Kamp Günü

120 10 2
                                    

Birden karşımıza, çalılıkların arasından Gökhan çıktı. Onu görür görmez, cırtlak bir çığlık attım. "Aras, umarım kız arkadaşınla mutlusundur. Ama üzgünüm ki mutluluğumuzu bozacağım. " dedi. Bunun üzerine Aras, beni koluyla geriye aldı. "Ne saçmalıyorsun sen?" Dedi öfkeli bir biçimde. Gökhan pis bir şekilde sırıttı. Ve hemen Aras'ın suratına bir yumruk indirdi. Az önce attığım çığlıktan daha kuvvetli bir çığlık attım. Aras ve Gökhan kavga ediyorlardı. En sonunda Aras yerde ağzından ve kafasının yanından kan akıyordu. Kâbusumda olduğu gibi Aras'ın gözleri kapalıydı ve tişörtünde kan lekesi vardı. "Arraaass" boğazım patlarcasına çığlık attım. Aras'ın yanına diz çöktüm. Gözlerimden, yaşlar süzülmeye başladı. Hıçkırarak ağlamaya başladım. "Çok mu üzüldün, Defne. Kıyamam" sesi fazla gıcıktı. Beni kolumdan tutarak ormanda sürüklemeye başladı. "ARAS" yerde sürüklenirken, sürekli Aras'ın ismini çığlık atarak bağırıyordum. Daha fazla direncim kalmamıştı. Çığlık atamıyordum, kaçmak istiyordum ama yapamıyordum. Gözyaşlarım, hızla akmaya başlarken "Neden bunu yapıyorsun? " diye sordum. "Neden mi? Aras benim kız arkadaşımı üzdü. Ikimiz küçükken çok iyi arkadaştık ve aramıza kızların girmesine izin vermeyectik." Dedi. Konuşurken suratıma bakmıyordu sanki dalmış gibiydi. "İyi de zaten Derin seni sevmiyor. O Aras'ı seviyor." Dediğimde ise' biliyorum' anlamında kafasını salladı. "Biliyorum. İşte bu yüzden Aras'ı üzmek istiyorum. Ve bunu da en sevdiği kişiye kötü davranak yapacağım" sanırsam son cümlede benden bahsediyordu. Şimdi anlamıştım, Gökhan, Derin'i seviyordu ama platonik olarak aşıktı yani Derin Gökhan'ı değil, Aras'ı seviyordu. Bu durumda Gökhan'ın gözü aşktan kör olmuş ki, en yakın arkadaşına, onu sevmeyen bir kız yüzünden zarar veriyordu.

"Peki bana ne yapacaksın?" Artık ağlamıyordum. Sesim çığlık atmaktan çatlamıştı. Sorduğum soruya cevap alamıyordum. Yerde sürüklenmeye devam ettim. Sonunda beni bırakıp yere attı. "Saat kaç?" "Beş" bir saat sonra bütün gruplar toplanıp eve gidecektik acaba Aras'tan haberleri var mıydı? "Bana ne yapacaksın?" 'Bilmiyorum' anlamında kafasını salladı. "Lütfen, Aras'a daha fazla zarar verme istersen beni burada öldür. Ama Aras'a daha fazla zarar verme." Ağlamaya başladım. Ağlamamın arasında, Gökhan'ın telefonu çalmaya başladı. Eliyle bana sus işareti yaptı. "Efendim Derin... tamam... peki, evet halettim." Telefonu kapattı. Elinde bir iple beni ağaca bağladı. "Üzgünüm" dedi. Ve gitti.

Saat ilerliyordu, havanın kararmasına bakılırsa saat altıyı çoktan geçmişti. Ve üşümeye başlamıştım. Şimdi ne yapacaktım. Ya Aras'ın gelmesini bekleyecektim ya da burada ölecektim. Hava kararınca daha çok korkmaya başladım. "Defne, beni duyuyor musun?" Bu Aras'ın sesiydi. "Aras, buradayım" bunları söylerken hıçkırarak ağlıyordum. Aras, bağlandığım ağaca geldi. Dudağındaki ve kafasındaki kan kurumuştu. İpi çözdü, ellerime dokundu "Çok üşümüşsün, iyi misin?" Kamp çantasından bir tane hırka çıkardı. Bu Aras'a aitti. Hırkayı kollarımın arasından geçirdi. Fermuarı iliklerken gözlerimin içine baktı. "Defne, seni koruyamadım. Üzgünüm. " ama ben onun gözlerine bakamıyordum."Ben iyiyim." Gözlerini içine baktım. Mavi gözleri, lacivert olmuştu. Elimden tuttu. Ayağa kalktım ama yürümeye gücüm yoktu ayaklarım çok güçsüzdü. yere düştüm. "Telefon, çantaların içinde telefon yok mu?" Çantaların içinden bir telefon bulduk. Aras annesini aradı. Fakat telefon ormanda çekmiyordu. "Telefon burada çekmiyor. Bence biraz yürüyelim." Aras elimden tuttu. Beni kaldırdı, fakat yürüyecek halim yoktu. Bacak kaslarım sanki yürümeme izin vermiyordu. "Aras, yürüyemiyorum." Aras beni kucakladı. Ve ormanın içerisinde ilerlemeye başladık. Hava çok soğumaya başlamıştı, üzerimdeki hırka beni artık ısıtmıyordu. Titremeye başladım. "Defne, iyi misin,bir hırka daha verebilirim" dedi. Beni bir ağacın önüne oturttu. Çantasında başka bir hırka çıkardı. Bu seferki hırka daha kalındı. Üzerimdeki çıkarıp, kalın hırkayı bana giydirdi. "Aras ya burada kaybolursak ve bizi asla bulamazlarsa." Aras hırkanın fermuarını kapattıktan sonra titreyen buz gibi ellerimi tuttu. Ellerim az da olsa ısınmıştı. "Defne, buradan kurtulacağız, söz veriyorum." Gözlerime baktı, "söz veriyorum" elimi daha çok sıktı. Sonra ayağa kalktım, bacak kaslarım artık eskisi gibi değildi, yürüyebiliyordum. Buraya gelmeden önce bize harita verilmişti. Çantamdan haritayı çıkardım. Ve olduğumuz yerden, geldiğimiz meydana gidilecek yolu belirledim. Ve Aras ile yürümeye devam ettik.

Sonunda geldiğimiz meydana geldik. Aras telefonuyla annesini aradı. Telefon burada çekiyordu. Aras'ın annesi ve babası bizden haber alınca yola koyuldular. Birkaç saat sonra Aras'ın ailesi geldi. Nazan teyze bizi görür görmez sarıldı. Benim bitkin halimi görünce beni arabaya bindirdi. Arasta yanıma oturdu ve eve doğru yola koyulduk. Çığlık atmaktan, yerde sürüklenmekten enerjim kalmamıştı. Ve Aras'ın omzunda uyuyakaldım. Vote ve yorumları unutmayalım.

Babasının PrensesiWhere stories live. Discover now