Güzel Güçlü Serisi

By Xx_AsInA_xX

87.6K 24.5K 31.6K

1. Kitap tamamlandı ✓ 2. Kitap devam ediyor... 18 yaşında olan Duru büyüdükçe kendinde farklı farklı güçler f... More

1. Bölüm: Yeni Başlangıçlar
2. Bölüm: Neden Peşimizdeler?
3. Bölüm: Oyun Oynanıyor
4. Bölüm: Fazla Güzel
5. Bölüm: Berke'nin Takımı
6. Bölüm: Lunapark
7. Bölüm: Bedel
8. Bölüm: Bana İnanmak İstemiyor
9. Bölüm: Okulun İlk Günü
10. Bölüm: Güç Kontrolü
11. Bölüm: Haciz
12. Bölüm: Kıskançlık
13. Bölüm: Bana Emir Verme
14. Bölüm: Yarış
15. Bölüm: Ortak...
16. Bölüm: Kalabalığa Gideceğim
18. Bölüm: Dayan Duru
19. Bölüm: Bizi Bırakma
20. Bölüm: Uzak Durmam Gerekiyor
21. Bölüm: Bunu Ödeyeceksiniz!
Karakter Tanıtımı
22. Bölüm: Alex Kim?
23. Bölüm: Kurtulduk!
24. Bölüm: Kampa Gidiyoruz
25. Bölüm: Söz
26. Bölüm: Sen Benimsin
27. Bölüm: Güven
28. Bölüm: Baloya Doğru...
29. Bölüm: Dans
30. Bölüm: Arda
Özel Bölüm
31. Bölüm: Kıskançlık
32. Bölüm: DefFur
33. Bölüm: Hep Yan Yana...
34. Bölüm: Her Şey Yeni Başlıyor
35. Bölüm: Birbirimizi Hiç Bırakmayalım
36. Bölüm: Tekne Macerası
37. Bölüm: Etrafımız Sarıldı
38. Bölüm- Final Part 1: Bırakın Onu
39. Bölüm: Final Part 2- Üzüntü
2. Kitap - 1. Bölüm: Yeni Hayat
2. Kitap - 2. Bölüm: Beklenen Buluşma
2. Kitap - 3. Bölüm: Birleştirme Çabaları
2. Kitap - 4. Bölüm: Artık Benimsin
2. Kitap - 5. Bölüm: Bebek
2. Kitap - 6. Bölüm: Berke'de
2. Kitap - 7. Bölüm: Bebek Nerede?
2. Kitap - 8. Bölüm: Burada Kalmalısınız
2. Kitap - 9. Bölüm: Cengiz
2. Kitap - 10. Bölüm: Doğum Lekesi
2. Kitap - 11. Bölüm: Güzel Güçlü
2. Kitap - 12. Bölüm: Gidiyoruz
2. Kitap - 13. Bölüm: Anahtarlar
2. Kitap - 14. Bölüm: Engel Olacaklar
Sonuna Kadar Okuyun
2. Kitap - 15. Bölüm: Güzel Bir Gün
2. Bölüm - 16. Bölüm: Şirkette
2. Kitap - 17. Bölüm: Geziye Gidiyoruz

17. Bölüm: Kıskanıyorum

1.9K 625 546
By Xx_AsInA_xX


Duru'nun Ağzından

Navigasyona, barın konumunu girdim ve hızlı bir şekilde arabayı sürmeye başladım. Navigasyon, bana komut verirken benim içimde bir tedirginlik vardı. Berke de muhtemelen oraya gidecekti ve beni görünce sinirlenecek, kavga edecektik. Her zaman önüme yapmamam için bir engel koyuyordu. Ben ilk defa bir grupla çalışmanın verdiği acemiliği yaşarken, o beni grup dışı bırakıyordu. Ben alışık değildim ki? Beni de anlaması gerekmez miydi?

Yol boyunca yapmam gerekenleri içimden tekrarlıyordum.

Kavga etmek yok... İçki içmek yok... Orta taraflara gitmek yok, kenarda dur ve dikkat çekme...

Kendime bir çok kural koydum ve onları uygulamak için gerekli motivasyonu oluşturmaya çalıştım. Kendime güvenmezsem yapamazdım. Belki başkaları için bu tarz komutlar kolaydı, ama benim için bir hayli zordu kavga etme gibi komutlar. Çünkü ben diğer kızlar gibi değildim. En ufak bir şeye ağlayanlardan değil, canı ne kadar yansa da 'ben iyiyim' diyebilen kızlardandım.

Barın önüne vardığımda arabayı park ettim ve içeri girdim. Yüksek sesten dolayı kulağımda minik bir acı hissetsem de aldırış etmeden içeri girdim. İçerisi çok kalabalıktı. Hele de kalabalığı sevmeyen insanlar açısından bakacak olursak, burası onlar için berbat bir yerdi.

