KIZIL YILDIZ (B.A.K.) ~ Tamam...

By bayanclara

5M 190K 33.8K

10 yaşındaki Mert Atalay'ın en büyük hayali süper kahraman olmaktı. Olmuştu da. 6 yaşındaki Beril'in hem süpe... More

KIZIL YILDIZ - |Giriş|
#1 - Kantindeki Kızıl
#2 - Kayıp Kimlik
#3 - Halı Saha
#4 - Yeni Partner
#5 - Kalp Kırıkları
#6 - Hoş Geldin
#7 - Mavi Saçlı Kız
#8 - Süper Kahraman
🌠 Geçmiş ~ 1 🌠
#9 - Mektup
#10 - Borç
#12 - Narin Prenses
#13 - Bencil
#14 - İçine Kimseyi Almayan Yürek
#15 - Sarışın Hırsız
#16 - Bir Elmanın Beş Çeyreği
#17 - Davetsiz Misafir
#18 - Artık Çok Geç
#19 - İlk Aşk
#20 - Yalancı
#21 - Kabuk Bağlayan Yaralar
#22 - Şeker Güzelmiş
#23 - Mucizeler Yalnızca Masallarda Olur
#24 - Abartarak Sevmek
#25 - Yasak
#26 - Alınacak Hesap
#27 - Çöken Omuzlar
#28 - Çıkmaz Sokak
#29 - Söz
#30 - Gözyaşı
#31 - Küçük Yıldız
#32 - Umut
#33 - Hata
#34 - Aslan Avı
#35 - Zoru Başarmak
#36 - İhtiyaç
🌠 Geçmiş ~ 2 🌠
#37 - Sarhoş
#38 - En Çok Sen
#39 - Yetmeyen Kalp
#40 - Adı Aşksa Eğer
#41 - Ait Kılan Bağ
#42 - Görülmeye Değer Sevgi
#43 - Koca Bir Karanlık
#44 - Gerçek Kahraman
#45 - Hissetmek
#46 - Vuslat
🌠 Geçmiş ~ 3 🌠
#47 - Geçmişin Külleri
#48 - Yalnız Sen
#49 - İçten Sarılışlar
#50 - Saf Duygular
#51 - El Ele Yürümek
#52 ~ Dans Yarışması
#53 - Kutlama Yemeği
#54 - Murada Ermek
#55 - Doğum Günü
#56 - Yılbaşı Gezisi / 1
#57 - Yılbaşı Gezisi / 2
#58 - Ürkek Yara |Feza|
#59 - Sevilen Başka Biri |Gökay|
🌠 Geçmiş ~ 4 🌠
#60 - Zamansız Hata |Koray|
#61 - Böylesine Rastlamak |Kamer|
#62 - Can Yakan Güzellik
#63 - Beklenmedik Teklif
#64 - Pijama Partisi
#65 - Gizli Kahramanlar
#66 - Eski Günler
#67 - Değişmek
#68 - Düğün
#69 - Mert Atalay Sözü |FİNAL|
Özel Bölüm / MERT
🌜DOLUNAYIN VECHİ🌛
Özel Bölüm 2 / MERT
Özel Bölüm / KORAY
Özel Bölüm: "Mert / 3"

#11 - Rövanş

46.5K 1.9K 289
By bayanclara

[Multimedia; Asel Çakır 💃🏻]


🎶 Delacey – Dream It Possible 🎶
(Multideki videoda çevirisi var, bakmadan geçmeyin derim.♥)


{Koray'dan}

Mertlerin yanından kaçarcasına ayrıldıktan sonra arabama atlayıp gaza yüklendim ve Asel'e verdiğim sözü tutmak için arabayı onun gittiği dans kursuna doğru sürmeye başladım.

Mert'le Feza'ya durumu daha açıklama fırsatım olmamıştı ve yaptığımın ayıp olduğunun farkındaydım ama yapacak bir şeyim yoktu. Amacım asla onlardan bir şey saklamak değildi ki zaten biz istesek de birbirimizden bir şey saklayamazdık. Geçen üç senede öyle bir hale gelmiştik ki herkesi kendinden daha iyi tanıyorduk. Kim bir şey saklasa anında hal ve tavırlarından anlayabiliyorduk.

Asel, bugün derslerimin öğlen bittiğini duyduğunda bu zamanı değerlendirmemiz gerektiğini söylemişti. Malum çalışmak için sadece üç ayımız vardı ve ben daha dans etmeyi bilmiyordum.

Asel'den hoşlanmıştım. Yani, arkadaş anlamında... Zira yaşadıklarımdan sonra kalan ömrüm boyunca değil ona, herhangi bir kadına tekrar güvenebileceğimden hiç emin değildim.

Aslında iyi bir kıza benziyordu, yani en azından anlattıklarından bunu çıkarmıştım. Hayallerini gerçekleştirebilmek için zorlu bir yola çıkmış ve tüm zorlu şartlara rağmen ideallerinden vazgeçmemiş, ayakta kalmayı başarmıştı. Çoğu insanın yapamayacağına inandığım bir şeyi yapmıştı. Ona yardımcı olmak beni kesinlikle mutlu edecekti.

Geçen gün açık kalan kapısından içeri daldığım binanın olduğu sokağa girdiğimde arabayı uygun bir yere park ettim ve arabadan inerek arabayı kilitledim. Otururken katlanan hırkamı şöyle bir düzelttikten sonra ellerimi cebime yerleştirdim ve dans kursunun olduğu binaya doğru ilerledim.

Burayı ilk gördüğümde karanlık olduğundan olsa gerek fark etmemiştim ama binanın önündeki büyük tabela vardı. Siyah renkteki tabelanın sağ kenarında balerin olduğunu tahmin ettiğim bir dansçı resmi vardı ve yanında büyük, beyaz harflerle 'Kuplay Dans Kursu' yazıyordu. Ayrıca binadaki bütün pencereler dansçı posterleriyle -ya da afişleriyle- doluydu.

Pencerelerdeki posterleri inceleyerek yürümeye devam ederken binanın büyük demir kapısının önüne gelince duraksadım. Kapı kapalıydı. Geçen sefer pat diye içeri daldığım için şimdi ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Tam en iyi çözümün Asel'i aramak olduğunu düşündüğüm sırada kenardaki zili fark ettim.

Hayır, böyle yerlerden pek anladığım da söylenemezdi lakin en azından televizyonda falan gördüğüm kadarıyla dans kursları böyle olmuyordu. Ya da benim izlediğim dizilerdeki kurs veya salonlar zenginlerin gittiği yerler olduğu için şu an burası bana garip gelmişti. Nihayetinde bunu düşünmemeye karar verdikten sonra sağ elimi cebimden çıkararak zile bastım ve elimi tekrar cebime yerleştirdim.

Zile bastıktan birkaç dakika sonra demir kapı yavaşça açıldı ve hemen ardından sarışın bir kızla göz göze geldim. Kız beni gördüğünde şaşkınlıkla kaşlarını hafifçe kaldırdı ve hiç çekinmeden beni baştan aşağı süzdü. Bu halini olağan karşıladım ve kızın bakışları tekrar yüzüme çıkana kadar sessiz kalarak gözlerinin bayram etmesine izin verdim.

Eh, böyle de iyi bir adamdım.

Kız gördüklerinden memnun kalmış olacak ki yüzünde oluşan kocaman gülümsemeyle "Buyurun? Birine mi bakmıştınız?" diye sordu.

"Asel?" dedim hemen. "Asel burada mı?"

Kız, Asel'in ismini duyduğunda gözle görülür bir şekilde afallarken "Asel mi?" diye sordu, şaşkınca. Niye böyle bir tepki verdiğini anlamasam da "Evet, Asel," dedim tekrar. "Burada mı?"

Aslında burada olduğunu zaten biliyordum çünkü Asel burada olacağını söylemişti. Kıza ısrarla bunu sorma sebebim beni bir an önce ona yönlendirmesini istememdi.

Kızın şaşkınlığı hala yüzünden okunurken yüzünü astı ve "Hı, evet," dedi, burnunu kırıştırarak. "İçeride, dans ediyor."

Kızın bu hoşnutsuz tepkisi şaşırmama sebep olsa da bunu belli etmedim ve kafamı salladıktan sonra kızın bir şey demesine izin vermeden yanından geçerek içeriye doğru ilerledim. Yürürken bir yandan da etrafı inceliyordum. Bu sefer öğle saatlerinde geldiğim için etrafı daha iyi seçebiliyordum. Anladığım kadarıyla binanın hepsi dans kursuna aitti.

İkinci bir kapıdan girdikten sonra zemin katın iki ayrı salona ayrıldığını gördüm. Kenardaki üst kata çıkan demir merdivene kısa bir bakış attıktan sonra kulağıma dolan yabancı müziğin geldiği odaya doğru ilerlemeye başladım. İçimden bir ses Asel'i orada bulacağımı söylüyordu.

Adımlarımı peş peşe atarken, bana kapıyı açan kızın arkamdaki ayak seslerini işitebiliyordum. Bunu umursamayarak ilerlemeye devam ettim ve sonunda müziğin tüm salona yayıldığı odaya girdim.

Gözlerim, odaya girer girmez Asel'i odağına almıştı.

Ve tabii dans ettiği herifi de.

Şaşkınca yerimde kalakalırken, Asel'in dans ettiği adama baktım. Kollarını Asel'in ince bedenine sarmıştı ve gözlerini onun yüzünden bir an olsun ayırmıyordu. Asel'in gözleriyse kapalıydı. Kendini dansa kaptırmıştı.

Ben olduğum yerde öylece onları izlerken, bana kapıyı açan sarışın kız gelerek yanımda durdu. Aynı benim gibi dans eden çifte bakarken kollarını sessiz bir homurdanma eşliğinde göğsünde kavuşturdu ve "Çok güzel dans ediyorlar, değil mi?" diye sordu. Ses tonu kinayeliydi. Sorduğu soruyu samimiyetle sormamıştı. Aksine alay ediyor gibiydi. Onları böyle görmek hoşuna gitmiyor olsa gerekti.

Tıpkı benim gibi.

Hissettiğim hoşnutsuzlukla yüzümü buruşturmamaya çalışırken, gözlerimi kısarak dikkatli bir şekilde onları izledim. Adam, benim boylarımdaydı ama benim aksime beyaz tenli ve halk deyimiyle kara kaşlı, kara gözlü biriydi. Üzerinde siyah bir eşofman altı ve yine siyah dar bir tişört vardı. Boynuna doğru uzanan saçlarını küçük bir lastikle ensesinde toplamıştı. Köşeli bir çenesi vardı ve sinirimi bozacak kadar yakışıklı bir yüze sahipti.

Buna neden bu kadar takıldıysam artık...

"Asel'in dans ettiği kişi kim?"

Gözlerimi Asel'den ayırmadan sorduğum soru sahibine ulaşmıştı. Yanımdaki kız omzunun üzerinden bana kısa bir bakış attıktan sonra "Tan Kuplay," dedi. Anlamayarak kaşlarımı çatarken hafifçe dönüp kıza baktım.

"Kuplay?"

Bu, dans kursunun ismi değil miydi? Hani şu tabelanın üzerinde yazan?

Kız kafasını salladı yavaşça.

"Tan buranın sahibi, aynı zamanda buradaki en kıdemli dans hocası," diyerek açıklama yaptı.

"Hoca demek?" diye sordum emin olmak istercesine. Gerçi sormama gerek yoktu, adamın hareketlerinden belliydi. Fazla profesyoneldi ve itiraf etmem gerekirse Asel'le mükemmel dans ediyorlardı.

Kıskanacağım kadar güzel.

Yanlış anlaşılmasın, kıskandığım şey Asel değildi. Tan denenen hocanın dans edişini kıskanmıştım. Benim asla edemeyeceğim kadar mükemmel dans ediyordu.

Kız kafasını sallayarak "Evet," dedi. Biraz önceki asık yüz ifadesi yerini hızla hayranlık dolu bir ifadeye bırakmıştı. Gözlerini dans hocasına diktikten sonra sessizce iç çekti ve "Çok yakışıklı değil mi?" diye sordu.

Bana cidden bu soruyu sormuş olmasına inanamayarak yüzümü buruşturdum.

"Değil."

Hocanın yakışıklı olduğunu kendime itiraf etmem dışa vuracağım anlamına gelmiyordu elbette.

Kız verdiğim cevabın üzerine gözlerini kısarak bana baktı.

"Aslında haklısın, sen ondan daha yakışıklısın ama ne yaparsın? Bir kalbi yalnız bir kişi çarptırabiliyor."

Hafifçe omuz silkip önüne döndüğünde şaşkınca ona baktım. Fazla açık sözlüydü.

"Ona söyledin mi?"

"Ne?"

Kız afallayarak bana döndükten sonra dudaklarını alayla kıvırdı.

"He, söyledim. Görmüyor musun, adam Asel'in gözlerine nasıl bakıyor? Ona âşık olduğunu bile bile Tan hocaya nasıl açılırım? Reddedileceğimden emin olduğum için böyle bir şeye kalkınmıyorum."

Gözlerim sözlerinin ardından fal taşı gibi açılırken "Asel'e âşık mı?" diye sordum, sesimi kısık tutmak için üstün bir çaba sarf etmek zorunda kalarak.

Kız suratını asarak derin bir nefes aldı ve "Evet," dedi. Hemen ardından kafasını hafifçe yana eğdi ve "Yani bence..." diye mırıldandı. "Kimsenin bir şey dediği yok ama Allah aşkına, kafanı çevirip dikkatlice bak onlara. Adam resmen Asel'in gözünün içine bakıyor. Bunu tek anlayabilen üstün zekâlı kişi ben olamam değil mi?"

Gözlerimi kızın asık suratından ayırıp tekrar Tan denen hocaya baktım. Kız haklıydı. Asel'e odaklanan gözlerinde gizli bir hayranlık vardı.

Bu, yutkunmama neden olurken "İyi de bunu neden bana söylüyorsun?" diye sordum. Nedense lafı çevirmek ve onları düşünmemek istemiştim.

Kız, kısa bir süre yüzümü inceledikten sonra "Çünkü ilk defa Asel'i sormaya gelen birini görüyorum," dedi. "Sevgili misiniz bilmiyorum ama değilseniz bile buraya geldiğine göre onun için önemli biri olmalısın. Bunca zaman olur da Tan hocanın kulağına gider diye gidip Asel'e bir şey diyemedim ama belki sen onun kulağına birkaç şey çıtlatırsın, ha?"

Diğer dediklerini takmadan önce yanlış anlaşılma olmasın diye kesin bir dille "Sevgili değiliz," dedim. Kızın yüzü asılır gibi olduğunda "Neyse," dedi omuz silkip. "O zaman ben de kısa sürede sevgili olmanızı dileyeceğim."

Bu konuyu uzatmak istemediğimden lafı çevirdim ve "Birkaç şey derken neyi kastettin?" diye sordum.

Bir elini çenesine yaslayarak düşünüyormuş gibi yaptı. "Tan hocadan uzak durmasını isteyebilirsin mesela..." dedikten sonra aklına bir şey gelmiş olacak ki gözleri heyecanla parladı. "Ya da en iyisi kursu bıraksın. Evet, evet... En mantıklı şey bu, kursu bıraksın."

Kaşlarım hızla çatılırken "Ne olursa olsun ondan bunu istemeye kimsenin hakkı yok," dedim sertçe. Asel dans edebilmek için nelere göğüs germişti, bu asalak kızsa neler söylüyordu!

"Niye?" dedi, hemen bana tavır alarak. "Zaten dans yarışmasına katılacak. Normalde onun iyiliğini istemem ama umarım kazanır da def olup gider buradan. Böylece Tan hocaya biraz olsun yakınlaşabilirim."

Kızın bencilliği dil yutturacak türdendi. Dans hocasını seviyor -ya da sevdiğini sanıyor- ve ona yakın olan herkesten nefret ediyordu. Her şeyden önce buna kesinlikle hakkı yoktu bir kere. Ayrıca içimden bir ses sırf bu yüzden Asel'e yapmadığını bırakmadığını söylüyordu.

Kıza cevap vererek onun seviyesine düşmek istemediğim için kafamı çevirerek Asel'e baktım. Şimdi gözleri açıktı ama hocanın yüzünden başka her yere bakıyordu ve bunu bilinçli yapıyormuş gibi görünmüyordu. Sadece hareketlerine odaklanmış olmalıydı ki beni hala fark etmemiş olması bunu ispatlıyordu.

Nihayet ilk kez duyduğum yabancı parça bitince danslarını sonlandırdılar. Asel, hocaya bir şey söyledikten sonra gülümseyerek geri çekildi ve nefesini ayarlamaya çalışırken, etrafta gezinmeye başlayan mavileri beni buldu. Göz göze geldiğimizde dudaklarımı düz bir şekle getirdikten sonra sağ elimi cebimden çıkardım ve kafamın hizasına kadar kaldırarak ona selam verdim.

Asel, selamımın üzerine beklemediğim bir şekilde kocaman gülümsedikten sonra hızlı adımlarla yanıma geldi ve daha çok beklemediğim bir şey yaparak kollarını boynuma dolayarak bana hafifçe sarıldı.

"Koray, hoş geldin."

Afalladığım için birkaç saniye hareket edemedikten sonra yanımda sallanan elimi sırtına kaydırdım ve hafifçe sırtını sıvazladım.

"Hoş buldum."

Asel, geri çekildikten sonra yanımda dikilen kıza baktı ve yüzünü hafifçe buruşturarak "Aa, Alara?" dedi. "Sen de mi buradaydın?"

"Hıı, evet, canım. Sevgilini ben içeri aldım."

Asel'in gözleri şaşkınlıkla büyürken, kaşlarımı iyice çattım. Sinirlenmiştim. Ona sevgili olmadığımızı söylemiştim ama o bunu bilmiyormuş gibi konuşuyordu.

"Biz sevgili falan değiliz," dedi Asel.

Kıza sinirle bakmaya devam ettim.

"Bunu sana söylemiştim zaten."

Kız yapmacık bir şaşkınlıkla elini ağzına götürdü ve "A, evet," dedi. "Doğru, unutmuşum."

Gözlerimi devirerek önüme döndüğümde Tan hocanın bize doğru ilerlediğini gördüm. Adam çattığı kaşlarının altından bana bakarken tekrar gözlerimi devirmemek için kendimi zor tuttum. İşim gücüm yokmuş gibi bir de bu adamla uğraşacaktım. Tabii eğer Alara haklıysa, adamın kıskançlığıyla da öyle.

Ve nedense içimden bir ses Alara'nın bu konuda haklı olduğunu söylüyordu.

Hoca yanımıza geldiğinde bana kısa bir bakış attıktan sonra Asel'e döndü.

"Asel, arkadaşınla bizi tanıştırmayacak mısın?"

Asel gülümseyerek bana döndü ve eliyle hocayı gösterdi.

"Dans hocam Tan," dedikten sonra hocaya döndü ve bu sefer beni işaret etti.

"Yeni partnerim Koray."

Adamın yüzü asılır gibi olduysa da bunu hızla sakladı ve "Dansçı demek?" dedi.

"Pek sayılmaz," diye mırıldandım. Hocanın kaşları havalandı.

"Nasıl yani?"

Asel benim cevap vermeme izin vermeden lafa atladı.

"Koray aslında dans etmeyi bilmiyor ama çok iyi bir öğrenci. Yarışmaya kadar mükemmel dans edeceğinden hiç şüphem yok."

Adam dehşetle gözlerini açarken "Ne?" dedi. Sanki annesiyle evlenmek istediğimi söylemiştim, bu saçma tepki de neydi böyle?

"Asel, sen ne yaptığının farkında mısın? Bu çok büyük bir risk ve o yarışmayı kazanmayı ne kadar çok istediğini en iyi ben biliyorum. Sana istersen partnerin olabileceğini söylemiştim. Benim yerime daha dans etmeyi bile bilmeyen biriyle yarışmaya hazırlandığına inanmıyorum."

Adamın kendini beğenmiş lafları asabımı bozarken daha fazla sessiz kalamadım.

"Asel ne yaptığını çok iyi biliyor, hiç merak etmeyin. Ayrıca hocası olsanız da onun kararlarına burnunuzu sokma gibi bir lüksünüzün olmadığını da belirtmek isterim. Bu yarışmanın onun için ne ifade ettiğini de çok iyi biliyorum, endişeniz olmasın. Ha, bir de lütfen üç ay sonraki yarışmada en önde oturuyor olun. Olun ki birinci olduğumuzu öğrendiğinizdeki yüz ifadenizi görebileyim."

Hoca kelimenin tam anlamıyla dumur olurken, Alara denen kızın alttan alttan sırıttığını görebiliyordum. Asel'se şaşkınca yüzüme bakıyordu ama hiç umurumda değildi. Bu kendini beğenmiş herifin laflarının altında kalacak değildim elbette.

Asel ortalığın karıştırmasını istemiyor olsa gerek yavaşça koluma dokundu ve hocanın bana cevap vermesine izin vermeyerek "Bunca işinin gücünün arasında yarışmaya hazırlanacak vaktinin olmadığını sen de biliyorsun Tan," dedi. "Ayrıca ben Koray'a güveniyorum. Dans etmeyi henüz bilmiyor olabilir ama vücudu en az bizimkiler kadar esnek. Hem, ilk denememizi yaptık. Gayet hızlı öğreniyor, üç ayın sonunda mükemmel dans edeceğine eminim."

Ne yalan söyleyeyim, Asel'in beni savunması hoşuma gitmişti. Ayrıca şu kılkuyruk hocaya da gıcık olmuştum. O da Alara denen kız da asla muhatap olmayacağım türde insanlardı ama ne yazık ki Asel için onlara katlanmak zorundaydım.

"İyi," dedi dans hocası bana yan yan bakarak. "Umarım dediğin gibi olur da yanılan ben olurum Asel. Zira yarışmayı kaybetmeni hiç istemem."

Asel omuzlarını düşürdükten sonra "Umarım," diye mırıldandı. Sesindeki umutsuzluğu sezmiştim. Açıkçası bu gururuma dokunmuştu ama ona hak vermemek de elde değildi. Her şeyini bu yarışmaya bağlamıştı ve kaybederse yıkılırdı.

