Karaca ve Barış (Tutku ve Teh...

By casablanca94

941K 57.3K 18.5K

(FİNAL YAPILDI)Hiçbir aşk bu kadar zor olmamış hiç kimse aşkı bu kadar çok istememişti. Aşktan dili yanmış bi... More

KARACA
Rekabet ve Ödül
Baran ve Karaca
Yangın
Tartışma
Hemşire
Trajedi
İyi Değilim
Sahip Çıkmak
Yardım Part-1
Yardım Part-2
Kısa Yol
Keşke
Baran
Ateşle Oynuyorsun
Akın Karakurt
Dans
Mutluluk
DUYURU+YB'DEN KESIT
Anı yaşamak
Yük
Deniz
Sezen
Gerçek ve Yalan
Sınav
Adaleti Sağlamak
Gerçek Aşk Ölümsüzdür ve Utanç
Vazife
Tek Gerçeğim
Çok Amaçlı
Gizli Birliktelik
Hayal kırıklığı
Gözü Yaşlı
Zaaf
Saf
İntikam
İki Seçenek
Geri Geleceğim
Karaca'nın korkusu
Kahredici
Avlanmak
Mezar
Umut
Başka bir dönem
Paris
25.08.2016
Evet
Kutlama
Cennet
Barış'ın yanı
Eğlenceli gece
Amerika
Las Vegas
Merhaba Barış
Doğru Olan
Yol
Masum Değiliz
Kutlama
Hisse
Arkadaşlar İyidir
İyi bir adam
Beklenti
İnsan olmak
Tebrik ederim
Duyuru+Finalden KESİTLER
FİNAL-1
FİNAL-2
YENİ HİKAYE TANITIMI
YENİ HİKAYEMİZ YAYINLANDI

Ses

20.7K 1.1K 211
By casablanca94

Merhaba, kısa ama güzel bir bölüm oldu diyebilirim. Beğenirseniz OYLAMAYI unutmayın olur mu ?:) Onlara çok ihtiyacım var çünkü. 

DUYURU: 27 Martta Vizelerim başlıyor. Bu yüzden DİĞER YENİ BÖLÜM 6 NİSAN PERŞEMBE GELECEK. Ders çalışmak zorundayım. Son senem. Kendinize iyi bakın, keyifli okumalar. 

*-*-*

"O adamın sergide olduğundan neden bahsetmedin? "

"Kızacaktın."

"Peki şimdi ne yaptım?"

Karaca kollarını göğsünde kavuşturup ofladı. Kim ne derse desin abisine Barış'tan bahsedemezdi. O tam aksini söylese de önce söylemiş olsaydı çok daha büyük bir tepki verirdi. Ödü kopmuştu. Orada birbirlerine girip kavga edecekler diye aklı çıkmıştı ama neyse ki Barış bu kez geri adım atan taraf olmuştu. Bunun için minnettar olabilirdi. 

Hayır! Hayır kesinlikle değildi. Ona karşı hiçbir şey olamazdı. 

"Ona en son ne dedin?"

Can, ufak bir tebessüm etti. Çok yerine oturan bir laf etmişti doğrusu. Kardeşinin meraklı gözlerine baktı. Onun için her şeyi yapardı. 

"Ona asla ulaşamayacağı bir ödülden bahsettim. O ödüle hep uzaktan bakacağından."

O ödül kendisi olmalıydı. İçinde ufacık bir köşe sızlarken bu sızlama, Barış için bir ödül bile olamayacağını düşünmesindendi. Onun için bir kıymeti kalmadığına emindi. Karşılaştığı şu son iki günde ona öyle kırıcı laflar etmişti ki gözünde bir gram değeri olmadığını anlamıştı. Yanlış adamı mı sevmişti bilemese de bu gerçeği kabullenmek istemiyordu. 

"Ondan uzak dur Karaca. Zannettiğin gibi bir adam değil o." 

"Merak etme." dese de bu Can Bayraktar'a yetmemiş olacak ki durdukları kırmızı ışıkta kardeşine baktı. 

"Ordudan ihraç edilmiş. Sebebini az çok biliyorum, senin gönlünü eğlendireceğin bir adam değil o. Çok tehlikeli. Üstelik dengesiz ve de acımasız. Onun gibi adamları bilirim, bir kere estiğinde geriye hiçbir şey bırakmaz. "

"Abi, tamam dedim nesini anlamıyorsun?"

