₩ x € Bölüm 11

6.5K 556 98
                                    

Merhaba arkadaşlar,
Dizimde yaşadığım bir rahatsızlıkla uğraşırken bir süre bölüm yazamadım. Rahatsızlığım geçtiğinde ise ertelediğim işlerimi yapmak zorunda kaldım ve ancak şimdi bitirebildim bölümü.

İyi okumalar şimdiden...
Corleonis.

ERE

Dudağını ısırışına takılmam aptalcaydı. Emindim ki bana aklındaki şeyleri söylememek için dudağını ısırıp kendini tutmuştu; ama ben bu durumu istemeyerek de olsa saptırmıştım. Dudaklarına bakarak...

Evet, dudakları fena sayılmazdı. Dolgun ama yamuktu. Pis pis sırıttığında dudağının bir kenarı gülüyordu. Güldüğü taraftaki yanağındaki gamzesini göstermek için inadına yaptığını düşünüyordum. Çekici olmaya çalışan, aptal, kendini beğenmiş bir askerdi gözümde. Sadece bu kadardı.

Tüm bu düşünceler birkaç saniyede beynimden geçmiş ve hâlâ ona baktığımı anladığımda hızla bakışlarımı kaçırmıştım. Sargı bezine ihtiyacım olduğunu bilerek elimi ilaçların yanında gördüğüm sargı bezine uzatmıştım.

Anlam veremediğim tek şey; karnımın kasılmasıydı.

"Zamanımızı burada geçiremeyiz. Rüzgar gelmese de ateş yakamayacağımız için farkında olmadan donabiliriz," dedim sargı bezini omuzunu kapatmak için uygun hale getirirken.

Aslında normal davranmaya çalışıyordum.

"Biraz dinlenmem gerekiyor. En karanlık zamana az kaldı. O zaman yola çıkarız," diye cevap verdi yorgun, boğuk sesiyle.

Ve omuzunu kapatmaya başladım. Doktorun yanına gidene kadar dayanmalıydı, mikrop kapmamalıydı. Son olarak sargı bezini bantlarla sabitlediğimden emin olarak ondan biraz uzaklaştım ve ilkyardım malzemelerini çantamın içine tıkıştırdım. İlacı alıp ona uzattım ve,

"Bunu da içmen gerekiyor," dedim düz bir sesle.

Başını, içinde bulunduğumuz ağacın sırtına yasladığı için göz ucuyla bana baktı.

"İyiyim, sadece dinleneceğim."

"İç şunu, içirmek için peşinden koşamam. Annen değilim."

Söylediğimi idrak ettiğimde daha fazla ısrar etmedim. Bir ailesi olmadığını söylemişti. Bunun doğru olup olmadığını bilmiyordum. Yine de sustum ve ilacı, az önce aramıza koyduğu çantasının üzerine bıraktım.

●●●●●●

Sayıklıyordu, "Sadece açtım," dedi mırıldanarak. Feneri yakıp ona baktığımda, göz kapakları açılmadan sağa sola hızlı hızlı hareket ediyordu. Kötü bir rüya gördüğünü düşünerek yeniden feneri kapattım.

Hiç uyumamıştım. Her ne kadar bir kovuğun içinde olsak da yine de dışarıdaydık. Vahşi ve tehlikeli hayatta. Bu soğuk ormanlarda eğer yolunuzu ve dövüşmeyi bilmiyorsanız ya soğuktan donarak ölürdünüz ya vahşi bir yırtıcı tarafından bedeniniz parçalara ayrılırdı ya da soyguncu, aç, tecavüzcü insanlar tarafından her şeyiniz alınır, öldürülürdünüz.

Hayatımız her an tehlikeliydi. Köyde de olsak şehirde de olsak hep aynıydı. Her an her şeye aç insanlar ya da hayvanlar tarafından saldırıya uğrayabilirdik.

Derin bir nefes alıp, eski dünyada yaşamayı merak ederek ben de başımı ağacın sırtına yasladım. Küçükken, çok nadir de olsa annem bana eski dünyayı anlatırdı. O kadar nadirdi ki bazen yatmadan önce bana bir kere daha anlatmasını isterdim ve o bana 'Artık o dünyaya ait değiliz,' derdi. Ben de gözlerimi kapatıp, anlattığı küçük ayrıntılardan kendi hayallerimde bir dünya kurardım; aydınlık, sıcak ve huzurlu.

VALGUS & ERE ( Karanlığın İnsanları )Where stories live. Discover now