"Senin olmayacak birini sevdiğin zaman, çift mesai yapar ömrün.
Gündüz yaşamaya, gece ölmemeye çalışırsın."
/Atakan Gülgar/
Aynada son kez kesiklerime baktığımda artık eser kalmamıştı. Göktuğun verdiği kremle izlerim tamamen silinmişti. Sorun şuydu her krem sürüşümde sırtıma yetişemediğim için bu görevi Göktuğun üstlenmesiydi.
Her krem sürüşünde Dokunduğu yer cayır cayır yanıyordu.
O gri gözleriyle bana her baktığında karnıma ağrılar giriyordu resmen.
Nedense o benim için çok farklıydı.
"Esila buraya gel" dediğinde gözlerimi devirdim. Badimi üstüme tekrar giyip ellerimi yıkadım.
Odadan çıltığımda Göktuğ koltuğa oturmuş cips yiyordu. "Ne var" diye cırladığımda gözleri siyaha dönüşmeye başlamıştı bile.
"Sessiz olamıyor musun sen? Film izliyorum görmüyor musun? Bana kola getir" dediğinde avazım çıktığı kadar cırlamaya başladım.
Görürsün sen filmi!
Göktuğ parmağını yalayıp elindeki kaseyi sehbanın üstüne koyduğunda koşmaya başladım. "Tamam tamam getiriyorum" diyip mutfağa gittim.
Uzun bardaklardan bir tane alıp dolaptan colayı alıp bardağa doldurdum.
Ama aklıma gelen hainlik kıkırdamama sebep olmuştu. Ocağın yanında duran tuzu alıp kolanın içine boşalttım. Kaşıklada iyice karıştırdıkdan sonra kıkırdamayı bırakıp hüzüme absurt bir hal takındım.
Mutfaktan bile Göktuğun filme nasıl daldığını görebiliyordum. Salona gidip bardağı sehbanın üstüne koyup merdivenlerden koşmaya başladım.
Görürsün sen emir vermeyi!
Kıkırdayarak koridorun en sonundaki odada kendimi buldum. Hemen kapıyı kilitleyip odada gözlerimi gezdirdim. Burası Göktuğun odasıydı.
Tuz yetmiyormuş gibi birde onun odasına girmiştim.
Çıplak ayaklarımla gezinip odada dolanmaya başladım.
Siyah dolap, siyah yatak vardı. Dolabı açıp giysilerde elimi gezdirmeye başladım. Hepsi onun gibi kokuyordu. Hemen diğer kapağı açıp gömleklerinde elimi gezdirirken gri bir gömlek elime takıldı. Hemen üstümdekileri çıkartıp üstüme gömleği geçirdim.
Göktuğ çok uzun boylu olduğu için gömlek dizlerimin 1 karış üstüne geliyordu.
Dolabın kapağını kapatıp odadaki konsolun yanıma gittim. Ve ellerimi parfümlerde gezdirmeye başladım.
Ama hepsi aynı parfümdü. Elime alıp boynuma bir kere sıkıp ellimle orayı okşadım.
İçeriden gelen kükreme sesleriyle bacaklarım titremeye başladı. "Seni küçük şeytan çabuk aç şu kapıyı " diye bağran Göktuğ kapıyı yumrukluyordu.
Beyimiz fazlaca sinirlenmişti. Konsolun yanından ayrılıp çalışma masasının yanına gittim. Üst üste yığılmış dosyaları karıştırırken gözüm "KURBANLAR" diye yazılı dosyaya gitti. Hemen elimi alıp açıp açmamak konusunda tereddütte kaldım.
Şeytana uyarak dosyayı açtım. Ama her sayfada farklı farklı kızların resmi vardı. Hepsi kızıl saçlıydı. Resimlerin altında kişiye ait bilgiler ve "SONUÇ: AHMET KAYGISIZ'A 150.000 TL KARŞILIĞINDA SATILDI"
diye yazıyordu. Şok içinde sayfaları tek tek okudum. Kişisine göre bu fiyatlar artıyor ya da azalıyordu. Ve hepsi farklı farklı kişilere satılıyordu. En son sayfaya geldiğimde benim resmim vardı. Ama ben kızıl değildim.
Oysaki buradaki kızların hepsi kızıl saçlıydı ve esmerdi. Üstelim ben kumraldım. Bilgilerimi okuduğumda sonuç bölümü boştu.
Demekki daha beni satacak birini bulamamıştı ya da fiyatta anlaşamamıştı.
Benden habersiz dökülen gözyaşlarım kendimi görmemle yerini hıçkırığa bırakmıştı.
Kapının kırılma sesiyle arkamı döndüm. Bana kaskatı kesilmiş bir şekilde bakan Göktuğ "Onu bana ver" diyip elimdeki dosyayı gösterdi.
Gülerek dosyaya baktım ve "Bunu mu istiyorsun?" diye sorduğumda kafasını evet der gibi salladı.
Kahkaha atıp yanına gittim ve yüzüne dosyayı çarptım. "Sanırım yeni kurbanın benim" diyip odadan çıktım.
Onun karşısında güçlü olmak istemiştim ama bu çok zordu. Kenardan giderek elimi duvardan destek aldım. Gözlerim kararmıştı ve ben tutanmasaydım düşebilirdim.
Merdivenlere geldiğimde bir basamak indim ama diğer ayağımıda indirecekken ayağım takıldı. Bem tam yeri boyalayacağım derken biri arkamdan gömleğin eteklerinden tutup beni kendine bastırmıştı.
"Sakin ol. Seni kimseye satmayacağım sen benim malımsın unuttum mu? " diye Göktuğun kolları arasında çırpındım ama başarısız oldum. Beni odasına tekrar geri götürdüğünde kendine iyice bastırdı.
"Sana inanmıyorum" diye hıçkırdığımda beni etrafımda döndürdü ve kafamı ellerinin arasına aldı ve yüzüme üfledi.
Ben kaskatı kesilirken o çoktan dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Öpüşü çok nazikken elleri kalçama gidip gömleği sıyırdı kalçamdan kendine iyice bastırdı.
Neden bilmiyorum ama inlediğimde utanmıştım. Belimden tutup beni yatağa yatırdığında hala öpüşüyorduk.
Üstüme çıkıp ata binermiş gibi pozisyon aldı ve düğmeleri çözmeye başladı. Ne sinirim kalmıştı ne de üzüntüm..
Sadece onu düşünüyordum. Dokunduğu yerleri şişen ve onun tadı olan dudaklarımı. Düğmeleride açtığında üstümden kalktı ve kendiside soyunmaya başladı.
Utancımdan kafamı çevirdim. Bir süre sonra kolumdan çekip yatakta doğrulmamı sağladı. Gömleği tamamen çıkarttığında üstümde sadece südyen ve iç çamaşırlarım vardı.
"Madem inanmıyorsun evlen benimle" dediğinde gözlerimi yerinden fırlayacakmış gibi açtım. Cevap vermeme engel olarak dudaklarını tekrar bana bastırdı. Ağzında kendine has ve cips tadı vardı.
Elleri vücudumda dolanmaya başlayınca "Yapma" diye ağzının içinde konuştum. Ne kadar anladı bilmiyorum ama ağzının bir kenarı yukarı kıvrıldı ve kendini geri çekti.
Sanki o kendini geri çektiğinde bütün sıcaklığım gitmişti. Diliyle ağzımın kenarı yaladı ve yanıma yatıp beni kendine doğru çekti.
"Seninle yaşamam için benimle evlenmen gerek yoksa o piçlerin eline kalırsın. Tabi sen bilirsin ya başkasının orospusu olursun ya da benim malım" dediğinde kendini iyice kendime bastırdı.
Ne demekti bu sadece iki tane seçme şansım mı vardı.
"İki ucuda boklu değnek yani" dediğimde kafasını sallamıştı.
Peki ya onunla evlenmezsem kurtulamıyacakmıydım?
"Peki seninle evlenmezsem" dediğimde küçük bir homurtu çıkarttı. "Egeden bu sefer seni ben bile kurtaramam ayrıca üvey babanın adamları her yerde seni arıyor" dediğinde ağzım "O" şeklini almıştı.
Haklıydı Ege'nin elinden beni o kurtarmıştı.
Üstelik ondan başka da gidecek bir evim bir yurdum yoktu.
"Tamam evlenelim ama şartlarım var " dediğimde "Söyle küçük şeytan neymiş o şartlar" drdiğinde kıkırdadım.
"Bana dokunmayacaksın ve beni hep koruyacaksın. Abuk sabuk arkadaşlarını eve getirmeyecek kadınlarla olan işini dışarıda halledeceksin" dediğimde homurdandı ve "Başkaa" diye cırladı.
"Onlardan kurtulduğumuzda bende toparlanıp gideceğim. Daha fazla sana yük olamam ortalık durulsun sen yoluna ben yoluma" dediğimde suratım asıldı.
Ne kadar ondan ayrılmak istemesemde ona daha fazla yük olamazdım üstelik benden de pek hoşlandığını sanmıyordum.
"Tamam ama şimdi uyuyalım" dediğinde elini belime bastırdı ve derin bir nefes aldı.
"Beraber mi uyuyacağız?" diye söylendiğimde "Ya şimdi uyursun ya da şartlarını kabul etmem"
"Tamam tamam uyudum" diyip kıkırdadım ve gözlerimi kapattım.
ARKADAŞLAR NASIL BULDUNUZ BİLMİYORUM AMA UMARIM BEĞENMİŞSİNİZDİR.
RESİMDE ESİLA VAR,
SİZLERİ ÇOK AMA ÇOK SEVİYORUM.
İYİ OKUMALAR :D