₩ - € Bölüm 4

7K 626 127
                                    

VALGUS

Evlerin arasında yürürken gelip gelmediğini anlamak için arkama baktım. Hiç ayak sesi duymadığım için gelmediğini düşünmüştüm. Hangi evde uyuyacağımızı o biliyordu çünkü.

Durup arkamı dönerek,

"Hangi ev?" diye sordum.

Parmağıyla çaprazımızdaki bir evi gösterip,

"Şu evin arkasındaki," deyince yürümeye devam ettim.

Gösterdiği evi geçtikten sonra karşımıza küçük bir ev çıktı. Köylerdeki evler genelde bir ya da iki odalı olurdu. Daha büyük evler de vardı; ama hem çok nadirdi hem de kalabalık ailelerin tercihiydi. Kalabalık aileler ise çok azdı.

Evin önüne geldiğimde kapıyı açtım. Köy evlerinde genellikle mum kullanıyorlardı ve mumlar kapının hemen arkasında asılı olurdu. Sarav'ın kardeşi de içeri girdikten sonra kapının ardındaki mumu alıp, evin içinde yemek yapmak ve ısınmak için taş ve topraktan yapılan köy fırınında yakılan ateşe götürüp yaktım. Sarav bu fırınların şöminelere benzediğini söylemişti. Şöminenin ne olduğunu sorduğumda, beni gizlice babasının odasına sokmuş ve bir fotoğraf albümü çıkarmıştı çekmecelerin birinden. Anne ve babasına ait bir albüm olduğunu söylemiş, anne ve babasının şömine başındaki mutlu fotoğraflarını göstermişti.

Sarav'ın kardeşi köy fırınına yaklaştı ve yerdeki mindere oturdu. Üşüdüğümüzü donmak üzereyken hissettiğimiz acı ya da ağrıyla anlayacağımız için küçük yaşlardan itibaren dışarıdan geldikten sonra vücudumuzu ateşe yaklaştırmamız gerektiği öğretilmişti.

Mumları kapının her iki yanındaki mumlar için ayrılan boşluklara yerleştirip ben de ateşin yanına oturdum. Ona hiç bakmıyordum. Gergindim. Sanırım o da bana bakmıyordu. Gergin olmalıydı. Belki de benim bir kızla ilk kez bir evde yalnız oluşum gibi o da ilk kez bir erkekle yalnız kalıyordu.

Rahatsız bir histi ve insan nasıl davranacağını kestiremiyordu. Onlarca erkekle aynı odayı paylaşmak gibi değildi.

Ayaklarını ateşe doğru uzatıp,

"Parmaklarım ağrıyor. Üşümüşüm sanırım," deyince ona baktım.

Tarlada benimle birlikte yerde uzanırken üşümüş olması normaldi. Tahminime göre evinden hiç çıkmamış olmalıydı. Yine de köylerdeki diğer kızlar gibi değildi. Şimdiye dek beni birkaç kez şaşırtmayı başarmıştı. Sevgili dostum Sarav'ın dediği kadar da iyi bir nişancıydı. Henüz bıçak atışını görmemiştim; ama silahta iyiydi.

"İyi silah kullanıyorsun. Ateş etmeyi Sarav'dan öğrendin değil mi?" diye sordum gözlerimi ateşten almadan.

Bana baktığını hissettim.

"Abimden öğreniyordum; ama silahlarla aram hiç iyi olmadı. Hiçbir zaman hedefi vuramadım."

Söyledikleriyle ona baktım şaşkınca.

"O pisliği alnından vurdun?"

Başını iki yana salladı ve derin bir nefes aldı.

"Keşke annemi kaçırdıklarında da yapabilseydim. Bugünkü tamamen rastlantıydı. Pis herif babamı sürüklüyordu. Babamı gördüğüm an kendime gelip silahı çıkardım ve ateşledim. Yek yaptığım buydu. Mesafe kısaydı... Belki birkaç metre daha uzakta olsaydı..." sustu.

Ben de bacaklarımı ateşe uzattım. Kırdığım dizlerimin üzerine dirseklerimi dayayıp,

"Uyu..." dedim ona bakmayarak. Yorgunduk. Muhtemelen o benden daha yorgundu.

VALGUS & ERE ( Karanlığın İnsanları )Where stories live. Discover now