Karaca ve Barış (Tutku ve Teh...

By casablanca94

941K 57.3K 18.5K

(FİNAL YAPILDI)Hiçbir aşk bu kadar zor olmamış hiç kimse aşkı bu kadar çok istememişti. Aşktan dili yanmış bi... More

KARACA
Rekabet ve Ödül
Ses
Baran ve Karaca
Yangın
Tartışma
Hemşire
Trajedi
İyi Değilim
Sahip Çıkmak
Yardım Part-1
Yardım Part-2
Kısa Yol
Keşke
Baran
Ateşle Oynuyorsun
Akın Karakurt
Dans
Mutluluk
DUYURU+YB'DEN KESIT
Anı yaşamak
Yük
Deniz
Sezen
Gerçek ve Yalan
Sınav
Adaleti Sağlamak
Gerçek Aşk Ölümsüzdür ve Utanç
Vazife
Tek Gerçeğim
Çok Amaçlı
Gizli Birliktelik
Hayal kırıklığı
Gözü Yaşlı
Zaaf
Saf
İntikam
İki Seçenek
Geri Geleceğim
Karaca'nın korkusu
Kahredici
Avlanmak
Mezar
Umut
Başka bir dönem
Paris
25.08.2016
Evet
Kutlama
Cennet
Barış'ın yanı
Eğlenceli gece
Las Vegas
Merhaba Barış
Doğru Olan
Yol
Masum Değiliz
Kutlama
Hisse
Arkadaşlar İyidir
İyi bir adam
Beklenti
İnsan olmak
Tebrik ederim
Duyuru+Finalden KESİTLER
FİNAL-1
FİNAL-2
YENİ HİKAYE TANITIMI
YENİ HİKAYEMİZ YAYINLANDI

Amerika

8.1K 616 159
By casablanca94

Canlarım bu bölüm son iki bölüme oranla daha kısa oldu ama ben zaten hep bu kadar yazıyordum. Son iki bölümdür uzun yazdım, o yüzden bölüm kısa olmuş demeyin. :D 

Diğer YB haftaya Cuma! Oylarınızı bekliyorum, lütfen:)

Keyifli okumalar!

*-*-*-*-*

Ateş bu gece eve geç geldiği için henüz yeni yemek yiyordu. Birkaç gündür Baran'ın şirkete geri dönmesiyle birlikte işler daha da yoğunlaşmıştı. O yokken yarım bırakılan işlerin hepsi yeni tamamlanıyordu. Birkaç gecedir fazla mesai yaptığı için de Güneş evde yemekleri tek yiyordu.

"Baran sanırım işe yeniden adapte olmuş." 

"Öyle."

"Üzerinde eskisi kadar yük kalmadı sanırım."

"Doğru."

"Bu soğuk tavrın bana mı yoksa kızgın olduğun arkadaşına mı? "

Ateş yemeğini yemeyi bıraktı. Lezzetliydi ancak onda pek iştah kalmamıştı. "Burnunun dikine gitmekten keyif aldığını düşünüyorum."

"Kendi hayatı, nereye kadar müdahale edebilirsin? Neyin doğru olup olmadığına o karar verir, sen ya da Barış değil."

"Ahu doğru ya da yanlış mı acaba diye düşünülecek biri değil, onu tanıyorum. Tehlikeli ve kurnazdır. Sorunun cevabı en başından belli. "

"İyi de ne var yani bir gece yemek yedilerse? Tehlikeli biriyse Baran bunu anlamaz mı zannediyorsun, bu adam İdil gibi tehlikeli bir kadınla vakit geçirdi. Eminim tehlikenin kokusunu çok uzaktan alabiliyordur."

"Almıyorsa bir dert, alıyorsa daha büyük bir dert. İdil gibilerinden uzak duramıyor adam."

"Belki de öyle kadınları seviyordur? Hem neden hemen bir gece yemek yediler diye aralarında bir şey olacak zannediyorsun? Bu tamamen arkadaşça bir yemekti bence. "

"Telefonda konuşurken böyle söylemiyordun."

Güneş gözlerini devirdi. Ne Ahu'ydu arkadaş! Kadın gündemlerine bir girmiş bir daha çıkamamıştı. "Ahu'dan neden bu kadar nefret ediyorsun?"