Kenardan kenardan etraftaki insanlara göz gezdirerek yürürken elimde hissettiğim bir başka el ile irkildim. Tanımadığım biriydi ve sırıtarak bana bakıyordu.

"Güzelliğe bak be, cennete düştüm." dedi ve bana doğru bir adım attığında sertçe kolumu çektim ve içimden kendi kendime söylenmeye başladım. Kimseyi dövmek yok... Kimseyi dövmek yok...

Muhtemelen benim yaşlarımda olan bu adamdan uzaklaşmak için bir adım attığımda, bir kaç santim uzağımda olan duvara elini dayadı ve beni iki eliyle vücudu arasında hapsetti. Sırıtarak bana bakarken ben ifadesiz yüzümü koruyarak bakıyordum ona. Gözleri yüzümde gezinirken ağzını aralamıştı.

"Nereye ya?! Önce bir tadına baksaydım?"

Söylediği şey karşısında gözlerimi devirdikten sonra konuşmaya başladım.

"Tadıma mı bakacaksın?" diye anaokul çocuğuna sorar gibi sorduğumda, başını olumlu anlamda salladı. Ben sırıttıktan sonra tam yüzüme doğru yaklaşmıştı ki dizim ile iki bacağının arasına vurduğumda acı içerisinde bağırarak geri çekilmek zorunda kaldı. Onu orada bırakıp barın esas kısmına doğru giderken söylenmeye başlamıştım.

"Al sana tat. Allah Allah ya o kadar da demiştim kimseyi dövmeyeceğim diye. Böyleleri yüzünden olmuyor işte." dedim ve dans edilen kısmın dışında durmaya çalıştım. İçki alınan yerin sakin olduğunu farkettiğimde oraya doğru ilerlemeye başladım. Elbette içki almak gibi bir niyetim yoktu. Boş yerlerden birine oturup etrafa bakmaya başladım. O adamların nerede olduklarını görmek, kalabalık yüzünden tabiri caizse, samanlıkta iğne aramak gibiydi. Gözlerimi kısıp bakmaya devam ettiğimde, Mete ve Burak'ın benden bir hayli uzakta olan deri bir koltukta oturduklarını fark ettim. Gözlerimi kocaman açıp beni görmemeleri için yüzümü diğer tarafa çevirdiğimde gördüğüm görüntü kalbime bir bıçak saplanmış gibi hissetmeme neden olmuştu. Yüzüm üzgün halini alırken barmenin sesini duydum.

"Hanım efendi, içki alır mısınız?"

Gözlerimi beraber dans eden Berke ve İlayda'dan ayırmadan başımı sağa sola salladım ve "Hayır..." diyebildim zor da olsa. İlayda Berke'nin etrafında, elini Berke'nin omzundan indirmeden dans ederken, Berke'nin gözü başka bir yerdeydi. İlayda'yı pek takmıyor gibi görünse de şarkıya ritim uydurarak sağa sola gidiyordu ve bir yere bakıyordu.

Nereye baktığını görmek istedim ama o kadar kalabalıktı ki, kime baktığını seçemiyordum. Parmak ucuma çıkıp bakmaya çalıştım sanki öyle yapınca görebilecekmişim gibi. Kalabalığın içinden kim baktığını seçemediğimde iç çekip yutkunarak tekrar gözümü Berke'ye çevirdim. İçimdeki derin acı başımı döndürürken ben yaşadığım üzüntünün etkisindeydim. Başımdan aşağı kaynar sular dökülüyordu. Hayal kırıklığı yaşamıştım. Daha geçen gün İlayda ile ilgili beni dinlemediği için özür dilerken, şu an onun yanındaydı. Ve bu benim içime oklar saplanmasına neden olmuştu. Ağlamamak için kendimi zor tutarken bir başka barmenin seslenmesi ile irkilmiştim.

"İçki alır mıydınız?"

İçki daha önce hiç içmemiştim. Ama yaşadığım üzüntü bana içebilirsin diyordu adeta. Barmene bakarak başımı aşağı yukarı salladım ve ağzımı araladım.

"Ver bir kadeh."

•••

Berke'nin Ağzından

Duru'nun peşime takılmaması için hızlı bir şekilde yanından ayrılmıştım. O adamlar çok tehlikeliydi ve ben Duru'yu bu tehlikenin içine koymak istemiyordum. Bu fazla tehlikeliydi. Ama o öyle bir kız ki, hiçbir şeyden korkmuyor. Bir yere, olaya girerken ne olacağını düşünmüyor. Korkmuyor...

O korkmuyor olabilirdi ama ben korkuyordum. Ona bir şey olmasından korkuyordum. Ben ilk defa bir kıza karşı bu kadar korumacı davranıyordum. İlk defa bir kıza bakarken hiç olmadığım kadar mutlu oluyordum. İlk defa yanımdan hiç ayrılmamasını, hep benimle olmasını istiyordum. Ben Duru'yu istiyordum...

