Güzel Güçlü Serisi

By Xx_AsInA_xX

87.7K 24.5K 31.6K

1. Kitap tamamlandı ✓ 2. Kitap devam ediyor... 18 yaşında olan Duru büyüdükçe kendinde farklı farklı güçler f... More

1. Bölüm: Yeni Başlangıçlar
2. Bölüm: Neden Peşimizdeler?
3. Bölüm: Oyun Oynanıyor
4. Bölüm: Fazla Güzel
5. Bölüm: Berke'nin Takımı
6. Bölüm: Lunapark
7. Bölüm: Bedel
8. Bölüm: Bana İnanmak İstemiyor
9. Bölüm: Okulun İlk Günü
10. Bölüm: Güç Kontrolü
11. Bölüm: Haciz
12. Bölüm: Kıskançlık
13. Bölüm: Bana Emir Verme
14. Bölüm: Yarış
16. Bölüm: Kalabalığa Gideceğim
17. Bölüm: Kıskanıyorum
18. Bölüm: Dayan Duru
19. Bölüm: Bizi Bırakma
20. Bölüm: Uzak Durmam Gerekiyor
21. Bölüm: Bunu Ödeyeceksiniz!
Karakter Tanıtımı
22. Bölüm: Alex Kim?
23. Bölüm: Kurtulduk!
24. Bölüm: Kampa Gidiyoruz
25. Bölüm: Söz
26. Bölüm: Sen Benimsin
27. Bölüm: Güven
28. Bölüm: Baloya Doğru...
29. Bölüm: Dans
30. Bölüm: Arda
Özel Bölüm
31. Bölüm: Kıskançlık
32. Bölüm: DefFur
33. Bölüm: Hep Yan Yana...
34. Bölüm: Her Şey Yeni Başlıyor
35. Bölüm: Birbirimizi Hiç Bırakmayalım
36. Bölüm: Tekne Macerası
37. Bölüm: Etrafımız Sarıldı
38. Bölüm- Final Part 1: Bırakın Onu
39. Bölüm: Final Part 2- Üzüntü
2. Kitap - 1. Bölüm: Yeni Hayat
2. Kitap - 2. Bölüm: Beklenen Buluşma
2. Kitap - 3. Bölüm: Birleştirme Çabaları
2. Kitap - 4. Bölüm: Artık Benimsin
2. Kitap - 5. Bölüm: Bebek
2. Kitap - 6. Bölüm: Berke'de
2. Kitap - 7. Bölüm: Bebek Nerede?
2. Kitap - 8. Bölüm: Burada Kalmalısınız
2. Kitap - 9. Bölüm: Cengiz
2. Kitap - 10. Bölüm: Doğum Lekesi
2. Kitap - 11. Bölüm: Güzel Güçlü
2. Kitap - 12. Bölüm: Gidiyoruz
2. Kitap - 13. Bölüm: Anahtarlar
2. Kitap - 14. Bölüm: Engel Olacaklar
Sonuna Kadar Okuyun
2. Kitap - 15. Bölüm: Güzel Bir Gün
2. Bölüm - 16. Bölüm: Şirkette
2. Kitap - 17. Bölüm: Geziye Gidiyoruz

15. Bölüm: Ortak...

1.8K 715 294
By Xx_AsInA_xX

Korktuğum şey başıma gelmişti. Berke ile Furkan yarışacaktı az sonra. İçimde doldurulamaz bir boşluk hissetmiştim sanki. Ne yaparsam, ne edersem kapanmayacak bir boşluk... Bu boşluk bana söylenen yalandan mı kaynaklanıyordu; yoksa Furkan ile Berke'nin yarışacak olmasından mı, bilmiyordum. Belki de iki seçenekten de kaynaklanıyordu. Neden olmasın?

Ben olduğum yerde donup kalırken omzumda hissettiğim el ile irkildim. Hızla kafamı kaldırdığımda elin sahibinin Berke olduğunu farkettim. İki elini teslim olurcasına kaldırdı ve ağzını araladı.

"Sakin ol ya, benim."

Sessizce hiç konuşmadan başımı aşağı yukarı salladım ve gözümü yarış alanına çevirdim. Dikkatle bakmaya çalışırken, Berke çenemden tutup yüzümü kendine çevirdi ve daha sonra yüzümü iki eli arasına aldı.

