İnanmıyorsan...

142 7 3
                                    

Duvarımaki saatime baktım saat dördü gösteriyordu, babamı ararsam saat sekiz gibi burada olurdu. Babamı aramalı mıydım? Buradan gitmeli miydim? Her ne kadar Aras'a sinirli olsaydım bile mutlaka bir açıklaması olmalıydı bunu bana iyi tarafım olan melek Defne söylüyordu. Ama kötü tarafım olan şeytani Defne "ne gördüysen o'dur. Terk et bu şehiri, ara babanı" diyordu. Bu korkunçtu, iki tarafın arasında kalmak. Bunları düşünürken hala ağladığımın farkına vardım. Sürekli melek Defne'yi dinliyordum, belki de şeytani Defne'yi dinleme zamanı gelmişti. Telefonumu elime aldım, bir kaç kişiden mesaj gelmişti onları önemsemeden babamın telefon numarasını tuşladım. Konuşurken ağlamamaya özen göstermeliydim. Telefon açılınca babam konuşmaya başladı "Defne, kızım aradığın sorduğun yok. İzmir nasıl güzel mi prensesim?" Bana prenses demesini özlemiştim. "Baba, İzmir'e gelebilir misin?" "Defne, sen ağlıyor musun? Orada canını ne sıktı?" "Baba, lütfen bu konu hakkında konuşmak istemiyorum. Gelebilir misin?" "Tamam, kızım saat sekiz gibi orada olurum. Merak etme." Kısa süren telefon konuşmasından sonra kafamı geriye attım, dudağımı dişlemeye başladım. Dudağım acıyordu ama umrumda değildi. Doğru mu yoksa yanlış mı yapmıştım? Bilmiyordum. Kapımın çaldığını duydum, "Kapıyı açar mısın?" Aras'ın sesi çok gergindi ve sanki ağlamaktan sesi çatlamıştı, ve ses tonunda bir üzgünlük vardı. Kapıyı açmayacaktım, çünkü içeri girerse bir ton açıklama yapacaktı. Ama bunların hiçbirine inamayacaktım sonra 'seni seviyorum'tarzı şeyler söyleyecekti, ki bunları dinlemek istemiyordum. "Gider misin şuan iyi bir durumda değilim. Seninle konuşmak istemiyorum." Dedim. "Defne kendine zarar vermedin değil mi?" Şu haldeyken bile beni düşünüyordu. Bir şey söyleyemeden ağlamaya devam ettim. Boynuma dokundum, onun hediye ettiği kolye vardı. Koparıp atmak istiyordum, ama bunu yapacak kadar cesaret edemiyordum. Bir kaç gün önce gitmeye karar vermiştim, bu yüzden valizimdeki eşyalar hazırdı. Bazı malzemeleri içine koydum, kapının yanına valizimi yerleştirdim. Babam geldiğinde zaman kaybetmeden buradan gidebilirdim. Daha sonra yatağımın üzerine oturdum ayaklarımı kendime doğru çektim. Kalbimdeki acı bütün vücudumu kaplıyordu. Birden kapı kuvvetli bir biçimde açıldı. Aras içeri girmişti, masmavi gözleri şimdi lacivert rengini almıştı. Valizimi kapının yanında görünce kaşları çatıldı, yutkundu. "Gidecek misin?" Bana sinirlenmişti çünkü dişlerini birbirine bastırarak konuşuyordu. "Ben..." cümlemi kuramadan beni bileklerimden sertçe tutarak yatağımdan kaldırdı. Bileklerimdeki acı, kalbimdeki acıyla birlikte daha da dayanılmaz bir hal almıştı. "Evet, daha fazla burada kalmak istemiyorum."birden bu kelimeler ağzımdan çıkıvermişti. Gözleri fal taşı gibi açılmıştı, hazır konuşmaya başlamışken devam ettim, "Derin ile sana mutluluklar." Bu sözümün üzerine bileklerimdeki elini daha fazla sıktı. "Derin beni öptü. Zorla." Sinirden beni dövebileceğini hissediyordum ama ona karşı zayıf gözükmemeliydim. "Sen de onun öpücüğüne karşılık verdin." Bu sefer bileklerime kan gitmediğini