Karaca ve Barış (Tutku ve Teh...

由 casablanca94

941K 57.3K 18.5K

(FİNAL YAPILDI)Hiçbir aşk bu kadar zor olmamış hiç kimse aşkı bu kadar çok istememişti. Aşktan dili yanmış bi... 更多

KARACA
Rekabet ve Ödül
Ses
Baran ve Karaca
Yangın
Tartışma
Hemşire
Trajedi
İyi Değilim
Sahip Çıkmak
Yardım Part-1
Yardım Part-2
Kısa Yol
Keşke
Baran
Ateşle Oynuyorsun
Dans
Mutluluk
DUYURU+YB'DEN KESIT
Anı yaşamak
Yük
Deniz
Sezen
Gerçek ve Yalan
Sınav
Adaleti Sağlamak
Gerçek Aşk Ölümsüzdür ve Utanç
Vazife
Tek Gerçeğim
Çok Amaçlı
Gizli Birliktelik
Hayal kırıklığı
Gözü Yaşlı
Zaaf
Saf
İntikam
İki Seçenek
Geri Geleceğim
Karaca'nın korkusu
Kahredici
Avlanmak
Mezar
Umut
Başka bir dönem
Paris
25.08.2016
Evet
Kutlama
Cennet
Barış'ın yanı
Eğlenceli gece
Amerika
Las Vegas
Merhaba Barış
Doğru Olan
Yol
Masum Değiliz
Kutlama
Hisse
Arkadaşlar İyidir
İyi bir adam
Beklenti
İnsan olmak
Tebrik ederim
Duyuru+Finalden KESİTLER
FİNAL-1
FİNAL-2
YENİ HİKAYE TANITIMI
YENİ HİKAYEMİZ YAYINLANDI

Akın Karakurt

16.8K 995 487
由 casablanca94

Evet canlarım sizi özledim,uzun bir aradan sonra Merhaba.Uzun zamandır bu kadar keyif aldığım bir bölüm daha yazmamıştım herhalde. O yüzden beğeneceğinize inanıyorum. OY VERMEYİ UNUTMAYALIM olur mu?:)

Yeni bölüm haftaya CUMA. Keyifli okumalar.

NOT:Bölümdeki Quintessa Meritage şarabının asıl fiyatı 170 Dolar, yani 595 TL. Neden yazdığımı okuyunca anlayacaksınız:) Şarkımızda bölüme HARİKA UYGUN.

*-*-*-*-*

Zaman ilerlerken Bayraktar Yalısında koşuşturmaca hakimdi. Evin erkekleri o gece için pek bir şey yapmasa da anne Bayraktar fazlasıyla heyecanlıydı. Öyle ki Karaca'ya da bunu bulaştırmaya çalışıyordu. Genç kızın ise bunu umursadığını söylenemezdi. O son olanlardan sonra aklını boşaltmak adına o gece ne giyeceği ile ilgileniyordu. İki gündür Sezen'le de konuşmuyordu. Daha doğrusu Sezen sürekli onu geçiştiriyordu. Baran'dan haber yoktu ve Barış.. O birkaç kere arasa da telefonuna bakmayınca vazgeçmişti. 

"Karaca! Hala daha karar veremedin mi? Tonla şey gösterdim sana."

"Abla takdir edersin ki çok şey var. Birini seçmek zor." 

Ablası, Nilgün Arsal henüz iki yıldır evli ve başarılı bir moda tasarımcısıydı. Ailenin asla beyaz yakalı olmak istemeyen bir karakteri olarak sevdiği istediği işi yapıyordu. Kız kardeşi Karaca ise onu biraz zorlamıyor değildi. Zor beğenen ve fazla tedirgin bir yapısı varken de işi zordu. 

"Payetli bir şeyler olabilir belki."

"Çok iddialı."

"Senin gibi."

Gülümsedi genç kız. Ablasının gösterdiği kıyafetlerden uzaklaşıp masanın ucuna oturdu. "Ben de ondan bahsediyorum. Ben iddialıyken elbiseyle bunu daha da patlatmayalım. Diğer kadınlarında şansı kalsın."

"Bak sen.. İşin şakası kalmadı ama tatlım, davet üç gün sonra. Senin hiçbir şeyin hazır değil. Bir an önce karar vermelisin yoksa annem senin yerine karar verir."

"Of! Ondan bahsetme hiç. Sana gelirken ben de geleceğim diye tutturdu. Babam oyalayınca ben hemen çıktım. Kızdı sanırım gelmedi de."

"Annemin her zamanki hali bilmiyor musun. Hadi gel, sana yeni kreasyondan bir kaç şey göstereceğim. Çok koyu renkler olmadığı sürece her renk senin rengin bence."

Karaca yerinden kalkıp ablasının ona gösterdiği kıyafetleri denedi. Gerçekten şahane şeylerdi. Hiçbir kadın bu kıyafetlerin içinde kendini kötü hissetmezdi ama onun aradığı şey sanki biraz daha farklıydı. İfadesindeki kararsızlığı ablası da gördü. 

"Tamam sorun ne söyle hadi."

"Bunlar çok güzel ama sanki aradığım şey daha farklı. Görünce işte bu demem lazım."

"Ablacığım sen ne zaman bir kıyafet için öyle dedin?"

"Güneş'lerin düğününde?"

"Bak onu unutmuşum. Doğru diyorsun. Aslında elimde onun benzeri bir şey var ama bir davet için fazla durur. Bizim amacımız da sade fakat çarpıcı bir görüntü. Onunla çarpıcı ve seksi olursun."

Karaca o gün ne giyeceğine dair henüz bir karara varamadan ablasının yanından ayrıldı. Birkaç gün boyunca fazla bir işi yoktu. Şirketin işlerinin çok olacağını düşünse de öyle olmuyordu. Çalışmak istiyordu, hele ki şu sıralar. Aklının boşalması lazımdı. 

Sezen'i aradı. Onunla görüşmüyor, telefonda bile konuşmuyorlardı. Açıkçası ne durumda olduğunu merak ediyordu. O geceden sonra onu yalnız bırakmak istemese de Sezen'in dediğini yaparak ondan biraz uzak durmuştu ama bu kadar yeterdi. Telefonu açınca görüşmeleri iki arkadaş gibi başlasa dahi konu yine sorunlu yerlere gelmişti. 

"Sezen seni yalnız bırakma fikri hoşuma gitmiyor. Bu akşam görüşelim, hatta dur. Her nerdeysen yanına geleyim. "

"Çocuk değilim ben. İyiyim üstelik. Biraz aklımı toparlamaya ihtiyacım var. Sanki her şey için fazla acele ediyormuşum gibi düşünüyorum. Birkaç gün de yoruldum. Dinlenmeliyim."

"Bana anlatmadığın ne var? Baran'la ne konuştunuz?"

"Hiçbir şey. Daha doğrusu o öyle olmasını istedi. Bak, kapatmam lazım. Yemek yiyordum."

"Pekala. Kendine iyi bak."

Bu işin peşini bırakacak değildi. Sezen'in anlatmadığı şeyleri olduğundan adı kadar emindi. Sürekli onu yalnız bırakmayacağını söyleyen biri için bir an da geri çekilmek beklenir şey değildi. Üstelik bu Baran'la konuştuktan sonra oluyorsa hiç değildi. 

*-*-*-*-*

İyi değildi. Hayır, gerçekten iyi değildi ve bu onu daha da kötü olmaya zorluyordu. Bu işin içine girmeyi hiç istememişti. Aslında bu yaptığı ufak bir iyilik olarak kalacaktı ama gel zaman git zaman konu buradan sapmıştı. Şimdi ise girdiği tüm mücadeleler ayaklarına dolanıyordu. Sezen bunca karmaşaya girmek istememişti. Ama İdil o kadar ısrarcı o kadar tatlı dilli biriydi ki allem etmiş kallem etmiş onu ikna etmişti işte. Şimdi yine o arıyordu. İstemese de açmak zorundaydı. 

"Fikrini değiştirmediğini varsayarak çık artık şu evden diyorum."

"Herkesin hayatıyla oynuyorsun farkında değilsin."

"En son ateşle oynuyordum."

Sezen dudaklarını sıktı sinirle. Alay edilecek bir tarafı yoktu bu işin. "Yapma şunu! Sırf sen istiyorsun diye kaç kişinin hayatınla oynadığının farkında değilsin. Ya bir insan neden sevdiği adamdan uzak durur?"

"Bunu daha önce kaç kez söyledim sana. Niye anlamıyorsun?"

"Anlayamıyorum İdil. Onu kendinden korumak istiyorsun ama neden? Ya sen ne kadar kötü biri olabilirsin ki? Baran bunları hak eden biri mi ya?"

"Bilmediğin şeyler var."

"Ah evet! Her zaman vardır."

"Sen sana söylediklerimi yap Sezen. Gerisine karışma. Kıçını kaldırıp çık artık o evden. Üç gün sonra ...'nın daveti var. Karaca oraya gidecek. Baran ve Barış da gider, onlarda davetli bildiğim kadarıyla. Sen de gideceksin. Sana bir can borcu var. Gözünün önünde ol, güvenini kazan ve onu benden uzak tut."

Telefon yüzüne kapanırken olumsuzca başını salladı. İdil'i anlamıyordu ve anlamayacaktı da. Zor bir kadındı. Onunla çocukluktan beri arkadaştı. Uzun yıllar görüşmeseler de iki sene önce ona ve ailesine yaptığı iyiliğin karşılığını vermek için kalkışmıştı bu işe ama buram buram pişmanlık duyuyordu şimdi. Duyulmayacak gibi de değildi gerçi. 

Öte yandan Karaca yüzünden vicdan azabı da duyuyordu. Onunla iyi bir arkadaşlık kurmuştu. Tesadüf eseri arkadaş olsalar da bu da İdil'in planına yaramıştı. Tıpkı diğerleri gibi onun da hiçbir şeyden haberi yoktu. Gerçekler bir gün ortaya çıkarsa her şeyi kaybettiği gibi Karaca'yı da kaybederdi. 

*-*-*-*

Barış, bir an önce Kanada'ya gitmenin derdindeydi. Eğer Baran bir saldırıya uğramasaydı da gidecekti. Bu işi öyle ya da böyle artık bitirecekti. Sonuna geldiğini hissediyordu. O adi herifin Kanada da olduğundan emindi. Üst düzey siyasiler tarafından korunduğunu biliyordu, bilmediği pek çok şey olduğundan da emindi ve onları da öğrenip gırtlağına binmesi yakındı. Bu sırada kendine söz verdiği gibi -kısa süre önce yapmıştı bunu- Karaca'yla olan işleri yoluna koyacak, Hayri Gencer'i bulacak ve canına ot tıkayacaktı. Hayri Gencer meselesine az kalmıştı ama Karaca onu zorluyordu. İki gündür birkaç kere arasa da cevap vermiyor, uzak duruyordu. Haksız sayılmazdı. Dilinin ne kadar sivri olduğunu unutmuş değildi, bir zamanlar Karaca'yı yakmıştı. Şimdi de karşılığını alıyordu. Ancak vazgeçecek değildi. 

"Barış Bey?"

"Arz ve talep dengesizlikleri yüzünden şu sıralar fiyatlarda yüksek miktarda oynamalar mevcut. Türkiye gibi tanımadığınız bir piyasa da tek başınıza ilerlemek zordur. Diğer piyasalardaki başarılarınız sizi aldatmasın, Türkiye her zaman istisnai bir ülke olmuştur." 

"Biz de bu yüzden buradayız. Anlaşabileceğimizi umuyorum."

"Şartlar her iki taraf içinde uygun olduğu takdirde olmaması için bir engel yok."

Yurt dışından gelen birkaç şirketle görüşmeleri vardı bugün. Hepsinde aklı dağınık olsa da dinlemiş, bu adamlarla iş yapabileceklerine dair inancı vardı biraz. Yine de değerlendirecekti. İşler şu son zamanlarda biraz yoğundu. Boş bırakmaya gelmiyordu. Ateş kısa bir süre sonra geleceklerini söylemişti dün telefonda konuşurlarken. Baran'ın ise işlerle pek alakası yoktu. Bugün ise nasıl olduysa işe gelmişti. 

En nihayetinde baş başa kaldıkları sırada Barış ona son iki günde neler yaptığını sordu. Beklemediği bir şey de duymadı.

"Onu tanımıyorum ama hayatını kurtardı. Kimse tanımadığı biri için kurşun yemez. "

"O konuda tereddütlerim var. Bana Karaca'yı koruyacağını ve sürekli etrafımızda olacağını ima etti ama meselenin yalnızca bu kadarla kalmadığından eminim. Onda beni rahatsız eden bir şey var."

"Sana duymak istemediğin şeyleri söylediğinden o kadar eminim ki."

"Mesele bu değil. İtici biri, dili sivri. Söylediği sözlerin nereye gittiğini düşünmüyor."

"Bu bana birini hatırlattı." derken kollarını göğsünde kavuşturmuş kaşlarını kaldırarak ona bakıyordu. Baran gözlerini devirdi. 

"Karaca'yla kaldığımız yerden devam etmemiz lazım ama benim evim olmaz. Artık olmaz. " dedi sıkıntıyla. Ardından devam etti. "Durma, söyle hadi."

"Söylemeyeceğim. Bir yararını görmüyorum çünkü. Senin evinde görüşmeme fikriyse mantıklı. Ama sen de artık o evde kalamazsın. Benim vurulmam, senle Sezen'in yaralanması..Tuhaf şeyler oluyor."

"Biliyorum." 

Herkes bir şeyler olduğunu biliyordu ama kimsenin elinden sanki basit bir şakaymışcasına hiçbir şey gelmiyordu. 

"....'nın davetine gitmek zorunda mıyız?"

"Seni bilmiyorum ama ben gidiyorum."

Baran her şeye rağmen tatlı bir şekilde gülümsedi. "Karaca da orada olacak."

"Köklü şirketlerin davet edildiği bir gece olacak. Onlarında geliyor olması normal."

"Kimi kandırıyorsun sen,  onun için gidiyorsun."

Barış onu ters bakışıyla ödüllendirse de Baran'ın gülümsemesini bozamayacaktı. Genç adam arkadaşı adına seviniyordu, Karaca buradaydı, kanlı canlı. Onlar için bir umut hala daha var demekti. 

*-*-*-*-*

Barış ondan sonraki iki gün boyunca şirketin yoğun olan işleriyle uğraştı. Ateş'ten aldığı habere göre haftaya onlarda geliyorlardı. Açıkçası buna hiç bu kadar sevineceğini düşünmemişti. Her zaman kendi işini kendi halleden bir adam olarak bazen desteğe ihtiyaç duymuyor da değildi. O destek de şüphesiz Ateş'ten gelecekti. Ama ona İdil meselesinden, evin iki kez kurşunlanmasından bahsedecek miydi bilmiyordu. Bunun için Baran'la konuşacaktı. Ama Karaca için yardım isteyeceği açıktı. Bu konuda da Ateş'ten ziyade Güneş'ten yardım almayı düşünüyordu. 

Ama şimdi, aklında başka bir şey vardı. Onlar gelene kadar kendi çabasıyla hareket edecekti. Öyle ki, şimdi ondan pek de beklenmeyen bir şey yapıyordu. Karaca ve birkaç müvekkili bir akşam yemeğine gelmişlerdi. O da onların peşinden gitmiş, Karaca'nın görüş alanındaki karşı çapraz masasına oturmuştu. Henüz geleli birkaç dakika bile olmamışken Barış'ın mutlu ifadesine karşın Karaca da bir o kadar gergindi. 

Tanrı aşkına onun burada ne işi vardı. Kesin telefonlarına cevap vermiyor diye yapıyordu. Karaca'yı şaşırtmayı başarmıştı doğrusu. Ondan bu hareketi hiç beklemiyordu. Müvekkilleriyle konuşmaya çalıştı. Önlerine menü konduğu zaman Barış'ı bir an için unutmaya çalıştı. Karnı açtı ve iyi bir şeyler yemeliydi. Ama... Menüyü açmasıyla kapaması bir oldu. Gözleri bir an da açılmış, olanı idrak etmeye çalışıyordu. İstemsizce bir daha açtı ve menünün içine sıkıştırılmış ufak beyaz kağıtta yazanı bir daha okudu. 

"Biraz klasik, çokça doğru.. Sinirlenince çok güzel oluyorsun.."

Başını hızla Barış'a doğru çevirdi. Çevirmez olaydı... 

Öyle tatlı ve yaramaz bir çocukmuşcasına gülüyordu ki tüm kızgınlığı geçti. Hatta bir parça o bile gülümsedi denilebilirdi. Menüde yazan kağıdı alıp çantasına attı. Müvekkilinin konuşmasıyla dikkatini ona çevirse de tüm akşam yemeği boyunca bir gözü hep ondaydı. 

İşi bittiğinde müvekkilleriyle kapıda ayrıldılar. Hemen arkasından gelen Barış ise onun yanına geldiğinde gülümsedi. Biraz sert bir tepki bekliyor olsa da öyle olmadı. Karaca "Beni şaşırtmayı başarıyorsun." demekle yetindi sadece. 

"Belki de bunu seviyorumdur."

"Başka işin yok mu peki?"

Elleri ceplerinde, omuzlarını kaldırdı çocuk gibi Barış. "Vaktimi yalnızca seni şaşırtmaya ayırdım."

Bir şey demeden arabalarına doğru yürüdüler. Kapıdaki valeden getirmelerini istememişlerdi. Biraz yürüyerek konuşmanın kimseye zararı yoktu. 

"Baran nasıl?Birkaç gündür görüşmüyoruz, konuşmadık da."

"Fena sayılmaz. Geçen gün Sezen'le görüştü."

"Evet haberim var ama ne konuştuklarını bilmiyorum. Her ne konuştularsa Sezen açısından iyi olmamış sanırım. Benimle bile görüşmek istemiyor. Ki bu onun için beklenmedik bir şey."

Arabalarının yanına geldiklerinde Barış onun koluna dokundu. "Baran ve Sezen'den konuşmak istemiyorum." 

Karaca ona dokunan ele baktı. Barış'ın geri çekmesiyle kısa bir nefes aldı. "Ne konuşmak istiyorsun?"

"İkimizi. "

"Barış.. İkimiz diye bir şey yok."

"Var. En azından önceden vardı. Ben yok edene kadar." 

Acı bir tebessüm etmişti bunu söylerken. Öyle ki Karaca'nın dudağının kenarı ufak bir hareketle yükselmişti ama bir şey söylemedi. 

"Telefonlarıma cevap vermiyorsun, bu gece emrivaki yaparak karşına çıktım ama bana başka çare bırakmadın."

"Belki de istemiyorumdur. Bunu neden anlamıyorsun?"

"Elimden geleni yapmadım demek istemiyorum çünkü. Çabalamak istiyorum, seninde biraz olsun çabalamanı istiyorum. Ne kadar sert görünsen de içinde bir yerde ikimize dair bir umut olduğunu biliyorum."

Genç kız bu cümleden sonra sinirli bir şekilde çantasını açtı. Arabasının anahtarını eline alıp kilidini açtı ancak binmesine Barış izin vermedi. Kolunu ondan çekip birkaç adım geri giderek hem ondan hem de arabasından geride durdu.

"Ben içimden geleni de yaptım, elimden geleni de. Sen ikisinde de yoktun. Şimdi karşıma geçip çabalamadığımı söyleyemezsin."

"Haklısın, özür dilerim. Ben.. ben öyle demek istemedim."

"Bak, gördüğün gibi iki kelimeyi bir araya getirip sükunet içinde konuşamıyoruz. Yapamadığımız gibi birbirimize de tüketiyoruz. Ben buna daha fazla devam etmek istemiyorum."

"Kırgınlıkların için ne yapabilirim?" dedi Barış aniden. Mavi gözlerinde bitmişlik, pişmanlık ve koca bir merak vardı. Karşısında duran kızı anlamayı her şeyden çok istiyordu. 

"Hiçbir şey." dedi Karaca kırgınca. 

Ne yazık ki hiçbir şey yapamazdı. Aynı frekansta değillerdi, aynı dünya da bile yaşamıyorlardı ona göre. 

"Neden?"

"Çünkü bir işe yaramaz tamam mı! Beni duymuyorsun çünkü. Bu nasıl bir şey biliyor musun, sanki hayatımın en önemli cümlesini yutkunarak kurmuşum da senin dalgınlığına denk gelmiş gibi. Bizim ilişkimiz hep bunun üzerine kuruluydu Barış. Daha fazlası değil. Ve ben bir daha dinlenmeyen, çocuk gibi görülen o naif kız olmayacağım." 

"Sen güçlü bir kızsın, naif bir çocuk değil. Senin dünyanla benim dünyamın bir olmadığını da düşünüyorsun ama öyle değil. Bunu göstermek için biraz inanmak yeterli. Lütfen Karaca. Mükemmel oluruz demiyorum, dünya mükemmel olmaktan çok uzakta zaten. "

Başını olumsuzca salladı genç kız. "Dünya nasıl olması gerekiyorsa öyle, kendini kurtaramayanı kimse kurtaramaz. Sen kendine bir kurtarıcı arıyorsun. Ama üzgünüm o ben değilim. Bunu bir kere daha yaşamamıza gerek yok." 

Başka da bir şey demeden yanından geçerek arabasına bindi. Çekip giderken zihni çoktan düşüncelerin esiri olmuştu. Neden bu kadar ısrarcı davranıyordu ki! Neden işini zorlaştırıyordu. Kırılganlıkları üst üste biniyordu görmüyor muydu? Güven denilen şeyi çoktan kaybetmişlerdi. Anlamıyordu inatla. Eve gidene kadar da yol boyunca onu düşündü durdu.

*-*-*-*

İstanbul her zaman şaşalı gösterilere, içkilerin ırmak gibi aktığı, dedikoduların çığ gibi büyüdüğü gecelere alışkındı. Bu gece de onlardan biriydi. Bir vakfın düzenlediği güzel bir davetti ama işin perde arkasında pek çok şey döndüğü de kesindi. Geceye açık artırma ile başlanılacaktı. Keyifli bir gece olacağı daha başından belliydi. 

Karaca ve ailesi ilgi odağıydı her zaman ki gibi. Gecenin başında saçma bir fotoğraf çekilme ritüeli gerçekleştirilmişti. En sıkıcısı da oydu hiç şüphesiz. Kendisi bal köpüğü renginde sırtı açık bir elbise giymişti. Saçlarına hafif bir dalga vererek açık bırakmış, güzel bir makyajla da bunu tamamlamıştı. Bu gece sadece annesi babası ve o vardı. Ablası ve eşi, eşinin kız kardeşinin doğum günü partisindeydi. Abisi Can ise yurtdışındaydı. En azından bu gece Baran ve Barış geldiğinde bir gerginlik çıkmayacağı için seviniyordu. 

Onlardan bahsetmişken.. Nerede kaldıklarını merak ettiği sırada bir karmaşa olduğunu fark etti. Salonun girişine bakarken karmaşaya sebep olanın de onlar olduğunu anladı. Barış ve Baran, oldukça yakışıklı ve başarılı iş adamlarıydı. Girdikleri ortamda her daim dikkat çekiyorlardı. Nasıl çekmesinlerdi zaten.. 

Baran her zaman ki gibi oldukça somurtan ifadesiyle insanların arasından kurtulmaya çalışıyordu. 

Barış onun aksine biraz daha az somurtuyordu. Ancak heyecanlı ifadesinin bir tek farkında olan Karaca'ydı. 

Bakışları karşılaştığında onun yüzündeki gülümseyişin sahibi olduğunu bilmek onu da gülümsetti. Ancak kısa sürdü. Annesinin bakışları üzerindeydi. Baran ve Barış ikilisi onlardan biraz daha uzak bir masaya geçerken birbirlerini karşılıklı görebiliyorlardı. 

Babası bir an yanlarından ayrıldığında annesiyle olmak onu daha da germişti doğrusu. Sezen bu gece geleceğini söylemişti ama geç kalmıştı. 

"Sakın o adamlardan biriyle yüz göz olayım deme.Herkes burada. Gazete de çıkan her şeyi doğrularsın."

"Sence bu ne kadar umrumda olur anne?"

"Olmak zorunda küçük hanım. Bu gece baban için önemli bir gece. Akın Karakurt Türkiye'ye yatırım yapmak için geliyor. Bu gece burada olacak. Babanın kızıyla değilde işiyle gündemde olmasını istersin herhalde değil mi?"

Bir şey demedi Karaca ama annesi tek cümlesiyle tüm moralini bozmuştu işte. Neyse ki babası yanlarına gelmişti de annesini düşünmeyecekti. Bakışları istemese de Barış'a doğru uzandı. Tanımadığı birkaç kişi ile görüşüyordu. Baran'ın da sohbete dahil olmasından anladığı kadarıyla iş meselesiydi. Onu uzaktan izlemek, dingin bir havada denize bakmak gibi huzurluydu. Karmaşa yoktu, kötü bir şey olmuyordu ve en önemlisi o oradaydı bir yere gitmiyordu. 

Her şeyden habersiz, sessiz ve güzel. 

Onu uzun bir müddet daha izlerdi aslında ama insanların konuşmaları ve tek bir yöne bakmaları dikkatini dağıttı. Başını çevirip gelen kim diye baktığında tanımadığı ama çok hoş bir adam gördü. Uzun boylu, epey yapılı, sakallı ama çok hoş bir adamdı. Yaşı en fazla 32-33'tü. Davetin sahipleri tarafından hoş karşılanmasından anladığı kadarıyla önemli biriydi.

"Akın Karakurt." diye aydınlattı onu annesi. Demek oydu.. O kadar zengin olabilmek için genç bir adamdı ama başarılıydı demek. Ya da aileden zengin. İnsan tahlili yapmayı bir kenara bırakıp tekrardan Barış'a baktı. Bu kez o da ona bakıyordu ama gülümsemekten soyutlanmış saf bir memnuniyetsizlik hakimdi. Bunu neye bağlaması gerektiğini bilemedi..

*-*-*

İlerleyen dakikalarda Sezen'in de gelmesiyle biraz olsun rahatladı Karaca. Arkadaşı son birkaç günün aksine biraz daha iyi görünüyordu. Daha az konuşuyordu ama iyiydi. O da doğrudan belli etmeden Baran'ı izliyordu kendi köşesinde oturarak. 


Sessiz ama tehlikeli olduğunu kimse fark etmiyordu. 

"Karaca." dedi babası iki genç kızın sohbetini bölerek. Yaşına göre karizmatik olan yüzünde iyi bir tebessüm barındırıyordu. Karaca ona bakmasıyla birlikte ne zamandır konuştuğu ama fark etmediği adamı gördü babasının yanında. 

"Seni Akın Karakurt'la tanıştırmak istiyorum. Karakurt Lojistik'in sahibi. "

Vay canına! Karaca belli etmiyordu ama adam yakından çok daha hoş birine benziyordu. Masmavi gözlerindeki derin bakış onu rahatsız etmiyor, aksine benden uzak dur dercesine bakıyordu. Elini uzattı babası onları tanıştırırken.

"Kızım Karaca."

"Merhaba, memnun oldum."

"Ben de öyle. "

Babası, onu annesiyle de tanıştırırken kadının ne kadar kibar olmaya çalışmasını izledi.Gözlerini deviriyordu içinden. 

"Uzun zamandır yoktunuz."

"Artık buralardayım. "

"Öyle mi? Çok sevindim. "

"Bende sizleri gördüğüme sevindim. Bundan sonra daha sık görüşeceğimizi umuyorum."

"Neden olmasın. İstanbul küçük, geceleri uzun." 

Şimdi gözlerini oyabilirdi. Annesi resmen adamla flört ediyordu. Tamam, burada aşırı bir şey yoktu ama Sezen'in de gördüğü kadarıyla genç kız gibi davranıyordu. Utandı. Babası ise aldırış etmedi. 

Akın Karakurt ise Karaca'ya bakıp "Sizinle tanıştığımıza memnun oldum. İyi akşamlar." diyerek yanlarından ayrılırken Sezen'in gülerek "Kalçalarının ne kadar sıkı olduğunu gördün mü?" demesiyle inanamazcasına güldü. 

"Sen iflah olmazsın."

"Ay ne var, adam nasıl bir şey görmedin mi? Valla bu Baran'dan da Barış'tan da güzel. "

"Neden konuşmadın o halde?"

"Iıh istemez. Hem annen parçalardı beni. Akın Karakurt'u çok beğendi."

"Ihh iğrenç."

İki genç kız gülerek Akın Karakurt'u izlerken, onları da izleyen iki kişi vardı. Gördüğü şey Barış'ın hiç hoşuna gitmemişti doğrusu. Adamı tanımıyordu, ismen biliyordu ama Karaca'nın yakınında olması fikri hoş değildi. Basit bir tanışma olduğunu bilse de hoş değildi işte. 

"Akın Karakurt... Birilerinin pek hoşuna gitmedi sanırım." 

"Kes sesini." 

İçkisini tek yudumda bitirdi. 

Bakışları Karaca'nın üzerindeydi. Sahneden duyulan açık artırmanın başlayacağı cümlesine odaklandı sonrasında. Herkes kendi masalarında oturuyordu. Açık artırmayı yürüten Kebir Holding'in genel müdürü İsmet Kebir'di. İyi bir adamdı ve konuşmayı çok sevmezdi. Açıkçası isabetli bir karar olmuştu. Bu gece toplanan miktar kimsesiz çocuklara gidecekti. Vakfın amacı da buydu. Katılım ise oldukça fazlaydı. Çeşitte fazlaydı. Açık artırmada pek çok çeşitli şey satılacaktı. Bu gece gönüllülerden pek çok şey gelmişti. Başlangıç ise içkilerle yapılıyordu. 

Birkaç tanesi satılmıştı bile. Ederinden fazla fiyatlara satılıyordu ama amaçta buydu zaten. Geriye tek bir şişe kalmıştı. 

"Evet, son şişemiz. Quintessa Meritage. 5000 ile başlatıyorum."

Barış bu adı duyar duymaz irkildi. Bakışları Karaca'ya çevrildiğinde onun gözlerindeki tatlı ifadeyi gördü. Pek alkol almazdı ama birlikte olduğu zamanlar da kırmızı tercihlerinden Quintessa Meritage'yi sevdiğini biliyordu. Onu Karaca'ya alacaktı.  Birkaç kişi fiyatı artırmışken elindeki numarayı kaldırdı.

"Barış Ataman 25000 dedi. Yok mu artıran?"

"30000"

"35000"

"40000." dedi tekrardan. Araya giren kişileri önemsemiyordu. Dilediği kadar artıracaktı. Kimseden teklif çıkmayınca İsmet Kebir "Satıyorum. Yok mu artıran? Satıyorum. " diye konuştuğu sırada beklenmedik bir ses duyuldu.

"100.000." 

Akın Karakurt elindeki numarayı kaldırıp söylemişti bunu. Herkes şaşırmıştı. Barış'ın ve dolayısıyla herkesin bakışları ona çevrilirken kendinden emin bir ifadesi vardı ancak Barış pes etmeyi seven bir adam değildi.

"120.000"

"150.000."

Ama Akın Karakurt'ta vazgeçmeyi seven bir adam değildi ve o şarabı o da severdi. Üstelik tanımadığı bu adamla restleşmek keyifliydi. Aralarındaki çekişme bir miktar daha sürdü. Şarabın fiyatı en son 270.000'i gördüğü sırada herkes bu rekabetten kimin galip çıkacağını merakla bekliyordu. Bunu bekleyen bir kişi daha vardı o da şüphesiz Karaca'ydı. İkisinin de ne yapmaya çalıştığını anlamıyordu ama tahmin ettiği şeyse eğer komikti. Erkekler asla büyüyemiyordu demek ki. Bakışları Barış'a doğru yönelirken elindeki numarayı kaldırdığını gördü. 

"280.000."

"280.000 dedi. Barış Ataman oldukça inatçı. Çok keyifli bir açık artırma oluyor. Evet Barış Ataman 280.000 dedi yok mu artıran?"

Barış dik bir ifadeyle baktı Akın Karakurt'a. Adam ondan yana bakmıyordu. Elindeki numarayı da kaldırmıyordu. Ya da sadece o yanılıyordu. Cebindeki telefon titrerken onunla ilgilenmedi. Adamın "300.000" demesiyle içten içe keyif aldı. Biraz bekleyecekti. Kazandığını sansındı. Son anda fiyatı artırıp 350.000 diyecekti. O beklerken İsmet Kebir kendinden geçercesine zevkle konuşuyordu. Cebindeki telefon bir kere daha titredi. Kızıp eline aldığında ise okuduğu mesaj ve gördüğü fotoğraf karşısında öfkesi yükseldi.

"Hayri Gencer'i buldum. "

"Satıyorum... Sat-tım!" 

Öfke ve şokla başını kaldırdığı sırada şarabın satıldığını gördü. Lanet olsun! Baran sinir bozucu bir tonda "Formdan düşüyorsun ha?" derken kime öfkeleneceğine karar veremiyordu! 

"Beyler Bayanlar bu heyecanlı rekabetin galibi Akın KArakurt'u tebrik edelim. Çok hareketli bir gece oluyor. On dakika ara versek iyi olacak."

Herkes sahneden gözlerini alıp kazanana, Akın Karakurt'a bakarken o da baktı ve adamın bakışlarının birkaç kişiyle konuştuktan sonra Karaca'ya çevrildiğini, Karaca'nın da ona baktığını gördü. Kısa ama sinir bozucu.


Öfkeye kapıldı Barış. Bu bakıştan hiç hoşlanmamış, sevmemiş, öyle ki Hayri Gencer'i bile unutuvermişti.

Öfkelendi.

Çünkü o bakış, bakış değildi.

*-*-*-*

Evet nasıl buldunuz umarım beğenmişsinizdir. OY vermeyi unutmayalım olur mu?:)Sorularıma geçiyorum.

//Sanırım Sezen İdil ile olan arkadaşlığı hakkında tereddütte?O bu işi istemiyor sanki?

//Baran ise Sezen'e güvenmiyor galiba.Sizce güvenecek mi ilerleyen bölümlerde?

//Barış'ın Karaca'ya akşam yemeğindeki sürprizi nasıldı? :D Kız şok oldu.

//Peki akşam yemeğinden sonraki konuşmaları,Barış çok ısrarcı ama Karaca hiç güvenmiyor?

//Ya Akın Karakurt? İlk izleniminiz nedir, adam taş gibi :D

//Açık artırmanın galibi Akın Karakurt oldu. Barış da yavrum hangisine kızsa bilemedi ama o son bakıştan da hoşlanmadı, diğer bölüm ne olur dersiniz?

OYlarınızı bekliyorum. xoxo DİĞER YB HAFTAYA CUMA.

繼續閱讀

You'll Also Like

4.2M 266K 45
Aylardır izlediği yayıncıya olan hislerinin arttığını düşünen İzem, artık onun dikkatini çekmek ister. Dağhan'a ilk mesajı değildi ama bu sefer onun...
509K 23.7K 51
Aşka erişebilmek için engelleri aşmak gerekir. Adrian Joseph Byron hiç hesapta yokken kendisini Westcliff Kontu olarak buluverir. Titizliği ve disipl...
46.2K 1.5K 51
Masal, iki buçuk yıl önce istemese de bir kızı öldürmüştür ve bunu kimse bilmemektedir. Ve bir gün bir gençle karşılaşır. Genç, öldürdüğü kız Gece'ni...
9.2K 406 100
"Unutma bayım, biz aynı kaderin yazılmayan dizeleri, aynı şehrin uyuşmayan semtleriyiz. ve sen bayım, kalbimdeki çıkmazın; devrim kısımı...