"Sen, iyi misin Duru? Ağladın mı sen? Ne oldu?"

Berke telaş ve üzüntü arası bir çizgide konuşurken ben ise sadece gözlerine bakıyordum ifadesizce. Korkmadan bakmıştım bu sefer ona. Gözlerimi kaçırmamıştım. Bu yarışta ikisinin de yarışmasını istemiyordum. Bir an önce buradan gitmek istiyordum. Güvendiğim en yakın arkadaşımın bana yalan söylediğini öğrendiğim bu yerden bir an önce gitmek istiyordum.

Berke yüzümü iki eli arasında tutarken ben konuşmaya başladım ses tonumun sakin çıkması için kendimi zorlayarak.

"İyiyim, iyiyim. Buradan gitsek olmaz mı? Ya da ben gitsem..."

Bu dediğimden sonra Berke'nin kaşları çatılmıştı ama eli hala yüzümdeydi. Anlam vermeye çalışır gibi bir ifade vardı yüzünde. Elini geri çektikten sonra ağzını araladı.

"İyi değilsin. Ne oldu, anlatır mısın?"

Başımı sağa sola sallayıp başımı öne eğdim. Şu an açıklama yapacak durumda hissetmiyordum kendimi. Bu yaşınıza kadar güvenebildiğiniz tek arkadaşınızın size yalan söylemiş olduğunu öğrenseniz siz nasıl hissederdiniz? Hangi konuda yalan söylemiş olması farke etmezdi ki. Yalan söylemişti sonuçta. Güvenim sarsılmıştı bir kere.

En son bu yarışa katıldığında kaza yapıp iki hafta hastanede tedavi görmüştü. O günden sonra gitmemesi için çok ısrar etmiş, elimden geleni yapmıştım. Söz vermişti bir daha gitmeyeceğim, diye. Her gün rapor veriyordu gitmediğine dair. Ama şimdi... Burada ve Berke ile yarışmayı bekliyor. Ben ise bunu kendime yediremiyordum. Bana yalan söylenmiş olmasını yediremiyordum.

Başımı kaldırıp tekrar Berke'ye diktim gözlerimi. Tam konuşacakken duyduğum anons buna engel olmuştu.

"Şimdi yeni yarışımız için rakipleri çağırıyorum. Furkan Ulusoy ve Berke Öztürk yarış pistine... Furkan Ulusoy ve Berke Öztürk yarış pistinde..."

Ben anonsun geldiği hoparlöre bakarken Berke yüzümü tekrar kendine çevirdi ve yalandan bir gülümseme ekledi yüzüne, hemen ardından ağzını araladı.

"On, en fazla on beş dakika sonra buradan gitmiş olacağız. Bu yarışa katılmak zorundayım şu an. Ama sonra hemen gidiyoruz. Tamam mı? Sonra anlatacaksın bana ne olduğunu, kaçmana izin vermeyeceğim." dedi ve tepkimi görmek için başıma doğru eğildi.

Başımı olumlu anlamda salladığımda o da tatmin olmuşçasına gülümsedi ve başı ile yarış alanını işaret etti. İzlemek istemiyordum. Bu hiç olmayacakmış gibi eve dönmek istiyordum.

Yüz ifademden isteksiz olduğumu anlamış olmalı ki, gözlerini devirdi ve elimi tutup beni yarış alanına doğru sürüklemeye başladı.

İstemeye istemeye de olsa yarış alanına gittiğimizde Furkan sandalyelerden birinde oturuyordu. Beni farkettiğinde ayağa kalkmak için harekete geçti ama sonra bir anda vazgeçti. Ona odaklanmamaya çalışıyordum, şu an onunla konuşmak istemiyordum. Kardeşim dediğim kişiye şu an bakmak istemiyordum, çünkü beni hayal kırıklığına uğratmıştı.

Kısa bir süre sonra merakıma yenik düşüp göz ucuyla ona baktığımda o sinirle bir yere odaklanmıştı. Baktığı yer ise benim ve Berke'nin eliydi. El ele tutuşuyorduk ve o da tam olarak ellerimize bakıyordu. Birden gözlerini bana çevirdiğinde göz göze geldik. Sinirle bakıyordu bana. Gözlerimi devirip başka yerlere bakmaya başladım çünkü şu an ona kızgındım. Bana yalan söylediği için ona kızgındım.

