₩-€ Bölüm 32

5.1K 517 92
                                    

İyi sahurlaaaaar :)

●●●●●●●●●●

Hâlâ yıldızları görmek istiyordum ama artık tek başıma değil Ere'yle bakmak istiyordum yıldızlara. Sarav'ın annesi ve babası gibi ona ne kadar güzel göründüklerini fısıldamak istiyordum. Tıpkı dokunma hissini ilk birbirimizde öğrendiğimiz gibi yıldızları da ilk kez onunla görmek istiyordum.

Evet, çok şey istiyordum; ama o, hayatımızdaki imkansızlıklara inat, onunla her şeyin üstesinden gelebileceğimi hissettiriyordu bana. Daha güçlü hissettiriyordu. Hayata ve yaşamaya bağlılığımı güçlendiriyordu Ere. Hiç yapmadığım bir şeyi yaptırıyordu; geleceğimi düşünüyordum.

Ve tüm bunları bana, şu an dudaklarımda hissettiğim dudakları yapmıyordu. Şu an, sadece bir kabullenişti. Halbuki onu ilk tanıdığım andaki cesareti, korkusuzluğu, asiliği, inatçılığı ve zekasıydı beni böyle hissettiren. Güzelliği... Sanki yumuşak teni benim sert ellerime merhem olmak için yaratılmıştı, saçları göremediğim güneşim, kokusu afrodizyağım gibiydi. Bana daha önce kurmadığım cümleler kurduran ta kendisiydi, onun güçlü varlığıydı.

Ve kesin olarak tüm bunların farkına vardığım şu anda, korkumdan ölüyordum.

Sonsuzluğa kadar öpebilirdim onu... Sert ama yumuşak, korkak ama tutkuluydu dudaklarımız. Elleri, kollarımın üzerinde gezinirken, 'hayır, dur!' demiyordu bana. Gözleri kapalıyken de reddetmiyordu beni. İtmiyor, 'ne yaptığını sanıyorsun asker?' demiyordu. Ve ben, kalbim göğsümden çıksa bile bu yüzden daha fazlasını istiyordum...

"Odanıza gidin,"

Sesi duyar duymaz aynı anda hızla ayrılıp uzaklaştık birbirimizden. Ere, salondaki koltukta uzanan Tuğça'ya baktıktan sonra endişeli bir şekilde koşar adımlarla odasına girdi.

Onun burada olacağını neden düşünememiştik? Ya da mutfağa yürürken nasıl görmemiştik Tuğça'yı? Lanet olsun!

"Tuğça..." diyerek yanına gitmeye yeltendim ama uzandığı koltukta bana arkasını dönüp bir şey söylememe izin vermeden,

"İyi uykular," dedi ve konuyu kapattı.

Birkaç saniye olduğum yerde kaldıktan sonra odama girdim. Söyleyeceğim şeyleri tahmin etmiş olmalıydı. Gördüklerini Sarav'a anlatamazdı, anlatmamalıydı. Bunu engellemeliydim. En azından savaşımız bitene dek...

ERE

Tanrı'm! Yakalanmıştık!

Abime söylerse ne yapacaktım? Abim kızar mıydı? Elbette kızardı, en yakın arkadaşına resmen yumulmuştum.

Yumulmuştum...

Ah... Durduramamıştım ki, yani durmamıştım. Pekâlâ duramamıştım, kahretsin! Neler oluyordu bana? Neden sürekli aklımdaydı bu lanet asker ve kendimde olmadığım zamanlarda bile neden ona çekilip duruyordum?

Ne öpücüktü ama...

İster istemez gülümsemek geliyordu içimden. Halbuki abimin öğrenmesinden korkmam gerekmiyor muydu?

Parmaklarımı dudaklarımda gezdirdim. Beni kendine çekip öpüşünü düşündükçe karnım kasılıyordu. Sanki o anı yeniden yaşıyordum. Daha tuhafı ise o anın hiç bitmemesini istememdi...

●●●●●●●●●●●●

Uyuyamadım. Hem Valgus'la yaşadığım tarif edilemez anın etkisinden hem de abimin öğrenmesi korkusundan. Duygularım karmakarışık olmuştu. Açıkçası beni en çok korkutan Valgus'a karşı olan ilgimdi.

VALGUS & ERE ( Karanlığın İnsanları )Where stories live. Discover now