₩ - € Bölüm 12

4.9K 508 46
                                    

"Nibiru bir gezegendir. Üzerinde bulunduğumuz Dünya gibi. Zamanında uzay adamlarından bazıları Nibiru'ya dokuzuncu gezegen diyordu ve altı yüz otuz dört yılda bir yörüngemize girdiğini iddia ediyorlardı."

Bir yandan kahvaltı ederken, diğer yandan Doktor Siency de karanlığın gelişinin sebeplerini anlatıyordu bize. Yediklerimizin farkında olmadan merakla onu dinliyorduk. Öyle ki arada önümüzdeki tabaklarımızı işaret edip sessizce yemeğimizi unutmamamızı belirtiyordu.

"Nibiru, Güneşten dokuz kat daha büyük bir gezegendi ve karanlık gelmeden önce de bir süredir yörüngemizdeydi. Aslında uzay adamları zaten karanlığın geleceğini biliyordu; ancak bilmedikleri şey, bunu nasıl durdurabilecekleriydi. Sonunda bunu başaramayacaklarını anladıklarında güneyde bir yer inşa edildi. Nibiru'nun etkilerinin ulaşamayacağı kocaman güvenli bir tesis... Dünyada olası bir kaosa neden olmaması için de bu yer ve karanlığın geleceği, tüm insanlardan saklandı."

Sarav'ın kardeşi hayretle doktora bakarak,

"Nasıl yani, bizi öylece, başımıza neler geleceğini bilerek kaderimize mi terk ettiler!" diye sordu.

Benim ise aklımda başka bir soru vardı.

"Siz tüm bunları nereden biliyorsunuz Doktor Siency?"

Sorduğum soruyla bakışları bana döndü ve,

"Siency amca evlat, bana Siency amca de," deyip önce kıza baktı.

"Evet Ere tüm insanları karanlığa ve onun getirdiklerine mahkum etmek zorunda kaldılar. Milyonlarca insanı kurtarmaları imkansızdı. Tesis on bin kişinin yüz elli yıl yaşaması için ayarlandı. Ve bu on bin kişinin sadece yedi bini tesise alındı çünkü üreme devam edecekti. Çok ince hesaplar yapıldı kızım."

Sonra bana döndü.

"Tüm bunları biliyorum çünkü ben de o gruptaydım Valgus. O uzay adamlarından biriydim."

"Neden buradasınız peki?"

Doktor yüzünü buruşturup önündeki boş tabağını alarak lavabonun bulunduğu küçük mutfağa ilerledi.

"Bu uzun ve karmaşık bir hikâye gençler."

Sarav'ın kardeşi de tabağını alıp doktorun ardından giderken,

"Siency amca izninle bir şey sormak istiyorum," dedi sıkılgan bir tavırla.

Doktor ona bakarak başını olumlu anlamda sallayınca konuşmasına devam etti.

"Bu Nibiru denen gezegen..."

Doktor sözünü kesti.

"Şu an Güneş'in önünde. Güneş'le Dünyamızın arasında. Tüm bu karanlığın ve soğuğun sebebi... Magmadaki çatlağın... O çatlakla oluşan zehirli gazların yeryüzüne çıkmasıyla da hissizliğinizin ve ayrıca karanlık yüzünden renkleri görememenizin sebebi... Büyüklüğü düşünülürse muhtemelen en az bir yüz yıl daha Dünya'nın yörüngesinden çıkmayacak. Yörüngemizden çıktığında ise her şeyin eski hâline döneceğini de bilemeyiz. Dünyanın kendini toparlaması yüz yıllar alabilir. Belki de hiç düzelmeyecek."

Sarav'ın kardeşinin yüzündeki hayal kırıklığı, içimde tüm organlarımın bir mengene tarafından sıkılıyormuş gibi hissetmeme neden olmuştu. Aynı hayal kırıklığı elbette bende de vardı.

Aydınlığın, biz yaşarken gelmeyeceğini, normal bir hayat yaşayamayacağımızı öğrenmek tüm umutlarımızı tuzla buz etmişti. Halbuki bize kalan tek şeydi umut...

"Üzgünüm çocuklar."

Doktor, ikimizin de yüz ifadesini fark etmiş olmalıydı ki üzgün olduğunu belirtiyordu; ama üzgün hissetmesine gerek yoktu. Tüm bunlar, bize en başından anlatılmalıydı ve bu, doktorun suçu değildi.

VALGUS & ERE ( Karanlığın İnsanları )Where stories live. Discover now