hissedebiliyordum. Daha fazla dayanamıyordum. "Bileğimi bırak canımı yakıyorsun." Hızlıca bileklerimi bıraktı, bileklerimin çevresi mosmor olmuştu, biraz yumuşatmak amacıyla bileklerimi nazikçe ovdum. Sanki hala parmakları bileğimin üzerindeydi. "Ona karşı hala bir şeyler hissediyorsun." Dediğimde, kendimi biraz pişman hissetmiştim. Ellerinin dağınık saçlarının arasında olduğunu fark ettim. Sinirden hepsini koparabilirdi. "Bilmiyorum" sesi daha öncekine göre daha yumuşaktı, yatağımın üzerine oturdu. Başını öne eğdi, ellerini birbirine kenetledi. "Bilmiyorum" dedi tekrardan. Başını öne eğmiş olabilirdi ama gözünden bir damla yaş aktığını görüyordum. Küçük dolabımın önüne oturdum, bacaklarımı kendime doğru çektim ve penceremden dışarı baktım. Yatağımın üzerinden kalktığını hissettim. Öfkeyle bağırdı ve odamdaki bir kaç eşyayı kırdı. "Bilmiyorum işte bilmiyorum" elindeki eşyayı aynaya fırlattı. Kafamı ellerimin arasına aldım ve ağlamaya devam ettim çok korkuyordum. Bir kelime daha edersem, beni döveceğini hissediyordum. Böyle bir şey yapar mıydı gerçekten? Şuan gördüğüm Aras ile tanıdığım Aras farklıydı. Gürültüler kesilince kafamı kaldırdım. "Elin... elin kanıyor." Aras'ın eli çok kötü bir şekilde kanıyordu, dayanamadım, hızlıca yerimden kalktım. Cam kırıklarını umursamadan yanına gittim. Yerde oturup, halıdaki desenleri izliyordu. Elini önemsemiyordu bile. Kalbimdeki acı, elindeki kanamayı görünce daha iğrenç bir hal almıştı. Ne oluyordu bana? Beni aldatmıştı, ona acımamam gerekiyordu. Aksine bu acıları çektiği için içimden kendimi tebrik etmem gerekiyordu. Ama şimdi ben kendimi suçlu hissediyordum. Yanında oturdum, omzuna dokundum. Bakışlarını bana çevirdi. "Üzgünüm, ne diyeceğimi bilemiyorum. Ben sadece... kafam karışık Defne. Onu öpmüş olabilirim ama ben seni seviyorum. Neden onu öptüğümde böyle bir şey hissetim bilmiyorum." Gözyaşları yavaş yavaş yanaklarından süzülüyordu. Saçlarına dokundum, dudaklarımı onun dudaklarına bastırdım. Bu biraz korkunçtu çünkü az önce aynayı kıran çocukla öptüğüm çocuk aynı çocuktu. Kısa bir öpücüğün sonunda gözlerine baktığımda ağlamıyordu. Kanayan eline dokundum, cam elini kötü bir şekilde kesmişti. Ecza dolabından malzemeleri aldım. Pamuğu tentürdiyotu pamuğa döktüm kanı temizledim, cam parçaları eline batmadığı için şanslıydı. Pamuğu etine her değdirdiğimde gözlerini kapatıp, dudağını ısırıyordu. Telefonu elime aldım. "Alo, baba nerdesin?" "Evden çıkıyorum şimdi. Neden sordun?" "Baba, gerek kalmadı. Gerçekten. Seni seviyorum." Dedim aceleyle. "Tamam, o zaman ben de seni seviyorum" telefonu yerine koydum. "Bir de babanı mı aradın?" Aras'ın sert sesi yine sert halini geri almıştı. "Evet" benim de sesim bir o kadar sert çıkmıştı, elini sargı beziyle sardım ve sonra gözlerine baktım. "Derin 'i öperken, beni öpmüş gibi hissettin mi?" Bunu söylerken çok utanmıştı yanaklarım kıpkırmızı olmuştu. Dudağımı ısırdım. "Hayır hissetmedim, sen daha farklısın. Bu hissettiğim duygular bir tek senin için geçerli. İnamıyorsan..." ve kısa bir süreliğine de olsa dudaklarını dudaklarımda hissettim.

Babasının PrensesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin