₩ - € Bölüm 8

6.3K 499 153
                                    

Merhaba herkese :)

Evet uzun bir süre oldu farkındayım ama sezon başlangıcında işlerim cidden yoğundu ve aynı zamanda Bir Deniz Kızı Hikâyesi'nin ikinci kitabını da yazıyorum :) Bu da duymayanlara sürpriz olsun bakalım :)

Bu bölümden sonra Ere ve Valgus'u daha çok bir arada göreceğiz. Tabii ki rekabetlerini ve didişmelerini de :)

Hadi o zaman iyi okumalaaar ♡

●■●■●■●■

ERE

Sonunda ona karşı bir üstünlüğüm vardı ve artık bana beceriksiz diyemeyecekti. Bıçağı atarken hilelerle, sözleriyle benim dikkatimi dağıtmaya çalışmasına izin vermemiştim. Belki de benim kendimi kanıtlama ihtiyacımın, onunkinden daha fazla oluşu buna sebepti.

Ve kazanmıştım...

Onun gözlerine, ondan daha iyi olduğumu söylemek istercesine bakıyordum. Bunu çoktan hak etmişti. Silah kullanırken bana söylediklerini unutmamıştım çünkü. Ukala asker...

İnsanlar çılgın gibi bağırıp tezahurat yaparken yavaş adımlarla, gözlerini gözlerimden ayırmadan bana doğru yürümeye başladı. Gözleriyle beni öldürüyordu şu an; ama korkmadan ona bakmaya devam ettim. Aramızda âdeta gizli bir üstünlük savaşı oluşmuştu.

Yaklaştı... Biraz daha ve önümde durup,

"Tebrikler... Şimdi de silah yarışına ne dersin?" diye sordu pis pis sırıtarak.

Lanet herif!

Kesinlikle bir bahane bulmalıydım.

"Kurşunlarımızı düşmana saklamamızın daha doğru olacağını düşünüyorum asker," dedim bir umutla. Diğer yandan da haklıydım. Kurşun yapmak ve bulmak çok zor bir işti.

Düşünceli bir tavırla dudağını ısırdı. Bakışlarım istemdışı dudaklarına kayınca, elimdeki bıçağıma bakmaya zorladım kendimi. Bunu neden yaptığımı bilmiyordum bile... Bıcak ise farkında olmadan elimden düşmüştü. Hissedememekten nefret ediyordum.

"Doğru söylüyor."

Konuşan, beni zor durumdan kurtaran Ugars'tı ve beni onaylaması içimi rahatlatmıştı. Devam etti.

"Buraya gelmeden önce silah deposuna baktım. Elimizde ancak iki savaşa yetecek kadar cephanemiz var. Sağlam bir savaşa girersek daha da az."

Karşımdaki Valgus askeri, Ugars denen adama bakarak,

"Savaş planım hazır ve planıma göre cephanemiz yeter de artar bile. Kendinize dert etmenize gerek yok. Burada komutan benim. Şimdi herkes antrenman yerlerine dönsün. Şov bitti," dedi sert, uyarı dolu bir sesle.

Herkes dağılırken, Ugars da iki elini yana doğru açarak sen bilirsin dercesine omuzlarını silkti. Tanrı'ya şükür ki silah yarışından yırtmıştım. Şimdiyse asker, bana doğru birkaç adım atıp kulağıma yanaşırken kalbimin gümbürtüsünü duymadığını ummakla meşguldüm.

Kulağıma eğildi ve,

"Bugün kaçabildin; ama bir gün kaçamayacaksın Sarav'ın kardeşi," diyerek yanımdan geçip gitti.

Bir anda düşman oluvermiştik. Ve elbette bir gün kaçamayacağımı biliyordum. Ona karşı olmasa da savaşta hedefi ıskalayamazdım. Her ıskaladığım kurşun, bizden birisinin ölme ihtimali demekti. Kurşunun boşa gitmesi de ayrı bir şeydi tabi.

Canım sıkkın bir şekilde yerdeki bıçağımı alarak antrenman alanından uzaklaştım. Çiçek olan bir yere gitmek istiyordum. Sakin, dinleneceğim bir yer istiyordum. Bitkilerle konuşabileceğim bir yer...

VALGUS & ERE ( Karanlığın İnsanları )Where stories live. Discover now