Karaca ve Barış (Tutku ve Teh...

By casablanca94

941K 57.3K 18.5K

(FİNAL YAPILDI)Hiçbir aşk bu kadar zor olmamış hiç kimse aşkı bu kadar çok istememişti. Aşktan dili yanmış bi... More

KARACA
Rekabet ve Ödül
Ses
Baran ve Karaca
Yangın
Hemşire
Trajedi
İyi Değilim
Sahip Çıkmak
Yardım Part-1
Yardım Part-2
Kısa Yol
Keşke
Baran
Ateşle Oynuyorsun
Akın Karakurt
Dans
Mutluluk
DUYURU+YB'DEN KESIT
Anı yaşamak
Yük
Deniz
Sezen
Gerçek ve Yalan
Sınav
Adaleti Sağlamak
Gerçek Aşk Ölümsüzdür ve Utanç
Vazife
Tek Gerçeğim
Çok Amaçlı
Gizli Birliktelik
Hayal kırıklığı
Gözü Yaşlı
Zaaf
Saf
İntikam
İki Seçenek
Geri Geleceğim
Karaca'nın korkusu
Kahredici
Avlanmak
Mezar
Umut
Başka bir dönem
Paris
25.08.2016
Evet
Kutlama
Cennet
Barış'ın yanı
Eğlenceli gece
Amerika
Las Vegas
Merhaba Barış
Doğru Olan
Yol
Masum Değiliz
Kutlama
Hisse
Arkadaşlar İyidir
İyi bir adam
Beklenti
İnsan olmak
Tebrik ederim
Duyuru+Finalden KESİTLER
FİNAL-1
FİNAL-2
YENİ HİKAYE TANITIMI
YENİ HİKAYEMİZ YAYINLANDI

Tartışma

19.8K 1.1K 211
By casablanca94

DUYURU: Yoğun bir dönemimdeyim. Tez çalışmam var ve Finallerim yaklaştı. Bu yüzden ders çalışmam ve tezimi yazmam lazım. Bölümü yazmak için ise hiç vaktim kalmıyor. Bu yüzden ara veriyorum ve ÖNÜMÜZDEKİ YENİ BÖLÜM 22 MAYIS Pazartesi  gelecek. Üzgünüm ancak son senem ve çok yoğunum.:(

Ama çok güzel bir bölüm oldu özellikle sonu. OYLarınızı istiyorum lütfen:)Keyifli okumalar!

*-*-*

Eve adım attığı andan beridir üzerinde bir tedirginlik vardı. Geleli çok olmamıştı ama üzerinden atsa iyi olurdu çünkü Barış'la olan tartışmasının etkileri hala devam ediyordu. Ah,ne küstah bir adamdı! Yüzüne neler neler söylemişti. Adı kadar emindi diyemedikleri de içinde kalmıştı. Güzel cevap vermişti ama o da ona. Altta kalmayacağını, o eski Karaca'nın gittiğini çok iyi biliyordu artık. Hiç değilse bunun için mutlu olabilirdi. 

"Çalışma odam üst katta."

Baran'la birlikte üst kata çıktılar. Buram buram erkek kokan bir çalışma odasıydı doğrusu. Karaca odaya ilk girdiği gibi bunu düşündü. Ahşap mobilyalarla çevrili büyük bir penceresi ve balkona açılan bir kapısı vardı. Evin en güzel manzarası olan yeri denilebilirdi belki de. Çünkü tam boğazı görüyordu. 

"Ulaşabildiğim her şey burada."

Bakışlarını odadan çekip Baran'a çevirdi. Masasının üstü az önce de boş sayılmazdı ama çıkardığı dosyalar ve fotoğraflarla şimdi tamamen dolmuştu. Çantasını odadaki koltuğa bırakırken saçlarını kulaklarının arkasına aldı ve Baran'ın yanına gitti.  Masanın üzerinde tonla kağıt, bilgi ve resim vardı. Neyse ki düzenlenmiş haldelerdi. 

"Ölüm raporu burada. Bu da zehirle ilgili bildiğim ne varsa. Doktor ve ameliyata giren herkesin kaydı. Sabıkaları, mal varlıkları her şeyi."

"Doktorun kocası?" 