Mete'nin evinde buluşma kararı almıştık. Evin önüne vardığımda Burak'ın bir süre idare etmem için verdiği telefonu çıkarıp arabaların konumlarına baktım. Üçü bir barın önünde, diğerini ise bir malikhanenin önündeydi. Malikhanenin adresini kaydettikten sonra bara gitmeye karar vermiştim. Malikhanenin adresi bir yerde lazım olabilirdi.

Mete, ben henüz kapıyı çalmadan kapıyı açtığında Burak da arkasından geliyordu. İçeriye girdiğimizde ikisinin de üstünü değiştirmiş olduğunu fark ettim. Salona geçtiğimizde Burak koltukta duran kıyafeti bana fırlattı ve yukarıyı işaret ederek ağzını araladı.

"Hadi çabuk git değiş üstünü. Yengeciğimiz peşimize takılmadan bitirelim işi."

Yengeciğimiz kelimesinden kastı Duru'ydu. Duru yanımızda değilken ona hep böyle hitap ediyordu. Bu benim yüzümün gülmesine sebep olurken elimdeki kıyafetlerle beraber yukarı çıktım.

Üstümü değiştirdikten sonra koşar adım aşağı indim. Mete beni görünce elindeki telefonu cebine koydu ve konuşmaya başladı.

"Bara mı gidiyoruz? Ne yapacağız tam olarak?"

Burak'ın yanındaki koltuğa oturduktan sonra açıklama yapmaya başladım. Orada her şeyin berbat olmasını istemezdim.

"Dikkat çekmeden genel olarak kenarda durmamız gerekiyor. O adamları gördüğümüzde de sessizce izleyip ne yaptıklarına bakacağız. Kalabalığa eğlenmek için gittiklerini sanmıyorum. Orada size yapacaklarınızı söylerim. Tamam? Şimdi, hadi gidelim!" dedim ve oturduğum yerden kalkıp kapıya yöneldim. Burak ve Mete de arkamdan geliyordu. Benim arabam ile gidecektik. Burak öne Mete arkaya oturmuştu. Birbirimize bakıp güven dolu bir şekilde gülümsedikten sonra bara doğru yola çıkmıştık.

•••

Yol boyunca Duru'nun bir ihtimal de olsa gelmemesi için içimdeki o küçük umuda tutunmuştum geleceğini bile bile. Duru'yu tanıdıysam, ne yapar ne eder gelirdi buraya ve ben o adamların Duru'ya orada zarar vermesinden çok korkuyordum. Hayatımdaki daha önce anneme ve babama bir şey olmasından korkmuştum. Onun dışında hiçbir şeyden, bu kadar korkmamıştım. Duru'ya zarar gelirse o adamları yaşatmazdım. Canımı önemsemez, o adamları bitirirdim.

Arabayı barın uzaklarına park etmiştim. Bu adamlar bizi bu kadar araştırmışken, arabamı da tanırlardı değil mi? Risk almamamız gerekiyordu. İçeriye girdiğimizde içerisi bayağı bir kalabalıktı. Sağımda Mete, solumda Burak ilerlerken kalabalığın içerisinde dikkatimi çeken takım elbiseli adam, aradığımız kişilerden başkası değildi. Halit Görkem...

Konuştuğu kişilerin arkası dönük olduğundan, kim olduklarını seçememiştim. Ama büyük ihtimalle Bora Duman ve Poyraz Turgut olsa gerekti. Yanında konuştuğu bir adam daha vardı ama onun kim olduğunu bilmiyordum. Hatta genel olarak o kişiyle konuştuklarını söyleyebilirdim. Bir süre ciddiyetlerini bozmadan konuştular ve sol taraftaki deri kanepelere doğru ilerleyip oturdular. Arkalarından garson olduğunu tahmin ettiğim biri oturdukları yerin önündeki perdeyi örtünce onları görmem engellenmişti. O perde orada ne arıyordu ki? Diğer deri koktukların önünde perde yokken, sadece onların oturduğu yerde olması garipti.

Sinirle nefesimi dışarı verdiğimde  Burak ve Mete adamları görememiş olmalı ki hala etrafa bakıyorlardı. Elimle gelin işareti yaptıktan sonra arkama dönüp dışarı doğru ilerlemeye başladım. Dışarıda yapmaları gerekeni söyleyecektim. Dış kapıya doğru ilerlerken, yerde duran adam dikkatimi çekmişti. Yerde kalkmak için çırpınırken yanına eğilip kalkması için elimi uzattım. Kısa bir süre bana baktıktan sonra elime tutunup ayağa kalktı. Üstünü düzelttikten sonra iğneleyici bir ses tonuyla ağzını araladı.

"Sağol."

"Rica ederim de, nasıl bu hale geldin?"

Gözlerini devirdikten sonra ağzını yumdu. Yanımdaki Burak ve Mete'ye göz ucuyla baktıktan sonra ağzını araladı.