Hayır tamam değildi. Değildi işte. O ondan uzak durmaya çalışsa da kader onları bir şekilde bir araya getiriyordu. O da Barış'tan uzak durmak istiyor, çekiminden kurtulup kendi hayatına bakmak istiyordu ama bu bir şekilde engellenirse buna ne kadar dayanabilirdi emin değildi. Cevap bekleyen abisine gülümseyerek cevap verdi. Onu hoşnut etmiş olsa da içi rahat değildi. Dik duracak, karşısına çıkan Barış'a karşı gardını indirmeyecekti ama kimse içinde ne oluyor asla bilmeyecekti.

*-*-*

Barış, Şeyda'nın ona uzattığı evrakları imzalarken aklından geçenler çok başkaydı. Çok değil yarım saat kadar önce küstah Can Bayraktar'la yaptıkları söz dalaşı aklına takılmıştı. Üstelik sadece o da değil, Karaca da vardı. Gerçi o son iki gündür fazla mesai yapıyordu aklında ve durum hiç iyiye gitmiyordu. Ne onu ne de onun yüzünden abisini düşünmek istiyordu. 

Büyük bir hata yapmaktan o denli çekiniyordu ki sonunun küçücük bir hatadan gelmesini istemiyordu. Ama bu gidişle bu kaçınılmaz olabilirdi. Bu yüzden Karaca'dan mümkün olduğunca uzak durmayı aklına koydu. Hoş, o onunla aynı yerde bilerek bulunmuyordu ama kader denilen şey vardı ve ne yazık ki Barış'tan yana değildi. 

Şeyda ile el sıkışıp yanından ayrıldı. Temiz havayı ciğerlerine çekerken aklındaki tek düşünce Karaca'ydı. Kızı gördüğü anda tepki vermediğini söylese inkar etmiş olurdu.Bedeni iyi ya da kötü bir tepki veriyordu ve doğru değildi. Onu kıza çeken kimyadan nefret ediyordu. Aklını bulandırmanın ise sırası değildi. Üstelik ne laflar edilmişti. Karaca zannettiği Karaca olmaktan çıkalı çok olmuştu anlaşılan. Dili sert, gözleri alev alevdi. Ondan nefret ettiğini düşünmüyordu ama kırgınlığı ve öfkesi yerli yerindeydi. Barış da onun seslerini duymuştu işte. Onu anlayabiliyordu ama abisi denilen o aptal adamı değil. Küstah ve saygısızın önde gideniydi. Üzerine vazife olmayan işlere karışıyor, yarayı kaşıyordu ama bu gidişatın sonu da iyi değildi. Çok yakında onunla büyük bir tartışmanın içinde bulacaktı kendisini. Bir de Karaca'yı ima ederek kazanamayacağın tek ödül o, ona uzaktan bakıyorsun demişti. 

Onu o an oracıkta gebertmeyi ne çok isterdi. Laf canını yakmamıştı doğrusu ama onu bu şekilde suçlaması hoşuna gitmemişti ve o kendisine üst perdeden konuşan herkesten nefret ederdi. Saygısızlığa tahammülü yoktu. Can Bayraktar kız kardeşine dua edebilirdi, aksi takdirde Karaca'nın o bakışı olmasaydı sıkı bir kavgaya hazırlardı kendini.

Cebinden telefonunu çıkarıp günlerdir kayıp olan Baran'ı aradı. Tahmin etmediği bir şey oldu ve telefonu ilk çalışta açıldı. 

"Neredesin?"

"Evde."

Gözlerini devirdi. "Düğünden sonra nereye kayboldun?"

"İşlerim vardı. Hesap sorman bittiyse kapatacağım."

"Yanına geliyorum."

Baran'ın konuşmasına izin vermeden telefonu kapadı genç adam. Arabasına bindi ve İstanbul'un yoğun trafiğinde Karaca'yı düşünerek yol aldı. 

*-*-*

Arkadaşının evine geldiğinde böyle bir manzarayla karşılaşacağını biliyordu Barış. Ev dağınıktı ve buram buram alkol kokusu vardı. Gerçi Baran sarhoş değildi ama koku birikmiş bir alkol kokusuydu. Onun için içten içe üzülüyordu. İdil'in ölümünden bu yana her geçen gün daha da kötüye gidiyordu. 

Baran'ı ne zaman böyle görse aklına doğrudan Ya Karaca'yı kaybetseydim sorusu gelir, geldiği gibi de onu def ederdi. Bu asla cevaplanmaması gereken sorulardan biriydi ve aklına getirmemeye çalışırdı. Onun aklına bile getirmek istemediğini arkadaşı her gün yaşıyordu. Bu çok büyük bir acıydı. 

"Düğünden sonra nereye kayboldun?"

"İşlerim vardı."

"Ne işi?" 

Baran ona açıklama yapma gereği görmedi. Onu bu işe dahil etmeyecekti. Ama geçiştirmeyi de düşünmüyordu. 

"Beni oyalayacağını mı düşünüyorsun?"

"Hayır." 

"Kes şunu." dedi elini açıp. "Bir senedir ölü bir adamdan farkın yok. Acını anlıyorum ama kendine gel artık."

"Acımı anlıyorsun?"

Barış düşünmeden konuşan bir adam olmadığı için sustu. Gergindi ve bunu Baran'dan çıkarmakta istemiyordu. Bu adama değer veriyordu ve saldırmak istediği için onu suçlayamazdı. Bir şey demeden karşısındaki koltuğa oturdu. Bir müddet oluşan sessizliği ise yine o bozdu. 

"Endişelenmekte haklı olduğumu biliyorsun. Kaybolmanı istemiyorum."

"Ben çoktan kayboldum."

O günü geri almayı hepsi isterdi. İdil'i oraya götürmemeyi, hatta yurt dışından geri çağırmamayı. Bunu herkes isterdi. Pişmanlıklar dillerine keşkeleri yüklediği için hepsi suçluydu. Hepsi kendinde hata olduğunu biliyor ve bununla yaşıyorlardı. En ağırı da buydu zaten. Ancak daha da ağırını Baran yaşıyordu. Hem aşk hem vicdan. İkisi bir araya gelince hayatı yaşanılmaz kılıyordu. 

"O halde sana yardım etmemize izin ver. Ömrünün geri kalanını bununla geçirmeye çalışmak, kendi vicdanını susturmadan bunu bir ceza olarak kabullenmek.. Bunları hak etmiyorsun sen. Sen kaybolacak bir adam değilsin."

"İdil de hak etmiyordu. "

Baran başka bir şey deme gereği görmedi. Gözlerini yumdu önce, sonra ise açtı. Başı ağrıyordu sabahtan beridir. Barış'ı gönderip kaldığı yerden devam etse iyi olacaktı. Ayağa kalkıp "Gördüğün gibi yaşıyorum." dedi. "Erken de yatacağım. Sabah şirkete geleceğim, işler birikti."

Arkadaşını kovduğunu biliyordu ama iyi niyetli de davranmak içinden gelmiyordu. Barış'ın elini cebine sokup gözlerinin salonun içinde gezinmesini ve en son masanın üzerinde durmasını izledi. Gerilirken arkadaşının masayı işaret edip "Çalışıyor musun?" sorusunu cevapladı.

"İşler birikti. Halletmem lazım. Toplayacağım şimdi."

Barış'ın masaya doğru yürümesiyle o da harekete geçti. Genç adam birkaç kağıdı eliyle ayrıştırırken Baran müdahale etmemek için kendini tuttu. 

"Satın alma?" 

"Aysel bir kaç problem gördü."

"Satın almadaki pürüzleri satın alma departmanı halleder. "

Elinde tuttuğu kağıdı çekip aldı Baran tek hamleyle. "Bununla benim ilgilenmem gerekiyor." Dikkat çektiğini biliyordu ama Barış'ın bu işe karışması gerekmiyordu. 

Yine de Barış aptal bir adam değildi. Masanın diğer tarafına geçip asıl evraklara ulaştığında Baran'ın üzerine gelip onları istemesiyle doğru yolda olduğunu biliyordu. Bundan uzun zamandır şüpheleniyordu ve sanırım şüphelerinde haklıydı. Zira Baran'ın telaşlı ve öfkeli hali bunu kanıtlıyordu. Altta duran kağıtlardan birini çekip Baran'ı atlatınca ondan birkaç adım uzaktaydı şimdi. Elinde duran kağıtta tam da beklediği şeyleri gördü. Kağıdı baştan aşağı okuduğunda Baran'ın nasıl bir işe bulaştığını daha net anlıyordu. Elindeki kağıt sertçe çekildi. 

Baran'ın kağıtları toparlamaya çalışmasına karşın ona uzaktan bakmakla yetindi Barış. 

"Bu yalnızca kendini kandırmak olur. Yazılanlar-"

"Orada ne yazıyor bilmiyorsun."

"Okuduğum kadarıyla-"

"Okuduğun kağıdı kıçına sok. Defol evimden."

Barış sustu. Beklediği tepkilerdi bunlar. Ama onun bu işin peşinde kaybolmasına müsaade edemezdi. Onu uyarmak hakkıydı. 