Neyse ki fazlasıyla mükemmel biriydim. Elbet dans etmeyi de şapadanak öğrenirdim.

"Neyse, biz artık gidelim. Malum çok çalışmamız gerek," dedi Asel.

"Nereye gidiyorsunuz? Burada çalışmayacak mısınız?" diye sordu Tan hemen. Her ne kadar ona gıcık olsam da sorusunun cevabını ben de merak ediyordum. Burada çalışmayacaksak beni niye buraya çağırmıştı? Ayrıca buradan başka bir yerde çalışabilir miydik ki?

"Üst katlarda hep ders var. Burada da sizin dersiniz var. Yan oda boş ama oraya çalışmaya gelenler oluyor. Malum koreografiyi gizli tutmam gerekiyor. Ne olur, ne olmaz."

Son cümleyi söylerken Alara'ya alaylı bir bakış atmıştı Asel. Hareketlerini çalacağını mı düşünüyordu? Ne yalan söyleyeyim o söylediklerinden sonra bunu da yapsa şaşırmazdım.

Alara "Hah," diyerek kafasını başka yöne çevirdiğinde, Tan "İyi, siz bilirsiniz," diye mırıldandı. Asel kafasını salladıktan sonra bana döndü ve "Sen dışarı çık. Eşyalarımı alıp hemen peşinden geleceğim," dedi. Onu onaylayan bir şeyler mırıldandıktan sonra neredeyse koşar adımlarla terk ettim salonu. Buradakilerle aynı havayı daha fazla solumak istemiyordum zira.

Dış kapının yanına vardığımda, kapıyı açarak kendimi sokağa attım ve ellerimi cebime yerleştirerek Asel'i beklemeye başladım. Çok geçmeden yanıma geldiğinde kapıyı kapatarak bana döndü.

Vakit kaybetmeden "Nereye gideceğiz?" diye sordum. Hakikaten buradan başka nerede dans edebilirdik ki?

Çantasını koluna asarken "Bizim eve," dedi. Gözlerimi büyütürken muzipçe güldüm ve "Beni eve atmak için fazla acele etmiyor musun? Tabii benim için hiçbir sakıncası yok ama daha ikinci buluşmamız ya hani," dedim sırıtarak.

Sözlerimin üzerine hafifçe kızarırken koluma geçirdi bir tane. Ne yalan söyleyeyim acıtmıştı.

Ama çok az.

"Ben de ne zaman kendin olacağını merak ediyordum. İçeride öyle sert sert konuşunca sapıklığın yok oldu falan sanmıştım ama nerede?"

Elimi havaya kaldırarak işaret parmağımı yüzüne doğru salladım.

"Çok yanılıyorsun. Ben sapık değilim, sadece çok yakışıklıyım ve bunun bilincinde olarak özgüvenliyim."

Asel kafasını sallayarak "Belli," dedi ve sesini kalınlaştırarak kendince beni taklit etti. "Lütfen üç ay sonraki yarışmada en önde oturuyor olun. Olun ki size ne kadar yakışıklı olduğumu gösterebileyim."

Ya da en azından taklit etmeye çalıştı.

Son cümlesine dayanamayıp gülerken "Ben öyle bir şey demedim," dedim. "Ayrıca yakışıklılığımı görmesi için en önde oturmasına gerek yok. En arkada oturan ve miyop olan bir kişi bile benden yayılan ışık yüzünden gözlerini kısmak zorunda kalır."

Ne? En yakın arkadaşlarımdan biri Mert Atalay'dı. Elbette ona benzeyecektim.

"Ay," dedi, beni kolumdan itekleyerek. "Bu muhteşem egon da olmasa ne yapacaksın bilmiyorum yani. Her neyse hadi yürü, eve gitmemiz lazım."

"Ne yürümesi kızım ya?" diyerek ilerideki arabamı işaret ettim. "Yavrum orada bizi bekliyor, görmüyor musun?"

Asel, arabama baktıktan sonra gözlerini şaşkınca büyüttü.

"Senin araban mı var?"

Kaşlarımı kaldırdım.

"Olamaz mı?"

"Yok, yani olabilir de... Ne bileyim, Mehmet amcanın yanına giderken yürümüştük ya hani, hatta sen yağmurdan sığınmak için kursa girmiştin falan. Araban olabileceğini düşünmemiştim."

Omuz silktim.

"Ama var."

"Aslında bu iyi oldu," dedi arabaya doğru ilerleyip beni gerisinde bırakarak. "Yolda kaybedeceğimiz zamanı dans etmek için kullanabiliriz."

Yürüyerek ona yetiştiğimde "Her şeyi nasıl buna bağlayabiliyorsun, anlamıyorum doğrusu," diye homurdandım. Yüz ifademe baktıktan sonra hafifçe güldü ve "Alışkanlık," diyerek omuz silkti.

Arabanın yanına geldiğimizde cebimdeki anahtarı çıkararak arabanın kilidini açtım ve şoför koltuğuna yöneldim. Asel de bir şey dememe ihtiyaç duymadan ön kapıyı açarak yan tarafıma oturdu.

Arabayı çalıştırdıktan sonra Asel'e döndüm.

"Evet, Asel Hanım. Sizdeyiz."

Elini havaya kaldırarak "Siz devam edin şoför bey, ben tarif edeceğim," dedi. Gülerek önüme dönerken "Hemen de havaya girdik bakıyorum," diye mırıldandım. Kıkırdamakla yetindi.

Ara sokaktan çıkarak ana caddeye girdiğimde "Şu üçüncü aradan sola sapacaksın," diyerek ileriyi gösterdiğinde, kafamı sallayarak onayladım onu.

Arabada sessizlik oluşunca, merak ettiğim bir şeyi sormak için araladım dudaklarımı.

"Arkadaşın olmadığını sanıyordum. Yani Gülsüm teyze ve Mehmet amcadan başka arkadaşın olmadığını..."

Kaşlarını çatarak bana döndü.

"Yok zaten."

"Kurstakiler arkadaşın değil mi?"

"Kurstakiler mi?" dedi şaşkınca. Kısa bir an sustuktan sonra "Ha, Alara'dan mı bahsediyorsun?" diye sordu yüzünü buruşturarak. "Ne arkadaşı yahu, o olsa olsa benim düşmanım olur."

"Alara'yla iyi anlaşamadığınızı fark ettim, merak etme. Hem ondan bahsetmiyorum zaten. Dans hocası var ya, onu diyorum."

"Tan'dan mı bahsediyorsun?"

"Evet, ona adıyla hitap ettiğine göre sadece hocan değil herhalde."

"Hayır, değil. Yani sadece dans hocam diyemem ama arkadaşım da sayılmaz."

Anlamayarak kaşlarımı çattığımda "Bak, nasıl anlatacağımı bilmiyorum ama benimle ilgili pek bir şey bilmiyor. Yani sen bile tanışalı birkaç gün olmasına rağmen hayat hikâyemi biliyorsun ama o benim önceki yaşamım hakkında en ufak bir fikre sahip değil."

"Arkadaşın olması için geçmişini mi bilmesi gerekiyor?" diye sordum imayla. Bu saçmalıktan başka bir şey değildi. "Ben şimdi senin sadece geçmişini bildiğim için arkadaşın mı oldum yani?"