"Burada." diyerek alttan bir dosya çıkardı Baran. Karaca onu da diğerlerinin yanına alıp hepsine teker teker bakmaya başladı. Evet Baran bir yerde haklıydı çünkü o zehrin dozu İdil'i öldürmeye yetmeyecek cinstendi. Üstelik bunlar laboratuvar ortamında denenmiş kanıtlanmış sonuçlardı. Ölüm raporunda yazanlar ve sonuçlarla bağdaştığı söylenemezdi. 

"Öncelikle şunu diyebilirim ki zehir konusunda haklısın. Bu doz çok ciddi zararlar verebilir ancak öldürmek için yeterli değil. "

"O halde ölmediği kesin."

"O konuda henüz net bir şey söyleyemem ama öldü denildikten sonra morga götürüldü değil mi sonuçta. Orada ne kadar kaldı, yani cenaze İdil'in ölümünden ne kadar sonra yapıldı?"

"Öldükten sonra hastaneden gittim ama cenaze bir gün sonra kalktı. Hastaneden çıkarılmadan önce onu morgda gördüm. "

O günler aklına gelirken içinden bir şeylerin koptuğuna yemin edebilirdi Baran. Yüzü düşmüş, bakışları değişmişti. Bunu anlayan Karaca araya girme ihtiyacı hissetti. " Şu raporları izin verirsen evime götürmek istiyorum. Onlar üzerinde akşam yoğunlaşacağım. Ama şu andan farklı bir şey bulacağımı sanmıyorum."

"Yani?"

"Yanisi şöyle; Bu raporda ki zehrin dozuna göre İdil ölmüş olamaz. Bu tamam. Fakat İdil'i ölmüş bir halde morgda gördün. Burada sorun var. İki seçeneğimiz doğuyor böylelikle. Ya İdil gerçekten öldü fakat ölüm sebebi burada gösterildiği gibi zehir değil, ya da ölmedi ve morgda ağır bir ilaç altında ölmüş izlenimi verilerek yattı. Dolayısıyla da cenaze ona ait değil."

Buna benzer şeyleri Baran da düşünmüş ve buna inanarak bugünlere gelmişti. Mutlu olabilirdi çünkü şu an kendi gibi düşünen birini bulmuş olabilirdi. Son bir senesinde ona kimse inanmamışken Karaca'nın ona yardım ediyor olması.. Bunu en yakınım dediği adam bile yapmazdı. 

"Peki sence hangisi?"

"Emin değilim. Onu morgda gören sensin. Herhangi bir farklılık var mıydı? Nasıldı mesela?"

"Ben.. emin değilim." derken o anı hatırlamanın verdiği gerginliği yaşıyordu genç adam. Gözünün önünden hiç çıkmayan manzarayı detaylıca hatırlamak hoş değildi. Ancak Karaca'ya yardımcı olacaktı.

"Üzüntünü anlayabiliyorum ama sadece yardım etmeye çalışıyorum. İstersen biraz ara verelim."

"Hayır hayır buna gerek yok. İçeri girdiğim de oldukça üzgün ve gergindim ayrıntılara hiç dikkat etmedim. Herkesin görebileceği şeylerdi gördüklerim. Bembeyazdı, hiç kıpırdamıyordu ve dokunduğumda oldukça soğuktu. "

"Peki sert miydi?"

Kaşlarını çattı Baran. Evet ne demek istediğini anlamıştı bu her ölümlü bedene olurdu ama ne o zaman dikkat etmişti ne de sonrasında. 

"Dikkat etmedim. Ona dokunduğum gibi elimi geri çektim. Sadece çok soğuktu. Sanki içim soğumuştu."

"Anlıyorum. Ölümün en kesin belirtilerinden biri de ölüm sertliğidir. Ki bunu sen de biliyorsundur zaten. 3-4 saat içinde başlar 12 saat sonunda tamamen sertleşir ama 36 saat sonrasında ortadan kalkar. Dikkat etmedim diyorsun, ona kaç kere dokundun?"

"Bir kere. Dediğim gibi elimi geri çektim hemen çok soğuktu çünkü. Sonrasında sadece uzaktan baktım."

"Ölüm saati 23:59'du. Sabah kaç gibi gittin onu görmeye?"

"On bire geliyordu sanırım. "

"Neredeyse 12 saat. Sertliğin kendini belli etmesi lazım ama sen sadece bir kere dokundum diyorsun. Sert olup olmadığından emin değilsin. Tamam bunu kenara koyalım. Ameliyata odaklanalım."

