Korkuyor Muydum?

175 8 1
                                    

Bol gürültülü -bazı insanlar bunu müzik olarak adlandırıyor.- bol eğlenceli ve bol yemekli bir doğum gününden sonra yorulmuştum, bu yüzden yatağımdan kalktığımda saat on ikiydi mutfağa girdiğimde herkes bana bir yıl uyumuşum gibi bakıyordu. Ya da gerçekten öyle miydi? Bir yıl uyumuş, hiç İzmir'den başka biryere gitmemiş miydim. Bunu mutfaktaki kişilerin mimiklerinden anlamak zordu. "Ben bir yıl uyudum mu?" Sabah sabah, beynim kafamı terkmiş etmeliydi ki bu kadar saçma bir soru soruyordum. Mutfaktaki herkes bana gülmeye başladı fakat ben kaşlarımı çatınca, herkes gülmemek için dudaklarını birbirine bastırıyordu. Saçma bir şey daha söylersem, asitli bir içeceği salladıktan sonra açınca nasıl patlıyorsa, öyle patlayacaklardı. Aras, gülmeyi bırakıp "evet Defne, sen ayısın ya bir yıl uyudun." Ayı mı? Aslında mantıklıydı. Ayılar ne kadar şanslıydı bir yıl uyuyordu. İnsanlar birkaç saat fazla uyuyorsa,' herkes bu sabah bana nasıl bakıyorsa öyle bakıyordu. Masadaki yerimi aldım, çatalımı salatılağa batırıp Aras'a 'aman ne komik' bakışı attım. Kahvaltım bittikten sonra mutfak işlerinde Nazan teyzeye yardım ettim. Odama çıktım, tam bikinilerimi dolaptan alacaktım ki, Aras odamın kapısında beliriverdi. Üzerinde askılı, beyaz bir tişörtü vardı bu sayede kollarındaki kaslar daha belirgindi. Kolunu kaldırıp, dağınık saçlarını karıştırdı. "Bugün denize girmeyelim, ya" sesinde aynı şeyi rutin olarak yapmanın verdiği sıkıntı vardı. "Yine dün ki gibi evde otururum dersen..." evde oturmak istemiyordum sonuçta yaz tatiline ne için girmiştik, evde oturmak için mi? Özellikle İzmir gibi bir yerde. Aras'ın yüzünde ufak bir tebessüm oluştu. "Hayır, evde oturmak istemiyorum. Dün seni gıcık etmek için öyle davrandım." Bu sayede dün ki gıcıklık hislerimi doğruladım. "Neden beni gıcık etmek istedin? Söyle bakayım" ellerimi belime koydum, gözlerimi kıstım. Sanki küçük erkek çocuğum top oynarken camı kırmıştı, aynen öyle Aras'ı azarlıyordum. Elini dağınık saçlarından indirdi. Tek gözünü kıstı ve çenesinde yeni yeni çıkan sakalını ovaladı. "Çünkü seni gıcık etmek hoşuma gidiyor"bu sözü küçükken yaptığım - bir erkek bir kızın çekiyorsa yani bir nevi gıcık ediyorsa ondan hoşlanıyordur.- tespiti doğruluyordu.
"Defne, yeni bir Defne ve Aras macerası yaşamak ister misin?" Bizim maceralarımıza bir de isim mi takmıştı? "Evet" dedim heyecanla, bir o kadar da merak ediyordum. Beni gözleriyle süzdü. "Tamam kıyafetin uygun, beni bekle" dedi. Odasına girdi, çıktığında üzerinde beyaz yarım kollu , üzerinde yazılar olan bir tişört vardı. Az önceki askılı tişörtü üzerinde daha iyi durduysa da, bu da güzel olmuştu. Bileğimden kavradı, merdivenlerden aşağı indik. Daha sonra evden çıktık. Bileğimi bırakmıştı ama elleri yular (atı kontrol ederken kullanılan ipler) tutmaktan bileğimi acıtmıştı. Bileğimi hafif bir şekilde ovduğumu görünce bu sefer nazikçe elimi tuttu. "Nereye gidiyoruz" sorumu sorduğuma pişman olmuştum. Çünkü Aras kesin cevabı vermeyecekti. "Defne ve Aras maceralarımızda birbirimize gideceğimiz yeri söylemeyiz Defnecim." Aras'ın arabasına yerleştik ve gideceğimiz yerin yolunu aldık. Yol boyunca etrafı izlemiştim ve radyoda çalan müziği dinlemiştim. İlerledikçe, yeşillikler artıyordu, sanırsam dağ gibi bir yere gidiyorduk. Kayak yapmaya gidiyor olamazdık, çünkü yaz mevsimindeydik. Aras'ın arabayı durdurması ile düşüncelerimden sıyrıldım. "Geldik mi" diye sordum. "Hayır" sesinde uzun süren sessizlikten dolayı bir çatlaklık vardı. Bu çatlaklığı kendi de fark etmiş olmalıydı ki, öksürdü. "Biraz yürümemiz gerekiyor." Arabadan indim, Aras'ın peşinden gittim. Geldiğimizde buranın bir paraşütle atlama yeri olduğunu öğrendim. Paraşütle atlayıp, daha sonra uzmanlarla beraber tekrar yukarı çıkıyorduk. Yukarı çıkmak bana uyardı ama atlama işi bana uymazdı. Korkuyor muydum? Yutkundum. Aras ilerlerken, arabaya hızlı adımlarla gittim. Fakat Aras hemen bileğimi kavradı,sporcu bir çocuktan kaçmaya çalışmak benim aptallığımdı. Yüzünde gülümseme oluştu, "korkuyor musun?" sorusu üzerine yutkundum. Başımı 'evet' anlamında salladım. Yüzündeki gülümseme yayıldı. "Unuttun mu? Ben hep seni korurum. Güven bana, hem ben daha önce de atladım. Korkulacak bir şey yok." Elimi tuttu, ona gerçekten güvenmeliydim. Sonuçta at sürerken, ormanda geçirdiğimiz gün ve Derin bana saldırmaya kalktığında sürekli beni korumuştu. Şuan ona güvenmekten başka çarem yoktu. Görevliler Aras ve benim üzerime birtakım güvenlik önlemleri yerleştirdikten sonra paraşütle atlama zamanı gelmişti. Aras ile göz göze geldik ve birden kendimi yükseklikten attım. Kendimi serin rüzgarın kollarına attım. İçimde korku ve heyecanın vermiş olduğu bir his vardı ve bu his gittikçe daha çok artıyordu. Rüzgarın kulaklarımda yaratığı uğultu sayesinde kendi çığlığımı duyamıyordum ama çığlık attığımı hissediyordum, çünkü boğazım acı bir şekilde yanıyordu. Bir kaç dakikadan sonra "paraşütü açabilirsiniz" şeklinde bir uyarı geldi, Atlamadan önce takılan kulaklığımdan. Paraşütü açtım ve biraz da olsa yavaşlamaya başladım. Derin bir nefes aldım artık korkulacak bir şey kalmamıştı. Gözlerimle Aras'ı aradım, paraşütünü açmış ve hiç korkmamış gözüküyordu. Ayaklarım yere bastığında sanki huzura kavuşmuştum. Görevliler yanıma geldi, üzerimdeki güvenlik önlemlerini çıkardıktan sonra ellerim ve ayaklarım titriyordu. Aras çoktan inmiş ve üzerinde hiçbir korku olmadan gülümseyerek yanım geldiğini fark ettim. "Nasıldı ama? Kesinlikle mükemmel bir his" Aras yanımda heyecanla konuşmaya devam ederken, başımın dönmesinin durmasını bekliyordum ve Aras'ın söyledikleri uğultu gibi geliyordu. Titreyen ayaklarım daha fazla beni taşımıyordu ve kısa bir süreliğine denge kaybı yaşadım, yere düşecekken Aras beni tuttu, dengem daha da kaybolmasın diye Aras'ın beni tutan kollarına dokundum. Ellerimle kolundaki kasları hissedebiliyordum, gerginleşmişti. Kendime geldiğimde kendimi onun kollarından ayırdım -bunu neden yaptım bilmiyorum, aslında kollarının arasından ayrılmak istemiyordum.- sanırsam yüksekten dolayı kaynaklanmıştı bu baş dönmesi. "Sen iyi misin?" Diye sordu, gözleriyle beni süzdü, mavi gözleri lacivert rengini almıştı. Sesinde telaş hissetmiştim. "İyiyim, sanırsam yükseklikten dolayı,başım döndü." Daha sonra görevlilerle birlikte arabanın yanına geldik. Arabaya yerleşip, evin yolunu alırken aslında yaşadığım bu deneyimi 'Defne ve Aras ' maceralarına eklemek güzeldi. Daha sonra bu yorucu maceranın etkisinde kalarak, kafamı cama yasladım ve göz kapaklarımın kapanmasına izin verdim.

Yaklaşık bir saat sonra, gözlerimi açtım ama Aras arabada yoktu. Etrafa bakındığımda evde olduğumuzu anladım. Peki Aras nerdeydi? Acaba uykumun en güzel yerinde beni uyandırmaya çalıştırdığında ona sinirlenmiş miydim ve daha sonrasında beni arabada bırakıp gitmiş miydi? Hatırlamıyordum. Telefonu arabanın içindeydi. Telefonu elime aldım, son gelen mesajlarda da bir şey yazmıyordu. "Defne duyarsa, duysun Aras bana ne? Ben seni seviyorum. Ve o kızı kimse burada istemiyor." Bu Derin'in cırtlak sesiydi. Arabanın dışında konuşuyorlardı. Bir süre Aras'ın tepki vermesini bekledim ama hayır Aras'ın sesini duyamadım. Arabadan indim ve gördüğüm manzara karşısında donakaldım. Sanki bütün vücudumu karıncalar istila etmişti, kalbim ritmini kaybetmiş, bağımsızlığını ilan ediyordu. Ayaklarım titremekten başka bir işe yaramıyordu ne ilerleyebiliyordum, ne de gördüğüm bu manzara karşısında nereye gittiğimi bilmeden koşabiliyordum. Dışarıdan bakınca boş bir şekilde baktığımı tahmin edebiliyordum ama içimde yanardağlar patlıyordu. Aras ve Derin öpüşüyordu ve Aras kendini geri çekmiyordu veya hiçbir tepki vermiyordu. İkisinin arasındaki şu saçma öpüşme bittikten sonra Aras geriye çekildi, kafasını bana doğru çevirdi, gözleri faltaşı gibi açılmıştı. Ayaklarım yerden kesilmişti, sanki bütün dünya başıma yıkılıyordu. Bana yaklaştı, tek kelime etmeden suratına tokat attım. Gözyaşlarım çoktan göz pınarlarımdan çıkmış, hatta hızlanmıştı bile. Eve doğru yürüdüm, kapıyı açtım. Anahtar deliğine kilidi sokarken, tokat attığım elimin tiremeye başladığını gördüm. Evden içeri girdim, kimseyle görüşmek veya konuşmak istemiyordum. Odama çıktım, tüm bunlar çok saçma geliyordu. Daha geçen gün benim için canını vereceğini söyleyen Aras, şimdi bana zarar veren kıza karşı bir şeyler hissediyordu. Kapıyı kilitledim ve kendimi kapıyı yasladım. Gözlerimi kapattım ve yutkundum tüm bu olan şeylerin bir rüya olmasını istiyordum ama öyle değildi. Titreyen zayıf ayaklarımın beni tutamadığını anlayınca, yavaşça yere oturdum. Korkmak ve aşık olmak arasında bir duygu yaşıyordum. Şuan biri gelip, karnıma bir bıçak saplasa kendimi daha iyi hissederdim. Bir süre sessizce ağlarken, kapının arkasında nefes alıp veren birini duydum. Nefes alıp verişlerine göre ağlıyordu. Daha sonra sessizce ama benim duyabileceğim bir seste ayağa kalktı ve oradan uzaklaştı. Ben de kalbimdeki acıyla birlikte odada oturmaya karar verdim.

Babasının PrensesiWhere stories live. Discover now