Berke elimi bıraktığında afallamıştım. Sanki elimi tuttuğunda tamamlanmıştım, yaşadığım üzüntüye rağmen bir parıltı vardı içimde. Ama elimi bıraktığı an pırıltılar kayboldu. Hepsi birer birer sönmüştü sanki. Yarım kalmıştım...

Bana gülümseyerek baktı ve tekrar ağzını araladı.

"Hemen dönmüş olacağım. Bir yere ayrılma." dedi ve tamam mı dercesine bakmaya başladı. Başımı aşağı yukarı salladığımda tatmin olmuştu ve pistin başındaki siyah iki motora doğru yürümeye başladı. Furkan da kalkmıştı ve motoruna doğru ilerliyordu. İşte başlıyorduk...

İkisi de yerlerini aldılar ve el sıkıştılar. O sırada bir kaç şey söyledikleri ağızlarını oynatmalarından anlayabilmiştim. Ne dediklerini ise duyamamıştım çünkü heryer alkış, tezahürat ve ıslık sesi ile inliyordu. Yüzlerinde sinirli bir ifade yer aldığında içimde yer edinen telaş gittikçe büyüyordu. İkisinden birine zarar gelme ihtimalini düşünmek bile istemiyordum.

Anons sesi geldiğinde tüm dikkatimi hoparlörden çıkan sese vermiştim.

"Sıra merakla beklenen final yarışına geldi... Furkan Ulusoy ve Berke Öztürk... Kimin kazanacağını kısa bir süre sonra göreceğiz. Herkes hazırsa yarışı başlatıyorum." dedi ve beklemeye başladı. Alkış ve ıslıklar yükselirken patlama sesi duymamla irkilmiştim. Bu yarışın başladığını işaret ediyordu.

Motor sesleri yükseldiğinde etrafta dumanlar çıkmaya başlamıştı. Yarış pistinin her iki tarafında bulunan uzun ince, ne olduğunu bilmediğim boru görünümlü şeyden sarı, mor renkli dumanlar yükseliyordu. Yarış alanını dumanlar nedeniyle net göremiyordum. Ki zaten Berke ve Furkan da çoktan gözden kaybolmuşlardı.

Dumanlar yavaşça yok olurken etraf netleşiyordu. Şimdi yapmam gereken tek şey beklemekti ve beklemek kadar can sıkıcı bir durum yoktu. Yanımdaki sandalyeye oturdum ve umarım kaza yapmazlar diye geçiriyordim içimden. Umarım kaza yapmazlar...

Heyecan, korku ve üzüntü dolu on dakikanın ardından alkış seslerinin yükselmesi ile irkildim. Oturduğum yerden kalkıp yarış pistine dikkatle bakmaya başladığımda uzakta iki motor belirmişti. Sağdaki daha hızlıydı ama kim olduğunu bilmiyordum. Soldaki son anda gelip hızla atak yapmış ve sağdakinin önüne geçmişti ve yarışı az bir farkla önde tamamlamıştı. Mor ve sarı dumanlar tekrar etrafa yayıldığında yarışı kimin kazandığını görememiştim. Ta ki anons sesi gelene kadar...

"Kazanan... Berke Öztürk evet güçlü bir alkış..." dedi ve tiz sesi ile bağırmaya başladı. Yarışı Berke kazanmıştı. İçimde engel olamadığım bir mutluluk oluştuğunda kendime kızdım ve dumanların gitmesini bekledim. Kısa sürenin ardından dumanlar azaldığında Berke ve Furkan'ı el sıkışırken gördüm. Birbirlerine nefret dolu gözlerle baktıktan sonra görevli adam gelip Berke'yi elinden tuttu ve elini yukarı kaldırdı.

"Kazanan, Berke Öztürk..."

Tekrar alkış sesleri yükseldiğinde Berke, yüzünde ciddi bir ifade yer alıyordu. Furkan ise gözlerini bana dikmiş, sertçe bakıyordu. Sanki ben suçluymuşum gibi bakıyordu ve bu beni daha çok sinirlendirmişti. Berke ile yanındaki adam aralarında konuşmaya başladığında Furkan bana doğru gelmeye başlamıştı. Yanıma gelip üzgün yüzlerle baktığında ben ona sinirle bakıyordum. Tam yanıma geldiğinde gözlerimi devirip Berke'ye doğru gitmeye yeltendim ama kolumdan tutarak beni engelledi.

"Neden yalan söylediğimi sormayacak mısın? Nedeni va..."

Sözünü kesmiştim çünkü söyledikleri beni sinirlendiriyordu. Bana neden yalan söyledin, diye sormamı bekliyordu. Böyle bir şey sormayacağımı bilmesi gerekmez miydi zaten? Kardeşim dediği insanın bunu söylemeyeceğini bilmesi gerekmez miydi?

"Sormayacağım Furkan, sormayacağım. Sen kaza yaptın, ölümden döndün be gerizekalı. Hâlâ nasıl katılırsın? Üstüne bana gitmediğini söyledin. Bugün bir bakıyorum buradasın ve finali oynuyorsun. Formundan düşmemişsin Furkan Ulusoy tebrikler... Yalandan ne kadar nefret ettiğimi biliyordun. Hala senden açıklama mı bekleyeyim yani? Git ne halin varsa gör. Seni düşünende kabahat zaten." dedim ve hızla arkamı dönüp Berke'ye doğru ilerlemeye başladım. Bir çok gözü üzerimde hissedebiliyordum ama umrumda değillerdi.

Berke'ye baktığımda yüz ifadesini çözememişim bu sefer. Kaşları hafif çatıktı, düşünceli görünüyordu, sinirli, morali bozuk... Hepsini barındırıyordu yüzünde. Yanına vardığımda arkasını dönüp beni beklemeden motora yöneldi. Beni beklemediği için gözlerimi devirdim ve peşinden ilerledim.

Motora gidene kadar bana öldürücü bakışlar atan kızlara katlanmam gerekmişti. Bana böyle bakmalarının sebebini çözemesemde bayağı bir gıcık olmuştum. Bazıları ile göz göze geldiğimde sinirlerini bozmak için sırıtıyordum ve amacıma da ulaşıyordum.

Motora vardığımızda Berke kasklardan birini bana verdi ve kendi kaskını başına geçirdi. Ben de hızla kaskımı başıma geçirdikten sonra motora binecektim ki duyduğum kalın bir sesle duraksadım.

"Berke, gidiyor musun şampiyon? Bir kutlama yapsaydık?"

Berke gelen iri yarı adama baktıktan sonra göz ucuyla bana bakıp yanıtladı adamı.

"Yok be gerek yok kutlamaya. Gittik biz hadi." dedi ve başı ile motoru işaret etti. İkimiz de motora bindikten sonra adam tekrar konuşmaya başladı.

"Herkes merak ediyor..." dedi ve bana bakarak konuşmaya devam etti.

"Sen kimsin?"

Gözlerimi devirdikten sonra adama sinirle bakmaya başladım. İri yarı korkutucu bir tipi vardı ama dedikoducu teyzelerden farksızdı. Önünde çekirdeği eksikti sadece. Berke benden önce davranıp ağzını araladığında ben hala adama bakıyordum.

"Onlara ne? Oğlum bas git sinirlerimi bozma benim. İstemiyorum kutlama falan..."

Berke sinirle adama bağırırken ben adama bakmayı bırakmış bekliyordum sadece. Neden onca kişi arasında beni merak etmişlerdi ki?

Etrafta bize bakanlara göz gezdirirken Furkan ile yarı finalde yarışan isminin Murat olduğunu hatırladığım adamın, bana bakarak telefonla konuştuğunu farkettim. Onunla göz göze geldiğimde sırıtmaya başladı ve hemen ardından göz kırptı. Telefonu kulağından uzaklaştırdı ve arkasını dönüp gözden kayboldu. Neden bilmiyorum ama bu adamdan hiç haz etmemiştim. Berke motoru kullanmaya başladığında ona tutunmak zorunda kaldım ve buradan kısa sürede uzaklaştık.

Yollarda tek tük araba vardı. Çok sakin bir yoldu ve bayağı hızlı gidiyorduk. Yüzüme çarpan hava hoştu ama kulağındaki ses rahatsızlık veriyordu. Rüzgarın sesi kulaklarımı tıkamıştı.

Eve vardığımızda motordan ilk inen ben oldum. Berke de arkamdan indi ve kaskımızı çıkarıp tek kelime etmeden eve doğru yürümeye başladık.