"Öyle demek istemedim..." dedi oflayarak. Kendiyle çeliştiğinin farkındaydı ve açıklama yapmakta zorlandığı yüz ifadesinden belli oluyordu. "Bak Koray," dedi iç çekerek. "Tan'ın hakkını asla yiyemem. Maddi durumum çok kötü olmasına rağmen az bir meblağ ile kursuna yazılmamı sorun etmedi. Garson olarak çalıştığımı söylemiştim, bazen iş yoğunluğundan dolayı dersleri kaçırıyordum. Bunun üzerine hiç teklif etmememe rağmen bana özel dersler verdi, hem de hiç ücret almadan. Gülsüm annemi tanıyor, yani en azından onu anneannem sanıyor. Dediğim gibi buraya nasıl geldiğimle ilgili pek bir şey bilmiyor ve buna rağmen ara sıra Gülsüm annemi ziyarete bile geliyor. Tüm bunlar kulağa arkadaş canlısı geliyor biliyorum ama..."

Asel'in gösterdiği sokaktan dönerken ona kısa bir bakış attım ve "Ama o seni arkadaşı olarak görmüyor," diyerek devam ettirdim sözlerini.

Kafasını hızla bana çevirdiğinde gözlerinin şaşkınlıkla büyümüş olduğunu gördüm.

"Nasıl anladın?"

Umursamıyormuş gibi omuz silktim.

"Alara söyledi."

"Hah," dedi sinirle karışık bir alayla. "Kendisinin de Tan'a yanık olduğunu söyledi mi bari?"

"Söyledi."

Gözlerini sanki mümkünmüş gibi daha da büyüttü ve "Bence Alara'yla arkadaş olan sensin. Tüm bunları ne ara konuştunuz?" diye sordu, inanamıyormuş gibi.

"Bana kapıyı açan oydu ve dansın bitene kadar beni fark etmedin. Bende sen beni görene kadar o kızın anlattıklarını dinlemek zorunda kaldım. Ayrıca ne o kız ne de dans hocan benim muhatap olabileceğim türde insanlar değil. Ben öyle herkesle arkadaş olmam."

Eliyle ileriyi işaret ederek "Şu ikinci aradan sağa döneceksin," dedi ve kafasını bana çevirerek ekledi. "Ayrıca bu da ne demek oluyor?"

"Başkalarının arkasından iş çeviren ya da çevirmeye kalkan ve yalan söyleyen insanlardan nefret ederim. Alara, sırf Tan denen herifin sana ilgisi var diye senden nefret ediyor ve elinde olsa seni kurstan bile attırır. Tan desen beni senin yanında görünce kim olduğumu bilmeden bana karşı önyargılı davrandı ve dans etmeyi beceremeyeceğimi ima etti. Bunlar tahammül edilebilir davranışlar değil, en azından benim gözümde."

Kısa bir süre sessiz kaldıktan sonra "Sanırım haklısın..." diye mırıldandı ve hemen ardından omuz silkti. "Ama zaten onların arkadaşım olmadığını söylemiştim. Eğer yarışmayı kazanırsam Alara'yı bir daha görmeyeceğim zaten ve şans yüzüme güler de kurs açabilirsem kazandığım paralarla Tan'a olan borcumu ödemek istiyorum."

Dilimi dişlerimin üzerinde gezdirdim ve homurdanarak "Tan'ın senden istediği şeyin para olduğunu sanmıyorum," dedim.

"Ona hiçbir şekilde ümit vermedim, yakın davranmadım," dedi kafasını sallayarak. "Yani benim bir suçum yok. Evet, benimle ilgileniyor olabilir ama ben ona karşı bir şey hissetmiyorum. Ne yapabilirim?"

"Doğru," dedim kafamı sallayarak. "Zorla güzellik olmaz. Birini zorla sevemezsin, tıpkı kalbinden zorla çıkaramayacağın gibi."

Son kelimelerim benden izinsiz dökülmüşlerdi dudaklarımdan. Ses tonum sona doğru kısılsa da, Asel duymuştu kelimelerimin çığlığını.

"Biliyor musun?" diye sordu, sırtını koltuğa yaslarken. "Kalbini kıran kişiyi çok merak ediyorum. Bunu senin gibi birine nasıl veya neden yaptığını..."

"Merak edecek bir şey yok," dedim omuz silkerek. "İyilik denen güzel şey, nefes alan herkesin kalbine dokunamamış ne yazık ki. Ben de iyiliğin dokunamadığı o taş kalplerden birine denk geldim, hepsi bu."

Asel cevap vermedi. Belki de cevap verecek bir şey bulamamıştı. Yine de uzatmaması bir nebze olsun rahatlatmıştı içimi. Eskiler üzüyordu çünkü.

Eskiler hep üzerdi zaten. Anılar kötü olsa da acıtırdı, iyi olsa da. Kötü olanların neden acıttığı malumdu zaten. İyi olanlarsa o günleri bir daha yaşayamayacağımızı hatırlattığı için acıtırdı.

Benim son cümlelerimin ardından Gülsüm teyzenin evine gelene kadar arabanın içinde sadece Asel'in sesi yankılandı. O da yolu tarif etmek zorunda olduğu için konuşmuştu.

Nihayet Gülsüm teyzenin evinin önüne geldiğimizde arabayı küçük bahçenin önüne park ettim ve arabadan inmeden canlı bir turuncuya boyanmış iki katlı eski eve baktım. Açıkçası rengi fazla dikkat çekiciydi ama evi şirin göstermişti.

Asel kapıyı açarak arabadan inerken "Hadi, Gülsüm anne bizi bekliyor," diye mırıldandı. Bir şey demeyerek ben de arabadan indim ve arabayı kilitledikten sonra bahçe kapısından içeri giren Asel'i takip ettim.

Yeni boyandığı ağır kokusundan belli olan beyaz, demir kapıdan içeri girdikten sonra kapıyı kapatarak tekrar Asel'in peşine takıldım.

Küçük bahçenin ortasına küçük taşlardan yol yapılmış ve yolun iki kenarı da rengârenk çiçeklerle donatılmıştı. Taş yol haricinde her yer yemyeşildi. Bahçenin bazı yerleri kare şeklinde bölmelere ayrılmış ve ayrılan yerlere bir şeyler ekilmişti. Ayrıca bahçenin sağ tarafında dört kişilik bir yemek masası, sol tarafında ise bahçe sandalyesi vardı. İki katlı küçük evin dışı dediğim gibi canlı bir turuncuya boyanmış ve pencere kenarları küçük çiçek saksılarıyla donatılmıştı.

Açıkçası bu yaşıma kadar böylesine narin bir ev görmemiştim. Masallardan fırlamış gibi görünüyordu.

Asel, evin kapısına geldikten sonra çantasından anahtarlarını çıkarırken "Bayıldın değil mi?" diye sordu keyifli bir sesle. "Gülsüm anne emekli maaşının neredeyse yarısını bahçe için harcıyor. Kendi başına bu kadar şey yapması çok zordu ama neyse ki ben vardım. Burada yaşamaya başladığımdan beri ev ve bahçe için uğraşıyoruz. Doğrusu emeklerimizin karşılığını fazlasıyla aldık."

"Gerçekten harika olmuş," diye mırıldandım, hayranlığım sesime yansımıştı.

Asel "Beğenmene sevindim," dedikten sonra kapıyı açtı ve ayakkabılarını çıkararak içeri girdi. Arkasından gidip gitmediğime bakmadan çantasını girişteki portmantoya koydu ve "Gülsüm annem!" diye bağırdı içeri doğru. "Neredesin yahu? Bak, biz geldik!"

Asel'in tavrına gülmemek için kendimi kasarken ayakkabılarımı çıkarak içeri girdim ve kapıyı arkamdan kapattım. Asel, Gülsüm teyzenin adını bağırarak alt kattaki odalara göz atarken evi incelemeye başladım. Eski olduğu her halinden belliydi. Tavan, çatı katındaki dairelerin çatıları gibi tahtadandı. Yerlerde parke vardı ama onun yeni yapıldığı her halinden belliydi.

Alt katta 3 oda vardı. Durduğum yerden görebildiğim kadarıyla bunların biri mutfaktı. Ayrıca salonda yukarı çıkan tahta merdivenler vardı. Muhtemelen banyo üst kattaydı.

Asel bağırmaya devam ederek mutfağa doğru ilerlerken tahta merdivenlerin başında bir kadın beliriverdi.

"Ne bağırıyorsun be deli kız? Yaşlı mı var senin karşında? Benim kulaklarım senden daha iyi duyuyor!"

Yaşının en büyük kanıtı olan çizgilerle dolu yüzünü hafifçe buruşturan yaşlı kadına baktım. 1,55 boylarındaydı. Griye çalan saçlarını tepesinde narin bir topuz yapmıştı ve üzerindeki çiçekli elbisenin üzerine beyaz bir şal takmıştı.

Asel, merdivenlere doğru dönüp aynı Gülsüm teyze gibi yüzünü buruşturdu.

"Madem duyuyorsun, neden cevap vermiyorsun?"

Gülsüm teyze merdivenlerden inerken gözleri bana takıldı. Yüzünü hızla büyük bir gülümseme kaplarken, Asel'in sorusunu duymamış gibi yaptı ve "Koray sen misin?" diye sordu. "Ay, maşallah! Sen ne kadar yakışıklısın böyle ayol!"

Gülsüm teyzenin tatlı şaşkınlığına sırıttım ve merdivenleri inince yanına giderek elini öptüm.

Ama öptüğüm eli başıma koymadım, tabi ki bilerek...

"Siz de çok güzel görünüyorsunuz. Sahi, kaç yaşındaydınız acaba? Otuz beş oldunuz mu ki?"

Gülsüm teyze şen bir kahkaha attıktan sonra "Ay sen ne tatlı bir şeysin!" diyerek yüzümü avuçlarının arasına aldı ve yanaklarımı şapur şupur öptü. Normalde böyle şeylerden hoşlanmazdım ama nedense Gülsüm teyze yapınca hoşuma gitmişti.

"Hakikaten sen neye dönüştün böyle?" diye sordu Asel kaşlarını kaldırarak. "Hayır, sapık olduğunu biliyordum da bir yaş aralığın olduğunu sanıyordum. Bu kadarına ben bile şaşırdım yani!"

Tam Asel'e cevap vermek için dudaklarımı aralamıştım ki Gülsüm teyze bana izin vermeyerek araya girdi.

"Ay, Asel kıskanmasana kızım. Sen bu çocuğu nereden buldun, doğruyu söyle. Kaçırmadın değil mi?"

"He Gülsüm anne kaçırdım," dedi, Asel alayla. "Çocuktaki boyu görmüyor musun? Ben bunu nasıl kaçırayım, Allah aşkına?"

Gülsüm teyze Asel'e hak vererek kafasını salladı. "Doğru, sen bu yerden bitme boyunla kaldıramazsın bu dalyan gibi çocuğu."

"1.72 benim boyum Gülsüm anneciğim, hatırlatırım."

"Olsun," dedi Gülsüm anne omuz silkerek. "Bu, 1.90'lık çocuğun yanında cüce gibi kaldığını değiştirmiyor."

"E, şey," dedim araya girme ihtiyacı hissederek. "O kadar yokum ne yazık ki, 1,85'im ben."

Asel bana gözlerini devirirken, Gülsüm teyze gülümseyerek "Aynı şey yavrum, ne farkı var?" dedi.

"Hemen pabucumu dama attın ya, ne diyeyim ben sana Gülsüm anne? Ay, neyse, karnım çok aç benim. Bahçeye kurmamışsın sofrayı, mutfağa mı hazırladın?"

"Evet ama önce doğru banyoya. Ellerinizi yıkamadan giremezsiniz mutfağımdan içeri."

Asel omuzlarını düşürerek merdivenlere yöneldiğinde Gülsüm teyze bana döndü.

"Her ne kadar yakışıklılığında aklımı başımdan alsan da, kurallarımı unutmadım yavrucuğum. Sen de doğru banyoya gidiyorsun, haydi marş marş!"

İstemsizce gülerek kafamı salladım ve merdivenlere yöneldim. Asel'in peşine düşerek üst kata çıktığımda tahminimde haklı çıktığımı anladım. Banyo ve tuvalet buradaydı. Ayrıyeten iki oda daha vardı.

Asel banyodan içeri girerken diğer odaların kapılarına baktığımı görmüş olacak ki "Yatak odalarımız," dedi. Kafamı sallayarak onu anladığımı belirttikten sonra banyonun kapısında durarak Asel'in elini yıkamasını bekledim.

Asel yıkadığı ellerini havluya kuruladıktan sonra yanıma gelerek "Acele et," dedi. "Gülsüm anne çok güzel yemek yapar, bunu kaçırmak istemezsin."

Gülerek banyodan içeri girerken "O kadar diyorsun yani," diye mırıldandım.

"O kadardan da çok. Altmış yaşına geldi ama hala birçok kişiye taş çıkaracak kadar mükemmel yemek yapar."

Ellerimi yıkarken karşımdaki aynadan Asel'e baktım.

"Kulakları ağır mı işitiyor?"

Asel omuzlarını düşürdü. "Tam değil. Yani yakınındayken pek problem olmuyor ama gördüğün gibi alt kattan üst kata bağırdığımda duyamayabiliyor."

Yüzünün asıldığını gördüğümde destek olmak istercesine "Yaşına göre bu çok normal," dedim.

"Biliyorum ama şu geçen birkaç senede her şeyim o oldu. Ona bir şey olacak diye ödüm kopuyor."

Asel'in yanına gittikten sonra omuzlarından tutup bana bakmasını sağladım.

"Gülsüm teyze seni cebinden çıkaracak kadar sağlıklı. Ona bir şey olmayacak tamam mı? Kendi kendine kuruntu yapmaktan vazgeçmelisin."

Tekrar "Biliyorum ama," ile başlayan bir cümle kurmaya başladığında lafını keserek, "Yarışalım mı?" diye sordum. Kafasını dağıtmak için daha etkili bir yöntem bulamazdım.

"Ne?" diye sordu şaşkınlıkla.

"Mutfağa kadar yarışalım. Sandalyeye ilk oturan kazanır."

"Rövanş diyorsun yani?" dedi gülerek. "Tamam, bana uyar."

"O zaman üç," dedim merdivenlere dönüp sağ ayağımı öne atarak. Hareketlerimi tekrar ettikten sonra "İki," dedi ve ikimiz de önümüze döndük.

"Bir, başla!"

Çocuk gibi birbirimizi ittire kaktıra merdivenlerden indikten sonra mutfağa doğru koştuk ama aynı anda kapıdan içeriye girmeye kalktığımızda kapının arasında sıkışıp kaldık. Ne kadar zorlarsak zorlayalım ikimiz de içeri giremiyorduk.

"İlahi çocuklar, deprem oluyor sandım ayol! Evin içinde koşulur mu öyle? Eski evi başımıza yıkacaksınız vallahi!"

Gülsüm teyze oturduğu yerden gülerek kafasını sallarken "Gülsüm teyze söyle ona geri çekilsin," dedim.

"Nedenmiş o? Asıl sen geri çekil," diyerek ittirdi beni Asel.

Bu sefer ben onu ittirip "Hayır, sen çekil," dedim.

"Hayır, sen dedim!"

"Hayır, sen!"

İkimiz öylece bağrışarak birbirimizi ittirirken birden ne oldu anlamadım ama Asel hafifçe geri çekilince boşluğa gelmiş olacak ki geriye doğru yalpaladı ve sırt üstü düşüş pozisyonuna geçti. Refleksle onu yakalamak için uzandığımda ben de dengemi kaybettim ve ikimiz birden yeri boyladık.

Neyse ki düşmeden evvel beline sardığım kolum sayesinde yerlerimizi değiştirmiş ve onun üzerime düşmesini sağlayabilmiştim.

Ben, belimin acısıyla yüzümü buruştururken; Asel de şaşkınca yüzüme bakıyordu. Uzun, dalgalı saçları yüzümün her bir tarafına dağılarak sadece ona odaklanmamı sağlamıştı. Mavi gözlerini kocaman açmış, dudaklarını birbirine bastırmıştı.

Yüzü, hayatımda gördüğüm en güzel şey olabilirdi.

"Ne yaptığınızı göremiyorum ama biraz daha öyle durursanız öpüştüğünüzü düşüneceğim vallahi. Sizi gidi yaramazlar, çabuk kalkın bakayım yerden!"

Gülsüm teyzenin sesi ikimizi de kendimize getirirken Asel hızla üzerimden kalkarak masaya doğru ilerledi ve Gülsüm teyzenin karşısındaki sandalyeye oturdu.

Ben de afallamış bir halde yattığım yerden doğrulurken Asel'in "Ben kazandım," diye mırıldandığını duydum. Bunu bana bakmadan söylemişti. Utanıyor olsa gerekti.

Neden hızlandığına anlam veremediğim kalbimin sakinleşmesi için derin nefes alıp verirken "Pekâlâ, yine sen kazandın," diyerek masaya doğru ilerledim. Hiç düşünmeden Asel'in yanındaki boş sandalyeye yöneldiğimde, Gülsüm anne "Koray," diyerek durmama neden oldu. Başımı ona çevirdiğimde yanındaki sandalyeyi işaret ederek "Buraya gel yavrucuğum, Asel'e hiç güvenmiyorum," dedi.

Yüzüme yayılan sırıtışla birlikte onun yanına doğru ilerlediğimde, Asel'in homurdandığını duydum.

"Koray buradan gidecek ve yine bana kalacaksın, biliyorsun değil mi Gülsüm Sultan?"

"Niye, dans partnerin olmadı mı? Daha çok gelir buraya," diyerek bana döndü. "Öyle değil mi yavrucuğum?"

"Tabii," dedim hiç düşünmeden. "Gelirim."

Gülsüm teyze zaferle gülümserken, Asel suratını asarak önündeki çorbayı içmeye başladı.

"Koray bak sırf sen geleceksin diye bir sürü şey hazırladım. Hepsinden yiyip tıka basa doldur karnını, tamam mı?"

Masaya şöyle bir göz atıp Mert'in burada olsa mutluluktan bayılacağını düşünerek keyiflendim ve "Tamam," dedim.

Gülsüm teyze çorba doldurduğu tabağı önüme koyduğunda "Afiyet olsun," diye mırıldandı. "Üniversite okuyormuşsun. Ev yemeklerinden uzaksındır sen şimdi. Doya doya ye, e mi?"

"Yerim yemesine de, ev yemeklerinden pek uzak sayılmam aslında," diye mırıldandım. "Yani her gün ev yemeği yemiyorum tabii ama sık sık yiyebiliyorum."

"Öyle mi, nasıl?"

"Aynı bölümde okuduğum dört yakın arkadaşım var. İkisiyle aynı evde oturuyorum. Diğer ikisinden biri kız kuzeniyle başka evde oturuyor, öbürü de ailesinin yanında. Kuzeni olan arkadaşımın adı Mert, kuzeninin adı da Derin. Derin çok güzel yemekler yapıyor. Sık sık Mertlere gittiğimiz için onun yemeklerinden yiyebiliyoruz. Ailesiyle oturan arkadaşım da Feza. Onların da kafeleri var. Feza'nın annesi bizi çok sever ve ne zaman onlara gitsek bizi aç göndermez."

"Ah, öyle mi?" dedi Gülsüm teyze. "Çok güzel. Peki, aynı evde oturduğun arkadaşların nasıllar?"

Çorbamdan bir kaşık aldıktan sonra "Kamer'le Gökay," dedim. "Gökay'ın pek bir şeyden anladığını söyleyemem. Yani tabii yemek yemek ve evi dağıtmak hariç... Ama Kamer çok titizdir. Evi asla dağınık bırakmamıza izin vermez. Az buçuk bir şeylerden de anlar. Onun sayesinde menemen ve makarna yapmayı öğrendim mesela. Patates de kızartabiliyorum. Omlet ve birkaç küçük şeyi de yapıyorum. İdare ediyoruz yani."

Asel yüzünü tabağından kaldırarak yüzüme baktı. Anlattıklarım ilgisini çekmişe benziyordu.

"Hiçbirinin kız arkadaşı yok mu?"

Sorunun sahibi Asel'di. Ona bakarak cevap verdim.

"Birkaç güne kadar hepimiz saptık ama hiç beklemediğim şeyler oldu," dedim kafamı sallayarak. Derin'in Feza'yla çıkmaya başlaması, Kamer'in Elif denen o kızla tanışması, Beril'in okulun ilk gününden grubumuzun içine düşüp özellikle Mert'i etkilemesi beklenmedik şeylerdi. Öyle ki Asel'in benim hayatıma girmesi bile kırk yıl düşünsem aklıma gelmeyecek bir şeydi.

"O ne demek?" diye sordu Gülsüm teyze.

"Aman," dedim elimi sallayarak. "Ben bile anlamadım. Ne desem boş yani, boş ver Gülsüm teyze."

Gülsüm teyze daha fazla zorlamadan başka bir şey sorunca konu değişti. Hatta yemeğin sonuna kadar öyle çok şeyden konuşmuştuk ki bir süre sonra başım dönmeye başlamıştı.

Yemeğin sonunda Gülsüm teyze biraz uzanacağını söyleyip üst kata çıkmıştı. Biz de Asel'le birlikte masayı toplayıp mutfağı temizlemiştik.

Nihayetinde işimiz bittiğinde "Evet," dedi Asel, tezgâha sırtını yaslayarak. "Nihayet dans edebileceğimiz evreye geçtik. Üzerine rahat bir şeyler getirdin değil mi?"

Kafamı sallayarak "Evet, arabamda," dedim.

"Güzel. O zaman ben yukarı çıkıp üzerimi değiştireyim. Sen de eşyalarını arabadan alarak karşı odada üzerini değiştir. Sonra da çalışmaya başlayalım."

"Asel, sorması ayıp nerede çalışacağız. Bahçede falan mı?"

Gülerek "Kendini yoldan geçen herkese göstermeye meraklıysan bahçede de çalışabiliriz. Benim için sorun olmaz," dediğinde yüzümü buruşturdum. Kimsenin beni saçma salak hareketler yaparken izlemesini istemiyordum doğrusu. Dans etmeyi iyice öğrenene kadar beklemelilerdi.

"Ben eşyalarımı almaya gidiyorum," diyerek mutfağın çıkışına yöneldiğimde arkamdan kıkırdadığını duyabiliyordum.

Evden çıktıktan sonra bahçenin önüne park ettiğim arabamdan sırt çantamı alarak tekrar eve geçtim ve Asel'in bahsettiği odaya girerek üzerimi değiştirdim. Üzerime eski, geniş tişörtlerimden birini geçirmiş, altıma da tam dizimde biten siyah bir şort giymiştim.