Raporu eline aldı Karaca. "İç organları çok zarar görmeden ameliyat edilmiş. Fakat 1 saat sonra damar tıkanıklığına bağlı beyin kanaması diyor. Ana damar tıkanmış. Bunun sebebi de zehir zaten. Bu çok ciddi zararlar verebilir ancak beyin kanaması pek olası değil. "

"Raporda öyle yazıyor. Ameliyata giren herkesle konuştum. Hemşireler, anestezi uzmanı, doktor. Hepsi ameliyatta sorun olmadığını sonrasında işlerin ters gittiğini söylüyor. Üstelik doktora da oldukça saygı duyuyorlar."

"Bir yanlışlık yok demenin türkçesi..  Ama ameliyatta bir şey olmuş olmalı. Zehir sonrasında çıktı  ama öldürmez. Fakat İdil öldü. Ya dediğim gibi ameliyatta bir şeyler ters gitti ve İdil'i öldüren bu oldu ya da İdil ölmedi. Ameliyatta bir şeyler ters gittiyse ve bunu kimse söylemiyorsa doktorun tedirgin tavrı açıklanabilir. İş doktor da bitiyor."

"O da konuşmuyor. Defalarca karşısına çıktım. Her seferinde beni geçiştirdi, en sonunda da şikayet etti. En son geçen gün daha farklı bir konuşma yapacaktım ama işler ters gitti."

"Daha farklı bir konuşmayla çok daha kötü bir sonuç elde edersin bence." dedi Karaca. Sesinde uyarı vardı. Baran gibi adamların güzellikle çözülemeyen bir şeyi farklı şekilde çözmesi zor değildi. "Kadınla bir de ben konuşmak istiyorum. "

"Senin avukat olduğunu öğrenince konuşmayacaktır."

"Aksine konuşmak zorunda. Eğer ortada bir hukuksuzluk varsa da korkmak zorunda. Gözünü korkutabilirim merak etme." 

Karaca doktorun dosyasını eline aldı bu kez. Baran ses etmese de içten içe ona teşekkür ediyordu. Karaca'nın biraz incelemesine izin verdi. Onu koltuğa oturtarak bir şeyler içip içmeyeceğini sordu. İstemediğini öğrenince onun dosyaları okumasına izin verdi. 

"Doktorun davası dikkat uyandırıcı. Ölünecek gözle bakılan hastadan kimseye sormadan böbreğini alıyor, tabi bu sırada çok varlıklı bir aile de bir donör arıyor. Fakat tahmin edildiği gibi adam ölmeyip doktora dava açmış. İşin ilginci o aileye neden açmamış?"

"Hangi aile olduğundan haberleri yok. Doktor da söylememiş."

"Doktorun ağzı fazla sıkı anlaşılan."

"Beni çıldırtan da bu."

"Sonrasında her ne oluyorsa Bekir Özütam davadan vazgeçiyor. Dosyada ki raporlar değiştiriliyor ve herkes mutlu. Sadece buna bakarak bile kadına güvenmemek başlı başına bir neden."

Doktor da bir sıkıntı olduğu çok açıktı. Usulsuzlükler yapan biri olarak mimlenmişti bile. Bunu Baran gibi Karaca da biliyordu artık. Doktor İdil'i öldü göstererek hünerlerini sergilemiş olabilirdi. Belki de İdil ölmemişti ve o böyle görünmesini sağlamıştı. Yine de uyuşmazlıklar vardı.

"Bana sorarsan kadını mercek altına almamız lazım. Sen değil ama. Ben gidip konuşacağım onunla. Kadının kocasının bilgileri nerede?"

Ona uzatılan kağıdı eline alıp okumaya başladı genç kız. Fazla başarılı ve fazla dikkat çeken bir adamdı kocası. Üstelik çok varlıklı bir aile olduğundan Karaca bu adamla daha önce tanıştığına emindi. Bunu Baran'a da söyledi. 

"Seneler önce aynı okuldaydık. Tabi benden yaşça büyük biri ama aileler tanışıyordu. Gençliğini fazla hızlı yaşayan biriydi ama başarılıydı da. Doktor Yeşim olmazsa bu adamla konuşurum."

O an hiç beklenilmeyen bir şey oldu. Baran kısa bir adımda yanına vardı ve dostane bir hareketle sarıldı Karaca'ya. Bunu hiç beklemeyen Karaca başta donup kalsa da sonra gülümsedi. Geri çekilen Baran ise allak bullak olmuş gibiydi ama kötü de görünmüyordu. 