Zile bastığımızda açan kişi Hande Teyze olmuştu. Bizi gördüğünde gülümsemeye başladı. Ben de kendimi gülümsemeye zorladığımda Berke'nin de aynısını yaptığını farkettim. Bu onun gülüşü değildi. O böyle gülmüyordu. Yüzündeki yalandan bir gülüştü.

Hande Teyze içeriye girmemiz için eli ile işaret verdiğinde ikimiz de içeri girdik ve direkt olarak salona gittik. Gökhan Reis şöminenin başına oturmuştu ve gözlüğünü takmış kitap okuyordu. Geldiğimizi farkettiğinde gözlüğünün üstünden bize bakarak gülümsedi ve eli ile gelin işareti yaptı.

"Gelin, gelin. Oturun şöyle..."

Berke bana göz ucuyla baktıktan sonra şöminenin önündeki puflardan birine oturdu. Ben de hemen arkasından yanındaki pufa geçtim. Gökhan Reis'in gözleri ben ve Berke arasında mekik dokurken gözlüğünü çıkardı ve gözlerini kısıp dudaklarını birbirine bastırdı. Bu ifadeyi tanıyordum. Öğüt verme ifadesi... İki elini birleştirip bağdaş kurdu ve ağzını araladı.

"Sizin bir şeyiniz var? Berke'den başlayayım. Moralin bozuk. Dur bir dakika..." dedi ve Berke'ye daha dikkatli bakmaya başladı. Ne olduğunu çözmeye çalışıyordu. Neden moralinin bozuk olduğunu ben de bilmiyordum ve merak etmeye başlamıştım. Berke'ye bakmaya başladığımda Gökhan Reis tekrar ağzını aralamıştı.

"Gözlerini hızlı açıp kapatıyorsun yani biri sana bir şey söylemiş, senin moralin bozulmuş ama bir şey yapmamışsın... Dövmemişsin çünkü dövseydin keyfin yerinde olurdu."

Berke iki kaşını kaldırdığında ben de şaşırmıştım. Gökhan Reis nasıl da tanıyormuş oğlunu. Berke'nin gerçekten morali bozuk görünüyordu. Bir süre Gökhan Reis ve Berke birbirlerine baktılar ve konuşan kişi Berke oldu.

"Bir kere de anlama be baba." dediğinde Gökhan Reis gülmeye başladı. Başını sağa sola salladı ve konuşmaya başladı.

"Ben anlamayayım da kim anlasın? Başkasının bir lafına takılma evlat. Önemli olan onun ne dediği değil, senin ne düşündüğündür." dedi ve göz kırptı.

Gökhan Reis'in bu denli bilgisine hep hayranlıkla bakmışımdır. Çok bilgiliydi ve bilgisini en yararlı şekilde kullanırdı. Gökhan Reis bu sefer bana baktığında öğüt sırasının bende olduğunu anlamıştım. Berke de o sırada bana bakıyordu. Gökhan Reis ağzını araladığında dikkatla onu dinlemeye başladım.

"Duru yine sinirli, birşeye kızmışsın ve üzgünsün. Kızdığın şey seni üzmüş de bir nebze galiba. Seni üzdüğü için kızmışsın yani." dedi ve yüzündeki gülümsemeyi büyüttü. O sırada ağzını aralayan ben oldum.

"Kimse beni anlamıyor be reis."

Kimse beni anlamıyordu. Ben mi anlatamıyordum kendimi? Berke beni dinlemiyordu, dinlemeye çalışmıyordu; Furkan yalanı sevmediğimi bile bile yalan söylüyordu bana... Beni tanımak bu kadar mı zor, içler acısıydı? O kadar kötü biri miydim ben?

Gökhan Reis dudaklarını birbirine bastırdıktan sonra konuşmaya başladı. Berke'nin gözlerini de üzerimde hissedebiliyordum.

"Bakın bu diyeceğim kulağınıza küpe olsun. Anlaşılmak için kendinizi bu kadar yıpratmayın. Anlaşılmak, biraz da karşınızdakinin sizi ne kadar anlamak istediğine bağlıdır. Tamam mı? Siz birbirinizle de konuşmuyor gibisiniz... Bakın gençler. Birbirinize başkaları yüzünden kızmayın. Emin olun siz tartışınca birileri çok seviniyor ve o birilerinin sevinmesini istemezsiniz."