Üzerimden çıkardıklarımı çantaya tıktıktan sonra odadan çıktım ve mutfakta su içen Asel'i gördüm. Dizinin altında biten siyah, dar bir tayt ve yine dar, açık pembe bir atlet giymişti. Koyu kahve saçlarını tepesinde toplamıştı ve ne yalan söyleyeyim, oldukça güzel görünüyordu.

Asel su bardağını tezgâha koyduktan sonra bana döndü ve beni baştan aşağı süzdü. Yüzünü memnun bir ifade kaplarken "Evet, bunlarla daha rahat edersin," diyerek mutfaktan çıktı.

Karşıma dikildiğinde "E, nerede dans edeceğiz?" diye sordum tekrar.

Gözleri yanımızdaki kapalı kapıya kaydığında, elimle odanın kapısını işaret ederek "Orada mı?" diye sordum. Kafasını salladığında ondan önce hareket ederek ilerledim ve kapalı kapıyı açarak içeri girdim.

Girdiğim gibi de kalakaldım.

Odada hiçbir şey yoktu, bir duvarı boydan boya kaplayan ayna dışında. Oda buz mavisine boyanmıştı ve bu fazla iç açıcıydı. Odadaki iki pencere de tül perde yerine beyaz stor perdeyle kapatılmıştı.

"İşte... Asel Çakır'ın dans kursuna hoş geldiniz! Şimdilik iki kişiyiz ama ileride daha çok öğrenciye sahip olabilmeyi diliyorum."

"Demek odayı dans salonuna çevirdin," dedim hayranlığımı gizlemeyerek.

"Evin en büyük odasını sahiplenmek için Gülsüm anneyle epey uğraşmam gerekti ama başardım," dedi kıkırdayarak. Sonra gidip storları açtı ve "E, hadi başlayalım," dedi. "Yeterince oyalandık."

"Pekâlâ," dedim aynanın karşısına geçerek. "Emrinize amadeyim hanımefendi."

Asel, gülerek yanıma geldi ve aynadan gözlerimin içine baktı.

"Geçen gün yaptığımız hareketleri unutmadın değil mi? Tekrar yaptın?"

Suçluluk duygusuyla elimi enseme atı kaşırken "E, pek sayılmaz," dedim. "Ama hareketleri unutmadığıma eminim."

Asel suratını asarak "Olmaz ki böyle," dedi. "Çaba göstermen gerektiğini biliyorsun Koray."

"Biliyorum, affedersin," dedim pişmanlıkla. "Bundan sonra tekrarları yapacağıma emin olabilirsin."

İç çekti.

"Peki, öyle olsun. Önce tekrar yapalım o zaman."

Kafamı sallayarak onu onayladım ve tam karşısına geçtim. Ellerimi havaya kaldırdığımda, ellerini ellerime kenetledi ve kollarını uzatarak benden uzaklaştı.

Böylece eski hareketleri tekrar etmeye başladık.

Açıkçası bir ara unuttuğumu sanıp korksam da iyi kıvırmıştım. Neyse ki unuttuğum bir şey yoktu.

Asel, hareketlerin sonunda benden birkaç adım uzaklaşarak "Aferin, unutmamışsın," dedi. Göğsümü kabartarak "Ne sandın?" diye sorduğumda, kafasını sallayarak güldü ve "Hemen geliyorum," dedikten sonra koşar adımlarla odadan çıktı.

Geri döndüğünde elinde telefon vardı. Kaşlarımı kaldırarak telefona baktığımda "Yarışmada dans edeceğimiz müziğe alışman gerekiyor," diye mırıldandı ve bir şarkı açtı. Telefonu pencerelerden birinin önüne koyduktan sonra tekrar karşıma dikildi.

Telefonun olduğu yere bakarak şarkıyı dinlerken birkaç kelimeyi yakalamayı başardım.

"Ne anlatıyor?" diye sordum, az çok neden bahsettiğini anlasam da.

"Hayallerin gerçekleşebilir olduğundan bahsediyor. Bu şarkı benim için çok değerli. Ondan güç alıyorum."

"Anladım," dedim kafamı sallayarak.

"E, hadi, yeni hareketler öğrenme zamanı. Hazır mısın?"

Güldüm. "Çok."

"O zaman," diyerek ellerimi tuttu ve beline yerleştirdi. "Zıplayıp kucağına çıkacağım ve kafamı arkaya doğru eğeceğim. Sen de belimden tutarak beni hafifçe çevireceksin. Anladın mı?"

"Gibi gibi," diye mırıldandım.

"Eh, üç deyince o zaman."

"Tamam," diyerek onayladım onu.

Üçe kadar saydıktan sonra dediği gibi onu belinden tutarak kaldırdım. Asel hızla bacaklarını belime doladığında, onu sırtından destekleyerek geriye yatırdım ve dediği gibi hafifçe yayıldıktan sonra onu tekrar kendime çektim.

Ellerini omzuma yerleştirdikten sonra "Çok güzel," dedi. "Bunu bir kez daha yapıp en baştan alacağız. Tamam mı?"

Tekrar onaylayarak kafamı salladım ve onu yere indirdim.

Şarkı, tekrar tekrar baştan başlarken akşama kadar dans ettik Asel'le. Bazen ilk anlatışında kaptım hareketleri, bazen birkaç kez denemek zorunda kaldık ama tüm tecrübesizliğime rağmen iyi iş çıkarmıştım.

Bir ara Gülsüm teyze limonata getirerek mola vermemizi sağlamıştı. Hatta limonatalarımızı içene kadar yanımızdan ayrılmamış ve benimle dans bile etmişti.

Asel'le dans ederken, kendimi özgür kalmış gibi hissediyordum. Onun doğallığı beni rahatlatıyordu ve dans etmek de gevşememi sağlıyordu. İtiraf etmem gerekirse o, ruhuma; dansı da bedenime iyi geliyordu.

Ve ben bu işten giderek daha fazla zevk alıyordum.

ღ ღ ღ

Nasıldı bölüm?🙈 Umarım beğenmişsinizdir. 🙏🏻

Gülsüm teyzeyi sevdiniz mi ayol?😂🤭

Tan ve Alara hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce ilerleyen zamanlarda Koray'la Asel'in başına iş açabilirler mi?🤦🏻‍♀

Oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin lütfen. 🙏🏻🤗

Yeni bölümde görüşmek üzere, kendinize çok iyi bakın!

İnstagram: rabiiaosma

Twitter: bayanclara

Continue Reading

You'll Also Like

1.9M 31.2K 52
- Ahh...abim gelicek yapamayız.. Üstümdekileri delice yırtarak çıkardı. - Abini boş ver gece. Bugün gelmeyecek güzelim Erkekliğini boxer'ından çıkar...
3.3M 119K 65
Berdel'e kurban gitmiştim. Hiç tanımadığım, bilmediğim bir adamla evlendiriliyordum. İkiz erkek kardeşim yerine ben hayatta kalmıştım, ben yaşamıştım...
1.1K 69 3
Kendine teşekkür et. O mermer zemine güvenle attığın adımların, Diline yayılan o en sevdiğin kahvenin Tadına vardığın güzel anların Ve sevdiğin ço...
205K 3.7K 20
*Bu hikaye her şeyden önce zorbalık yaşayan, aile ve sınav baskısı hissedenler için. Ben ve karakterlerim her zaman yanınızdayız. Mesafe ilişkisidir...