Karaca ve Barış (Tutku ve Teh...

Oleh casablanca94

941K 57.3K 18.5K

(FİNAL YAPILDI)Hiçbir aşk bu kadar zor olmamış hiç kimse aşkı bu kadar çok istememişti. Aşktan dili yanmış bi... Lebih Banyak

KARACA
Rekabet ve Ödül
Ses
Baran ve Karaca
Yangın
Tartışma
Hemşire
Trajedi
İyi Değilim
Sahip Çıkmak
Yardım Part-1
Yardım Part-2
Kısa Yol
Keşke
Baran
Ateşle Oynuyorsun
Akın Karakurt
Dans
Mutluluk
DUYURU+YB'DEN KESIT
Anı yaşamak
Yük
Deniz
Sezen
Gerçek ve Yalan
Sınav
Adaleti Sağlamak
Gerçek Aşk Ölümsüzdür ve Utanç
Vazife
Tek Gerçeğim
Çok Amaçlı
Gizli Birliktelik
Hayal kırıklığı
Gözü Yaşlı
Zaaf
Saf
İntikam
İki Seçenek
Geri Geleceğim
Karaca'nın korkusu
Kahredici
Avlanmak
Mezar
Umut
Başka bir dönem
Paris
Evet
Kutlama
Cennet
Barış'ın yanı
Eğlenceli gece
Amerika
Las Vegas
Merhaba Barış
Doğru Olan
Yol
Masum Değiliz
Kutlama
Hisse
Arkadaşlar İyidir
İyi bir adam
Beklenti
İnsan olmak
Tebrik ederim
Duyuru+Finalden KESİTLER
FİNAL-1
FİNAL-2
YENİ HİKAYE TANITIMI
YENİ HİKAYEMİZ YAYINLANDI

25.08.2016

10.3K 707 114
Oleh casablanca94

Canlarım bugün Karne günü!! Umarım hepinizin karnesi çok güzeldir, öyle olmasa bile hiçbir şey sizden önemli değil. Düzene sokmasını bildikten sonra gerisi mühim değil :)

ÖNEMLİ NOT: Hikayemiz 2016 yılında geçiyor, hatırlatma. 

Şarkı çoook güzel. 

Diğer YB haftaya Cuma gelecek, keyifli okumalar, sizden çoooooook OY bekliyorum. :)

*-*-*-*-*

Karaca, uyandığında kendini çok hafif hissediyordu. Hafif, huzurlu ve mutlu. Ancak Barış'ı yanında göremeyince şaşırdı. Başını çevirdiğin de ise odadaki camın önünde durduğunu gördü. Gülümsedi. 

"Günaydın."

"Günaydın. İyi uyudun mu?"

"Mmm. Çok iyi hem de. Çok zinde hissediyorum. Sen?"

"Çoook."

İkisi de güldü. Barış için dünyanın en güzel günüydü dün. Bugün ve sonrasında da onunla dahasını yaşamak istiyordu. Güzel sevgilisinin yüzüne bakmaktan bir an olsun sıkılmıyordu. O yatakta dalgalı saçları yastığına dökülürken, yeni uyanmış haliyle bile insan nasıl bu kadar güzel olmayı başarırdı. 

Aklına bir şey geldi. Dolaba yürüdü ve istediği şeyi bulana kadar aradı. Karaca için bu şahane bir manzaraydı doğrusu çünkü çıplak sırtı çok iştah açıcı görünüyordu. 

"Buldum."

"Ne buldun?"

Barış elindeki fotoğraf makinesiyle ona döndüğünde sevgilisinin şaşırdığını gördü.

"Fotoğraf makinen olduğunu bilmiyordum, bunu hangi ara attın valize?"

"Bilmediğin birkaç numaram daha var."

"Ah, evet. Neydi o?.. Şeyda'nın sergisinde karşılaştığımız günü hatırlıyorum. Senin bir galerin olduğunu söylemişti. Bana ondan hiç bahsetmedin."

"Pek kayda değer şeyler yok. Basit bir hobi. Neyse, gülümse bakalım."

"Beni mi çekeceksin?"

"Evet, hadi. " diye konuştu makineyi kaldırarak. Biraz Karaca'ya yaklaştı ancak genç kız biraz çekinmişti doğrusu. Barış da tam o anı çekti. 

Vay canına.. 

İnsanın içi gidiyordu. Ondan biraz gülmesini rica etti. Gülerken birkaç pozunu daha çekti. Sonrasında yanına uzanıp kendisiyle beraber çektiğinde ise Karaca'yı epey şaşırtmıştı doğrusu. Genç kız yatakta dönüp onun üzerine uzanırken "Fotoğraf çekilmeyi sevdiğini bilmiyordum." diye mırıldandı.

"Pek sevmiyorum zaten ama seni çekmek göze hitap ediyor. Bunlar bize kalacak."

"Elbette. Ama.." dedi makinenin menüsündeki fotoğraflara bakarken. Çok güzel fotoğraf çekilmişlerdi. "Şunlardan bir iki tanesini belki bir gün bir yere koyarım."

"Sosyal medya gibi mi? Orada çok zaman geçirdiğini biliyordum."

"Yapma! Çoğu insan instagram ve  twitter'a bayılır. Sen çok aktif değilsin diye herkesi kendin gibi sanma. Kim bilir belki bir gün bunlardan birini yüklerim."

"İlişkimizi bilmeyen kimse kalmadı."

"Evet ama şimdi bu fotoğrafı koysam ailem gözlerine sokmak istediğimi düşünür."

"Şimdi koy demedim zaten. Bir gün neden olmasın ama kimseyi düşünme Karaca. Onlar senin onları düşündüğün kadar düşünmüyor seni. Kendini sıkmanı istemiyorum."

"Pek elimde olduğu söylenemez."

Pekala, üzülmesini istemiyordu. Güzel sevgilisini biraz öpücüklere boğup keyfini yerine getirdikten sonra duş almasını bekledi. O da o sırada odalarına kahvaltı istemişti. Gündüz şu terasta da kahvaltı yapsınlardı. Eminim bu da Karaca'nın hoşuna gidecekti. Üstelik kendisi için de bu bir yenilik olurdu. Onun aklını iş aldığı için zamanında tüm bunları görmezden gelmişti. 

Karaca duştan çıktıktan sonra üzerine düz mavi bir elbise geçirdi. Saçlarını tarayıp kurumaları için bıraktı. Kahvaltı yaptıktan sonra hazırlanacaktı. Barış'ın yanına terasa çıktı. 

"Çok acıkmışım kokuları içeri kadar geliyordu. "

"Pek fazla bir şey yemiyorsun."

"Hayır, yiyorum ama sana yeterli gelmiyor." dese de bir açıdan doğruydu. O yüzden Barış buna kendince bir çözüm üretti. Birlikte tabaklarına kahvaltılıkları doldurduktan sonra Karaca'nın tabağına epey şey ilave etti. 

"Bu kadarını yiyemem."

"Birkaç kilo eminim seni etkilemez. Onları bitir."

"Şimdilik uzatmıyorum çünkü açım ama yarın da aynısını yaparsan bozuşuruz."

Barış ona güldü ama ne gülüştü!

 Bir de Karaca'ya sorsalardı o gülüşü. O gülüş aslında emin ol öyle olur diyordu ama genç kız bundan ziyade o ifadeye takılmıştı. 

"Ne kadar güzel gülüyorsun."

"Hoşuna gittiğini biliyorum."

"O zaman hep gül."

"Peki." diye güldü Barış. "Ee bugün nerelere gidiyoruz, aklında bir şeyler var mı?"

"Dün gitmediğimiz yerlere gideriz diye düşünmüştüm. Ünlü caddelere gideriz, biraz alışveriş yaparız, şahane de bir iki müze biliyorum. Ah bir de ünlü bir peynir dükkanı var. Oraya daha önce gitmemiştim, herkes çok methediyor." 

"Rehber sen olduğuna göre ben sana ayak uydururum."

Birlikte kahvaltılarını güzelce yaptılar. Karaca hazırlanmak için odaya gitse de Barış'ın onu kolay kolay rahat bırakacağı yoktu. Dün gece çok güzeldi. Her an sevgilisini kucaklamak istiyordu.

"Şehir orada, kaçmıyor, yarın gezelim mi?"

"Çok kafa karıştırıcısın amaaa."

"Senin de hoşuna gidecek."

"Farkındayım da-"

"-da'sı yok. Hadi gel seveyim seni biraz daha."

Genç kızın buna hayır diyesi gelmemişti doğrusu. Kendini sevdiği adamın kollarına bırakırken de günün geri kalanını umursamadı. O yatakta uzun saatlerini geçirmek için hiçbir engelleri yoktu..

*-*-*-*-*

Yataktan çıktıklarında saat öğleden sonra ikiydi. Son birkaç saatlerini sevişerek ve uyuyarak geçirdikten sonra biraz mola verme vaktiydi doğrusu. Karaca gün içinde aldığı ikinci duştan sonra bornozuyla beraber salonda oturdu. Odanın büyük oluşu güzeldi. Barış duştan çıkmadan giyinmek istese de biraz telefonunu kurcalayabilirdi. Dün geceden beridir hiç bakmamıştı, zaten sessizdeydi. 

Ancak eline aldığında almasaydım dedirten bir dünya şey gördü. Telefonu bildirimden geçilmiyordu. Annesi üç kere aramıştı, ablası da. Ayrıca bırakılan mesajlar da vardı. Önce mesajlara dönmeye karar verse de instagramdan da birkaç bildirim gördü. Onları kapamıştı bir de. Mesajlara girdi. 

Gönderen: Ablam

"Karaca, neden bana söylemedin gideceğinizi?"

Gönderen: Ablam 

"Karaca hava alanında resminizi çekmişler el ele. Bütün haber sitelerinde siz varsınız. Annemler çıldırmış durumda. Beni ara çabuk."

Şok içinde ablasının attığı linke baktı. Açıldığında Barış ile hava alanında el ele acele ettikleri belli olan fotoğraflarını gördü. Allah kahretsin. Hiç akıllarına gelmemişti ki! Onları nasıl görmüşlerdi hem. Haberi okuduğunda sinirlendi. Tamam, artık herkes onların ilişkisi olduğunu biliyordu abisi Can'ın yaptırdığı haber sağ olsun ama- Bir dakika.. 

Bu da onun işi miydi acaba? Ya peşlerine birkaç gazeteci takmışsa. Aşağılık. Bu kadarını yapmış olabilir miydi? 

"Ne oldu?"

Telefonunu gösterdi. "Hava alanında fotoğraflarımızı çekmişler. Annemler delirmiş, ablamdan öğrendim."

Barış da bunu beklemiyordu doğrusu. Fotoğraflarına bakarken "Kimseyi görmedik." diye konuştu. 

"Acele ediyorduk, gözümüzden kaçmış olmalı. Ya da onlar zaten peşimizdeydi."

"Evimi bilmiyorlar ki." 

"Can biliyor ama."

Harika. Barış sinirlenerek kendi telefonunu eline aldı. Bu işe kesin bir çözüm getirme vakti gelmişti. Herkes ayağını denk alacaktı artık.

"Ne yapıyorsun?"

"Merak etme."

"Barış, düşündüğüm şeyi yapma. Bırak şu telefonu." diyerek telefonunu elinden aldı. Onun kendini kaybetmesini izleyemezdi. Ama kendi ailesiyle konuşmak zorunda olduğunu da biliyordu. Önce ablasını aradı, durumu ona anlattıktan sonra biraz rahatlamıştı. Ablasının içi rahat ediyordu şimdi ancak sırada annesi vardı. Ablası da Barış da arama dese de o aramıştı. 

Beklediğinden başka şeyler duymuyordu açıkçası. Annesi onu telefonda konuşturmuyordu bile. Ancak onun derdi annesi değil, Can'dı. 

"Oğlun peşime adam taktırıp bu haberleri yaptırdı. İkinci kez. Haddini çoktan aştı anne. Ona söyle elimdeki kozları ben oynamadım henüz ama beni artık durduramaz."

"Karaca saçmalamayı kes! O adam için babanı, bizi geride bıraktın bir de şimdi abini mi suçluyorsun? Her neredeysen geri dön. Babana istemediği şeyler yaptıracaksın."

"Ne yaptıracakmışım?"

"O adam mı sana söylüyor böyle diklenmeni?"

"Anne! Yeter artık." dese de annesinin Barış'a ettiği lafları engelleyemediği genç kız. Sinirinden yüzü kıpkırmızı kesilmişti. "Ben bu adamlayım, siz kabul etseniz de etmeseniz de. Babam arkamda durmak yerine karşıma geçti. Ne olacağını bekliyordunuz? Bana artık hiçbir şey yapamasınız."

"Men eder seni. Eğer biraz daha burnunun dikine gidersen evlatlıktan reddeder."

Telefonu kapadı Karaca. Bunu hiç beklemiyordu işte. Öyle ki bir kaç saniye kendine gelemedi. Ne diyeceğini bilemiyordu. Barış sorduğunda bile çok sonra söyleyebildi. Daha da kırılamazdı derken devamı geliyordu. Öylesine oturduğu yer de kaldı. 

Barış da bunu hiç beklememişti doğrusu. Bir anne baba evladına bu denli nasıl cephe alırdı? Önceden onlara hak verse de artık bunu yapamıyordu. Karaca'ya zarar verdiği için ve ailesiyle arasının bozulmasına sebep olduğu için üzülürken şimdi.. Şimdi böyle hissetmiyordu. Belki biraz ama çok kızmıştı. Karaca'nın ne kadar üzüldüğünü görüyordu. O yetişkin bir kadın olsa da içinde küçük bir kız çocuğu yaşıyordu. O da şu an çok üzgündü. 

Onu kendine çekip sarıldı. Onu hemen teselli edecek şeyleri keşke söyleyebilseydi ama elinden bir şey gelmeyeceğini biliyordu. 

"Ben senin yanındayım. Her şey geçecek, söz veriyorum." 

"Ne zaman?"

"Yakında."

Karaca o gün dışarı çıkmak istemedi. Barış da pek ısrar etmedi doğrusu. Ancak akşam onu dışarı çıkaracaktı. O hep istediği gibi Eyfel Kulesindeki restorant da yemek yiyeceklerdi. O vakte kadar onun yalnız kalmasına da izin vermeyecekti. Yalnız düşüncelere dalıp kendini üzmesini istemiyordu. 

*-*-*-*-*

Ahu için işler kolay olmamıştı hiçbir zaman. Daha çok küçükken ailesini kaybettiğinde de, sonrasında olan mücadelesinde de yüzü gülmemişti. Yıllar sonra ailem diyebileceği bu ekibe katıldığında kendini bir yere aitmiş gibi hissetmişti. Ancak onun için işlerin her daim güzel gitmeyeceğini de en iyi onun bilmesi gerekti. Ekibe ilk katıldığında aslında mutluydu.Çok net hatırlıyordu ki ekipte gördüğü ilk kişi Barış'tı. Uzun boylu, heybetli ve sertti. Aslında kendi yakınlarına karşı öyle değildi ama Ahu için başta çok sertti. Onun ekibinde olmaktan zamanla da çok memnun kalmıştı. Onu her daim bir abi gibi koruması, Ateş'in de aynı şekilde ona yaklaşması, ekibin kalanının da sıcak davranması ona onları aile gibi hissettirmişti.

Barış'la çok göreve gitmese de görev harici zamanlarda iyi vakit geçiriyorlardı. Onu cidden ailesi bilmişti. Ancak güzel günler çok sürmemiş, herkes için hayal kırıklığı olacağı gün gelmişti. O günü hatırladıkça kızıyordu Ahu. Bunları düşünmenin sırası değildi ama kabullenemiyordu. Ekibin amiri Koray Altanlı onu bir paçavra gibi başından atmıştı o hastane odasında. Şimdi buraya onunla son hesaplaşma için gelmişti ama yaşadığı her şeyin bir hiç uğruna olduğunu görmek onu üzüyordu.

Ne demişti ona. "Yerin doldurulabilir, kendini bir askerle bir tutma."

"Orospu çocuğu." diye mırıldandı. Gerçekten de öyleydi. Ona bir aile ve bir gençlik borçluydu Koray Altanlı. Şimdi ekiple olan ilişiği tamamen kesilmişti. Ona kızsa da yaptıkları için hesap sorsa da değişeceğini ummuş muydu gerçekten?

Her şeyden önemlisi geri dönmek istemişti miydi? Hayır. Hayır. Sadece o boşlukta olma hissiyle ne yapacağını bilememenin verdiği kızgınlıktı bu. Yıllarını bu işe adadıktan sonra şimdi bir hiç gibi kalakalmak zordu. En kötüsü de takdir beklemiyordu ama böylesi bir kovulmayı da hak etmemişti.

Caddenin karşısına geçti. Aklından hep bunları geçiriyordu. Gördüğü büfeye doğru yürüdü.

"Buyurun?"

"Marlboro alabilir miyim? Uzun."

Büfeci ona sigarayı uzattığında o da parasını verdi. Bir tane de çakmak aldı. Kaldırımda yürüdüğü sırada bir yandan da paketi açıyordu. Sigarayı seneler önce bırakmıştı aslında. Ekibe ilk girdiği zamanlarda kullanıyordu. Bıraktıktan sonra çok nadir içtiği olurdu ve bu da o anlardan biriydi. Bir çöp kutusunun yanına geldiği sırada paketin jeletinini attı. İçinden bir sigara alıp ağzına götürdükten sonra çakmağını yakmıştı ki ben ne yapıyorum diye düşündü. Gerçekten buna yeniden bulaşmak istemiyordu. Sigarayı, paketi ve çakmağıyla beraber çöpün içine attıktan sonra oradan uzaklaştı. Şimdi aklında başka bir şey vardı.

Barış'tan af dilemeyi ciddi ciddi düşünmüyordu bugüne kadar ama az önce yaptığı görüşmeden sonra daha ne kaybedebilirim ki diye düşündü. Özür dilemek iyi bir başlangıç olabilirdi belki. Kabul edilmeyecekse de kendi kendini yiyip bitirmezdi en azından artık.

Nereden başlayacağını da bilmiyordu gerçi ama en doğru yol ya evine ya da şirketine gitmekti. Şu sıralar şirkette olacağını düşündü. Belki evine almak istemezdi ama şirkette insanların içinde rezillik çıkmaması için görüşmek zorunda kalırdı. Rotasını şirkete çevirdi.

Girişte Barış'ın olmadığını öğrense de inanmadı. Kendine bir ziyaretçi kartı aldı. Ofise çıktığında onu orada Aysel denilen bir kadın karşıladı. Kırklı yaşlarının ortalarında olmasına rağmen genç ve güzel duruyordu.

"Barış Ataman ile görüşmek istiyordum. Ahu ben. "

"Barış Bey birkaç gün gelmeyecek. Ben Baran Bey'in asistanıyım, o da burada değil ama isterseniz Ateş Bey'e notunuzu iletirim."

"Ateş Bey.." diye kinayeyle konuştu Ahu.

"Efendim?"

"Baran Bey nerelerde peki, Türkiye'ye geldi mi?"

"Evet kendisi şu an hastanede." diye konuştu Aysel ama kadının bu tavrını da pek anlamamıştı. Baran'ın başına gelenleri bildiğine göre yakınlardı. Kadına alıcı gözüyle baktı. Güzeldi ama neyse ona mı kalmıştı.

Ahu için bu kadarı yeterliydi. Oradan gitmeliydi. Ateş'le karşılaşmak istemiyordu. Barış'ın da nerede olduğunu sanırım Baran'dan öğrenebilirdi. Hangi hastanede olduğunu öğrendikten sonra bir taksi çevirip yol aldı.

İstanbul'u özlemişti gerçekten de. Şehir de gezerken buraya çok uzun zamandır gelmediğini fark etti. Hayatının son altı yılında bu şehirden kaçarken şimdi kendini burada bulmak zordu. Bundan sonra ne yapacağını da bilmiyordu gerçi. Resmi olarak işsizdi. Kendini bildi bileli tehlikeli bir iş yapıyordu, şimdi böyle sakin bir hayat nasıl yaşayacaktı?

Bunları sonra düşünecekti. Hastane de indi. Ücretini ödedikten sonra hastanede Baran'ı sordurdu. Ondan yardım isteyecekti. Hem birkaç gündür görüşmemişlerdi, belki de şimdi daha iyi olduğunu görürdü. Odasına doğru gitmeden önce duraksadı. Bir an için burada ne işi olduğunu sorguladı. Bu adamı tanımıyordu, Barış yüzünden tanışmışlardı ama-.. Aması ne? Şu ana kadar kimi tanıyıp bir faydasını görmüştü ki şimdi bu tanımadığı adam sorun çıksın? 

Odanın önüne geldiğinde kapıyı tıklattı. İçeri girerken ise rahattı. Baran tam karşısında yatağında oturuyordu. 

"İyi görünüyorsun."

Baran öyleydi gerçekten de ancak onu bu kadar kısa sürede görmeyi beklemiyordu. O gittikten hemen bir gün sonra buraya getirilmişti. İkinci günüydü bugün. Daha iyiye gidiyordu. 

"Sen de öyle."

"Bu kadar erken karşılaşmayı beklemiyordun sanırım."

"Evet ama seni gördüğüme sevindim."

Ahu buna şaşırmıştı işte. Onun şaşırdığını gören Baran ise yanlış anlaşılmaya yer vermemek adına devam etti. "Barış için burada olduğunu varsayıyorum."

"Doğru. Şirketten geldim buraya. Orada değildi. "

"Karaca'yla beraber yurt dışındalar. Herkesin rahatlamaya ihtiyacı var anlaşılan."

"Haksızlar diyemem. " dese de bunu beklemiyordu Ahu. "Sadece benim için işler biraz durdu. Her neyse ben, senin yardımcı olabileceğini umuyorum. Yani, ne zaman geleceklerini biliyor musun?"

"Kısa süre de değil. İşler biraz karıştı. Ülke gündemine oturdular diyebilirim."

"Tahmin ederim. "

Konuşma buraya kadardı sanırım. İkisi de susmuştu. Açıkçası yabancılardı birbirlerine bu sebeple ne konuşacaklarını bilemeseler de gergin olmak yerine rahattılar. Bu sanırım tanımadığın biriyle daha iyi hissetmek denilen şeydi. 

"Koray Altanlı'yla görüştün mü?" diye sordu Baran. Ahu'nun gözlerini devirdiğini gördü. "İyi gitmemiş anlaşılan."

"Onca emeğin, zamanın bir hiç olduğunu görmek insana dokunuyor. Hani bazen gücünün yetmediği şeyler için üzülmemeyi öğreniyorsun ama burada sorun gücümün yetmediklerinde. Aslında yetebilirdi, düpedüz kovulmasaydım." 

"Neden gittin?"

Ahu bu ani soruyu beklemese de cevaplanması zor bir soruydu ve bunu Barış'a anlatmak istiyordu sadece. Baran'a "Zorundaydım." diyebildi. "Ama kendi isteğimle olmadığını bil. Emirler her şeyden önce gelir."

Öyleydi de. Barış'la çıktıkları son görevde Ahu'nun hatası yüzünden Barış'ın başı belaya girmiş, kurşunlanmıştı. Ciddi bir şeyi yoktu ama ne kadar sarsıldığını herkes görmüştü. Abisi gibi gördüğü adama zarar gelme düşüncesi onu çok korkutmuş, bu Koray Altanlı'nın da dikkatini çekmişti. Onun için böyle bir şey zayıflıktı ve büyük bir hataydı. Ahu ekip için sıkıntı yaratacaktı. Ekipten ayrılmasını bizzat Koray Altaylı emretmiş, onu bambaşka bir yere göndermişti ancak giderken vedalaşmamak Ahu'nun fikriydi. Bunları Barış'a anlatırsa Koray Amirin karşısına dikilir karşı gelirdi, bu da tüm ekibi riske atmak demekti ama vedalaşabilirdi.. Neyse bu da başka bir günün açıklaması olsundu. Bunları kendine bile söylemek, tekrar etmek yeteri kadar zordu. 

Baran onu zorlamayacaktı. Açıkçası onu gördüğüne Barış için sevinmişti ancak içinde bir yer şu sıkıcı hastane günlerinde onu ziyarete gelen bu kadın için de seviniyordu. Ahu iyi bir... nasıl dese arkadaştı? En azından sohbet ederken vakit geçirten biriydi. 

"Barış dönünce sana haber veririm. "

"Teşekkür ederim. Telefonumu veririm ama.. bana gerçekten neden yardım ediyorsun?"

"Bunu senin için değil, Barış için yapıyorum. Hayatı artık düzene giriyor, onun için hak edilen iyi günler yakında. Geçmişin bütün hesapları kapandı, sen hariç. Eğer bu mesele de çözülürse artık arkadaşımı mutlu görebileceğim."

"İyi bir arkadaşsın. "

"Bölüyor muyum?"

Güneş'in tanıdık sesi duyulurken Ahu resimlerden tanıdığı kadını canlı canlı görebilmişti nihayet.  Baran da onu bugün burada görmeyi bekliyordu. Onu hiç yalnız bırakmamıştı geldiğinden beridir. 

"Hayır, gel lütfen. Ahu tanıştırayım, Güneş. Ateş'in-"

"Eşi, biliyorum." dedi Ahu da. Gülümsedi. "Ahu ben de. Eski bir tanıdık."

Güneş de bunu biliyordu. Ateş bahsetmişti ama Ahu'nun bu kadar güzel olacağını düşünmemişti. O ekip işinde biraz daha sert bir kadın olarak hayal etmişti onu. 

"Biliyorum, Ateş bahsetmişti. "

Güneş de çantasını masaya bıraktıktan sonra koltuğa oturdu. Ahu, Baran'a ondan daha yakın koltukta oturuyordu. Bu kadının burada ne işi olduğunu merak etti. Ateş bundan bahsetmemişti. Ancak sorularına cevap alamayacaktı çünkü Ahu ayağa kalkarak vedalaşıyordu. 

"Ben sizi böldüysem çıkabilirim, lütfen gitmeyin."

Ahu, Güneş'in ne kadar kibar olduğunu düşündü. Çok da güzeldi. Zeki bir kadına benziyordu. Ateş turnayı gözünden vurmuştu anlaşılan ama burada ki işi bitmişti.

"Hayır, hayır. Gidiyordum zaten. "

Telefon numarasını Baran'a bıraktıktan sonra odadan çıktı. Güneş yerine oturmak üzereyken gülerek Baran'a baktı. "Sarışın ha? Doğrusu bunu beklemiyordum."

"Yapma." dedi Baran da göz kırpıp. "Sen hala benim bir numaramsın."

İki arkadaş gülerken Güneş, Ahu hakkında daha fazla şey öğrenmek istiyordu. Biraz biliyordu ama onu Türkiye de görmek şaşırtıcıydı açıkçası. Merak dolu bakışlarla Baran'a baktığında adamın yardımcı olmayacağını anlamıştı.

"Barış için burada."

"O zaman biri ona yanlış adreste olduğunu söylemeli. Burada sen varsın."

"Ateş sana ne kadarını anlattı bilmiyorum ama ben tamamen ara bulucuyum. Barış'la konuşmak istiyor."

"Biraz biliyorum, umarım sorunlarını çözerler. Çok da güzel bir kız bu arada. "

Genç adam yüzünü buruşturarak Güneş'e baktı. İma ettiği gibi bir şey yoktu ve olmayacaktı da. O sadece Barış'ı mutlu etmek adına görüştüğü biriydi. Ahu, Ahu'ydu işte. Onun için yanında rahat sohbet ettiği biri. 

*-*-*-*-*

Karaca son birkaç saatini kendine acımakla geçiriyordu. Kızgındı, kırgındı. Üstelik dün ki kadar şahane bir gün yaşadıktan sonra böyle oldukları için daha da kızgındı. Üzerini değiştirmiş terasta otururken Barış'ın yanına geldiğini gördü. Giyinmiş, oldukça şık görünüyordu. 

"Bir yere mi gidiyorsun?"

"Evet, sen de benimle geliyorsun."

"Barış-"

"Hayır, sus. Burada oturup üzülmeni istemiyorum. Her şeyi geride bırakarak geldik değil mi? Dün de çok mutluyduk. Bugün bu halde olmanı istemiyorum."

"Halim yok ki."

"Beni kırıyor musun?"

Bu laftan sonra ne denilebilirdi ki? Kalkıp hazırlandı. Barış'ın ona yardımcı olmasıyla bu kısa da sürmüştü. Bugün beyaz ve yeşilin çok güzel bir tonunu giymişti. Barış'la otelden çıkarlarken genç adam onun sokak ortasında kalçasını sıkıştırmış bu Karaca'yı hem şaşırtmış hem de güldürmüştü.

"Gülmek sana yakışıyor. "

Öyleydi gerçekten de. İki sevgili el ele tutuşup biraz yürüdüler. Karaca'nın morali bozuktu aslında ama Barış'la gezerken içten içe bunu düşünmemeye çalışıyordu. Birlikte önce Montaigne Caddesine gittiler. Genç kız, İstanbul da bulamadığı şeyi burada bulmayı amaçlıyordu. Öyle de oldu. Barış'a o çok beğendiği saati hediye ettiğinde genç adamın bunu beklemediği aşikardı. Çok şık bir saatti. Değerini bilmiyordu, Karaca bunu kendisi halletmişti ama onun gözünde paha biçilemezdi. 

"Çok şık, çok kibar duruyor. Teşekkür ederim."

"Beğendin mi gerçekten? Aslında akşam yemeğinde de verebilirdim ama hem az kaldı hem de elimde duracağına bileğinde dursun istedim."

Barış'ın pek hoşuna gitmişti doğrusu. Ona teşekkür etti. İki sevgilinin neşesi şimdi biraz biraz yerine geliyordu. Barış "Hausmann Bulvarına gidecek miyiz?" diye sordu.

"Yarın gitsek olur mu, biraz yoruldum. Hem Louvre müzesine gitmek istiyordum. "

"Olur, daha önce gitmemiş miydin?"

"Gittim ama tamamını gezemedim. Sen?"

"Gittim."

"Ee o zaman gitmeyelim istersen?"

"Hayır, daha önce gittiğim yerleri seninle gitmek daha güzel. Daha anlamlı olduğu kesin."

Karaca güldü. İki sevgili kendilerini Louvre Müzesine attıklarında daha önce gördüğü eserler yerine görmediklerine bakıyorlardı. Müze de geçmişten günümüze sanat tarihinde önemli rol almış yaklaşık 35.000 eser bulunuyordu. Müzenin yalnızca ana noktalarını gezmek bile birkaç saat alırken en iyisi erkenden gelmekti ama ikisi de daha önce geldikleri için vakit kayıpları yoktu. 

İnanılmaz eserleri vardı. Leonardo da Vinci'nin ünlü tablosu Mona Lisa'nın sergilendiği yer burasıydı. Karaca burada vakit geçirirken olanları unutmuşa benziyordu. Barış da sürekli onu kontrol ediyordu. 

Müzeden çıktıklarında hava kararmaya başladığını gördüler. Dışarısı da şahane görünüyordu doğrusu. 

Karaca çantasındaki telefonunu çıkarıp Barış'la bir fotoğraf çekildi. Moralinin yerine geldiği belliydi.

*-*-*-*

Akşam yemeği için Eyfel Kulesindeki restorantta dünden rezervasyon yaptırmışlardı. Karaca hem mekanı hem de manzarasını sevmişti. 

"Yorulmuşum biliyor musun?"

"O topuklularla iyi idare ediyorsun. Nasıl yürüyebiliyorsun anlamıyorum."

"On altı yaşımdan beridir giyiyorum. Davetler hiç bitmez, biliyorsun."

Evet, Karaca'nın ailesi cemiyet hayatının ileri gelenlerindendi ve annesi sağ olsun Karaca küçük yaşlardan beridir bu koşturmacanın içindeydi. Süslü hayatlar, gösterişli geceler onu çoktan bunaltmıştı ama babası için sesini çıkarmamıştı. Babası için.. O onun için ne yapıyordu peki, evlatlıktan men etmek istiyordu. 

"Daldın."

"Düşünmeden edemiyorum, aklım hala onlar da."

Barış onun eline uzandı. Güzel narin elleri soğuktu. "Düşünme, ben her şeyi halledeceğim."

"Hayır, bir şey yapma sakın. Kimseyle konuşma. "

"Kast ettiğim bu değildi ama merak etme, her şey düzelecek sevgilim."

Umarım düzelirdi. 

İki sevgili yemeklerinin geri kalanında güzel şeylerden bahsetmeye çalıştı. Karaca'nın alışveriş sevgisi ve Barış'ın beklenmedik fotoğraf merakı her ikisini de güldürmeyi başarmıştı doğrusu. Ancak Barış, sevgilisinin içten içe üzüldüğünü de biliyordu. 

