İyiyim

132 8 1
                                    

Eve geldiğimizde, sanki hala ormandaymış gibi üzerimde bir üşüme vardı ve ara ara titriyordum. Nazan teyze üşüdüğümü anlamış olacak ki elinde bir yorganla salona geldi. Üzerime yorganı yerleştirdikten sonra ecza dolabından, birkaç malzeme alarak Aras'ın yaralarını temizledi. Aras'ın babası ise bize yeşil çay yapmıştı. "Biraz ısınırsınız" dedi, Aras'ın babası ve çayları bize uzattı. Çayımı içerken, Aras'ın kafası omzuma düştü. "Aras" diye fısıldadım, Aras'a baktığımda, uyuyordu. Elini tuttum, elleri yumruk atmaktan morarmıştı ve buz gibiydi. Her ne kadar benim ellerimde soğuk olsada, ellerimle onun ellerini ısıtmaya çalışıyordum. Üzerimde yorganı omzumdan aldım, Aras'ın omzuna yerleştirdim. Uykulu bir biçimde bana baktı, daha sonra ellerimi yumuşak bir biçimde sıktı. Çayımı bitirdikten sonra, boş bardağı masanın üzerine bıraktım. Aras'ı sessiz bir biçimde uyandırdım ve odasına götürdüm. Uykuya daldığından emin olduktan sonra kendi odama gittim. Yatağımın üzerine oturdum, uykum yoktu. Neden sürekli bu tip olayar beni buluyordu? Yeni bir başlangıç yapmıştım ama nafile, galiba asla peşimi bırakmayacaklardı. Her mutlu olduğumda, kötü olaylar da yanında geliyordu. Belki de asla yeni bir başlangıç yapmamalıydım. Ama çoktan böyle bir şey gerçekleşmişti. Ve bu yeni başlangıçtaki yardımcılarım ailem daha çok da Aras olacaktı. Bunları düşünürken, göz pınarlarımdan yaşlar akmaya başladığını farkettim. Ne yazık ki gözyaşlarım daha da fazlalaşmaya başladı. Birden odamın kapısı hızlı bir biçimde açıldı, ama kapıyı kimin açtığına bakmamıştım. "Defne teminden beri sana sesleniyorum. Neden beni duymuyorsun? Sen... sen ağlıyor musun?" Gözyaşlarımı elimin tersiyle silip, Aras'a baktım elinde benim çantam vardı, yüzüne bakılırsa uykuluydu ama uykusu yoktu aynı benim gibi. Elindeki çantamı, odanın bir kenarına bıraktı. Ve sorusunu yineledi. "Sen ağlıyor musun?" 'Hayır' anlamında kafamı salladım ama gözyaşlarım aksini söylüyordu. Gözyaşlarımı sildikçe daha fazla geliyordu sanki. "Senin uykun yok mu?" Diye sordum. "Hayır" dedi ve yorgun gözüken gözlerini ovuşturdu. Yanıma oturdu, ama ona bakamıyordum. Yere odaklanmış, parmaklarımı çıtlatıyordum, parmaklarımı her çıtlattığımda gözyaşlarım daha hızlanıyordu. Elimi tuttu, "Hem sen ağlarken, ben ne kadar yorgun olursam olayım, uyuyamam ki" yavaşça gözlerimi ona çevirdim, gözyaşlarımdan dolayı, buğulu gözlerle ona baktım.Her ne olursa olsun yanımda her zaman olan , her şeyden daha çok güvendiğim ,aşık olduğum kişiye baktım. Ama onun yanında ağlamaktan, onu üzmekten korkuyordum. Elimin tersiyle gözyaşımı sildim. Başının kenarındaki yara izine dokunmak istedim ama canını acıtmaktan korkuyordum. Bu yüzden elimi geri çektim. "Ben... benim yüzümden" sesim titriyordu. "Benim yüzümden yaralandın." Aras'ın çatılmış, kaşları normal şeklini aldı. "Lütfen, kendini suçlama, hem yaralarım iyileşti" son kurduğu cümleye inanmıyordum çünkü Nazan teyze Aras'ın yaralarını temizlerken, Nazan teyze her dokunduğunda mimikleri canı yanıyormuş bir hal alıyordu. Aras beni kendine doğru çekti, birbirimize sarıldık. Gözyaşlarım, Aras'ın tişörtünde ufak gölcükler oluşturuyordu. Aras önüme gelen saçlarımı nazikçe geriye aldı. Beni kollarıyla daha çok sardı, kokusunu hissedebiliyordum. Gözlerimiz buluştu, beni öpmek istedi ama kendimi geriye çektim. "Pardon, ben... üzgünüm" dedi. Önemli değil anlamında kafamı salladım. Uzun bir sarılmadan sonra sarılmanın insanlara sağladığı yararını keşfetmiştim. Yatağıma girdim, Aras kendi odasına gitti. Ama üzerimde hala onun hırkası vardı. Onun kokusuyla uykuya daldım.

Sabah ter içinde uyandım, sanırsam üzerimdeki hırka yüzünden akşam terlemiştim. Üzerimdekileri çıkarıp, güzel bir banyo yaptım. Üzerime bornozumu giydim ve odama girdim. Karşımda Aras'ı görünce ufak bir çığlık attım. Aras ise beni böyle görünce bakışlarını başka bir yere çevirdi. "Üzgünüm, hemen çıkıyorum." Aras odamdan çıkınca bir süre kendi kendime güldüm. Daha sonra kıyafetlerimi giydim ve kahvaltıya indim. Aras'ın yüzü kıpkırmızıyı ve bana bakamıyordu. Onu böyle görünce daha çok gülesim geldi. Sonra kahvaltı yapmaya başladım. Kahvaltı masasında kalkarken "kıpkırmızı olmuşsun" diye fısıldadım kulağına ve ikimizinde yüzünde hafif bir tebessüm oluştu. Odama gittim, telefonuma son birkaç gündür hiç bakmıyordum. Bir mesaj gelmişti. Babam nasıl olduğumu soruyordu. Son günlerde ne kadar kötü olaylar yaşasam da babamı üzmemek için iyi olduğumu yazdım. Bahçeden sesler geliyordu. Penceremi açtım ve Aras'ın anne ve babasının tatlı atışmasını izledim. Nazan teyze, Semih amcaya çimleri budamasını söylüyordu ama Semih amca çimleri budamayacağını söylüyordu. Onların bu atışmasını izledikce yüzümde ufak bir tebessüm oluşuyordu. Odamın kapısının çaldığını duydum. Kapı açılınca içeri Aras girdi. Son olaydan sonra daha temkinli davranıyordu. "Dün akşam pek konuşkan değildin, pek üzerine gitmek istemedim. İyi misin?" Mavi gözleriyle, sorgulayacı bir biçimde bana bakıyordu. "İyiyim" vote ve yorumları unutmayalım. !!

Babasının PrensesiWhere stories live. Discover now