"Hırçın bir kıza denk geldim ya. O güzelliğin içinden nasıl öyle bir şey çıktı hala şoktayım. Ama dur daha bitmedi. Alacağım o kızı." dediğinde başımı sağa sola sallayarak gülmeye başladım. Komik duruyordu ve canı yanmışa benziyordu. Arkasını dönüp tekrar bara girdikten sonra ben de Mete ve Burak'a açıklama yapmaya başladım.

"Koltuklardan birine oturup perdeyi çektiler. Yanlarındaki diğer deri koltuklar boş. Arada duvar var ama sesleri gelebilir belki. Yine de denemeye değer. Onları görebilsek de iyi aslında. Ağızlarını okuruz. Mete sen ağız okumayı sökmüştün bulmalıyız bir yolunu." dedim ve hemen ardından Mete işaret parmağını havaya kaldırıp ağzını araladı.

"Bekleyin geliyorum şimdi." dedi ve arkasını dönüp koşar adım ilerlemeye başladı. Galiba arabaya gidiyordu. Kısa bir süre bekledikten sonra Mete elinde bir ayna ile geldi. Elimden biraz daha büyük olan aynayı havaya kaldırıp sallarken ben şaşkınca ona bakıyordum.

"Onlara direk bakarsak dikkat çekeriz. Bunu önümüze koyup öyle onlara bakacağız. Ben çok zekiyim ya. Kıskansınlar, çatlasınlar." dedi ve 'havalı gülüş' adını taktığı gülüşü yapmaya başladı. Bazen çok zeki olabiliyordu. Burak elini Mete'nin omuzuna attıktan sonra ağzını araladı.

"Bugün başını bir yere çarptı galiba." dediğinde Mete Burak'ın elinden kurtulup iki kaşını kaldırarak ona bakmaya başladı. Yavaşça omzuna vurduktan sonra konuşmaya başladı.

"Ah Burakçığım, kafanı bugün bir yere vurdun galiba. Olan zekan da gitmiş düşünemiyorsun." dedi ve sesli bir şekilde gülmeye başlayınca Burak Mete'nin kafasına vurdu. Başımı sağa sola salladıktan sonra tekrar bara doğru ilerlemeye başladım. Mete ve Burak da arkamdan geliyorlardı.

Gideceğimiz yeri gösterdiğimde Mete ve Burak başını olumlu anlamda salladı ve oraya doğru ilerlemeye başladık. Dans eden kalabalıktan geçmek zorunda kaldığımızda, kızlardan biri üzerime savrulunca geriye doğru gittim, irkilmiştim. Mete ve Burak da geriye doğru gittiğinde kız yere düşmüştü. Yerden kahkaha atarak kalktığında bu kızın İlayda olduğunu fark etmek zor olmamıştı. Bu kız her yerden çıkmak zorunda mıydı?

Ayakta doğrulduğunda yüzünü bize çevirdi. Bizi görmesi ile gözlerini büyütmesi ve ağzını yayarak konuşması bir olmuştu.

"Vay vay vay, kimleri görüyorum. Berke, Mete ve Burki. Hadi gelin dans edelim. Berke gel dans edelim." dedi ve elimi tutup beni çekiştirmeye başladı. Burak eli ile omzuma dokunduktan sonra kulağıma eğilip konuşmaya başladı.

"Biz gidiyoruz, sen de gel hemen, kurtul şu japon yapıştırıcısından da. Hadi bekliyoruz biz." dedi ve Mete ile beraber kalabalığa karıştılar.

İlayda eli ile bir omzumu tutmuş kafasına göre dans ederken, benim gözüm Mete ile Burak'taydı. Oturmuş ve koltuğun bir kenarına koydukları ayna yardımı ile adamlara bakmaya başlamışlardı. Mete bir şey söylerken Burak ise telefonu ile bir şeyler yapıyordu.

Kısa süreden sonra İlayda iki elini belime dolayıp başını göğsüme dayadığında buna daha fazla katlanamayıp, onu sertçe kendimden uzaklaştırdım. Bu kızı hiç sevmiyordum. Sarhoş olabilirdi ama bu kadarı da fazlaydı. Ben onun oyuncağı değildim. Kalabalığın içinde kendi kendine dans etmeye başladığında başımı sağa sola sallayıp etrafıma bakmaya başladım.

Dikkatimi tekrar Burak ve Mete'ye verdiğimde ikisi de endişeli görünüyordu. Yanlarına gitmek için kalabalıktan geçmeye çalıştım ama bu pek mümkün görünmüyordu. Herkes delice dans ediyordu ve bir İlayda vakası daha görmek istemiyordum. Kenardan, insanların seyrek olduğu yerden gitmeye karar vermiştim. Sesler, kalabalık olan yere oranla çok daha azdı. Tanıdık bir ses duyduğumda duraksamıştım.

"O kızın ölümü, benden olacak bak gör. Pis kız, o kim köpek ya. Sinsi yılan, orangutan suratlı, sarı çiyan... Gidip döveyim bence şimdi he? Ben niye duruyorum ki zaten? Döveyim evet... Sen bir içki daha hazırla bana. Geleceğim ben şimdi."

Duru, önünde birsürü boş içki bardağı ile elindeki içkiyi de içerken barmenle konuşuyordu. Ben şok içerisinde ona bakarken o elindeki içkiyi bırakıp ayağa kalkmaya çalıştı. O kadar çok içmişti ki doğru düzgün kalkamamıştı bile. Dengesini sağlayamadığı için tam düşüyordu ki onu belinden tutarak düşmesini engelledim. Başını kaldırıp beni gördüğünde gülümsemeye başladı. Kısa bir süre gülümsedikten sonra, yüzü aniden sinirli hali aldığında beni itip oturduğu yerden destek alarak ayakta durmaya çalıştı. Ne olmuştu ona böyle? Neden bu kadar içmişti ki?

Tekrar yerine oturduktan sonra benim arkama doğru bakmaya başladı kaşları çatık bir şekilde. Onun baktığı yöne kısa bir bakış attıktan sonra tekrar Duru'ya dönüp ağzımı araladım.

"Senin burada ne işin var? Bak ya ne kadar çok içmişsin. İçki içtin mi sen daha önce?"

Daha önce hiç içmemiş gibi duruyordu. Dudaklarını öne uzatarak konuşmaya başladı ağzını yaya yaya.

"Tabiki daha önce içtim. Birsürü içtim. Çok fazla içtim. Kaç tane içtiğimi söyleyeyim mi?"

Başımı olumlu anlamda salladıktan sonra parmaklarını saymaya başladı küçük bir çocuk gibi masumca. Kaşları tekrar çatık halini aldığında konuşmaya başladı.

"Niye söyleyeyim ki? Söylemeyeceğim sana hiçbir şey, çünkü... Çünkü öyle. Ay neyse sen niye yanıma geldin ki? Git buradan seni pis yakışıklı. Seni sevmiyorum ben artık." dedi ve küçük bir çocuk misali dudağını büzüp yüzünü sola doğru çevirdi.

O kadar şirin duruyordu ki. Fazla şirin bakıyordu. Fazla güzeldi. Seni 'artık' sevmiyorum sözü ve bana yakışıklı diyerek hitap etmesi ise yüzümün gülmesine neden olmuştu. Beni artık neden sevmediğini ise anlamış değildim.

"Neden beni artık sevmiyormuşsun?" diye sorduğumda cevaplayan Duru değil, barmendi.

"Gidip başka kızla dans etmişsiniz bayım. Bu kız seni seviyormuş ama sen onu sevmiyormuşsun. Zevksizsin ya, bu kız bırakılır mı?" diye sorduktan sonra üzgün bir simayla Duru'ya bakmaya başladı. Yüzü aniden ciddi halini aldığında bizden uzaklaşmaya başlamıştı.

Tekrar Duru'ya baktığımda elini çenesinin altına götürmüş, dirseğini tezgaha koymuş bir biçimde bana bakarak gülümsüyordu.

Bahsettiği kız İlayda mıydı? Yine herşeyi berbat etmişti. İlayda'dan bir an önce kurtulmak istiyordum. Artık fazla canımı sıkıyordu.

Barmenin söylediği bir diğer şey ise yeni dank etmişti kafama.  Bu kız seni seviyormuş, ama sen onu sevmiyormuşsun... Bunu ona Duru söylemiş olmalıydı. Yoksa barmen neden böyle desin ki? Yüzümde yer edinen gülümseme ile beraber tekrar konuşmaya başladım.

"Sen beni seviyormuymuşsun bakayım?" diye sorduğumda duruşunu oturduğu yerde dikleştirmeye çalışarak, kaşları çatık bir şekilde konuşmaya başladı.

"Seninle konuşmayacağım... Nerede kalmıştım en son? Heh, o kızı dövecektim. Sen gitsene ya, yine engel olursun 'çok sevdiğin' bok böceğini dövmeme!" diyerek bağırdığında aynı anda ayağa da kalkmıştı. Tam düşecekken dengesini sağlayabilmişti. Refleks olarak havaya kalkan elimi ise duraksadıktan sonra indirmiştim.

"Ben İlayda'yı sevmiyorum ki. Hem sen neden onu döveceksin?" diye sordum cevabı bilmeme rağmen. Merak ettiğim şey onun vereceği cevaptı.

"Kimse benim sevdiğim adamla dans edemez. Hele o, hiç edemez. Anladığı dilden konuşacağım ben de. Bana karışırsan var ya... İstemesem de, seni döverim bay çok yakışıklı. Beni zorda bırakma!" dedi ağzını yaya yaya ve kalabalığa doğru ilerlemeye başladı. Ben de arkasından giderken Duru kalabalıktakilerden birine çarpınca tam düşüyordu ki çarptığı adam onu tuttu. Adam onu tuttu. Adam benim sevdiğim kızı tuttu. O kim ki benim sevdiğim kızı düşerken tutuyor? Gel beni döv diyorsa kırmamak lazımdı değil mi?

