İlk Gün

121 12 6
                                    

İğrenç alarm sesimle uyanmıştım. Bugün okulun ilk günüydü. Bilgisayarımı açtım. Birkaç günden beri kabul mesajı bekliyordum her sabah umutla uyanıp, bilgisayar baktığımda kabul mesajı görmüyordum ama umudumu kaybetmemiştim, bu yüzden yine bilgisayara baktım. KABUL EDİLMİŞİM doğru okuduğuma emin olmak için uykulu gözlerimi ovuşturdum. Bir yandan mutluluk hissederken, diğer yandan Aras'a nasıl söyleyeceğimi merak ediyordum. Üzerime mavi renkli bir elbise geçirdim ve altıma babetlerimi giydim. Aşağıya indim. Gözde o gün söylediklerimden dolayı benimle konuşmuyordu. Böylesi daha iyiyidi. İngiltere'deki okul olayını Aras'a söylemediğim gibi aileme de söylememiştim. Yüzümdeki sahte gülüşle mutfağa girdim. "Günaydın" dedim. Babam "Günaydın" diye mırıldandı. Masadaki yerimi aldım ve çatalımı peynire batırdım, peyniri yuttuktan sonra "Baba" babam okuduğu gazeteyi bir tarafa bıraktı. "Efendim" nasıl konuşacağımı planlamamıştım. Her şey doğaçlama olacaktı. Derin bir nefes alarak sözüme başladım. "Birkaç gün önce İngiltere'deki bir müzik okuluna piyano kaydımı gönderdim ve bu sabah kabul mesajı geldi." Babam gözlerini kapattı, yutkundu ve gazetesini eline aldı. Önemli bir şey değilmiş gibi sessizce "gitmiyorsun" dedi. Babam çayını yudumlarken "gideceğim" dedim. Hazır dilim çözülmüşken devam edecektim "Ben burada eğitim görmek istemiyorum baba ve daha fazla seninle kalmak da istemiyorum. Senin kurduğun ailenin bir üyesi olmak istemiyorum. Ben tekrardan 'babasının prensesi' olmak istiyorum. Sen bunu istemiyorsun, seni de anlıyorum ve buna saygı duyuyorum. Senden tek ricam bana da saygı duy. Madem eskisi gibi olamayacağız bari önümde engel olma" masadan kalktım arkamdan "Nereye gidersen git" diyen babamın sesini duydum. Sinirle arkamdan homurdanıyordu. Kapının yanından çantamı aldım. Ve kapıyı sert bir biçimde çarptım. Taksi tutup okula geldim. Aras ile konuşmalıydım ama müdürün bir saat süren konuşmasının ardından herkes sınıflara girmişti. Kendime bir sıra belirledim ve oturdum. Aras yan sırada oturmuş bana bakıyordu. Böyle masum bakan bir çift okyanusa baka baka nasıl söyleyecektim. Ona daha fazla bakmayı kesip acımı azalttım. İlk ders coğrafyaydı Burcu hoca sınıfa girdi. Gülümseyen ifadesi yüzünden hiç düşmüyordu. Uzun saçlarını kestirmişti. Yeni gelenlere kendini tanıttı ve bu sene coğrafya hakkında neler öğreneceğimizden bahsetti ama bu yıl ben burada olmayacaktım. İlk günün ilk zil sesiyle beraber kendimi dışarı attım. Aras bileğimi tuttu,"Defne ne oluyor? Bir şeye mi moralin bozuldu?" "Evet" diye çıkıştım. Kalbimin ağrısı eşliğindeki nefes alamamam biraz sonra ağlayacağımın temsilcisiydi. "Ben İngiltere'deki bir müzik okuluna piyano kaydımı yolladım ve kabul edildim. Bir kaç gün sonra İngiltere'ye gideceğim" dudağımı kemirip, nefes alış verişlerimi kontrol etmeye çalışıyordum. Onun gözlerinin içine bakmaktan korktuğum için okulun yerlerini inceledim. "Gitmiyorsun" ama gitmek zorundaydım, lütfen anla beni Aras. Çeneme hafif bir kuvvet uygulayıp, gözlerini gözlerime kilitleyip sözünü tekrarladı. "Babam başka bir kadınla evlendi ve beni artık umursamıyor, annem evlendiği adam yüzünden beni evine kabul etmiyor. Tek çarem gitmek"

Sözlerimin üzerine "Sen kararını çoktan vermişsin, Defne" sert bir konuşma tarzıyla bunları suratıma söylemişti. Son bir kez gözlerime baktı ve yanımdan uzaklaştı. Peşinden gitmeye karar verdim. Peşinden koşarken zilin kulak ağrıtıcı sesi, beynimde uğultu oluşturuyordu. Uğultuyu umursamadan Aras'ın peşinden gittim. Bir taksi tutup okuldan uzaklaştı. Beni bahçede gören bir hoca "Hadi kızım sınıfına gir" diyerek dirseğimden beni tuttu. Çaresizce sınıfıma girdim.