Haklıydı. Karşımızdakiler bizi anlamak istemiyorsa bu bizim suçumuz değildi. Berke ile tartışmamız, bizi kaçırmak isteyenleri sevindiriyordu, İlayda'yı, Aleyna'yı sevindiriyordu belki de. Onları üzmek için plan kurarken, onları bir yandan sevindiriyor olabilirdim. Belki de Berke'nin neden yapmamamı istediği ile ilgili bir açıklaması vardı. Bir kez olsun onu dinleyebilirdim.

Gökhan Reis kitabını da alıp ayağa kalktı ve tekrar ağzını araladı.

"Neyse hadi size iyi geceler gençler. Yarın sizi biz uyandırırız. Geç saate kalmayın."

İkimiz de başımızla onayladıktan sonra Gökhan Reis yanımızdan ayrıldı. Bir süre sessizce oturduktan sonra ikimizden birinin konuşması gerekiyordu. Berke benden önce davrandığında yüzümü ona çevirdim.

"Özür dilerim... İlayda hakkında seni hiç dinlemediğim için, plan yapma diyerek üstüne gittiğim için, bugün seni üzdüğüm için..." dedi. O sırada şömineye bakıyordu.

Bunu söylemesini beklemiyordum. Benden özür dilemesini hiç ama hiç beklemiyordum. Ben ona bakarken o tekrar konuşmaya başladı.

"Ama senin de haksız olduğun yerler vardı şimdi hiç itiraz etme."

Berke eski haline dönmüştü işte. Bu ani tepkisi yüzümü güldürürken bana bakmaya başladığında gülmeyi bıraktım ve ağzımı araladım.

"Tamam, tamam belki, o da belki ama, olabilir. Ama sen de dinlemedin beni. Ben sana anlatacağım diyorum sen bana bağırıyorsun bor şoy yopmo Duru."

Onun taklidini yaptığımda o da sesli bir şekilde gülmeye başlamıştı ve bu sefer taklit yapan o oldu.

"Tomom tomom bolko, o do bolko omo." dediğinde sesli bir şekilde gülmeye başlamıştım. Dudağını öne doğru getirmiş, gözlerini kısmıştı ve ellerini de birbirine dolamıştı. Çok komik görünüyordu. Omzuna yavaşça vurduktan sonra konuşmaya başladım.

"Ben öyle yapmıyorum bir kere."

Kaşlarını kaldırdıktan sonra konuşmaya başladı.

"He kesin öyledir he."

Başımı sağa sola olumsuz anlamda salladım ve dudağımı da büzdüm. Gözlerimi devirdikten sonra Berke'nin yüzündeki gülümseme daha da büyümüştü. Bir şey demeden sadece bana bakmaya başladığında utanmıştım istemeden ve gözlerimi kaçırmama da engel olamamıştım. Kısa bir süre böyle durduktan sonra artık konuşmam gerekiyordu.

"Anlatayım mı planı? İstemezsen yardım etmezsin kendim de halledebilirim."

İki elini havaya kaldırıp hayır işareti yaptı.

"Ay hayır kendin halletme. Anlat dinliyorum, anlat." dedi ve bağdaş kurarak beni pür dikkat dinlemeye başladı.

"Şöyle ki ilk önce lunaparka gelen arabaların plakalarını buldum. Yarın sahiplerinin kim olduklarını öğrenmiş olacağız. Kim oldukları hakkında az da olsa bilgi edindikten sonra bu sefer, arabaları sayesinde nerede olduklarını bulup onlar farketmeden onları gözetleyeceğiz ve ona göre devam edeceğiz. Şimdilik bundan ibaret, onları gözetledikten sonra planın devamı gelecektir zaten." dedim ve Berke'nin konuşmasını bekledim.

"Sanki FBI ajanı mübarek. " dedi ve sırıtmaya başladı. "Ben varım yapalım şu işi." dedi ve elini uzattı. Uzattığı ele kısa bir süre baktıktan sonra tuttum ve başımı olumlu anlamda sallamaya başladım.