Adamın yüzünü gördüğümde, yerden kalkmasına yardım ettiğim kişi olduğunu fark etmiştim. O Duru'ya bakarken, Duru'nun duyabilmesi için bağırarak konuşunca ben de duyabilmiştim.

"Ben de seni arıyordum güzellik. Vur kaç yapmamak gerekir bence, hem se..."

O konuşmaya devam ederken Duru da duruşunu dikleştirmişti. Bu adamı o hale getiren Duru muydu? Adamın söyledikleri aklımda canlanırken sinir kat sayım artıyordu. Daha fazla konuşmasına izin vermeden yakasından tutup adama kafa attım. Benim sevdiğim kıza yazmak, ölüme koşmak ile aynı şeydi.

Adam yere düştüğünde yakasını tekrar tutup yerdeyken ona yumruk atmaya başlamıştım. Cevap veremeyecek hale gelirken Mete ve Burak beni kolumdan tutmuş vurmamam için çaba sarf ediyorlardı. Damarıma basmıştı bir kere. Ne demişler: Mayınlar da sessizdir, ta ki üzerine basana kadar... O an fark etmiştim Duru'ya ne kadar aşık olduğumu. Ben Duru'ya çok aşık olmuştum. Hemde çok...

Adam tepkisiz bir şekilde yerde dururken sinirle ayağa kalkıp Mete'ye baktım. Burak beni bırakmış ve Duru'nun ayakta durabilmesi için kolunu tutuyordu. Sinirle yerdeki adama son bir tekme attıktan sonra üstümü düzeltip Duru'ya doğru ilerlemeye başladım. Duru, duyabilmemiz için bağırarak konuşmaya başladığında hepimiz ona bakmaya başlamıştık.

"Ben döverdim ki."

Başımı sağa sola salladım ve içimden döverdin döverdin dedikten sonra Duru'yu kucağıma alıp bardan dışarı çıkmaya karar verdim. Çıkana kadar Duru konuşmaya devam etmişti.

"Daha işim bitmedi. İndir beni. O kızı dövmedim daha. Sen niye dövdün ki adamı? Sıranı bekle bir dahakine... Ben seninle konuşmuyordum, şimdi ise kucağındayım... Ben sana niye kıyamıyorum ki, sen bana ne yaptın ya zalim çocuk? Ama eğleniyordum ben daha!"

Ağzını yayarak masum masum konuşurken arabaya varmıştık. Mete ve Burak gülerken, ben Duru'yu arka tarafa oturtmuş ve yanına geçmiştim. Mete'ye anahtarı attığımda yakalamıştı ve bir şey dememi beklemeden direksiyonun başına geçmişti. Burak da öne oturduğunda Duru konuşmaya başladı.

"Aa, Mete de buradaymış."

Mete aynadan Duru'ya baktıktan sonra arkasını dönüp konuşmaya başladı.

"Aramıza hoş geldin yengeciğim." dedikten sonra gülerek önüne döndü. İlk defa Duru ile konuşurken ona Yengeciğim diye hitap etmişti. Duru gülümseyerek bana döndü ve konuşmaya başladı masum bir şekilde.

"Yenge." dedikten sonra dişlerini göstererek gözü kapalı bir şekilde gülmeye başladı ve sonra tekrar konuşmaya başladı.

"Beni o kadar kızdırdıktan sonra nasıl kendine aşık ettin ki? Nasıl bir şeysin sen ya?" dedikten sonra gözü kapanmaya başlamıştı. Başını geriye dayadığında sağ elimle başını tutup göğsüme yasladım. Göğsümde uyuması daha iyiydi değil mi? Tam bir şey diyecekti ki vazgeçip bana uyum sağladı ve gözlerini tamamen kapattı.

Duru kelimelere sığmayacak kadar güzeldi. Her özelliği ile o kadar güzeldi ki. Dışarıya göstermek istediği sert yüzünün arkasında yatan o yumuşak tarafını görmüştüm ben. İlk defa bir kız için birini dövmüştüm bugün. Birinin Duru'ya bakması bile çıldırmam için yeterli olabiliyordu. İlk defa birini bu denli kıskanıyordum.

Aşk, kelebeklerin insanın içinde uçuşması gibi bir şey değildi. Bundan çok daha fazlasıydı aşk. Anlatılmaz yaşanır dedikleri var ya, aşk buydu işte. Anlatılmaz, yaşanırdı...

Duru başını göğsüme dayamış uyurken yarım kalmışlık hissim tamamıyla bitmişti. İnsan sarhoşken gerçekleri söylermiş ya hani, Duru bugün beni sevdiğini söylemişti. O anki duygu paha biçilmez bir duyguydu. Satın alınamayacak kadar güzel bir duygu...

Duru'nun evine geldiğimizde, Duru'yu yavaşça kucağıma alacakken Duru aniden uyanınca afallamıştım. Gözleri kısık bir şekilde bana bakarken ağzını aralamıştı.

"Geldik mi?" Başımı olumlu anlamda salladığımda benim indiğim kapıdan inerek elimi tuttu ve beni eve doğru sürüklemeye başladı. Ben şaşkınca Duru'ya bakarken, Mete arkamdan sesleniyordu.

"Yarın görüşürüz kanka. Suat Abi bizi almaya gelecek şimdi." dedi. O sırada Duru elimi bırakmış, anahtarla kapıyı açmaya çalışıyordu ben ona hayranlıkla bakarken. Mete ve Burak'a el salladıktan sonra Duru kapıyı açıp tekrar elimi tuttu ve içeriye girdiğimizde kapıyı da kapattı. Bana bakarak gülümsemeye başladı.

"Hadi gel!"

Uykulu bir tonla konuştuğunda ben nereye gideceğimizi anlamamıştım. Merdivenlere yöneldiğimizde sarhoş olduğu için dengesini koruyamamıştı. Düşecekken onu tuttuğumda yüzümüz çok yaklaşmıştı. Nefes alış verişi hızlanmıyordu. Tam aksine bana bakarak gülümsüyordu ve bu durum sarhoşluğundan kaynaklanıyordu.

"Ben sana en son sinirliydim. Niye sana sinirliydim?" diye ağzını yayarak konuştuğunda gülmeme engel olamamıştım. Neden sinirli olduğunu unutan bir Duru'ya alışkın değildim sonuçta.

"Boşver ya niye sinirlisin ki zaten sen bana? Hadi uyumalısın ar..." derken kendini benden uzaklaştırdı ve kaşları çatık halini alırken konuşmaya başladı.

"Hatırladım. Sen bok böceğiyle dans etmiştin. Pislik sevmiyorum ben seni."

Söylediği şey karşısında başımı sağa sola sallarken o tekrar konuşmaya başladı.

"O kız kötü biri diyorum, inanmıyorsun. O kim ki ben daha seninle dans etmemişken o dans ediyor. O ilk önce insan olsun."

Ben onunla dans etmemiştim ki! İlayda gelmiş ve yine herşeyi mahfetmişti. Orada ne işi vardı ki o kızın?

Duru'nun kıskançlığı ise ister istemez gülümsememe neden olmuştu. Ben gülmeye başlayınca kaşlarını çatıp tekrar konuşmaya başladı.

"Ne gülüyorsun ya? Hem ne..."

Tekrar yürümeye çalışınca yine sendeledi ve ben yine onu tuttum. Kelimeler dudaklarında asılı kalırken bu sefer konuşan ben olmuştum.

"Sen beni kıskandın mı?"

Cevabı elbette biliyordum. Beni kıskanmıştı. Ama bunu onun ağzından duymak çok daha güzeldi. Tabi inadı tutmadan söylerse...

"Kıskandım, evet. Sen de beni kıskanıyorsun ki. Sarpa neden kalem batırdın mesela? Kıskandığın için tabii ki. Sarp yerimde uyuyup, kokumu içine çektiğinde orada olsaydın yine kıskanır, dövmeme izin vermezdin ama orada değildin."

Söylediği son cümle elimi yumruk yaparak sıkmama neden olurken, bu dediğinin ne zaman olduğunu düşünmeye başladım. O Sarp'ı bir elime geçirirsem, neler olacağını ben bile kestiremiyordum. O çocuğu gebertecektim. Duru'nun kokusunu içine çekmek... Ben ona dokunmaya bile kıyamazken, o Duru'nun kokusunu içine çekiyor? Ben bunu ona ödetmez miydim?

Duru tekrar doğrulmaya çalıştığında elini duvara dayamıştı dik durabilmek için. Beni bırakıp tekrar gülümsemeye başladığında ani duygu değişimleri garip duruyordu. Böyle bir Duru'ya alışkın değildim. Kolumu tutup konuşmaya başladığında ben hayranlıkla onu izliyordum. Bir insan bu kadar güzel olabilir miydi?

"Hadi gel. Şöminenin yanına gidelim." dedi ve beni beklemeden şömineye doğru ilerlemeye başladı. Tam düşecekken dengesini sağlayınca ilerlemeye devam etti ve sesli bir şekilde gülmeye başladı. Ben de arkasından ilerliyordum. Şöminenin önündeki puflardan birine kendini attığında ben ayakta dikilmiş ona bakıyordum. Elime uzanıp tuttuktan sonra oturmam için çekiştirmeye başladı.

"Ya gelsene hadi."

Puflardan birine oturduktan sonra başını sağa doğru eğip bana bakarak gülümsemeye başladı. O gülümsediğinde kalbimde oluşan hissi muhtemelen bilmiyordu. Bilseydi bu kadar güzel gülümser miydi?