"Bir daha mı anlatayım?"

"Hayır, size bir şey demeden çekip gittiğini biliyorum ama sen bu yüzden değil sanki ortada bambaşka bir neden varmış gibi davranıyorsun."

"Çünkü onu tanıyorum. Başı sıkışınca çekip gidebilecek korkaklıkta biri."

"Baran'ı da yarın öbür gün terk edeceğini mi düşünüyorsun?"

"İdil'in en azından kendince bir sebebi vardı. Yanlıştı ama vardı. Ahu ortada hiçbir şey yokken gitmeyi tercih etmişti, üstelik bir veda bile etmeden. Benim zerre umurumda değildi ama Barış'ın ne kadar üzüldüğünü unutmadım."

"Belki onun da geçerli bir sebebi vardı. Size söylemediği bir şey. Bu neden aklına gelmiyor?"

"Sen neden inatla bana onu savunuyorsun?"

"Çünkü mantıklı davranmıyorsun." dedi Güneş. Bıkmıştı ve sinirlenmişti de. 

Gerçekten de davranmıyordu. Tamam, bir gece Ahu'yla yemek yemişti adam, insanın aklına farklı şeyler de gelebilirdi ama ortada böyle bir şey yoktu. Açıkçası Baran'ın hayatına gireceği herhangi bir kadına kolay kolay güvenmeyeceğini de biliyordu. Hele ki Ahu'ya. Geçmişte olanlar, Ahu yüzünden Kanada da vurulması, hepsi bir nedendi. 

"Farkında değilsin ama ben de en az senin kadar Ahu'ya güvenmiyorum. Anlattıklarından, hiç tanımadığım biri olmasından.. ama bu ona bir şans verilmeyeceği anlamına gelmiyor. Ben de o kadını tanımak istiyorum mesela, Baran neden istemesin?"

Ateş yerinden kalktı. Anlaşamayacaklardı böyle. Tabaklarını, bardağını her şeyi toplayıp mutfağa bıraktı. Peşinden gelen Güneş'ten kaçamayacağını biliyordu ama biraz susacaktı. 

"Madem bu durumdan bu kadar rahatsızsın, git Baran'la konuş o zaman. "

"Eminim sağduyulu davranır."

"E öyle diyorum olmuyor, böyle diyorum olmuyor. Ne Baran'ı uyarıyorsun, ne de Ahu'yu. Sen istiyorsun ki Ahu çekip gitsin, Baran da kendi hayatına baksın."

Ateş sert bir tonla "Ben onu bir kere uyardım." diye konuştu. O hastane odasında Ahu'yla bir konuşma yapmışlardı. Biraz olsun dinleyeceğini ummuştu ama hayır. "Beni dinlemedi. Burada olmasının da, Baran'la görüşmesinin de bir sebebi var. O hiçbir şeyi sebepsiz yapmaz merak etme."

"Beni gerçekten şaşırtıyorsun. Senin biri hakkında bu kadar peşin hükümlü olduğunu hiç görmemiştim. Sen normal de başka bir adamsın, bu Ateş çok başka. "

"O halde bana güven. Çünkü boşa konuşmadığımı anlayacaksın."

Başka da bir şey deme gereği duymadı Ateş. Güneş'i orada bırakıp odasına çıkarken arkasında kalan karısı ona hak vermiyordu. Baran kendini sıkı bir mücadeleye hazırlasındı. Aklından ne geçiyordu da Ahu'yla görüşüyordu bilmiyordu ama işler onun için o kadar kolay olmayacaktı. 

*-*-*-*

Karaca ve Barış için yoğun günler bitmiyordu. Maldivler de geçen bir haftalık balayından sonra rotalarını Amerika'ya çevirmişlerdi. Burada da biraz vakit geçireceklerdi. Dün gece aktarmalı uçakla tam yirmi dört saat yolculuk yaparak Los Angeles'e gelmişlerdi. Oradan da meşhur plajlarından Newport Beach'te bir otele gelmişlerdi. O kadar yorgunlardı ki, gece otele gelir gelmez uyumuşlar öğleden sonra uyanmışlardı. 