"Bitirelim ve kurtulalım." dedim ve gülümsemeye başladım. Berke böyleydi işte. Anlatılmaz görülür biri. Nasıl anlatabileceğini bilemiyordu insan. Bir kaç saat önce benim sinir krizi geçirmemi sağlayıp, bir kaç saat sonra el sıkışabilir duruma getirebiliyordu. O derece özeldi...

Elimizi çektikten sonra ayağa kalktık ve konuşan Berke oldu.

"Fazla maceralı ve yorucu bir gündü. Hadi dinlenelim artık."

Başımı olumlu anlamda sallayıp cevap verdim.

"Bence de. E hadi o zaman." dedim ve odamıza doğru çıkmaya başladık. Odalarımız yan yanaydı ve benimki daha uzakta duruyordu. İkimiz de kapılarımızın önüne geldiğimizde Berke ağzını araladı.

"İyi geceler ortak..."

İçtenlikle gülümseyip onun hitap ettiği gibi hitap ettim ona.

"Sana da iyi geceler ortak..." dedim ve odama girdim. Üstüme pijamamı giydikten sonra kendimi yatağa bıraktım. Sandığımdan daha çok yorulmuştum. Bugün olanlar film şeridi gibi gözümün önünden geçerken kendimi uykunun kollarına bıraktım.

•••

Üstümde hissettiğim ıslaklık ile yatakta doğrulmam bir olmuştu. Üstüme su dökülmüştü. Gözlerimi açtığımda Berke'nin elindeki surahiyle kahkaha attığını farkettim.

"Gerizekalı, senin beyninle zorun mu var ha? Sen şimdi görürsün aptal." dedim ve ayağa kalktım. Tam arkasını dönüp kaçıyordu ki hareket gücümle kaçmasını engelledim. Olduğu yerde kalırken ben sinsice sırıtmaya başlamıştım.

"Ben sana bunu ödetmez miyim Berke? Gel sen gel." dedim ve yürümesini sağladım. Üstüm başım sırılsıklam olmuştu ve şimdi o da sırılsıklam olacaktı. Arkamdan yürümesini sağlarken o konuşuyordu.

"Yüzünün aldığı şekli görmen lazımdı." dedi ve tekrar sesli bir şekilde gülmeye başladı. Ben ise onun gülmesine aldırış etmeden hızla aşağı doğru ilerliyordum. Tabi o da...

Hande Teyze beni gördüğünde ağzı 'o' şeklini alırken ben sinirimi yatıştırmaya çalışıyordum. Hiçbir şey yokmuş gibi gülümseyip ağzımı araladım.

"Günaydın Hande Teyze!" dedim ve hızla bahçeye açılan sürgülü kapıya yöneldim. Havuzun başına geldiğimde sırıtmaya başlamıştım. Arkama dönüp Berke'ye baktığımda üstünde okul kıyafetlerinin olduğunu farkettim. Yazık olacaktı...

Tam konuşacakken havuza doğru koşmasını sağladım ve gücün etkisini kaldırdım. Havuzu boyladığında bu sefer kahkaha atan bendim. Bana su dökerek uyandırmak ha? Sadece havuza girmesine dua etmeliydi şu an...

O havuzdan bana sinirle bakarken ben hâlâ kahkaha atıyordum. Arkamı dönüp gidecekken olduğum yerde kaldım ve hareket edemedim. Bunu yapmayacaktı değil mi?

Kendi isteğim dışında tekrar havuza doğru döndüğümde içimden bir umut yapmamasını istiyordum. Beni havuza atmazdı değil mi?

"Berke, yapma. Bak sakı..."

Daha lafımı bitirmeden havuzu boylamıştım. Berke tekrar sinsi sırıtışını yüzüne eklemişti. Sinirle ona baktığımda o arkasını dönüp hızla yüzmeye başladı. Ben de arkasından gittim. Onu boğmaz mıyım ben şimdi?

Peşinden gidip sırtından tuttuğumda o hala kaçmaya çalışıyordu. Biraz daha durdurmaya çalıştığımda pes etmişti ve durmuştu. Onu aşağıya doğru itmeye çalıştım ama hareket etmiyordu. Taş çıktı mübarek.

Biraz daha gayret ettim ama hiç hareket etmiyordu. Bu sefer beni tutan o olduğunda afallamıştım. İki kolumu arkadan tutup kendine doğru çektiğinde dengemi sağlayamamış ve geriye doğru düşmüştüm. Tekrar ayakta doğruluğumda Berke havuzun dışına çıkmıştı ve üstüne bakıp söyleniyordu.