"Sadece uzun zamandır tek başıma savaştığım için yorgun düştüm ve birinin bana destek olması.. İnancımı kaybetmeyeceğim." 

Karaca gülümseyerek onun koluna dokundu. "Her şeyin çok başındayız. Sonuç ne olursa olsun ben varım. Ama bir şeyi merak ediyorum. Neden bir senedir tek başına mücadele ettin? Ateş, Barış onlar senin arkadaşların. Sana inanmadılar mı?"

"Doğruyu söylemek gerekirse onlara herhangi bir şey söylemedim. Fakat öğrenmeleri çok da uzun sürmedi. Başta uyardılar ama değişmediğimi görünce rahat bıraktılar. Dolayısıyla inandıklarını söyleyemem."

"Bu çok korkunç. Ben gerçekten çok manasız buluyorum. Afedersin ama biri kuzenin diğeri arkadaşın. Yıllardır yediğiniz içtiğiniz ayrı gitmiyor, birbirinize bağlısınız. Neden? "

"Bana sorarsan inanmadılar değil aslında. Benden önce bir şeyleri öğrenme çabasına girdiler ama bir sonuç elde edemeyince bıraktılar. Benimse ne kadar öfkeli olduğumu gördüklerinden müdahale etmediler. Ateş neyse de Barış bunu yüzüme karşı söyledi zaten. İşime karışmayacağını ama kendimi kaybettiğimi görürse müdahale edeceğini." Alaycı bir şekilde güldü. "O önce kendi hayatına müdahale etsin."

Karaca'nın ses etmemesi üzerine "Afedersin." dedi. "Eski erkek arkadaşın bazen beni fena halde kızdırıyor da."

"Beni de öyle. Her neyse devam edelim."

"Asansör de olan konuşmalarınız.. Seni hala düşünüyor biliyorsun değil mi?"

Şaşırdı Karaca. Bunu da çatılan kaşlarıyla belli etti zaten. Baran'ın çekilip diğer dosyaları çıkarmasını izlerken "Yanılıyorsun." diyebildi sadece. 

"Belki de. Ama adamı neredeyse 20 senedir tanıyorum. Hata payı sıfır. Yine de inanmamakta özgürsün tabi. İşime gelir. Onu öfkelendiriyorsun."

Karaca sesini çıkarmadı. Takılmaması daha iyiydi. İyiydi iyi olmasına ama başarabilseydi keşke. Önünde ki birkaç saati raporları, kişileri, fotoğrafları okumakla geçirse de aklı Baran'ın dediklerindeydi. Bir aptal gibi sürekli o sözleri düşünüyor kendince mutlu bile oluyordu. Halbuki bunun olmayacağını bilecek kadar akıllanmış olmalıydı. 

Baran "Yemek yemek ister misin? Saat epey ilerledi." dediği sırada ise genç kız hala onu düşünüyordu.

"Öyle olmuş gerçekten. Biraz acıkmışım."

"Tamam. Ne istersin, dışarıdan söyleyeceğim."

İkili ne yiyeceklerine karar verdikten sonra bir müddet ara verdiler. İlk gün içinde olsa iyi ilerlemişlerdi doğrusu. Baran keşke Karaca'yla daha önce görüşebilseydi. Belki de daha hızlı sonuca gideceklerdi. Yine de şimdilik bu da yeterdi. 

Çalan zil ikisinin de aç karnına iyi gelirken Baran kapıya bakmak için hareketlendi. Açtı ve pek de beklemediği bir şey gördü.

Barış'ı. 

İfadesizce ona bakan ve bir şey demeden içeri giren Barış, arkadaşını rahatsız ettiğini bildiğinden içi rahattı. Onunla Karaca meselesini konuşmak için gelmişti. Sabahtan beridir yaptıkları konuşma aklından çıkmamış gününün berbat olmasına sebep olmuştu. Üstelik içindeki o kıskançlık adını vermediği ancak yerine de başka bir şeyi koymadığı duygunun onu ele geçirmesine izin vermesine ramak kalmıştı. Kravatını iyice gevşetip salona geçerken arkasından Baran'ın "Yalnız değilim." dediğini duydu.

"Kim var?" dediği sırada ise salonda ki masayı hazırlayan kızı görmesi bir oldu. Yüzüne sağlam bir tokat yemiş gibi olurken bu kadar ileri gitmelerini beklemiyordu. Sabah ki görüşmeleri evde sonlanmıştı demek. Neden? Bir de yemek yiyeceklerdi. Bu neyin samimiyetiydi?

Karaca'nın ise "Geldi mi yemekler çok acıktım." diyerek arkasını dönüşü ve onu gördüğü an ki somurtuşu Barış'ı delirtti.

"Hayır ama tatlıyı önce yollamışlar."

Kimse Baran'ın esprisine gülmezken o da gözlerini devirdi. Barış'a bakıp "Bir şey mi oldu?" diye sordu.

"Konuşmak için geldim ama sanırım misafirin var."

"Karaca misafir sayılmaz. Uzun sürmeyecekse çalışma odama geçelim."

Barış ters bir bakış attı Baran'a. Ne saçmalıyordu Allah aşkına. "Uzun bir konuşma olacak Baran. Ama bekleyebilirim. İşinizi halledin."

"Bir işimiz yok. Karaca benimle sohbet etmek için burada."

Şimdi yüzüne sağlam bir yumruk atabilirdi işte. Barış'ın gözü seğirirken karşısında duran iki kişiye birden bağırmamak için kendini zor tutuyordu. Hele ki bu adama! Ateşle oynuyordu haberi yoktu. 

O sırada yeniden çalan zilden ötürü Baran kapıyı açmak için giderken Barış'ta hışımla Karaca'ya baktı. Kız masanın orada elinde çatal bıçaklarla kalmıştı. 

"Baran'la oldukça kısa bir sürede arkadaş olmuşsunuz. Bunu başarmak zordur."

"Güvenilir biri olması yeter. Arkadaşlık ilişkileri bunun üzerine kuruludur."

"Herkese daha başından güvenmeye başlar mısınız?"

Karaca ukala bir gülümseyiş sergiledi. "Hayır. Boyumun ölçüsünü bir kere aldım. Aynı hatayı tekrarlamamak için ince eleyip sık dokuyorum. Baran güvenilir bir erkek, neyse ki."

İfade ettiği anlamda söylemek istememişti ama çok kızmıştı ve o da kızsındı! Barış'ı fena halde kızdırdığını öfkeden parlayan gözlerinden görebiliyordu. Genç adam ise bu iğneleyici ve yakışıksız laflardan ötürü Karaca'yı kollarından tutup sarsmak istedi. Bir kadın nasıl bu denli değişebilirdi. 

"Yemekler geldi." 

Elinde poşetlerle içeri giren Baran doğruca masaya yürüdü. Karaca'ya elindeki yemekleri verirken Barış kendini dış kapının dış mandalı gibi hissediyordu. İkisinin birlikte poşetleri açıp yemekleri masaya koymalarını, içecekleri bardaklara doldurup aralarında konuşarak anlaşmalarını sinirle izledi. Aralarındaki şu "arkadaşlık" kavramı fazla abartılmaya başlamıştı doğrusu. Elbette özel bir durum yoktu ortada ancak bu ikili bu şekilde samimiyete devam ettiği takdirde daha çok gazetelere haber olup yakışıksız yorumlara maruz kalacaklar ve Barış'ı deli edeceklerdi. Birden bire bu samimiyet nereden gelmişti. 

En sonunda Baran ona bakıp "Aç mısın?" dediğinde "Fazlasıyla." diye karşılık verdi ve ceketini çıkartıp masanın sol tarafına geçti. Baran baş köşeye otururken Karaca da onun sağında kalmıştı. Dolayısıyla Barış ve Karaca yüz yüze bakıyorlardı. Masaya sessizlik hakimken iki kişinin gerginliği had safhadaydı. Sadece Baran karnını doyurmakla meşguldü. 

Barış, bir yandan buraya gelmeden önce yemek yemesine rağmen tok karnını doyurmaya çalışıyor bir yandan da Karaca'yı göz hapsine alıyordu. Onun o umursamaz tavırları o kadar sinir bozucuydu ki konuşmadan edemedi. 

"Burada olduğunuzdan ailenizin haberi var mı?"

"Olması mı lazım?"

"Abiniz biraz farklı bir adam. Burada olmanızdan rahatsızlık duymayacağı çok açık."

"Bırakın da orasını ben dert edeyim. " dedi Karaca da. "Ayrıca abim herkes gibi insanına göre davranır. Merak etmeyin buraya da gelmez."

"Açıkçası gelmesi umurumda değil. Burası da benim evim değil."

"O halde endişelenmenizi gerektirecek bir durum yok demektir. Baran su alabilir miyim?"

Karaca ona istediğini vermeyecekti. Buraya gelmesini hiç beklememişti ama sakin kalmaya çalışıyordu. Ondan yana bakmayarak da rahatsızlığını belli ediyordu. Ne tuhaf adamdı. Abisinden ona neydi? Anlaşılan onu hiç sevmemişti. Eh, abisinin de ondan haz ettiği söylenemezdi. 

Baran onun bardağına su doldururken Barış'ın bakışları ikisinin üzerindeydi. Birden bire bu samimiyet nereden çıkmıştı doğrusu. Bunu Baran'la konuşacaktı ancak Karaca sürpriz eseri buradaydı. Sabahtan beridir ne konuşuyorlardı merak edilmeyecek türden değildi açıkçası. Şimdi Karaca'nın yanında da soramazdı. Böyle oturup bir şey yapmadıkça da kendini yerdi. İki ucu boklu değnekti durum. 

Bir müddet sessizce yemeklerini yediler. Baran genç kıza bakarak "Tatlı neden istemedin?" diye sordu neden sonra.

"Pek aram yoktur."

"Sevmiyor."

Karaca ve Barış aynı anda konuşmuştu. Üçü de bu duruma karşın şaşırsa da daha da şaşıran Karaca'ydı. Onun bunu hatırladığını bırakın, bildiğinden bile emin değildi. İstemsizce buna sevindi. Barış ise bunu dışa vurduğu için kendine kızgındı. O sessiz söylediğini düşünmüştü. Bakışlarını Karaca'ya denk getirmemeye çalıştı. Bu durumu gören Baran ise ayağına kadar gelen fırsatı kaçırmayacaktı. 

"Yoksa sen de kilo alırım diye mi sevmiyorsun?"

"Hayır hayır. Küçüklüğümden beri sevmem."

"Anladım. Zaten evet deseydin itiraz ederdim. İyi bir vücudun var."

Barış'ın bakışları doğrudan Baran'a çevrilirken onun ne yapmak istediğini anlamıştı. Anlamıştı anlamasına ama hata ediyordu. Karaca'nın utangaçça gülümsemesi ise onu daha da kızdırdı. Neyin içine düşmüştü.

"Teşekkür ederim." 

"Geçen sene sizin şirketle iş yapmadan önce araştırmıştık. Doğruyu söylemek gerekirse senin çok farklı biri olduğunu düşünmüştüm. Ailenin en sessiz ve naifi gibi duruyorsun ama işini iyi yapıyorsun."

"Aslında öyleyim. Pek baskın bir karakter değilimdir fakat işimi hakkıyla yaparım."

"Sanırım onu öğrendim."

İkilinin arasındaki tuhaf bakışma Barış'ın dikkatini çekti. Dilini de geri bırakmadı. 

"Şirketten habersiz iş mi yapmaya karar verdiniz?"

Baran içeceğinden bir yudum alıp umarsızca "İş değil." dedi. "Daha çok arkadaşlık. Karaca'yı daha yakından tanımaya başladım. İyi bir avukata benziyor ki sen bunu zaten biliyorsundur."

"Bu kanıya ulaşacak çok bir vaktimiz olmadı. Şirketler arası anlaşmanın ömrü oldukça kısa sürdü."

"Çok yazık. Oysa ben iyi bir gözlemci olduğunuzu düşünmüştüm. Hakkımda pek çok şeyi öğrenmiş olmanız lazımdı." diyen Karaca'ya baktı Barış. Ona ukala cevaplar vermek yakışmıyordu.

"Öğrendiklerim gördüklerimle zıt düştü."

"Öyle mi mesela bir örnek verebilir misiniz?"

Baran git gide artan gerilimi izlemekten keyif alsa da Barış yüzünden Karaca'yı kaybetmek istemiyordu. Dolayısıyla kız sinirlenmese iyi olacaktı. Araya girerek masayı toplamayı teklif etti ancak Karaca cevabı ısrarla öğrenmek istedi. 

"Tek bir örnek."

Barış'ın mavi gözleri genç kızın ormanı andıran yemyeşil gözlerinden ayrılmazken acımasızca konuştu. "Güçlü bir kadın gibi profesyonelliği elden bırakmayarak işinize devam edeceğinizi düşünmüşken küçük bir kıza evrilerek kaçmanız." 

"Kaçmadım. Geri de bırakılmaya mecbur bırakıldım. İkisinin arasında dağlar kadar fark var. Ancak kime anlatıyorum değil mi? Geçmişe takılarak yaşayan birine neyi ne kadar anlatabilirim."

Başka da bir şey demeden masadaki tabaklardan birini alıp mutfağa geçti. Ortada duran tezgaha bırakırken iki eliyle tutundu. Bunu yapmaktan yoruluyordu. Bu adamla sürekli çatışmaktan da yorulmuştu. Keşke hiç geri dönmeseydi. 

Koluna dokunan elle irkildi. Baran bakışlarıyla ondan özür diliyordu adeta. "Ben gitsem iyi olacak. Seninle konuşacak şeyleri de olduğuna göre daha fazla devam edemeyiz. Yarın telefonla konuşur ne yapacağımızı kararlaştırırız."

"Onun adına-"

"Lütfen dileme. Yemekler için teşekkür ederim."

İkili mutfaktan çıktı. Barış'ın bakışları eşliğinde Karaca çantasını eline alıp Baran'la salonun girişinde vedalaştı. Barış'a bakmadan çıktı. Geri dönen Baran ona "Ne zaman pislik gibi davranmaya başladın. Kızdan ne istiyorsun?" diye sordu. Bu denli kafayı kırması normal değildi. 

Barış ise hiçbir şey demedi. Koltuğun üzerinde duran ceketini giydi. Peşinden gidecekti. 

"Sakın deneme."

Arkasını dönüp Baran'a baktı. Tek kolunu kaldırıp parmağıyla "Sen burada bekliyorsun." diyerek kapıdan çıktı. Karaca çok uzaklaşamamış sadece bir metre önünde duruyordu. Ayakkabısını düzeltiyordu. Barış'ı görür görmez hareket edecekti ki Barış ondan önce davranıp önüne geçti. Neredeyse çarpışacaklardı. Genç kız yanından geçip gideceği sırada önüne geçip durmasını sağladı. 

"Beni rahat bırakın." 

"Konuştuktan sonra evet."

"Ne istiyorsunuz?"

"Ne yapmaya çalıştığınızı merak ediyorum sadece. Bir sene boyunca bir kere bile karşılaşmamışken sürekli karşıma çıkıyorsunuz, bu da yetmiyormuş gibi arkadaşımla gereksiz bir samimiyet içindesiniz."

"Gerçekten mi?" Karaca inanamıyormuş gibi güldü. "Tüm derdiniz bu muydu? Eğer öyleyse dert edilmeyecek şeyler olduğu konusunda sizi rahatlatayım. Sizin karşınıza çıkmanın meraklısı değilim, tesadüften ibaret her şey. Arkadaşınızı ise sempatik buluyorum."

Yine bir adım attı ama Barış tarafından engellendi. Kararmış gözleri genç kızı ezecek gibi bakıyordu. Ancak Karaca'yı sindireceğini zannediyorsa yanılıyordu. "Tesadüflere inanmam ve artık sayenizde hiçte haz etmiyorum. Sizi görmek istemedikçe karşıma çıkmanızdan hoşlanmıyorum. Arkadaşımla görüşmenizi ise doğru-"

"Ah evet asıl konumuz bu değil mi? Baran. Onunla yan yana görülmemi istemiyorsunuz."

"Evet. Çünkü başı beladan bir türlü kurtulmayan bir adamla daha görüşüyorsunuz ve sonucu ilkinden çok daha kötü olacak. "

"Şimdi de beni mi koruyorsunuz?"

"Açıkçası umrumda değilsiniz. Düşündüğüm tek şey Baran."

Yutkundu Karaca. Bunu duymaktan nefret ediyordu. Bu adamdan ölümüne nefret ediyordu. Aşkın gözü kördü sahiden. 

"Yeter artık! Beni sürekli iğnelemenizden aşağılamanızdan bıktım. Neden asıl derdinizi söyleyip ikimizi de bu zahmetten kurtarmıyorsunuz? Benimle ne derdiniz var söyleyin artık! Ben tartışmaktan oldukça sıkıldım çünkü."

"Baran'la ne işiniz var?"

Karaca hırsla ellerini sıktı. Şimdi şurada onu yumruklasa ne güzel olurdu. O ne diyordu bu adam neyin derdindeydi. 

"Soruma cevap verin."

"Bir cevabım olması mı gerekiyor, her şey yeteri kadar ortada değil mi?"

"O halde sizde gidin Baran'dan öğrenin."

"Ben sizden duymak istiyorum."

Karaca hırsla ittirdi Barış'ı. İki eliyle o bedene dokunduğu gibi kuvvetli bir hissin bedenine sinmesi de bir olmuştu. Ancak bunu sonra düşünecekti. 

"Meseleden o kadar uzaksınız ki! Her şey sizin için o kadar ben merkezci ki! Saygısızsınız, bencilsiniz ve asla dürüstlüğü hak etmiyorsunuz. Benden o günün intikamını almak için acımasızca konuşuyorsunuz ama ben o intikam hastane odasında alındı. Yeter artık. Beni yaralamakla uğraşacağınıza arkadaşınıza vakit ayırın biraz. Burada ne işim var zannediyorsunuz? Gerçekten merak ettiğiniz tek şey bu değil mi? Benim Baran'la ne işim var?" 

Barış cevap vermedi. Genç kız da bunu fırsat bilerek devam etti. "Düşünebildiğiniz tek şey sizin çevrenizde olmam. Beni o kadar kafaya takmışsınız ki dibinizde duran adamı, sorunlarını göremiyorsunuz. Şu ettiğim cümle de bile Baran'la ne işi var diye düşünebiliyorsunuz sadece. Derdiniz o kadar ben olmuşum ki Baran'ı görmezden geliyorsunuz. Berbat bir arkadaşsınız!"

Barış bunları duymayı hiç beklemiyordu. Sözlerinde ki doğruluk ise onu o kadar sarsmıştı ki neden sonra anda gördü o hareketliliği. Çekip giden Karaca'yı saniyesinde tutup kendine çekerken ise çevikliği sayesinde son an da kurtuldu ikisi de. Genç kızı kendine sarıp sırtını arabasına verdiği sırada yağmur gibi akan kurşunlar tepelerinden geçiyor, onları bulup deşmek istiyordu. 

Aralarındaki tartışmanın bir değeri kalmamış, sahipsiz gelen kurşunlar havada uçuşurken ikisinin de düşündüğü tek şey birbirlerine bir şey olmamasıydı. 

*-*-*

Evet yukarıdaki DUYURUYU okumadıysanız okuyun lütfen.:) VE OYLARINIZI bekliyorum.Sorularım var.

//Baran ve Karaca ilk dakikalardan işe koyuldu.Konuştukları şeyler birlikte İdil'in ölümü şüpheli hale geldi öyle değil mi?

//Baran'ın Karaca'ya sarılması peki?

//Barış'ın gelişi ve ortamın aniden gerilmesi,Karaca'yı hiç beklemiyordu cidden kızdı ve yemekte saçmaladı değil mi?

//Karaca gidince ise peşinden gitti ve güzel kızımız çatır çatır konuştu yüzüne. O konuşurken oh olsun demişsinizdir?Barış'ın derdi o kadar Karaca oldu ki cidden Baran'ı görmedi gözü.

//Kurşunlar hava da uçuştu ama kim için ve kim tarafından?

//Onlara bir şey olur mu dersiniz?

YENİ BÖLÜM okulumdan ötürü 22 Mayıs'ta! xoxo

Continue Reading

You'll Also Like

22.6K 1.1K 41
Hayallerim ve hayatlarımın ortasında ki çizgide yaşıyorum... sev diye bağıran kalbimin sesini susturup alacağım intikamımı... Eylül ve fatihin hikaye...
1.2M 72.8K 48
Hale, sosyal medyada yazdığı bir yorumun hayatını bu denli değiştireceğini nereden bilebilirdi ki.
1.1M 46.1K 43
0545* Sizi "MAFYA" adlı gruba ekledi #Romantizm kategorisinde 1.Sıra✨ #3Ay kategorisinde 1.Sıra✨ #Siyah kategorisinde 1.Sıra✨ #Esir kategorisinde 1.S...
4.2M 266K 45
Aylardır izlediği yayıncıya olan hislerinin arttığını düşünen İzem, artık onun dikkatini çekmek ister. Dağhan'a ilk mesajı değildi ama bu sefer onun...