi. Çok az da olsa hissetmemin etkisinin azaldığını fark edebiliyordum ve bu beni üzüyordu. Hissedebilmek güzeldi ama bize ait olmadığından mutlaka bir gün tamamen gidecekti bedenimizden... Bunu kabullenmiştim.

Başını ağacın gövdesine yasladı. Ben de onun görmeyeceğini umut ederek çantamdan günlüğü çıkardım ama o kadar karanlıktı ki okuyamıyordum. Çantamdaki el fenerini yakmak da tehlikeli olurdu. Bu yüzden günlüğü yeniden çantama attım. Tek yapabildiğimiz beklemekti. Annemin, Sarav'ın ve Tuğça'nın sapasağlam dönüşünü beklemek...

●●●●●●●●●●●●●●

Soğuğun yüzümdeki dondurucu etkisiyle irkilerek gözlerimi açtım. Beklerken uyumuş olmalıydım, hâlâ karanlığın en etkin zamanında olduğumuzu görünce çok uyumadığımı anlamıştım. Hatta belki sadece anlık dalmıştım.

Aynı hızla Valgus'a baktım. Köyü daha iyi görebilmek için tepeye yaklaşmış, yere uzanmış dürbünle köye bakıyordu. Ne gördüğünü deli gibi merak ediyordum.

O sırada Valgus'un olduğu tarafta bir kıpırtı gördüm; bir yanılsama da olabilirdi, rüzgardan uçan bir dal da... Biraz daha inceledim. Sanırım başka kıpırdama yoktu. Emin değildim çünkü dikkatimi soğuk ve karanlık yüzünden odaklamakta zorlanıyordum.

Sonra birden Valgus'un arkasında bir karaltı gördüm. Refleksle tam ona bağıracakken Valgus da fark edip arkasını döndü ancak geç kalmıştı. Karaltı, Valgus'un başına kocaman bir şeyle vurunca çığlık atmamak için iki elimle ağzımı kapadım. Adama karşı çıkamadan, adam Valgus'u etkisiz hale getirmişti bile. Gözlerimin önünde Valgus'u sürüklerken hareket dahi edemedim. İstesem de edemiyordum.

Ve benim de ensemdeki bir acıyla önce gözlerim karardı sonra kendimi kaybettim.

●●●●●●●●●●

Sırtımda hissettiğim yakıcı acı ve boğulma hissiyle kendime gelip gözlerimi açtığımda gördüğüm şey, karanlık gökyüzüne doğru uzanan ve uzadıkça kaybolan ağaçlardı.

Birileri tarafından sırtüstü sürükleniyordum ve sırtımdaki acı kadar etkili bir ağrı hissediyordum başımın arkasında. Valgus? Başımı sağa sola çevirmeye çalıştım ama sürüklenmemin etkisiyle yapamıyordum. Başım, sırtım ve bacaklarım karlarla kaplı taşlara sürtüyordu. Valgus iyi miydi?

Daha fazla düşünemeden yine gözlerim kapanmaya başladı. Göz kapaklarım öyle ağırlaşmıştı ki ister istemez gözlerim kapanıyordu ama buna rağmen bilincim, sırtımdaki ve başımın arkasındaki acıyla açık kalmaya devam ediyordu.

Berbattı... Ve nereye götürüldüğüme dair en ufak fikrim yoktu. Tek istediğim beni sürüklemekten vazgeçmeleriydi. Bir de Valgus'un ne durumda olduğunu bilmek...

Sonunda durduk. Seslerden anladığım kadarıyla iki kişi vardı. Konuşmaları beynim idrak etmiyordu, hissettiğim acı tüm beynimi sarmıştı çünkü.

VALGUS & ERE ( Karanlığın İnsanları )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin