#9 - Mektup

41.1K 2.1K 246
                                    

[Multimedia: Gökay Başer 🏍️]

Başımı mektuptan kaldırarak bakışlarımı boş duvarla birleştirdikten sonra "Yok artık," diye mırıldandım şaşkınlıkla. Bu... Bu nasıl bir tesadüftü? Bu nasıl mümkün olabilirdi? Ah, kafam almıyordu.

Gözlerim tekrar mektuba kayarken, kahvelerimi mektubun sonundaki ismin üzerine diktim. Şimdi anlıyordum bu ismin bana neden bu kadar tanıdık geldiğini. Meğer... Şaşkınlıkla gülerken kafamı iki yana salladım. Beril'i hiç yadırgamamam, onu sanki uzun zamandır tanıyormuşum gibi hissetmem bundandı demek. Onu gerçekten tanıyordum, hem de 10 yaşımdan beri.

Kalbimde tanımlayamadığım bir şeyler harekete geçerken ne hissedeceğimi şaşırmış durumdaydım. Ben onun kahramanıydım, yani tabii küçükken. Gerçi en son beni kahramanlıktan men etmişti ama sonuçta onun hayatını kurtarmıştım. Bence onu ne kadar kırmış olursam olayım hala kahramanı sayılırdım.

Sayılırdım, değil mi?

Boğazımda oluşan düğümü göndermek istercesine üst üste yutkundum ve gözlerimi tekrar mektuptaki kelimelerin üzerine diktim.

'Çünkü sen benim abim değilsin, sen benim süper kahramanımsın ve ben seni çok seviyorum!'

Nereden bilebilirdim; küçük bir kız çocuğunun yazdığı bu cümlenin canımı böyle yakacağını, yüreğime böyle dokunacağını? Ben hep Mert Atalay'dım. Onumda neysem yirmi üçümde de oydum. Yakışıklı, havalı, egosu kendinden büyük, deli dolu olan o çocuktum. Üstelik küçük yaşıma rağmen birinin hayatını kurtarmıştım. Beril'in... Beril benden küçüktü. Hatırlıyordum da; kendimi onun abisi gibi hissederdim hep. Tek çocuk olduğum için kardeş duygusunu hiç tatmamıştım ama onunla dalga geçmek, ona abilik taslamak ya da ne bileyim, ayak işlerimi ona yaptırmak hoşuma giderdi.

Onun bana hayran olduğunun farkındaydım ama bunu normal olarak karşılamıştım. Yani, kim olsa kendisini koruyan, kollayan ve hatta hayatını kurtaran birine hayranlık duyardı. Bu, kız çocuklarının babalarına duydukları hayranlık gibiydi. Ya da en azından ben öyle sanmıştım.

'Şimdi gitmek istiyorum çünkü sen beni hep üzüyorsun. Artık seni görmek istemiyorum!'

Şu cümleyi ilk okuduğum anı hatırlıyordum. Acıtmıştı. Beril mektubu kucağıma bırakıp koşarak evimizden uzaklaştığında ne hissedeceğimi şaşırmış vaziyetteydim. Bir de üstüne bu mektubu okuduğumda çökmüştüm. Onun bana olan duygularını ilk kabullenişimdi o mektup.

'Gideceğim yerde kendime yeni bir kahraman bulup ona âşık olacağım! Sen de üzüntüden öleceksin! Ha-ha-ha!'

Bulmuş muydu gerçekten? Çocukken bir şeyleri unutmak daha kolaydı. Benim için de öyle olmamış mıydı? Ona tekrar ulaşmak için elimden geleni yapmış ve başaramayınca da kolay olanı seçip unutmuştum.

Sahi, o da unutmuş muydu beni?

Sondaki gülüş sanırım hayatın bana karşı olan tavrını yansıtıyordu. Dileği tutmuş muydu? Sevgilisi onun yeni kahramanı mıydı? Ben gerçekten üzüntümden ölecek miydim?

Korkunçtu belki ama sanırım gidişatım bu yöndeydi.

Mektubu okuduktan sonra sırtımı dolaba yaslayarak yere kaymıştım ve dakikalardır parkenin üzerinde oturuyordum. İnce eşofmanımdan dolayı biraz üşüyordum lakin mektubu okuduktan sonra içimde çıkan yangın bunu hissetmemi engelliyordu.

'Hoşça kal, artık süper kahramanım olmayan Mert! Seni hiç özlemeyeceğim!'

Uzattığım bacaklarımı kendime çektim ve çenemi dizlerimin üstüne yaslayarak boş duvarı izlemeye başladım. Ne düşüneceğimi, ne yapacağımı şaşırmış vaziyetteydim. Göz kapaklarımın açık durmakta zorluk çektiğini fark ettiğimde, onlara istediğini verdim ve kendi kendime "Beni gerçekten hiç özlemedin mi Beril?" diye mırıldanırken gözlerimi yavaşça kapattım.

KIZIL YILDIZ (B.A.K.) ~ TamamlandıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin