Karaca ve Barış (Tutku ve Teh...

By casablanca94

941K 57.3K 18.5K

(FİNAL YAPILDI)Hiçbir aşk bu kadar zor olmamış hiç kimse aşkı bu kadar çok istememişti. Aşktan dili yanmış bi... More

KARACA
Rekabet ve Ödül
Ses
Baran ve Karaca
Yangın
Tartışma
Hemşire
Trajedi
İyi Değilim
Sahip Çıkmak
Yardım Part-1
Yardım Part-2
Kısa Yol
Keşke
Baran
Ateşle Oynuyorsun
Akın Karakurt
Dans
Mutluluk
DUYURU+YB'DEN KESIT
Anı yaşamak
Yük
Deniz
Sezen
Gerçek ve Yalan
Sınav
Adaleti Sağlamak
Gerçek Aşk Ölümsüzdür ve Utanç
Vazife
Tek Gerçeğim
Çok Amaçlı
Gizli Birliktelik
Hayal kırıklığı
Gözü Yaşlı
Zaaf
Saf
İntikam
İki Seçenek
Geri Geleceğim
Karaca'nın korkusu
Kahredici
Mezar
Umut
Başka bir dönem
Paris
25.08.2016
Evet
Kutlama
Cennet
Barış'ın yanı
Eğlenceli gece
Amerika
Las Vegas
Merhaba Barış
Doğru Olan
Yol
Masum Değiliz
Kutlama
Hisse
Arkadaşlar İyidir
İyi bir adam
Beklenti
İnsan olmak
Tebrik ederim
Duyuru+Finalden KESİTLER
FİNAL-1
FİNAL-2
YENİ HİKAYE TANITIMI
YENİ HİKAYEMİZ YAYINLANDI

Avlanmak

9.2K 713 269
By casablanca94

Canlarım çok güzel bir bölüm oldu ve size Şahane haberim var. Eminim çok sevineceksiniz!

DUYURU: Bölümlerimiz artık HAFTADA 1 GELECEK! Yani Diğer Yeni Bölümümüz haftaya bugün! Bunun şerefine bu bölümümüze de OY VERMEYİ unutmayın olur mu? :)

DUYURU: Hikayemiz şu an 2016 Ağustosun da geçiyor bu arada unutmayın.

Müzik arka fon olsun size, bölüm içi aksiyonumuza uygun. Keyifli okumalar.

*-*-*-*-*-*-*-*

Hastanedeki ameliyathanenin girişinde çok geniş bir salon vardı. Özel bir hastaneydi ve hasta yakınları için her şey düşünülmüştü. Ancak Ateş ve Barış'ın bunu umursadığı söylenemezdi. İki genç adam arkadaşlarını bekliyordu. İkisi de konuşmuyor biraz ileride ayakta duruyorlardı. İkisinin de omuzları çökmüştü. Bunu onlar görmese de onlardan biraz öte de bekleyen Ahu görebiliyordu. Böyle olsun istememişti. Barış'ın saçma direnci yüzünden tanımadığı bir adam hayat mücadelesi veriyordu şimdi. Baran denilen adamı tanımıyor olsa da üzgündü. 

Gözleri onu görmeyen iki adama takıldı. Ateş'i uzun zaman sonra bu kadar sakin görmeyi beklemiyordu. Eskiden onun ne kadar kana susamış bir adam olduğunu unutmamıştı. Gözlerinde artık o ifade yoktu. Evlendiğini duymuştu. Demek ki ondandı. Öte yandan Barış ise aynıydı. Belki bir parça daha sakin olabilirdi ama gözlerinde ki soğukluk, intikam hırsı gitmemiş, aksine daha da kamçılanmış gibiydi. Altı yıl aradan sonra karşılaştıkları ilk anda beklediği muameleyi görmüştü. Pek değişmiş sayılmazdı bu yüzden. Yine de o kadar geçen zamandan sonra ne yaptıklarını merak etti. Onun ayrılmasından altı ay sonra Barış'ın da gitmek zorunda kaldığını biliyordu. Geri dönmek istemişti destek çıkmak için ama.. Hep bir aması vardı zaten. 

Barış başını kaldırdığında koridorun sonunda duran kadını gördü. Ne yüzle buraya gelmişti? Hareketlenip onu kovmak için gidecekti ki Ateş onu durdurdu. 

"Yeteri kadar konuştun zaten."

"Yeterli gelseydi buraya gelmeye yüzü olmazdı."

"Barış geç şuraya."

Ateş, onun gitmesini engelledi. Ahu'ya üzülmüyordu ama tamamen onun suçu değildi bunu ikisi de biliyordu. Barış'ın tek başına iş yapma sevgisi onu en az Ahu kadar suçlu yapıyordu. Yine de ikisi de böyle olmasını istemezdi. Barış'ın kendine olan kızgınlığını bastırmak için Ahu'nun üzerine gittiğini de biliyordu. Ahu'nun ise birdenbire ortaya çıkışı hiç iyi olmamıştı. Üstelik aynı adamın peşinde olmaları da. Ahu'yu biraz tanıyorsa başlarına bela olacaktı. 

Ameliyathanenin kapısı açıldığında ikisi de pür dikkat doktoru dinlediler. Baran'ın ameliyatı sıkıntılı geçmişti ve durumu belirsizdi. İlk yirmi dört saat çok önemliydi. Yirmi dört saatin sonunda bedeni bir reaksiyon göstermezse durum daha da kötü olacaktı. Onu yoğun bakıma götürmek için çıkardıklarında Barış bundan fazla üzülemezdi. Bu işin içinde tek olmak istemesinin sebebi buydu. Ne kadar az insan o kadar az kayıptı. Kendi başına bir iş gelse bu kadar üzülmezdi. 

Ateş onun omzuna dokundu. O da üzgündü, Baran onun kuzeniydi ve İdil'den sonra hayatı düzene girmemişti. Yaşadığı şeyleri göz önünde bulundurunca.. Gerçekten kahroldu.  Bu adamın hayata dönmesi ve yaşaması şarttı. 

*-*-*-*-*

Barış, onları ayıran camın ardından karşısında yatan arkadaşına bakıyordu. Omuzları düşük. Üzerinde bir masumun daha yükü vardı artık. Üzgün ve suçluydu. Gözünün önünden vurulduğu an gitmiyordu.

Çok sessizdi. Bir an da yığılmış, hastaneye gidene kadar açılmamıştı gözleri. Güçlü bünyesine inandığı için öleceğini bir kere bile düşünmemişti ama şimdi doktorun dedikleri bir tokat gibi yüzüne çarpmış, aklına getirmek istemediği şeyleri düşünür olmuştu. Baran'ın başına gelenler onun suçuydu. Doğrusu Ahu'yu suçlasa da arkadaşlarına yeterli bilgiyi vermemiş, birinin yaralanmasına sebep olmuştu. Tek başıma olsaydım gibi düşüncelerle de başkasına kabahat arayamazdı. 

"Böyle olsun istemezdim."

Başını sert bir şekilde ona çevirdi. Gözlerindeki öfkeli bakış yaralayabilseydi eğer Ahu hiç şansı olmadığını biliyordu. Bir şey söylememek için kendini zor tutan Barış sinirliydi. Ama susmayacaktı.

"Neden buradasın?"

"Suçlu hissediyorum."

"Gerçekten neden buradasın? Neden işime burnunu soktun, kimle çalışıyorsun?"

"Ya da neden gittin?" diye devam etti Ahu. Barış'ın başını sağa sola sallamasını izledi. Aradığı cevapları alamayacakmış gibi hissediyordu. 

"O beni hiç ilgilendirmiyor. Andrew ile ne derdin var?"

"Bunu sana söyleme yetkim yok."

Barış alaycı bir tebessüm etti. "Güzel. Şimdi ne yapacaksın peki?"

"Bak bir şey yapmayacağım tamam mı? Sadece Baran'ı görmeye geldim bu kadar. Zaten şu durumda yapacak bir şeyim de yok. Andrew gitti, herkes beni gördü."

"Patronuna hesap vermek zorundasın biliyorsun."

"Barış bunu yapma. Ne söyleyeceksen söyle."

"Ne söylemek istiyorum biliyor musun? Defol. Senin yüzünden o adamdan hiçbir şey öğrenemedim. Buraya geldiğimde elimde ne varsa onunla kaldım. Hiçbir kazancım yok daha da ötesi kaybım var. "

"Arkadaşın için üzgünüm ama ben bana verileni yapmakla görevliydim. Elimden daha fazlası gelmezdi. Benim de sizin yüzünüzden işlerim ters gitti. O adamı almak zorundaydım ama bir bakıyorum ki sen işin içindesin."

"Defol."

"Gitmiyorum."

Barış öyle mi dercesine baktı. Onu kolundan tuttuğu gibi önce koridora sonrada alt kata indirdi ve dışarı çıkardı. Sabaha karşı hava buz gibiydi ve soğuktu. Ahu ona direnmemiş dışarı çıkmıştı. 

"Bu adamla ilgili bilmem gereken ne varsa söyle, sonra da hangi delikten çıktıysan oraya geri dön."

"Bildiklerinden daha fazlası yok. Ama bilmediğin şey, Hayri Gencer'i sana bırakıyorum. Andrew benim. Onun peşini bırak."

"Başka bir şey?" dedi sinirle. Bu kadın alay mı ediyordu onunla. Altı yıl aradan sonra bile hiç değişmemişti. Aynı başına buyruk, bildiğini okuyan ve güvensiz. 

"Senin için elimden daha fazlası gelmez Barış. Andrew çok daha derin bir konu. Hayri Gencer'i bulursun ama Andrew'den uzak dur. O yalnızca iki ülkenin arasındaki mesele değil."

"Tüm bu akıl almaz sözlerinin başımı döndürmesi ve sana güvenmem gerekiyor değil mi?"

"Evet. " dedi Ahu. "Eskiden bana güvenirdin."

O eskidendi. Bunu ikisi de biliyordu. Ahu, bundan altı yıl kadar önce Ateş ve Barış'ın da içinde bulunduğu ekipteki tek kadındı. Diğerlerinden iki yaş daha küçük toy biri gibi dursa da asla öyle değildi. Nice görevlerin üstünden tek başına gelmiş, ekibinin ve amirinin güvenini kazanmıştı. Ele avuca sığmayan, biraz sivri dilli bir kadın olsa da ekiptekilerle iyi anlaşırdı. Barış'ı kendine örnek alır, o ve Ateş'le aynı göreve gitmek için can atardı. Bu da sadece bir kere olmuştu. Görev başarıyla tamamlansa da Ahu'nun yüzünden neredeyse Barış canından olacak, tüm görev çöpe gidecekti. Öyle akıl almaz hatayı Ahu gibi birinin yapması inanılmazdı. Barış ise ona kızmamış, aksine bir abi gibi ona kucak açmış hatasını görmezden gelmeyi tercih ederek Ahu'yu korumuştu herkese karşı. Ancak Ahu, her şeyin iyi gittiğine herkesi inandırsa da  o görevden sonra ekibi terk etmişti. Bu da Barış'ın ordudan ve ekipten ayrılmasından tam altı ay öncesine denk gelmişti. Dolayısıyla Baran'la karşılaşmamışlardı. O Ahu'nun yerine getirilmişti. Ahu'nun gidişine Barış hiçbir anlam veremediği sırada bir an da ve habersizce gitmesine çok bozulmuştu. O günden sonra ise Ahu'nun adını kaybettirircesine ortadan kaybolması ve amirinin ardından söyledikleriyle Barış alabildiğine kızmıştı. Amirine, bu işin içinde daha fazla olmak istemediğini daha iyi bir hayatı hak ettiğini söylemiş, tek gerekçesi bu olmuştu. Bir daha da haber almamışlardı. Birkaç saat öncesine kadar. 

"Neden gittin?"

"Üzgünüm.."

"Üzgünsün." diye mırıldandı Barış. Ondan dürüst olmasını beklemiyordu zaten. "Değişmediğini görmek beni hayal kırıklığına uğratmamalıydı ama görüyorsun ki söz konusu sen olunca işler her zaman istediğimiz gibi gitmiyor.. Git buradan Ahu."

Başka da bir şey demedi. Dediklerine güvenemezdi, o mesele yıllar önce bitmişti. Onu dışarıda yalnız bırakarak hastaneye girdi. Ateş'i buldu. Baran için üzgündü ama ondan da öte öfkeliydi ve devam etmek zorundalardı. 

"Andrew'i rahat bırakmam. Niyetim yalnız gitmek ama seni durduramayacağımı biliyorum."

"Doğru biliyorsun o zaman." 

Ateş, onu yalnız bırakmayacaktı. Hele ki bu durumda asla yalnız bırakmazdı. Baran'ın başına güvenilir birkaç adamlarını bıraktılar. Hastaneden çıktıklarında Barış'ın bir gözü bahçedeydi. Ahu gitmişe benziyordu. En azından bir mesele çözüme kavuşmuştu. Şimdi Serdar'ı arayıp yeni bir yol izleyeceklerdi. 

*-*-*-*-*-*

İstanbul da ise hayat kaldığı yerden devam ediyordu. Karaca'nın endişesi hiç geçmiyordu. Dün gece kötü bir rüya gördükten sonra Barış'la konuşamaması onu derin bir endişeye boğmuştu.

"Bu çok acımasız."

"Şşşh.."

Ona sarıldı Güneş. Arkadaşının haline çok üzülüyordu. Her şey yolunda giderken işler bir an da karışmış, bundan bir sene öncesini aratmayan hale gelmişti. Şüphesiz bundan en çok zarar gören yine Karaca'ydı. O bunları hak etmiyordu ama öte yandan Barış'a da kızamıyordu. Bu meselenin artık kapanması lazımdı. Onun da içi hiç rahat değildi ama Ateş'in ona geri döneceğinden adı kadar emindi. Bunun bilincinde olup buna tutunuyordu.

"En son ne zaman konuştunuz?"

"Dün."

"E tamam işte. Bir sorun yok ki."

"Anlamıyorsun. Endişelenmeden duramıyorum. Geçen sene olanlardan sonra onunla bir daha ayrılmayacağımıza söz vermiştik. Ama o aşağılık adamın hesabı bir türlü kapanmıyor. Barış onu kapamadıkça da rahat etmeyecek. Git dedim, tamam kapat dedim evet ama içim acıyor. Ödüm kopuyor. O rüya o kadar korkunçtu ki!"

"Ama geri gelecek. Bunun sözünü verdi sana. Öyle değil mi?"

Başını salladı Karaca. Çok üzgündü. Bu istediği kadar söz verilsin atlatılması kolay bir mesele değildi. İçi de hiç rahat değildi. Kimse anlamıyordu onu. Barış'ı Allah biliyordu ya çok seviyordu. Ona ilk gördüğü andan beri aşıktı. Kader onları sınasa da şimdi birliktelerdi ancak geçmişin hesabı kapanmalıydı. Bu yüzden geri geleceğine söz vererek Hayri Gencer'in peşinden gitmişti son kez. En son dün konuştuklarında onu ne kadar çok sevdiğini söylemiş, en kısa sürede yanına geleceğinin de sözünü vermişti. Yine de Karaca'nın içi hiç rahat değildi. Tabi Baran'ın başına gelenlerden habersizdi iki genç kadın da. 

"Ben de gitmeliydim. "

"Saçmalama. Sen o hesaplaşmanın tam ortasında kaldın diye ayrılmıştınız zaten."

"Bu kez ayrılmazdık ama. En azından onun yanında olur, güvende olduğunu gözümle görürdüm."

"Hayır çok yanlış düşünüyorsun. Yanında sen varken başka bir şeye odaklanamaz. Öyle olmamış mıydı zaten?"

Geçen senenin anıları aklına düşerken sıkıntıyla iç geçirdi Karaca. Geçen seferi hatırlamak istemiyordu. Bir intikam uğruna ayrılmışlardı ve o günü de unutamıyordu. Gerçekten rahatsız ediciydi.

"İçim hiç rahat değil. Sanki.. sanki her an bir şey olacakmış gibi."

"Aa kızacağım artık! Gönlünü ferah tut biraz. Barış ne yapması gerektiğini bilir. Her şeyi planlayarak gittiler oraya. Kendin söylüyorsun bana söz verdi diye. Sence seni geride yalnız bırakacak bir durumun içine atar mı kendini? Yapma ama Barış'tan bahsediyoruz."

Ah, şimdi de gülümsüyordu. Gerçekten duygularını kontrol edemez hale gelmişti. Ama o haklıydı. Barış'tan bahsediyordu. Onu çok seven ve de arkasında bırakmayacak olan adamdan. Onun için herkesi karşısına alan adamdan..

"Sen bununla başa çıkmayı nasıl öğrendin?"

"İnanç ve tecrübe.. Hadi gel, elini yüzünü yıkayalım sonra da sana melisa çayı yaparım. Biraz sakinleştirir."

Karaca o çayın onu sakinleştireceğini düşünmüyordu ama Güneş'in çabasına da yardımcı olmalıydı. Yerinden kalkıp yüzünü yıkadıktan sonra o çayı içti. İçerken de gördüğü rüyayı unutmayı, Barış'ın da onu en kısa sürede aramasını diliyordu. 

*-*-*-*-*

Andrew Gordon çok ciddi yaralanmıştı. Ölmezdi ancak eskisi gibi rahat hareket edemeyecekti. Üstelik Edwin Shawn ile az önce öğrendiği kadarıyla da arası iyi değildi. Adam ondan kurtulmak için ortaya Hayri Gencer'i koymuştu. 

"Bir an da sağ kolu olmasının sebebi ne? Bu adama kapımın önündeki taşı emanet etmem ben."

"Bir çıkarı olduğuna eminim. Hayri görevden olsa da burada hala daha güçlü bağlantıları var. Geri dönmesini isteyenler var. Bu da Edwin'in daha burada yapacaklarının olması demek."

"Geri dönmesini kim istiyor? Partiden hiç kimse böyle bir adamı kabul etmez. Adını bile anmazlar."

"O kadar emin olma." dedi Barış. "Kimlere ne vaat eder bilemezsin. Zeki bir adam sayılmaz evet, ama kendine iyi bir çevre edinmiş. Meclistekileri biliyorsun, onu neden bir daha almasınlar."

Bu da doğruydu. Meseleyi kazdıkça altından hep başka bir şey çıkıyordu. Andrew ortadan kaybolmuş gibi görünse de Barış onun nerede olduğunu tahmin edebiliyordu. Ama Hayri Gencer hala daha ortada yoktu. Edwin Shawn'ın kendini kurtarmak için Andrew'i açığa çıkaracağından ne kadar eminse Hayri Gencer'i de saklayacağından bir o kadar emindi. 

"Ne yapacağız?"

Barış'ın aklında bir şey vardı ancak meseleye Ateş'i dahil etmek istemiyordu. Ona dün yaptığı gibi yalan da söylemek istemiyordu yeniden. Baran'ın durumu ortadaydı çünkü. Onun sıkıntısını anlayan Ateş "Tek başına gitmek gibi bir hata yapmana izin vermem." diye konuştu. 

"Farkındayım. Yardıma ihtiyacım var ama bir süre sonra bunu tek başıma yapmak zorundayım."

Arkadaşı ona itiraz etmek istese de yapmadı. Anlatacağı bir şeyler olduğuna emindi. Aklından bir dünya şey geçtiğini de biliyordu. Bu kez aptalca bir şey yapmayacağına güveniyordu. Barış da bunu anlamasına sevinerek aklından geçenleri anlattı. Çok hoşuna gitmeyecekti ama en doğrusunun bu olduğuna onu da inandıracaktı.

"Riski çok, başaramazsın."

"Yapabileceğimi biliyorsun."

Biliyordu biliyor olmasına ama içi rahat değildi. Yıllardır omuz omuza çarpışmış iki arkadaşken onu tek bırakmak her açıdan yanlış geliyordu. Üstelik gerçekten çok riskli bir plandı. Başka çarelerinin olmadığına inanmak istemiyordu. 

"Düşündüm. "dedi Barış onun aklından geçenleri anlarcasına. "İnan bana başka bir yolum yok. Edwin'in kararı her şeyi tepe taklak etti ama işime de yaradı."

"Doğrudan tehlikede olacaksın. Bunun riskine nasıl girebiliyorsun, iyice düşün Barış."

"Baştan anlattırma bana şunu. Başka yol yok. Neyi denesem elimde kalacak ve bu sadece o adamı elimden kaçırmama sebep olacak. Her seferinde elimde kalsın istemiyorum. Karaca beni bekliyor. Onu daha fazla bekletemem."

Başka bir şey düşünemediğinden kendine kızıyordu Ateş. Baran'ın vurulması, bu adamların ellerinden kaçması, bir yandan Güneş ve Karaca, bir yanda onları bekleyen haberleri dahi olmadığı bir sürü tehlike.. Hepsi birbirine karışmıştı ve Barış ona en olmadık yolu söylüyordu. 

"Başka seçeneğim olsaydı bunu yapmazdım, biliyorsun." 

*-*-*-*-*-*

Uzun boylu oluşu işine yarıyordu. Bahçe duvarına zıplayarak atlaması hemen olmuştu. Çimlerin üzerine kontrollü bir şekilde düşerken Ateş de dibindeydi. Ona baktı. Yüzünün aldığı şekil kötüydü. Gitmeden önce onu durdurup ne olduğunu sordu. Bir şey olmadığını söylese de yüzü öyle demiyordu. 

Ateş'in aklına çok değil birkaç yıl öncesi gelmişti. Yiğit'in öldüğü günü hatırlamış, onu geride bırakmak zorunda kaldığı an gözlerinin önündeydi şimdi. Barış'ın hareket etmesiyle aklından uzaklaştırsa da bunu aşamayacağını bir kere daha görmüştü.

Baştan aşağı simsiyah iki giyimli insan olarak gecenin karanlığında belli olmuyorlardı. Ev 500 metre ilerideydi. Bu kez her yeri ışıl ışıldı ve korumaları vardı. Edwin Shawn bu evdeydi. Daha da ötesi hiç beklemediği biçimde Andrew de buraya gelmişti. Doğrusu bunu ayarlamak kolay olmamıştı. Andrew bambaşka bir yerdeyken ona Edwin'in adresini vermiş ve ona onun ağzından bir haber uçurmuştu. Şu an o evde kıyametin koptuğuna emindi. Açıkçası umrunda değildi. Andrew onu Edwin'e götürmüş. Dolayısıyla da Hayri Gencer'e getirmişti. Edwin'i bulmak demek Hayri Gencer'in nerede olduğunu öğrenmek demekti. 

Etrafını süzdü. Bulundukları evin bahçesi çok büyüktü. Senato Üyesinden daha azı beklenemezdi. Birkaç dakika sessizce etrafı izlediler. Aralarında bulunan ağaç diplerinden gizlice eve gideceklerdi. Birbirlerinden uzaklaşarak açıldılar. Eve seri fakat sessiz adımlarla yaklaşıyorlardı. Ev iki katlıydı ve her yerin ışığı açıktı. Burası Edwin Shawn'ın Montreal'in merkezinde sayılabilecek eviydi. Yine de etrafta başka bir ev yoktu.  Andrew'in buraya gelecek olmasını hiç beklemediği için rahattı. Ancak bu geceki sürpriz onu şaşırtmış olmalıydı. Evin kapısının önünde bir an da hareketlenme oldu. İkisi de bulundukları yere iyice sindi. Korumaların eve girip çıkmaları bir oldu. Alt katın ışıkları yarıya indi. Bir şeyler olduğu kesindi. 

Arkasında bir an da olan ses iki adamı da oraya çevirdiğinde Barış bir an da ayağa kalkmış ve gelen kişiye silahını doğrultmuştu. Ancak endişesi o tanıdık parlak gözleri görmesiyle söndü. 

"Senin ne işin var burada?"

Ahu "Birinin arkanı kollaması lazımdı." derken aslında ne kadar garip biri olduğunu bir kere daha gösteriyordu. 

Ateş "Ben buradayım." dediği sırada genç kadın "Biliyorum." dedi. "Ama senin de arkanı kollasam fena olmaz. "

"Andrew için buradasın."

"Bir sebebi de o tabi. "

Aman ne güzel. Barış onunla tartışmayacaktı. Andrew şu an için umrunda değildi, o Edwin ve Hayri'yi istiyordu ama o adamı da tamamen onun eline teslim etmeyecekti. Ne yapacağını az çok ona da anlattı. Tamamını anlatmaya hiç niyetli değildi. Ona güvenemezdi. Üçü birlikte eve daha da yaklaştı. 

Bir koruma evin önünden uzaklaşıp çevreyi kolaçan ederken onu önce Ahu gördü. Diğerlerine işaret edip adamın arkasından tıpkı bir sırtlancasına yaklaştı ve indirdi. Onu kimseye görünmeden yanındaki çimenlere çekti. Cebinden çıkardığı plastik tutturma kelepçesiyle ellerini ve ayaklarını bağladı.

Barış ise bu sırada eve iyice yaklaşarak etrafta bir kamera aradı hızla. İki tane vardı ön tarafta. Bir tanesi doğrudan evin önünü görüyordu ve gece görüşlüydü. Diğeri de eve gelen yolu ve sol tarafı gören bir açıdaydı. İlk kamera onları çıktıkları gibi görürdü. Eve diğer taraftan girmeyi düşündüğü sırada Ahu cebinden bir cihaz çıkardı. Son teknolojiye sahip bir şeye benziyordu. Genç kadın birkaç düğmeye basarak ufak bir bip sesi çıktıktan sonra "Tamam." dedi. Kameraları onlara gösterdi. Az önce iki kameranın üzerinde yanan kırmızı ışık onların aktif olduğunu gösterirken şimdi hiç ışık yoktu. 

"Tüm kameralar devre dışı. "

Doğrusu bunun için bir aferini hak etmişti ancak iki adamdan da ses çıkmadı. Birlikte ayağa kalktılar. Her biri üç ayrı yöne giderken Barış gördüğü her korumayı tek tek indirdi. Evin sağ köşesindeki cama yaslandı. İçerisi karanlıktı ancak odanın aralık kapısından koridorda ki ışığı görebiliyordu. Camın iki tutturma parçasını açtı ve sessiz adımlarla içeri girdi. 

"İçerideyim."

Ateş ve Ahu diğer tarafları kullanıyordu. Her ikisi de bulunduğu tarafta koruma görmemişti. Bu garipti. Ahu aceleyle kameraları tekrar kontrol etti. Hepsi kapalıydı. "Burada kimse yok."

"Burada da. Bir sorun var."

Barış "Alt katta dört kişiden başka kimse yok." derken onları da etkisiz hale getirmişti. Bir terslik vardı. Barış dönüp sessizce üst kata yöneldi. Bu sırada Ateş ve Ahu da içeri girmişti. Barış üst katta sağlı sollu uzun iki koridor gördü. İlk kapı hafif aralıktı. Kafasını birinden içeri soktu. Kimse yoktu ama sesleri o an işitti. Sağda ki koridordan geliyordu. Temkinli adımlarla oraya ilerledi. Ateş'e alt katta kalmasını söyledi. Ahu ise onun peşinden yukarı çıktı. Bu kat çok daha aydınlıktı. Sesleri o da duymuştu. Barış ona ters ters bakarken buraya neden çıktığını sorguluyordu. 

"Andrew'i almadan sakın bir şey yapma." 

"Emirleri hiçbir zaman senden almadım."

Ahu yüzünü ekşitti. Şu ast üst ilişkisi eskiden çekilir gibiydi ama şimdi.. Bir şey demeden onunla beraber kaldı. 

"Barış." dedi Ateş tuhaf bir ses tonuyla. "Bir şey buldum." 

"Ne?"

Birden yandan bir kapı açıldı. Çıkan iki kişi Barış'ın üzerine atılırken Ahu'yu da duvara sertçe ittirmişler, kadına bir beyin sarsıntısı yaşatmışlardı. Barış'ın silahına atılan adam o daha ne olduğunu anlamadan onu elinden alırken diğeri de kolunu onun boynuna geçirmiş sıkarak onu nefessiz bırakmaya çalışıyordu. Barış tek eliyle silahını ona doğrultan adamı yakalayıp iterken arkasından saldıran adamı da hemen arkalarındaki duvara kendiyle beraber itmiş ondan kurtulmuştu. Duvarda ki adam çabuk toparlanıp ona saldırdığı sırada diğeri de saldırmış, ikisinden de sert darbeler yemeye başlamıştı. Ahu ise başını sallayıp kendine gelmeye çalışıyordu, çok kötü vurmuştu ve başı dönüyordu. 

Barış sinirle dişlerini sıktı. Bunlarla kaybedecek vakti yoktu üstelik koridordan daha adam geliyordu. Adamlardan birini savuşturarak yerden destek alıp kasıklarına tekmesini geçirdi. Diğerini ise boynundan tutup çevirerek bayılttı.  Ona yaklaşan diğer adamlarla mücadeleye girmeye hazırdı. Ancak o onlara saldırmadan önce yanından hızla geçen ve onlara saldıran Ahu'yu gördü. Genç kadın hiçbir şey olmamış gibi onlarla mücadele ediyor, tabiri caizse ağızlarını burunlarını kırıyordu. Adamlardan birinin dişlerini kırmadan önce söylediği "Buradan asla çıkamazsınız." lafına ikisi de takılmadı. Ahu adamı etkisiz hale getirerek Barış'ın peşine düştü. 

Yan odadan gelen demir parçası koluna indiğinde sertçe homurdandı Barış. Bu canını acıtmıştı. Adam arkasında kalırken Ahu tek bir hamleyle elindeki demiri alıp adamın kafasına vurdu. Oldukça iri yarı olan adamın yüzü kan içinde kalmış, kendinden geçerek yere yığılmıştı. 

Barış "Sağ ol." dediğinde Ahu gülümsedi. Bu her ikisine de altı yıl öncesini anımsatmıştı. Ancak gelenler çoktu ve ikisi de şimdiye odaklansa iyi olurdu. Koridorun sonundaki odaya girmelerine ramak kalmıştı. Barış ona yaklaşan adamlardan biriyle mücadeleye giriştiğinde boğazındaki güçlü elden kurtulmaya çalışıyordu. Onu tutup sıkarak boğazından ayırdı o eli. Ayağını kaldırıp adamı döndürdü ve göğsüne sıkı bir tekmeyle geri fırlattı. Adam hızla geriye doğru savrulurken onlara doğru gelen diğer iki adama çarptı. Onları Ahu halledecekti. 

Barış'a "Git!" diye konuştu. Genç adam koridorun sonundaki odaya girdiğinde tam da görmek istediği manzarayı gördü. Edwin Shawn ifadesiz bir şekilde ona bakıyor, elindeki içki bardağını tutuyordu. Andrew ise yaralı bir halde yanındaki koltuktaydı. Bilinci yerindeydi. Onların dışında oda da iki kişi daha vardı. Biri Andrew'in karşı çaprazında kalıyordu, diğeri de kapının arkasındaydı. 

Barış buraya kadar dedi içinden. Koridordan gelen sesler kesildiği sırada Ahu da içeri girdi. Her ikisininde yüzü kan içindeydi ve nefes nefeselerdi. Ahu "Onu öyle ya da böyle alacağım. Direnmeseniz iyi olur. " derken ciddiydi. Ancak bu söz odada ki kimse için bir anlam ifade etmemişe benziyordu. 

"Onu sana vereceğimi nereden çıkardın?"

"Ondan kurtulmak istiyorsun. Diğeri yeni sürtüğün oldu, öyle değil mi?"

Barış hiçbir şey demese de gözü odada ki diğer iki adamdaydı. Biri dışarıdakiler gibiydi ancak diğeri görüntüsü ve duruşu itibariyle donanımlı bir askere benziyordu. 

"Sen ne için buradaydın?"

"Sanırım biliyorsun." dedi Barış. "Beni daha fazla uğraştırma istersen, o nerede?"

"Onu soracağını söylemişti. Aslında o da seni arıyor." 

"Yanlış yerde aradığı kesin."

Edwin sevimsiz bir tebessüm etti. Elindeki içkisinden bir yudum alıp onu yanındaki masaya bıraktı. "Sakin ol koca adam. Her ikinizin de istediği olacak. Tabi önce hanımlar.."

Yanındaki adama baktı Edwin. Ahu da Barış da o bakışı biliyordu. Aynı an da kapının yanındaki adamı kendine çekip Ahu'yla beraber odanın dışına iterken gelen kurşunlar adama saplanmış, onu kendine canlı kalkan etmişti. Adamı üzerinden itip Ahu'ya baktı Barış. Sol bacağını bir kurşun sıyırmıştı ama fena görünmüyordu. Daha fenası o uzun boylu asker görünümlü adamın eline aldığı silahı onlara, ardından Andrew'e doğrultup onu tek kurşunla öldürmesiydi. Barış bunu beklemiyordu.

Etkisinden Ahu'nun sesiyle kurtuldu. Koridorun ucunda olan Ateş de o an Barış'la göz göze geldi. Onlara doğru yürüyordu. Barış, Ahu'yu tuttuğu gibi kaldırdı, koridorun ortasında Ateş'le birleştiklerinde kızı ona bıraktı. Genç kadının durumu kötü sayılmazdı ama birazdan burasının daha fazla adamla dolacağını biliyordu. 

"Onu dışarı çıkar."

Ahu "Hayır. Ben tek giderim, Ateş sana yardım etsin." dese de Barış'ın gözlerinin de sözlerinin de hedefinde Ateş vardı. "Götür onu."

Ateş bunu ve sonrasında olacakları hiç istemiyor olsa da tamam demişti bir kere. Ahu'yu tüm ısrarlarına rağmen kaldırıp götürürken Barış da o odaya geri döndü. İçeri de onu bekleyen iki kişiye bakıyordu. Ateş'in sesini kulağındaki kulaklıktan "Dışarıdayız." duyduğunda onun üzerine doğru gelen adamın ona vurmasına müsaade etti. Adam onu bir güzel dövdükten sonra yere dizlerinin önüne eğilmesini sağladı. Silahı da kenara atılmıştı. 