Dersin bitmesi için dakikaları saydım ama bitmeyecekti galiba. En sonunda zil iğrenç bir uğultu gibi beynimin içini kazırken, yanıma Doğa geldi. Bu kızı biri tımarhaneye kapatmalıydı. "Defne hanım, nasılsınız bu seneki gıcıklıklarıma hazırlan" yerimden kalktım "Git başımdan Doğa seninle uğraşamayacağım." Ve hızla çıkışa doğru koştum. Taksi tuttum, Aras'ın evine gitsem orada olmazdı çünkü Nazan teyze sorularla kafasını ütüleyebilirdi. At çiftliğine gitmiş olabilirdi. Taksiciye at çiftliğini tarif ettim. Ücretini ödedikten sonra at çiftliğine doğru hızlı adımlarla yürüdüm. Aras ile buraya geldiğimizde bana 'seni korurum' demişti ve pes etmememi söylemişti, daha da önemlisi ilk defa beni burada öpmüştü. Yüzümdeki istemsizce oluşan gülümsemeyi yok edip, Aras'ı bulmaya karar verdim. Atların olduğu yere gittim. Aras, atını sevip bir şeyler mırıldanıyordu ama onu duyamayacak kadar uzaktaydım. Yanına yaklaştım beni umursamazca yine atı yine sevmeye devam etti. "Aras! Bana küstün mü. Lütfen böyle davranma bağır çağır. Ama beni umursamıyor gibi yapma" bu sözümün üstüne ağır bakışlarla bana baktı. "Devam et" yutkundum "İngiltere'ye gitmek zorundayım lütfen beni zorlama seni görmek için geleceğim zaten." "Beni görmek için gelme, sen gidersen ben burada ne yaparım, ölürüm ancak mezarıma çiçek getirirsin" söylediklerinin üzerine ağlamaya başladım, hem de hıçkırarak, gözyaşlarımı ustaca sildi ve dudaklarını benim dudaklarıma bastırdı. Belimde hissettiğim elleri daha sonra kafamı tutmaya başlamıştı. Ben de onun bedenine sıkıca sarılmıştım. Dudaklarını çekip "beni bırakma" dedi, sesi küçük bir çocuğa aitti. "Zorundayım" ama beni dinlemedi. Dudaklarımı daha sert öptü. İlk öpücüğüm beni bu kadar neşelendirirken, aynı yerde son öpücüğüm benim kalbimimi neden bu kadar acıtıyordu? İngiltere benim son şansımdı, oraya gitmeliydim. Ailemden uzak olmak istemekten başka nedenlerim vardı. Piyanoyu daha da geliştirmek istiyordum. Küçüklüğümden beri hayalimdi, güzel bir okulda piyano çalmak ve konserlere çıkmak. Dudaklarımı ondan uzaklaştırdığımda, düşüncelerimin oluşturduğu ağdan kurtuldum. "Aras, ben özür dilerim. Gitmek zorundayım, seni burada bırakmak zorundayım" ve gözyaşlarımı görmesin diye arkamı döndüm. Hızlıca at çiftliğinden çıktım, buraya ilk geldiğimde Aras ile ne kadar mutluyduk ama şimdi at çiftliğinin çıkış kapısında ağlıyordum.

Okula geldiğimde herkes öğle yemeğindeydi, ben de çok acıkmıştım, bunu ben değil içimdeki fareler midemi kemirirken söylüyordu. Canım pek bir şey yemek istemese de yemeğimi yedim ve sınıfa indim. Sınıf birkaç saat boyunca kapalı kaldığından, sınıfta yoğun ter kokusu vardı. Burada daha fazla kalırsam tıkanacağımı anladım ve yönümü bahçeye çevirdim. Her şeyi unutmalıydım, buraya geldiğimi yeni bir başlangıç yapıp başarısız olduğumu.

Korkuyordum, ya İngiltere'deki okulda başarısız olursam veya orada yaşayamazsam. Ama en çok da Aras'ın beni unutmasından korkuyordum. Beni unutup başka birini sevmesini, başka birini öptüğünü hayal ettiğimde bile midem bulanıyor, kalbime derin bir acı giriyordu. Vote ve yorumları unutmayalım.

Babasının PrensesiWhere stories live. Discover now