Bir gülüşü var, kelebekler görse ömrü uzar. Bir gülüşü var, sana bildiğin herşeyi unutturur. Bir gülüşü var, Ankara'ya deniz, Antalya'ya kar getirebilecek kadar güzel. Bir gülüşü var, buzullarda erimeni sağlayabilecek kadar güzel...

Kalp atardı zaten. Marifet o ritmi değiştirebilmektir demişler. Ne de doğru demişler. Sadece Duru benim kalbimin ritmini değiştiriyordu. Benim ihtiyacım olan tek şeydi Duru.

"Bu kadar muhteşem olmak zorunda mıydın ki?"

Sesli bir şekilde söylediğimi, söyledikten sonra farketmiştim. Duru'nun gözleri yavaşça kapanırken kollarını da bağdaş yapmaya başlamış, dizini kendine doğru çekmişti. Üşüyor olmalıydı ve uykusunu bastırmaya çalışıyordu nedenini bilmediğim bir şekilde. Ayağa kalkıp elimi ona doğru uzattım.

"Hadi Duru, uyuman lazım artık zor duruyorsun." dediğimde başını sağa sola sallamaya başladı.

"Uyumak istemiyorum."

"Neden?"

"Seni izlemek istiyorum sadece."

"Öyle mi?" dedikten sonra gülmeye başlamıştım. Kaşları çatık halini aldı ve tekrar ağzını araladı.

"Ha bir de aklıma gelmişken söyleyeyim. Bir daha benden başkasına öyle güzel bakma, döverim... Ay ya da dövemem, kıyamam ki. Ama yine de bakma sen." dediğinde gülmeye başlamıştım. Ben gülünce o da dişlerini göstererek gülmeye başladı. Ayağa kalkacak gibi görünmediği için onu yavaşça kucağıma alıp merdivenlere yöneldim.

"Uyumayacağım dedim ama Berke ya!" dedikten hemen sonra esnediğinde başımı sağa sola sallayarak odasına doğru ilerlemeye başladım. Odasına vardığımda onu yavaşça yatağına bıraktım. Bu sefer itiraz etmeden yorganın altına girmişti. Önüne düşen saçlarını kenara doğru çekip bir süre onu izledim. Yatağa girdiği gibi uyumuştu.  Sabaha kadar onu izleyebilirdim böyle. Saatlerce ona böyle bakarsam asla sıkılmazdım. Bir süre ona baktıktan sonra ayağa kalkıp saçlarına minik bir öpücük kondurdum. Kapıdan çıkarken duymayacağını bile bile ağzımı araladım.

"İyi geceler dünyada var olan en güzel ortak..."

Kapıyı yavaşça kapatıp kendi odama doğru ilerlemeye başladım. Üstümü değiştirdikten sonra çantamdaki fotoğrafı çıkarıp kendimi yatağa attım. Bu Duru ve benim fotoğrafımdı. Zarftan çıkan fotoğraf...

Fotoğrafa bir süre baktıktan sonra kalbime doğru götürüp gözlerimi kapattım. Duru'nun fotoğrafının kalbimin üzerinde durması bile beni mutlu ederken, yanımda olması bana dünyaları veriyordu. Duru'nun başkasının yanında olması ise dünyamı yerle bir ediyordu. Ben o dünyayı kimseye yıktırmayacağım. Yıkmaya çalışanlarınsa dünyasını yıkacağım...

•••

Devam Edecek...

Selam ẞir tanelerim!
Bugün nasılsınız bakalım? Oruç nasıl gidiyor? Sjsiendisnfn Ben hemen diğer sorularıma geçiyorum cevaplamadan geçmeyin sjidneidjd

1-) Favori karakteriniz kim? (Evet, bunu hep soracağım söxnsjbdjd)

2-) Bu bölümde en beğendiğiniz kısım neresi oldu?

3-) İlayda'nın, barda olması tesadüf müydü?

4-) Kitapta ismi geçen karakterler arasında en sevmediğiniz kim?

Bir sonraki bölümde görüşürüz bir tanelerim. Oy vermeyi ve bol yorum atmayı unutmayın. Sizi seviyorum 💛

Continue Reading

You'll Also Like

274K 18.6K 32
"Sakın onun adını anma." "Neden?" "Eğer yaparsan sana sonsuza kadar sahip olur." ~~~~ "Büyü zayıflıyor Aria. Sen ölmek istesen bile o buna izin verme...
528K 51.4K 46
Yıllar önce kurtlara atılan bir darbede tüm omegalar katledilmişti ama Efendi Jeon; saklanmayı başaran genç ve güzel bir omega bulmuştu. #ukeV #Seme...
193K 15.9K 41
Av oyunlarını bilir misiniz? Hani bir ormana hayvanları salarlar, en hızlı avcıyı bulabilmek için. Avcılar için bir zevk ve güç gösterisi olan bu oyu...
35K 458 24
Zehra ile yolları ayrılan Emir, kendini kabus gibi bir ortamda bulur. Acımasız kadınların elinde oyuncağa döner ve tek isteği bu kabustan uyanıp eski...