Ben de havuzun dışına çıktığımda Berke ağzını aralamıştı.

"Üstüm sırılsıklam ne yapacağım şimdi ben?"

Yüzüme kazanmış gülüşünü takınıp seslice güldükten sonra konuşmaya başladım.

"Oh canıma değsin. İçime su serpildi..." dedikten sonra yüzü düşmüştü. "Yedeği yok mu?" diye sorduğumda yüzü aniden değişti aklında ampul yanmış gibi.

"Tabii ki var." dedi ve koşar adım eve girdi. Ben de arkasından başımı sağa sola sallayıp gözümü devirdim ve eve girdim. Gökhan Reis beni gördüğünde, ağzı Hande Teyze gibi 'o' şeklini alırken ben yine hiçbir şey yokmuş gibi gülümseyip ağzımı araladım.

"Günaydın reis." dedim ve cevabını beklemeden koşar adım giyinme odasına gidip üstüme okul kıyafetlerimi geçirdim. Saçımı kurutup dalgalı hale getirdikten sonra hazırdım. Aşağı indiğimde Berke de diğer formasını giymiş ve saçını da kurutmuştu. Masadaki salatalardan birini ağzını attıktan sonra çantasını da yerden aldı. Arkasını döndüğünde göz göze gelmiştik. Hande Teyze'nin sesini duyduğumda ona yönelmiş ve masaya varmıştım.

"Hadi atıştırın bir şeyler okulda devam edersiniz. Geç kalıyorsunuz hadi hadi." dediğinde masadaki poğaçalardan birini aldım ve hızla Hande Teyze'nin yanına gittim. Yanaklarını sıktıktan sonra ağzımı araladım.

"Teşekkür ederiz Hande Teyze'm." dedim ve koşar adım Berke'nin yanına gittim. Hande Teyze de arkamdan deli kız, yanaklarım acıdı diyerek gülüyordu. Berke dış kapıya yöneldiğinde ben de arkasından gittim. Kapıyı açtığında Fatih kapıda duruyordu. Tam zile basacaktı ki Berke'nin kapıyı açması ile eli havada kalmıştı.

Elinde bir dosya vardı. Beni gördüğünde gülümsedi ve ağzını araladı.

"Oh be, okula gitmemişsiniz daha..." dedi ve yalancıktan öksürdükten sonra konuşmasına devam etti.

"Duru Hanım, istediklerinizi getirdim. Buyrun efendim." dedi ve elindeki mavi dosyayı bana uzattı.

Mavi dosyayı elinden aldıktan sonra kısa bir süre dosyaya baktım.Artık kim olduklarını öğrenme zamanıydı...

•••••

Devam Edecek...

Ben geldiiim. Bu bölüm biraz az maceralıydı ehehidskdik. Ben hemeeen sorularıma geçiyorum. Cevaplamadan geçmeyin shixkekd

1-) Favori karakteriniz kim?

2-) Bu bölümde en sevdiğiniz kısım neresi oldu?

3-) Sizce bir sonraki bölüm ne olacak?

Oy vermeyi ve yorum yazmayı unutmayın. Bir sonraki bölümde görüşürüüüz 💛

Continue Reading

You'll Also Like

11.5K 1K 32
ALFA - OMEGA HİKAYESİ. Yılardır ruh eşimi bekliyordum . Köpekler gibi tasma takmak zorunda kalıyordum çünkü hala ruh eşimi bulamadım. Ama bir gün oku...
24.3M 1.4M 80
Doğum gününden sonra, kardeşiyle eğlenmek için konsere giden bir genç kız... Fırtına yüzünden iptal olan konserden eve dönmeye çalışırken, kendini bi...
84K 6.6K 64
"James lütfen öyle söyleme o bizim aşkımızın meyvesi" "NE AŞKI?" Diye bağırdı James 1. #Dracomalfoy 02/01/2024 1. #Harrypotter 31/08/2023 1. #Slyther...
38.1K 2.8K 51
# Gençkurgu-- Fantastik # # 1. Akademi # 1. Efsane # 1. Ejderha # 2. Savaş # 1. Büyü - Düşünsene, sen büyünün her şey olduğu bir dünyada, zerre ka...