*-*-*-*-*

Ertesi gün olduğunda Ateş, her şeyin bu kadar çabuk gelişmesinden ötürü biraz şaşkındı ama pek sevgili eşi Güneş'in gülmekten ağzı kapanmıyordu. Mavi gözlerinde çok güzel bir heyecan vardı. İmzayı attıktan sonra karısının neşesine baktı. Bir an için bunu neden daha önce yapmadıklarını bile düşünmüştü.

"Bu kadar sevineceğini tahmin etmiyordum."

"Çok mutluyum. Bence şahane oldu. "

Güneş de imzayı attıktan sonra ayağa kalktı. Bu prosedür çok uzun bir süreçti ancak bu adamlar için bu da kolaydı. Eh, biraz yetkileri olmalıydı tabi. Gülümseyerek yanındaki çifte baktı. Çok mutlu görünüyorlardı. 

Nikah memuru aile cüzdanını Karaca'ya uzatmadan önce "Sizi karı koca ilan ediyorum, gelini öpebilirsiniz." diye konuştu. 

Barış, Karaca'yı gülerek kocaman öperken genç kızın kalbinin eridiğine yemin edebilirdi. O tatlı dudaklar onu öperken keyifle karşılık verdi. Geri çekildiğinde gülerek aile cüzdanını aldı. Bu belki çok ani bir kararla alınmış bir evlilik olabilirdi ama... pek öyle değildi. Onunla tam burada, bugün, istediği için evlenmişti. 

25.08.2016 

Bu tarihi bir kenara atacaktı. Biricik eşine dönüp sarıldı. Çok fazla fedakarlık yapmışlardı, çok acı çekmişlerdi ama en sonunda buradaydılar işte. Şimdi birlikte, herkese, her şeye karşı duruyorlardı. Sarıldığı adamın yüzüne bakarak "Seni seviyorum." dedi. 

"Seni çok seviyorum." diye karşılık veren Barış da onu çok seviyordu. Onu bir kere daha öptü ve bugünü yaşayabildikleri için iki aşık bir kere daha şükretti. Onların payına artık mutluluk düşüyordu.. 

**-**-**-**-**

NOT: Merak etmeyin, diğer Yeni bölümde evlilik teklifini ve süreci okuyacaksınız :) 

Sorularıma geçiyorum. Ama siz Oy vermeyi unutmayın olur mu?:)

// Barış'ın fotoğraf çekme işine merak salması hakkında ne düşünüyorsunuz,bence yaratıcı fikirler çıkacak? :D

// Karaca ve Barış'ın hava alanında fotoğrafları çekilmiş, sizce o gazetecileri Can mı taktı peşlerine yoksa onlar tesadüfen mi oradaydılar?

// Karaca ve annesinin konuşması..Bu kadın hiç düzelmeyecek sanırım, Peki ya babasının evlatlıktan reddetme düşüncesi?

// Karaca'mız üzülse de Barış onu teselli etmeyi bildi acaba evlilik fikrini de o anlar da mı düşündü sizce?

//Ahu'nun kendi hikayesini az çok öğrendiniz.Şimdi Koray Altanlı tarafından kovulunca da işsiz ve yalnız kaldı, kızgın ama geçmişin hesabı da kapansın istiyor. Bence bu vesileyle Türkiye de kalıp Baran'la vakit geçirmeliler sizce?

// Ahu ve Baran sanırım birbirleri için rahat sohbet edebildikleri arkadaş oldular, bu da başlangıç için güzel değil mi?

// Ahu,Baran ve Güneş sahnesi için yorumlarınız?

// Ve şok! Karaca ve Barış evlendi! Bekliyor muydunuz? :D

.

NOT: Merak etmeyin o evlilik teklifini, süreci önümüzdeki bölüm anlatacağım. 





Lanjutkan Membaca

Kamu Akan Menyukai Ini

9.2K 406 100
"Unutma bayım, biz aynı kaderin yazılmayan dizeleri, aynı şehrin uyuşmayan semtleriyiz. ve sen bayım, kalbimdeki çıkmazın; devrim kısımı...
1.7M 67.6K 65
Melek ve Ateş... Biri pişmanlığın kor ateşine düşmüş, biri ise yüreğine düşen kor acıyla baş başa kalmış. Peki ikisinin de bu kordan çıkması ne kada...
856K 41.6K 39
Babasının iflas etmesi sonucu Elde kalan Çiftliği kurtarmak için Mardin'de yaşamaya karar veren Azra'nın, Babasının düşmanı olarak bilinen Yusuf At...
845K 55.2K 104
Orhan üç yıl önce tüm kalbiyle bağlı olduğu sevdiğini kaybetmiş ve kendisini hayatın hareketliliğinden soyutlayıp sadece işine vermişti.Son derece de...