₩ - € Bölüm 2

9.6K 823 102
                                    

VALGUS

Karanlığın tam merkezinde yola çıkmıştım. Bu yüzden baktığım her yer siyahtı. Uzun, çok uzun yıllarım bu ormanlarda geçtiği için karanlığa rağmen yolumu bulabiliyordum. Uzun süre yürümüştüm ve zaman kaybetmek istemesem de hem dinlenmem hem de ısınıp bir şeyler yemem için bir sığınak bulmalıydım. Güçlü olmam gerekiyordu; karşımda bir ordu vardı...

Bulduğum bir mağaraya girip etraftan topladığım çalılarla ateş yakarak oturdum. Başımı mağaranın duvarına yaslayıp Sarav'ın düşüncelerime girmesine izin verdim.

Onunla ilk karşılaştığımda, bugün o okun onu yere serdiği yerde durmuş babasını, Bay Lepidus'u bekliyordu. Önce elimi tutan babasına sonra ise bana bakmıştı. Bakışlarını benden ayırmadan kaşlarını çatıp yanımıza gelerek,

"Kim bu?" diye sormuştu sertçe. Çocukça aklımla ve asiliğimle sinirlenmiştim; ama Bay Lepidus öyle bir cevap vermişti ki önce şaşkınca onun yüzüne bakıp ardından Sarav'ın tepkisini görmek için Sarav'a bakmıştım merakla.

"O senin arkadaşın, dostun, savaşımızda omuz omuza çarpışacağın kardeşin olacak."

Mağaranın içinde yanan ateşe odaklanmış, eski günleri düşünürken, mağaranın girişinden gelen konuşma seslerini duyup kendimi toparladım ve anında kalkarak gizli bir yere saklandım. Bacağımdaki bıçağımı tuttuğumdan emindim... İçeri girdiklerinde hemen saldırmayacaktım. Civardaki köylerden insanlar olabilirdi. Ya da Vastandidlerden birileri...

Saklandığım yerden konuşmaları duyamayınca biraz daha yaklaşmam gerektiğini düşünerek tam adım atacakken sesler kesildi. Bir süre daha bekledikten sonra ses gelmeyince gittiklerini düşünerek olduğum yere oturdum. Yorgun değildim; ama uyumam gerekiyordu. Sabaha güçlü bir şekilde uyanıp tüm gün yürüyecektim. Vastandidlerin alanına girdiğimde nöbetçilerinden birini sessizce öldürüp kıyafetlerini giyecek ve içeri sızacaktım. Sonra Sarav'ın son isteğini yerine getirecektim; ailesini bulup güvenliklerini sağlamak...

Mağaranın dışında yeniden sesler duymaya başlayınca hızla yerimden kalkıp karanlık bir köşeye saklandım. Sanki birileri mağaraya taş atıyordu.

Bekledim... Elim bıçağımdaydı...

Duyduğum birkaç ayak sesiyle geleni görebileceğim, saldırıya hazır bir pozisyona geçip beklemeye devam ettim.

Çok beklemeden sessizce ilerleyen adama yavaşça yaklaşacaktım ki adam çıkışa doğru dönünce hızla arkasından onu yakalayıp elimle ağzını kapattım ve bıçağı boğazına dayadım! Öylece kalakalmıştı. Ardından elimi ağzından çekip sırtını sertçe taştan duvara çarparak yeniden elimle ağzını kapadım. Hareket edememesi için vücudumu tüm ağırlığıyla vücuduna bastırdım ve onu duvara yapıştırarak bıçağı boğazına dayayıp tamamen savunmasız bıraktım.

Asla hareket edemezdi. Anladığım kadarıyla çelimsiz ve güçsüzdü...

Göz gözeydik. Ateşin yaydığı ışıkta gözlerinin birini açık gri diğerini ise grinin farklı bir tonu olarak görüyordum ve çelimsiz olmasına rağmen gözlerinde korku değil cesaret vardı.

Bir süre öylece birbirimize baktık. Yüz hatları tahmin ettiğim gibi bir erkeği değil tam aksi bir kadını andırıyordu.

"Kimsin?" diye sordum sessizce.

Cevap vermeyince bıçağı biraz daha bastırdım. Bastırmamın bir işe yaramayacağını bilerek... Bir kesik atmadan hissetmeyecekti çünkü.

"Sadece geceyi geçirmek için bir yer arıyoruz. Gitmeme izin verirsen seni rahatsız etmeyeceğiz."

Evet, bir kadındı. Genç bir kadın.

VALGUS & ERE ( Karanlığın İnsanları )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin