Peki Şimdi Ne Yapacaktım?

121 12 3
                                    

Bazı kötü olaylar yaşadığım, bazen çok eğlendiğim İzmir'e veda etme vakti gelmişti. Berkay bizden önce İzmir'den ayrılmıştı. Bu yazlığı bir kaç kez bu valizle terk etmeye çalışmıştım ama bugün burayı terk etmek içimden gelmiyordu. Ama ne yazık ki kısa bir süre sonra okullar açılacaktı. İstemeyerek de olsa arabadaki yerimi aldım ve çalan şarkının düşüncelerimle birlikte beni bambaşka bir dünyaya götürmesine izin verdim.

Kısa bir süre sonra biri beni kolumdan tuttu, ellerini nazik bir şekilde kollarımda hissetiğim kişi Aras'tı. Sanırsam uyuyakalmıştım. "Geldik mi?" Sesim babamın tabiriyle 'uykucu prenses' gibi çıkmıştı babam çoğu zaman çok uyuduğum için 'uykucu' veya 'uyuyan güzel' lakaplarını kullanırdı. Babamdan bahsetmişken onu en son aradığımdan yaklaşık bir hafta geçmişti. Beni bir daha aramamıştı. "Hayır, Mola yerindeyiz" Aras'ın düşüncelerimden kurtulmamaı sağlayan sesi sayesinde uykulu gözlerimi avuşturdum ve mola için durduğumuz yere girdim. Semih amca bir masada oturmuş bizi bekliyordu, Nazan teyze ise mola yerinin içerisindeki bijüteri yerlerini karıştırıyordu. Semih amca garsonlara siparişi çoktan vermiş olmalı ki, yaka kartında isminin Zeynep olduğunu anladığım garson kız, kahverengi, dalgalı saçlarını rüzgarın vermiş olduğu esintiden dolayı at kuyruğu yapmış, zarif elleriyle siparişi masamıza bıraktı. Yemeğimizi yedikten sonra tekrar arabadaki yerlerimizi aldık. Ve uykuma kaldığım yerden devam etmeye karar verdim. Yaz tatilinin yorgunluğu üzerime çökmüşken, Aras uyumama izin vermedi. "Hep uyuyorsun, uykucu. Yeter artık. Yani anlamıyorum bu kadar süre nasıl uyayabiliyorsun." Aras bey sporcu olduğu için uyku veya tembellik terimleri onunla tam olarak zıttı. Fakat bu kelimeler benim yaşamımın tam merkezinde yer alıyordu. Aras'ı kafama takmayıp, evden çıkarken aldığım yastığa kafamı yerleştirdim ve uyumaya başladım. Bugün Aras'ın uyuzluk günkerinden biri olduğundan, en çok gıdıklandığım yeri -boynumu- gıdıklamaya başladı. Gıdıklandığım yeri çok iyi biliyordu ama Defne'yi tatlı bir uykuya doğru yol almışken uyandırmaması gerektiğini bilmiyordu. Zira beni uyandırmaya çalışan insanlara çok sinirli davrandığım doğruydu. "Ya uyuyacağım işte, rahat bırak beni." Gözlerim kapalı uykuya dalmaya çalışırken, kaşlarımı çatıp bunları söylemiştim. Nazan teyze "Bırak kızı, rahat rahat uyusun" diyerek favori anneler listemdeki birinci yerini almıştı. Sonunda Aras'ın pes edip, başka bir köşeye çekildiğini hissedip kendimi yine uykunun kollarına teslim ettim.

Bir süre sonra nazik ve hafif dokunuşları saçımda hissettim. Gözlerimi araladığımda Aras'ın bana "Günaydın, uyuyan güzel" dediğini duydum, uyuyan güzel lafı babama ait olduğundan onun ağzında bunu yadırgadım. "Geldik mi?" Gözlerimi ovuşturdum ve yorgun gözlerimle etrafı süzmeye başladım. "Evet" yastığımı koltuk altıma sıkıştırıp, arabadan indim. Bagajdan valizimi aldım. Aras'ın ailesiyle vedalaşıp, kendi evime sıcacık yuvama doğru hızlandırdım. Acaba babam piyanonun bakımlarını yaptırmış mıydı? Son kez arkama döndüm ve giden arabaya doğru el salladım. Kapının zilini çaldım ve kapı açılır açılmaz karşıma benden biraz büyük olduğunu tahmin ettiğim kahverengi saçlarının kahverengi gözlerinin uyumunun güzelliğiyle duran bir genç kız gördüm. "Sen Defne olmalısın. Merhaba ben Dilek" Dilek? İsmi pek yabancı gelmiyordu. Tatile gitmeden önce annemle yaptığımız konuşmayı anımsadım. Dilek babamın eski eşinin kızıydı. O gün babama çok sinirlenmiştim, çünkü bana hiçbir zaman eski eşinden veya çocuğundan bahsetmemişti. Bu çok gizli bir bilgi gibiydi. Anneme babamla niye ayrıldıklarını sorduğumda ise ufak tartışmalar diye geçiştirmişti. Evin içerisine doğru ilerledim.

Her zaman babamla maç izlediğimiz koltukta şimdi saçları,Dilek'in kahverengi saçlarına benzeyen fakat gözleri yeşil olan bir kadın koltukta oturuyordu. Mutfaktan babamın neşe içerisinde "Aşkım, mutfaktaki eşyaları..." beni görünce sözüne devam edemeden şaşkınca yüzüme baktı. Aşkım mı? "Merhaba Defne, bak bu eski ama yeni eşim Gözde bu da kızım Dilek" daha önce ayrıldığı kadınla tekrar evlendiği için 'eski ama yeni eşim' tarzında bir espri yapmaya çalışmıştı ama umrumda değildi. "Yani siz evlendiniz mi?" cevabın 'hayır' olmasını umarak dudağımı kemirmeye başladım. "Evet birtanem evlendik" bunu söyleyen babamın 'eski ama yeni' eşi Gözde'ydi. Bana birtanem demişti. Bunu bana sürekli annem derdi ve Bu kadının bana annelik yapmasını istemiyordum. Ayrıca babam benden habersiz evlenmişti. Bunu nasıl yapardı?

Öfkeyle "Bana birtanem demeyi kes." Diye azarladım Gözde denilecek kadını. Babama döndüğümde ise "Bu nasıl yaparsın, bana niye sormadın veya haber vermedin? Bu kadının bana annelik yapmasını istemiyorum. Benim zaten geç de olsa beni bulan ve seven bir annem var." Merdivenlerden yukarı doğru odama çıktım, yatağımın üzerine oturdum. Hala anlamıyordum annemi çok seviyordu ama bu kadın her şeyi bozuyordu. Odamın kapısının aralandığını duydum. "İçeri girebilir miyim?" Cevap vermedim. Zaten hayır deseydim yine de gelecekti. Yatağımın yanına oturdu ve konuşmaya başladı. "Biliyor musun Defne senin yaşındayken senin gibi uslu bir çocuk değildim. Hatta annenle senin de benim gibi olmandan korkmuştuk. Öyleydi işte kafama ne eserse onu yapardım. Daha on sekiz yaşındayken Gözde'yi evden kaçırmıştım mesela. Sonra büyükler bizi evlendirdi. Dilek doğdu ama daha baba olmak için hazır değildim. Bu yüzden Gözde hamileyken bu çocuğu istemediğimi söyledim ama dinlemedi ve ben yine kafamı eseni yapıp, ayrıldım. Bir kaç yıla kalmaz üniversiteyi bitirdim. Üniversitede annenle tanıştım ve ona Gözde'den bahsetmedim, morali bozulsun istemedim. Annenle mükemmel bir evliliğimiz vardı, sen doğmuştun, doğru düzgün giden bir işim vardı. Sonra annene Gözde'den bahsettim. Bir çocuğumun olduğunu duyunca, kavgalarımız arttı ve benden ayrıldı. Benden ayrılmasını istemiyordum ama beni olduğum gibi kabul edemeyecekse ayrılmalıydık. Daha sonra seninle yurdışına çıktık, iş sebeplerimden dolayı. O zamanlarda annenle konuşuyordum, kaç kez özür diledim. 'Yeni bir başlangıç yapabiliriz' dedim, olmadı. Sonra Türkiye'ye geri döndüğümüzde onu sadece senin annen olarak kabullendim, sevdiğim veya evlenmek istediğim kadın olarak değil. Şimdi tekrar Gözde ile birlikteyim ve mutluyum. Sen, Gözde, Dilek ve ben mutlu bir aile olabiliriz" 'bir aile olabiliriz' cümlesi kafamda yankılanıyordu. Benim hiçbir zama doğru düzgün bir ailem olmamıştı. Bugünden sonra bana aile olmayı teklif ediyordu ama hayır o kadını ve kızını bu evde istemiyordum. "Yani artık sağlıksız baba-kız yemekleri yok, her taraf düzenli ve maç izlediğimizde dizim var diye söylenip diziyi açan biri var." Suratında ufak bir gülümseme oluştu. "Aynen öyle prensesim, hem sen demez miydin, evde bir kadın olsaydı da hayatımız daha düzenli olsun diye" Dudağımı yaladım ve derin bir nefes aldım "bahsettiğim kadın annemdi." Kalbim o kadar acıyordu ki annemin yerini bu kokoşun almasını istemiyordum.

Yatağıman kalktım, "bu kadını bu evde istemiyorum" dedim, sinirli çıkan ses tonum sanki biraz sonra ağlamaklı olacaktı. "Defne, ben mutluyum. Biraz olgun davranıp başkalarının mutluluğu ile mutlu olur musun?" bu sefer o da ayağa kalkmıştı. Merdivenlerden aşağı hızlıca indim. Gözde kokoşu, kızını da yanına almış bir şey mırıldanıyorlardı. Valizimi aldım ve evin kapısını sertçe kapadım. Nereye gidecektim şimdi? Belki annemin yanına gidebilirdim. Taksi çağırdım annemin yanına gittim. Kapıyı çaldığımda annem şaşırmış bir biçimde suratıma baktı "Defne?" Anneme kocaman sarıldım ve istemeden de olsa gözyaşlarımın annemin omzuna akmasına izin verdim. "Babam... Gözde ile evlenmiş" hıçkırırken konuşmak insanı zorluyordu ama bu cümleyi söylemek beni daha da zorluyordu. "Biliyorum" annnemin kalbinin acıdığını biliyordum ama o ağlamazdı o benden daha güçlü bir kadındı. "Anne sen de kalabilir miyim?" Yutkundu, gözlerini kapattı ve sonra açtı. Ses tonunu alçaltarak "üzgünüm Can seni burada istemiyor. Sana bir şey yapacak diye korkuyorum. " insan çocuğunu iki eli kanda bile olsa korumaz mıydı. Belki de babama söylenirken 'beni bulan ve seven bir anne' yerine 'annem' var deseydim ama anneler zaten çocukları için her şeyi yapmaz mıydı? Yaşamaları uğruna canlarını feda etmezler miydi? Belki de 'beni bulan bir kadın' var demeliydim konuşmam da, kapıyı suratıma kapattı. Kapının arkasında ağladığını biliyordum. Kapıya arkamı döndüm. Peki şimi ne yapacaktım? Vote ve yorumları unutmayalım. (Not:sizin o güzel yorumlarınızı gördükçe çok mutlu oluyorum, prenses'ler )

Babasının PrensesiWhere stories live. Discover now