"Çok mutlu olacak."

"Ona ne şüphe." 

"Bunu ben de beklemiyordum. Ona teslim oluyorsun. "

"Onu öldüreceğim."

"Önce o seni öldürmezse." dedikten sonra Edwin cep telefonunu cebinden çıkarıp Barış'a uzattı. Genç adamın tepkisini merak ediyordu doğrusu. O da buna anlam verememişti. Telefonu eline aldığında Edwin "Aç." dedi. 

Barış ekranda beliren bildirime bastı ve bekledi. Gündüzdü, çok erken saatti sanırım ve bir boğaz kenarına benziyordu. İstanbul boğazı olduğundan iki saniye de emin oldu. Genç bir kadın boğaz kenarındaydı ve tekti. Yanına gelen bir başka kadın ona telefonda bir şey gösteriyordu. Barış'ın kaşları çatıldı, bedeni tepki vermek üzereyken gördüğü kişiyle kalbinin sıkıştığına yemin edebilirdi. Karaca'ydı.

Onun yüzünün birden asılıp endişeyle kaplandığını gördü. Sonra kadının ceketini kaldırıp ona silahını gösterdiğini tahmin etmişti. Genç kız etrafına baksa da çok erken bir saat olmalıydı kimseler yoktu. Tanrı aşkına neden yalnızdı! Yüzündeki bariz endişeyle beraber o kadınla gidip bir arabaya bindiğinde video bitti. Barış korku dolu düşüncelerle olduğu yerde kaldı.

Ava giderken avlanmıştı ve ne yazık ki faturası yine Karaca'ya çıkacaktı. Öfke ve korku kanında deli gibi akarken aklından geçen tek şey o aşağılığı parçalarına ayıracağıydı..

*-*-*-*-*

Çok zorlanarak yazdım ama umarım beğenmiş OY Vermişsinizdir. Sorularıma geçiyorum. :)

// Baran'ın durumu ciddi, akıbeti ne olur sizce?

// Barış, Ahu'ya çok kızmış ama Ahu hastaneye gelmiş, gelmesini bekliyor muydunuz?

// Ahu ve Barış'ın konuşmaları hakkında ne düşündünüz VE ikisinin ve Ahu'nun geçmişi için?

// Karaca, Barış'a ulaşamamış ama sebebi belli zaten. Güneş ise yine onu teselli ediyor. Kızlar Baran'a olanları ve Ahu'yu öğrenir mi sizce?

// Ateş ve Barış yeniden peşlerine düştüler ve Ateş eski günlerini Yiğit'i hatırladı. O çok kötü bir kayıptı onun için. Sanırım Barış içinde bu yüzden endişelendi ve durağandı ?

// Ahu'nun onlara yardım etmesini bekliyor muydunuz?

// Ahu ve Barış çok ciddi çatışmaya girdi.İkisi de geçmişi hatırlayıp bir parça da olsa bir an paylaştılar. O sahne de ne düşündünüz, barışırlar mı?

// Ateş, Barış'a bir şey buldum dedi sizce ne? söyleyemedi ama.

// Ahu ve Barış, Edwin'le Andrew'i buldular ama Andrew öldü. Hem de Edwin'in bir an da onu kötü adam ilan edip Hayri Gencer'i yakınında tutmak istemesi yüzünden. Bunu bekliyor muydunuz?

//Ateş, Ahu'yu da alıp o evden çıktı. Barış'ın planı buydu. Ateş istemese de onu geride bıraktı sırf planına uysun diye. Barış da bilerek yakalandı. Bu iki durumu da bekliyor muydunuz?

// Barış, Karaca'nın bir arabaya bindirildiğini gördü ve şok oldu. Sizce neler olacak bundan sonra?

Bence bayağı güzel bölümdü. Oylarımızı eksik etmeyelim olur mu? :) Haftaya görüşmek dileğiyle. xoxo



Continue Reading

You'll Also Like

509K 23.7K 51
Aşka erişebilmek için engelleri aşmak gerekir. Adrian Joseph Byron hiç hesapta yokken kendisini Westcliff Kontu olarak buluverir. Titizliği ve disipl...
3.3M 121K 67
Berdel'e kurban gitmiştim. Hiç tanımadığım, bilmediğim bir adamla evlendiriliyordum. İkiz erkek kardeşim yerine ben hayatta kalmıştım, ben yaşamıştım...
4.2M 266K 45
Aylardır izlediği yayıncıya olan hislerinin arttığını düşünen İzem, artık onun dikkatini çekmek ister. Dağhan'a ilk mesajı değildi ama bu sefer onun...
81K 1.8K 4
Kitabın, gerçek kurum ve kuruluşlarla bir ilgisi yoktur. Bir kurgudur ve yazarın duygu, düşünce ve hayal dünyasını ifade eder. Kitap kapağı için @bs...