₩ - € Bölüm 5

7.5K 640 97
                                    

İyi okumalaaaaar :)

●●●●●●●●●●●●●●●●●●●●

ERE

Uyuyamıyordum... Babamın tek başına bir odada direnişi vicdanımı kemiriyordu. Evet, yanında bir hemşire vardı; ama benim gibi bakabilir miydi babama? Sargılarını değiştirirken canının acımaması için nazik davranıyor muydu ona?

Huzursuz düşüncelerimle yerimde kıpırdandım. Dikkatimi ve düşüncelerimi başka bir şeye odaklamalı ve uyumalıydım. Askerin ne yaptığına ve nerede yattığına bakmak için gözlerimi hafifçe araladım. Bu da kendimi huzursuz hissetmeme neden oluyordu. Benim yüzümden rahatsız olmasını istemiyordum.

Yerde yatmıştı. Bir eli silahın üstünde, yüzü bana ve dış kapıya dönük, gözleri kapalıydı. Uyuyup uyumadığını merak etsem de sesimi çıkarmadım. Nasılsa konuşkan biri değildi. Yeniden gözlerimi kapayıp uyumaya çalıştım.

Bir süre sonra duyduğum bir sesle tekrar gözlerimi açtım. Asker yattığı yönün tersine dönmüş, yerleşmeye çalışıyordu. Sırtının ve omuzlarının genişliği karşısında önce hayrete düştüm ve hemen ardından gözlerimi kapatıp, içimden "Sana ne Ere!" diyerek ben de sırtımı döndüm ve bu kez kendimi uyumaya şartladım.

●●●●●●●●●●●●●●●●●●●●●●●●●●●

Ne kadar uyuduğumu bilmeden uyanmıştım ve uyanır uyanmaz telaşla yerimde doğruldum. Çok uyumamış olmayı diliyordum; çünkü babam uyanmış olduğunda yanında olmak istiyordum.

"Sakin ol."

Sesin geldiği yöne, askere baktım. Ateşe bir odun atarak yere oturdu ve bıçağını bilemeye başladı. Önündeki bıçaklardan bir süredir bıçak bilediğini anlamıştım.

Ayağa kalkıp gerinerek,

"Çok mu uyudum?" diye sordum.

Başını yapıyor olduğu işten hiç kaldırmadan,

"Hayır," dedi düz bir sesle ve devam etti.

"Baban henüz uyanmadı."

Sormadığım; ama merak ettiğim sorunun cevabını alarak rahatladım ve dış kapıya yürüdüm. Babama bakmalıydım. Neden hâlâ uyanmamıştı ki?

Tam kapıyı açacakken,

"Doktor kısa zaman sonra uyanacağını söyledi. O zamana kadar yanına giremeyecekmişiz," deyince, kapının kolunu bıraktım. Rahatlamıştım. Doktor söylediyse kesin uyanacaktı değil mi?

Dört tane bıçağı vardı. İkinciyi büyük bir dikkatle biliyor ve arada nasıl bilendiğine bakmak için bıçağı görüş hizasına kaldırıyordu. Yaklaşıp, yanında durdum.

"Benim bıçaklarımı da biler misin?"

Bıçak bileme işini ya annem ya da abim yapardı sürekli. Sanırım ikisi de hissetmediğimiz için anlamadan elimi keseceğimi düşünüyordu. Küçük kesikleri bazen hiç bazen de çok az hissediyorduk çünkü. Kesiğin derinliğine göre değişiyordu.

Asker başını kaldırıp bana baktı ve başını olumlu anlamda salladı. Ben de bıçaklarımı çıkarmaya başladım.

Önce belimdeki büyük bıçağımı çıkardım ve yere koydum. Ardından botumun içindeki biraz daha küçük bir bıçağı, pantolonumun yan cebindekini, arka cebimdeki kelebek bıçağını, kasığımda sakladığım küçük fırlatma bıçağımı, üçgen şeklinde ve ortasında yuvarlak tutma deliği olan fırlatma bıçağımı kazağımın içine giydiğim tişörtün cebinden çıkardım. Son olarak da belimin yanındaki kabzada yan yana bulunan üç küçük fırlatma bıçağımı da... Ben tüm bunları yaptıktan sonra ona bittiğini söyleyecekken, tek kaşı havada beni izlediğini fark ettim.

VALGUS & ERE ( Karanlığın İnsanları )Where stories live. Discover now