Otel de kahvaltı ederlerken Karaca güneş gözlüğünü gözüne taktı. Teras katındaydılar, hava çok güzeldi ancak gözlerinin altı morarmıştı yorgunluktan. Üstelik makyaj yapmadan inmişti aşağıya. Barış da eliyle alnını ovalıyordu. Ona da çok keskin bir baş ağrısı saplanmıştı. İlacını içerken "Tüm gün uyumak istiyorum." diye konuştu.

"Uyursan daha kötü olur. Tam bir gün uçtuk, bence yine iyiyiz."

"Öyle mi, gözlüğünü çıkarsana."

Karaca dudak kıvırdı. Kahvaltısına devam ederken gazetelere bir göz attı. Bu sene Amerika Başkanı seçilecekti. Trump ve Clinton arasında kuvvetli bir çekişme vardı. Şanslarına bu sene çok hareketli geçmişti. Hem onlar için, hem Türkiye ve de dünya için. 

"İnsanlar şimdiden çok tepkili. Kim olursa olsun tamamen memnun olmayacaklar."

"Herkesi memnun edemezsin. Kimsenin de böyle bir isteği yok zaten. "

Siyaset Karaca'nın hoşlandığı bir şey değildi. Açıkçası Barış'ın hiç değildi. Şu ordudan atılma meselesinden sonra iyice soğumuştu. O yüzden elinden gazeteyi alıp kenara bıraktı. Gülümsedi. "Bugün ne yapmak istersin?"

"Bütün gün uyumak istiyordun hani?"

"Daha kötü olurum. Gezebiliriz istersen."

"Açıkçası ikimiz de çok yorgunuz. Yarın gezebiliriz. Hem bir iki gün daha buradayız." 

Öyle karar kıldılar. Öğleden sonrasını odalarında yatarak geçirdikten sonraki gün her ikisi de kendisini çok daha iyi hissediyordu. Aslında bugün şehir merkezine gitmeyi planlıyorlardı ama onu yarına bıraktılar. Bugün plajda biraz vakit geçirecekler ardından bir tekne partisine katılacaklardı. Aslında tüm öğleden sonrasında orada olacaklardı. 

Barış fazla kalabalık seven biri değildi ama Karaca için tamam demişti. Pek parti insanı değildi. Karaca da otelde ki ağaçların arasında yeşil zehirlenmesi yaşıyor olabilirdi şu an. Çok güzellerdi. Giydiği kırmızı ve beyazlı bir şort takım onu çok sevimli göstermişti.

Doğası ve manzarasıyla beraber otel de çok güzeldi, plajda. Balayından beridir sıcak olan yerlerden ayrılamamışlardı. Sahil, kum, deniz ve güneş ayrılmaz bir dörtlü olmuştu onlar için. 

Tekne partisinin yapılacağı ekiple hep beraber kahvaltıya geçtiler. Restoranın üst katında, balkonda onlar için ayrılan masa sade ve güzeldi. 

Karaca ve Barış, kahvaltılarını ederken oradakilerle tanışıyordu. Çoğu Amerika'lıydı. Bir Fransız çift, Polonyalı üç kız arkadaş vardı ve onlar Türk'tü sadece. O üç Polonyalı kız arkadaş üniversite öğrencileriydi ve ilk tatillerini beraber geçirdiklerini söylüyordu. Karaca, kızlardan pek haz etmemişti açıkçası. Çünkü özellikle birinin Barış'a olan bakışlarını beğenmemişti. Normalde pek kıskanç bir yapısı yoktu ama kıza kendini kötü kötü bakmaktan alamıyordu. Onun bakışlarını fark eden Barış ise "Kızgınken çok çekici görünüyorsun." diye mırıldandı.

"Öyle mi? Hoşuna gitti galiba." derken kaşlarını kaldırmış, kızı gözleriyle işaret etmişti.

"Evet ama o değil, sen. Yine de o kadar bakma."

"Hayır anlamıyorum. Gerçekten anlamıyorum ben bu kadınları. Adamın parmağında yüzük var, yanında karısı var. Hala daha neye bakıyorsun? Hiç de utanmaları yok. Bırak yabancı diye de değil yani. Bizim Türk kızları da böyle. "

"Evli erkekleri daha savunmasız görüyorlar bence. Daha kolay kandırılabilir."

"Ben bir kandırırsam onları." 

Barış gülerek onun elini tutup öptü. Gerçekten kendi kendine konuşup kendi kendini daha da sinir ediyordu. "Hayatım, onun ya da başka bir kadının ilgisi benim umurumda değil. Senin de olmasın."

"Yaa, bunu beni dansçı adamın elinden alan adam mı söylüyor?"

"O farklıydı."

"Tam olarak ikisi de aynı. "

Barış konuşacaktı ama yanındaki adam ona laf atınca beklemek zorunda kaldı. Genç karısının sinirlerini yatıştıramamıştı ama o da diğer çiftle konuşuyordu şimdi. 

Barış, adamla daha önce bir yer de çalıştıklarını anlayınca sohbet daha da koyulaşmıştı. Onu geçen sene ki Sırbistan da yapılan iş adamlarının katıldığı davetten hatırlıyordu. Küçük bir iş için anlaşmışlardı. Ancak avukatlar görüştüğü için Barış o projeye dair pek bir şey bilmiyordu. Ancak adamın ne kadar hoş sohbet biri olduğunu o geceden hatırlıyordu. Gerçi o gece biraz stresli geçmişti ama..

Karaca'ya onu ve eşini tanıttı. İki çift kahvaltının geri kalanında çok güzel sohbet ettiler. Öyle ki bir ara Türkiye'ye geleceklerini ve orada da görüşmek istediklerini söylediler. Karaca ve Barış onları ağırlayacaktı. Bu belki de daha güzel işler için de bir fırsat olurdu. 

*-*-*-*

Kahvaltıdan sonra kendilerini plajda buldular. Karaca da üzerini değiştirmişti şimdi. Gözündeki güneş gözlüğünden bakarak belli etmeden o kızları izliyordu. Onlardan uzaktaydılar ama sinirleri bozulmuştu bir kere. Bir tanesinden özellikle haz etmemişti çünkü. Kahvaltıda bir ara konuşmaya çalışmasını hala unutamıyordu. 

"Karaca?"

Barış ona aldığı dondurmayı uzatırken teşekkür etti. Tekne on beş dakika sonra gelecekti. Onlar da biraz plajda bekleyeceklerdi. Newport Beach'te genellikle sörf yapılırdı ancak teknelerinde gezdiği başka bir yer vardı. Zaten gezmekten ziyade biraz açılacaklardı.

"Yalnız önce Maldivler'e gittiğimiz iyi oldu. Çok güzel bronzlaştık."

"Daha çekici oldum."

Karaca boynunu yatırıp ona baktı gözlerini kısarak. İnatla kaşınıyordu yani. "Benimle uğraşmaktan zevk alıyorsun değil mi?" 

"Eh, inkar edemem." dedikten sonra Karaca'nın eline baktı. Bugün hem alyansını hem de pırlantasını takmıştı. Aslında bir gün birini, bir gün diğerini takıyordu ama bugün ikisini birden takmıştı. Onlara dokundu.

"Yakışmış."

"Canım istedi."

"Bunun az ilerideki hanımlarla bir ilgisi olabilir mi?"

"Ne münasebet! Zaten biri parmağımda olurken diğeri de hep çantamdaydı. İkisini de taktım. Ayrıca aptal olmayan insan evli olduğumu pırlanta ya da alyanstan da anlayabilirdi. Bu salak kızların ikisini de taksam anlayacaklarını sanmıyorum."

Barış yüksek sesle güldü. Ufak bir el çırpmasıyla onu alkışladıktan sonra sarmaladı. "Kıskançlık sana da yakışıyor bak."

"Ay sana da dalga geçecek malzeme çıktı yani."

"İnkar edemezsin."

"Etmiyorum zaten, kıskanıyorum."

Barış o güzel dudakları eliyle kavrayıp öptü. Yoğun güneşin altında yüzü de daha bir tatlı görünürken o dudaklar öp beni öp beni diyordu sanki. Gerçi onun bahaneye de ihtiyacı yoktu ama. 

Biraz daha orada oturup sörf yapanları izlediler. Karaca ona daha önce bir iki kere sörf yapmayı denediğini ama korkup bıraktığını anlatıyordu. 

"Aslında Sezen iyi bir öğretmendi ama ben korkudan hiçbir şey yapamadım."

"Neden? Sudan korkan biri değilsin."

"Su değildi ki beni korkutan. Yani ben sonuçta teknelerden de suya atlıyorum, dalış yapıyorum. Suyu çok seviyorum ama çok koyu görünen su beni ürkütüyor. Sanki suyun yüzeyinde kalırken bir an da aşağı çekilecek gibiydi."

"İstersen bir kez daha deneriz bugün."

"Sen yaptın mı daha önce?"

"Karaca, hayatım.. Ne kadar yetenekli bir adam olduğumu unutuyorsun."

Karaca gülmeden edemedi. Doğrusu bu yeni bir haberdi. "Nasıl yani, sen ve sörf yapmak. Senin işten güçten eğlenmeye vaktin olmuş muydu hiç?"

"Aslında tam olarak iş için gelmiştik zaten. Toplantıdan sonra iş kesinleşince geri dönecektik ama Baran kalıp biraz dinlenmek için ısrar etti."

"Onun dinlenme dediğinin eğlence olduğuna eminim."

"Elbette öyleydi. O gece o kadar çok içtik ki. Sabah olduğuna inanamamıştım. Sonrasında da sörf yapmak istedi. İlk defa o zaman denedim."

"İyi misin peki?"

Barış ona bana mı diyorsun dercesine üstten bir bakış attı gülerek. Tabi ki iyiydi! Karaca onun nasıl biri olduğunu unutuyordu herhalde. 

*-*-*-*-*

Tekne epey büyük ve güzeldi. Herkese kamaraları ayarladıktan sonra güverteye geçtiler. Yolcu teknesiydi ve bence tekne demek büyük haksızlık olurdu. Büyük bir yattı. İki katlıydı. Bembeyazdı, şıktı ve mobilyalar dahil her şey çok moderndi. Masa için ayrı süslemeler yapılmıştı, diğer yerler ayrı süslenmişti. 

Karaca da yeşil bir mayo giymişti. Aldıklarının arasından şüphesiz en çok bunu sevmişti. Çünkü bunu ona beğenen Barış'tı. Hemen ona güzel bir fotoğrafını çektirdi. 

Güzel fiziği ve üzerine tam oturan mayosuyla Barış'ın iştahını açıyordu. Teni de çok güzel bronzlaşmıştı. Onun dediği kadar vardı doğrusu. 

"Sanırım size bir içki ısmarlamak isteyeceğim."

"Hmmm, fotoğrafların karşılığında mı?"

"Güzel bir kadına içki ısmarlamam için bir karşılığı olması gerekmiyor."

Karaca güldü. Onunla beraber üst kata, diğer çiftlerin yanına çıktılar güneşlenmek için. Tekne biraz turladıktan sonra demir atınca suya gireceklerdi. Kahvaltıda konuştukları çiftle yeniden sohbet etmeye başladılar. 

Bir an da evlendiklerini söyleyince ikisi de bu durumu pek merak etmişti. Onlara detayları tek tek anlattılar ama gerçek sebebini değil. Yani ailesiyle yaşadığı sorunları değil. Onları anlatmaya gerek yoktu. Düğünün ne zaman olacağı da belirsizdi. Bu açıkçası Karaca'yı bir miktar hüzünlendiriyordu. Çünkü ailesi olmadan bir düğün yapmak istemezdi. Ailesine de şu durumdalarken pek bayılmıyordu ama babası onun yumuşak karnıydı. 

Yine de içinde her şeyin düzeleceğine dair bir umut da vardı. 

*-*-*-*-*

Bugünü tekne de geçiriyorlardı ama yarın Disneyland ve şehir turuna çıkacaklardı. İkisi de daha önce California, Los Angeles'a gelmişlerdi. Ancak Karaca'nın aklında bir an da başka bir ışık yandı. Parlayan gözlerle Barış'a baktığında adam da onun bir şeyler düşündüğünü anlamıştı. 

"Las Vegas'a neden gitmiyoruz?"

"Aklıma gelmemişti doğrusu."

"Tamam işte benim geldi, gidelim tamam mı? Çooooook eğlenceli olur."

"Hiç kumar oynadın mı?"

"Arkadaşlarımla, ablamla... Ohooo! Yani bu pek övülecek bir şey değil ama Las Vegas'a gidiyorsan da kumar oynarsın bebek!"

"Bebek mi?"

Barış çok içten gülmüştü. 

Bu gülüş şüphesiz Karaca'nın en sevdiği gülüşlerden biriydi. "Tamam. Gideriz." dedi. "Ne zaman istersin?" 

"Uçakla çok uzun sürmez, mesela yarın akşam gideriz, oteli de gitmeden ayarlarız bu gece. Hemen yemek yer dışarı çıkarız!"

"Düşünmek bile seni mutlu etti bakıyorum."

"Sevgilim.. Las Vegas'tan bahsediyoruz. Günahlar şehri! Üstelik daha önce gitsem de bu kez seninle gitmek ayrı bir keyif verecek." diyerek elleriyle o güzel yüzü sevdi. 

Karar verilmişti. 

Günün geri kalanı çok eğlenceli geçti. O üç kız, Barış'tan yüz bulamayınca rotayı başkalarına çevirmiş, ne Karaca ne de Barış gerilmişti. Birlikte çok şahane bir gün geçirmişlerdi. Bol bol beraber fotoğraf çekilmişler, bir sürü anı biriktirmişlerdi. 

Otele döndüklerinde ise çok yorgunlardı. Yarın akşam gidecekleri Las Vegas için zor olsa da hemen bir otel ve uçak bileti ayarladılar. Yarın erkenden otelden çıkacak ve Disneyland'i gezip vakitleri kalırsa Los Angeles şehir merkezinde de gezeceklerdi. 

Sabahın erken saatlerinde otelden ayrıldılar. Kiraladıkları arabayla birlikte Disneyland'e gitmeleri 25 dakikalarını almıştı. Şanslarına bugün hava soğuk ve yağmurluydu. Biraz kalın giyindiler. Arabayı park ettikten sonra-ki burada park işi inanılmaz zordu- içeri girdiler. 

Kapıda "Here You Leave Today And Enter The World Of Yesterday, Tomorrow and Fastasy"  yazıyordu. Özetle "Çocukluğuna Geri dönmek." Güzel olacağından daha o yazıyı görür görmez bile anlıyordu insan. 

Tura önce ana caddeden başladılar. Burada çeşit çeşit dükkanlar vardı. Disney'in hatıra amaçlı eşyalar sattığı Victoria mağazasına girdiler. Karaca hem kendileri için hem de Ateş,Güneş ve Baran için birkaç şey aldı. Ama çok oyalanmadılar. Saçına mickey mouse'lu bir taç taktı. Çok sevimli görünüyordu. 

Disney'in Galerisinde de hızlı hızlı gezdikten sonra trene bindiler. Adı Disneyland Railroad diye geçiyordu. Buharlı trendi ve parkın etrafını 20 dakika içinde geziyordu. Durakları New Orleans Meydanı, Mickey Toontown, Tomorrowland ve ana caddeydi. Ancak trende çok oturmadılar, duraklar arasında indikten sonra Mad Hatter Mağazası'nın etrafında Disney karakterleri tarafından karşılandılar. Herkesi selamlıyorlardı. Genç çift onları çektikten sonra yoluna devam etti. Ancak Şeker Saray'ından şekerleme almayı unutmamışlardı. 

Sırasıyla Fantasyland'i buradaki kötü kahramanları, sonrasında Bibbidi Bobbidi Butik'i gezdiler. Bu butikte Karaca, yeğeni için bir prenses kostümü ve bir iki oyuncak aldı. Geri döndüğünde ablasına götürecekti. 

Küçük Bir Dünya denilen pastel renklerle boyanmış binaları, Kral Arthur atlı karıncasını gezdiler. Atların hiçbiri birbirinin aynısı değildi ve yukarı aşağı hareket ediyordu. 

Meşhur Pinokyo Daring Yolculuğuna geldiklerindeyse Karaca ellerini açıp kocaman gülerek Barış'a bir poz verdi. 

Etraf rengarenkti ve çok büyüktü doğrusu. Bugün gerçekten hiç unutulmayacak kadar güzel geçiyordu. 

Vakit kaybetmeden hemen Tomorrowland'i de gezdiler. Burası sürekli yenilenen ve teknolojinin hızını yakalayan bir yerdi. Gezileri çoktu. Mesela bir denizaltıyı, uzay dağını, yıldız turları.. Onlar yıldız turuna katıldılar.

*-*-*-*-*-*-*

"Barış bak!"

Adventureland'e gelmişlerdi şimdi. Burada heyecan ve macera dolu yolculuklar yapılıyordu. Önce Indiana Jones tapınağına geldiler. Burada bir araba ile önce ormanda tapınak arandı, lav yanan havuzun olduğu bir köprüden geçip büyük ve yuvarlanan bir kayanın yanında atladılar. Tapınağın içine girmeden önce her ikisi de şu yaptıklarına gülüyordu. 

"Çok eğlenceliydi."

"İçerisinin de bir o kadar korkutucu olacağına eminim. Girmek istiyor musun hala?"

"Sen kendin için endişelen."

Tapınakta Barış'ın beklediği gibi Karaca korkmamıştı açıkçası. Ama güzel vakit geçirmişlerdi. Birlikte Bengal Barbeque denilen yer de oturup bir şeyler yediler. İkisi de biraz acıkmıştı, en son kahvaltıyla duruyorlardı. 

Karaca yemeğini yerken yanındaki hediye paketlerine baktı. Biraz çoktu. İyi alışveriş yapmışlardı burada ama ileride görünen mağazalara da girmek istiyordu. 

"Mağazalar çok güzel görünüyor. Bir şeyler alabiliriz oradan."

"Yeteri kadar aldık bence."

"Kaç kere buraya geliyoruz ki sanki, bugün alışveriş günümdeydim hem."

"Sen bilirsin." dedi ama gülüyordu. Karaca'nın başında ki o taç komik duruyordu. Gerçi ufak bir çocuk gibi de duruyordu ve güzeldi. Ona belli etmeden gülmesini tuttu. Yemekleri bitince mağazaya gittiler. Karaca burada çok oyalanmayacağını toplamda en fazla 20 dakika geçireceğini söyledi. Gerçekten de öyle oldu. Hawaian gömleklerin çoğunlukta olduğu bir alışveriş yapmıştı. 

Turlarının geri kalanına Tarzan'ın Ağaç evinden başladılar. Burada Tarzan ve Jane'nin yaşadığı ağaç ev 40 metre uzunlukta ve 80 metre boyundaydı. Öğrendiklerine göre de evin bulunduğu ağaç 300.000 yapay yaprak ve çiçekten oluşuyordu. Oldukça ilgi çekici duruyordu. 

Oradan ayrıldıktan sonra kano gezisini es geçip Mickey ve Minnie Mouse'un şirin evlerini gezdiler. Karakterlerin kıyafetleri her zamankinden daha güzel duruyordu. Burada da çok insan vardı. O yüzden çok fazla vakit geçirmeden parkın geri kalanını gezdiler. Vaktin nasıl geçtiğini anlamamışlardı ancak çok güzel bir gün geçirdikleri kesindi. Aldıkları hediyelik eşyaları arabaya attıktan sonra hava alanına doğru harekete geçtiler. Hava da kararıyordu. 

Karaca Los Angeles şehir merkezinde çok vakit geçiremeyecekleri için üzgündü. Ancak Barış'ın ona bir teklifi vardı. 

"İstersen Las Vegas'tan sonra geri döneriz."

"O kadar yolu mu?"

"O kadar yol dediğin uçakla bir saat. Hem Las Vegas'da bir gece daha kalırız, orada geçirdiğimiz vakte değer."

"Biliyor musun galiba seni bu yüzden çok seviyorum."

"Hayatını kolaylaştırdığım için mi?"

"Sadece o değil, daha çekilebilir kılıyorsun, çözümler üretiyorsun. Hemen yumuşuyorum. Seni çok seviyorum."

Barış güldü. O da onu çok seviyordu. Onun için elbette her şeyi yapardı. Eliyle onun yanağından bir makas aldı. Hava alanına varmalarına az kalmıştı. Bir iki saat içinde Las Vegas'ta otele yerleşip akşam yemeğini dışarı da yemiş olurlardı.

"Las Vegas bebek!" diye konuştuğunda hem onu güldürdü hem de kendini. Karaca'nın heyecanı yüzünden okunuyordu. 

Akşam çok daha heyecanlı olacaktı. 

*-*-*-*-*

Türkiye de ise zaman bazıları için farklı işliyordu. Bilgisayarındaki fotoğraflara bakarken yüzündeki tebessümün farkında değildi Ekrem Bayraktar. Karaca ve Barış, Fransa'da evlendikten sonra izlerini kaybettirmişti ama Amerika'ya gittiklerinde Ekrem Bey'in haberi olmuştu. Üstelik bu bir tesadüftü. Yurt dışındaki çok yakın bir arkadaşı onları görmüş, Ekrem Bey'e söylemişti. Çok uzaktan da birkaç fotoğrafını yollamıştı. Adamın durumdan haberi vardı. Hatta ona kızıyla arasını düzeltmesi gerektiğini de söylemişti.

Aslında Ekrem Bayraktar'ın bir tavsiyeye ihtiyacı yoktu. Bir baba olarak Karaca onun evladı, canı, kanıydı. Aralarında ne geçerse geçsin, ona ne söylerse söylesin, ne yaparsa yapsın kızgınlığı geçmişti. Belki kendi içinde onu affetmişti bile ama bunu kendine itiraf edemiyordu. Ama onu çok özlediği kesindi. İki haftadır onu görmüyor ve haber alamıyorken bu fotoğraflar onu çok hüzünlendirmişti. 

Barış denilen adam neyse de kendi kızını böyle uzaktan görmek ona dokunmuştu. Aklından bir şeyler geçiyordu elbet ama yine de zamana bırakması gerekiyordu..

*-*-*-*-*

Umarım bölümümüzü beğenmişsinizdir :) Sorularıma geçiyorum. 

// Ateş ve Güneş sahnesi için ne diyorsunuz, Ateş tepkisinde haklı mı?

// Karaca ve Barış Amerika'ya geçtiler, kısa sahneleri sevdiniz mi?

// Karaca'nın kıskançlığı çok tatlı değil miydi?

// Tekne sahnesi ve Disneyland turu için ne düşündünüz? Maldivler kadar  çok detaylı anlatmadım.

// Las Vegas'ta sizce de çok eğlenirler mi yoksa başlarına iş açarlar mı? :D

// Las Vegas'tan sonra Los Angeles'e geri dönecekler ama siz onlar başka nereye gitsin istersiniz? 

// Karaca'nın babası yumuşamışa benziyor, kızını da çok özlemiş, sizce geri döndüklerinde onlarla görüşecek mi?

Haftaya Cuma görüşmek üzere! 



Continue Reading

You'll Also Like

3.3M 121K 67
Berdel'e kurban gitmiştim. Hiç tanımadığım, bilmediğim bir adamla evlendiriliyordum. İkiz erkek kardeşim yerine ben hayatta kalmıştım, ben yaşamıştım...
1.7M 67.6K 65
Melek ve Ateş... Biri pişmanlığın kor ateşine düşmüş, biri ise yüreğine düşen kor acıyla baş başa kalmış. Peki ikisinin de bu kordan çıkması ne kada...
1.1M 45.8K 43
0545* Sizi "MAFYA" adlı gruba ekledi #Romantizm kategorisinde 1.Sıra✨ #3Ay kategorisinde 1.Sıra✨ #Siyah kategorisinde 1.Sıra✨ #Esir kategorisinde 1.S...
46.2K 1.5K 51
Masal, iki buçuk yıl önce istemese de bir kızı öldürmüştür ve bunu kimse bilmemektedir. Ve bir gün bir gençle karşılaşır. Genç, öldürdüğü kız Gece'ni...