"Ortada ki gerçeği kabullenemediğini biliyorum. Acına saygı duyuyorum. Ama bu boş bir çabadan ötesi değil. Omuzlarına çok fazla şey yüklüyorsun. Onları dağıtmak yerine bir yenisi daha üstüne koyuyorsun. "

"Bildiğim tek gerçeğin peşinden gideceğim. Beni durdurmaya çalışma. Sakın karşıma çıkma."

"Karşına çıkmayacağım. Ama bu şey seni kontrolden çıkarırsa müdahale etmememi bekleme. "

"Sen kendi işine baksana." dedi Baran. Ona nasihat verecek son insandı Barış. Karaca'yı ne için terk ettiğini herkes çok iyi biliyordu. Ayrıca o da bir şeylerin peşindeydi. "Hayri Gencer'in peşinde olduğunu biliyorum. Asıl tehlikede olan, kaybolacak olan sensin. Ben bir umudun peşinden koşuyorum sense boşa kürek çekiyorsun. O adamı bir daha ele geçiremezsin.  Daha da kötüsü Karaca'yı kaybettin. Üstelik kanlı canlı karşında dururken. "

Bunu duymayı beklemiyordu işte. İrkildi. Geniş omuzları duyduklarıyla düşerken ona ters bir cevap vermekten kaçındı. Bu oldukça zordu ancak Baran'ın bir nebze de olsa haklılık payı vardı. Bunu ona söyleyecek değildi. Oradan ayrılmak en doğrusu olacaktı. Öyle de yaptı. Hiçbir şey demeden salondan çıkıyordu ki Baran'ın sözleriyle durmak zorunda kaldı.

"Hafızan silinse de o adamı unutamazsın sen. O adamın peşinde oldukça da Karaca'yı elde edemezsin. Benden daha kötü durumdasın. O yüzden kendi işine bak, benden uzak dur. "

Bu acımasızcaydı. 

Barış bir şey demeden o evi terk etti.

*-*-*

Baran dün gecenin ardından sabah yine bildiği yere gelmişti. Bu hastane onun mesken tuttuğu yerlerden biri haline dönüşmüş, bir senedir cehennem dediği yere sürekli gelip gider olmuştu. En son iki ay önce gelmişti. Onun  haricinde de aralıklarla sürekli geliyordu ama en son kadın onu kovunca üstüne bir de polise şikayet edince arayı uzatmaya çaba göstermişti. 

İstemsizce o anılardan biri aklına düştü. 

"Baran Bey bu artık tacize giriyor. Size kaç kere daha söylemem lazım, İdil Hanım'ın ölümüyle ilgili her şeyi anlattım."

"Duymak istediklerimi değil. O kayıtlara ulaştım."

"Siz, nasıl?" Kadın doktor şaşırsa da kendini aptallıkla suçladı.Bu adamın her yere eli uzardı. "O kayıtlara ulaştıysanız size anlattıklarımdan farklı bir şey yazmadığınızı görürsünüz. Üstelik bu yaptığınız da bir suç! Sizi şikayet etsem ederim."

"O zehir herhangi birini öldürecek türden bir zehir değildi. Araştırdım. Verilen doz ile İdil ölemezdi. "

"Gerçekten doktorculuk mu oynamak istiyorsunuz?"

Kadın masasına geçip telefonunu eline aldı. Hastane güvenliğine haber verirken Baran'ın gözlerinde bir çok soru ve öfke vardı. Biliyordu. Bu kadın bir şeyler gizliyordu. 

Gerçek amacını gerçekleştiremeyen bir hayat bu dünyadan çok erken alınmış demektir. İdil.. İdil eğer Baran'ın tüm bu umudunu kırmış ve gerçekten bu hayattan gitmişse bu çok acıydı. Baran ise sonuç ne olursa olsun üzülecekti.  Ama bu doktorun ondan bir şeyler sakladığına adı kadar  emindi. Hele ki o son görüşmelerinde kadının çıldırırcasına olan konuşmasını unutması mümkün değildi. 

"Ah yine mi siz? Gerçekten size söyleyebileceğim tek kelimem kalmadı."

Baran oldukça sakin bir ifadeyle ona yaklaştı. Kadının bezmiş yüzünden de ondan da açık açık nefret ediyordu ve kadın olmasaydı onu şu vakte kadar çoktan onunla yalnız kalmıştı. Bir şeyler sakladığından adı kadar emindi. 

"Buraya özür dilemeye geldim. Sizi çok zorladığımın farkındayım. Sadece... Sadece bunu kabullenmem mümkün değildi."

Doktorun ifadesinin yumuşadığını gördü. Öyle ki doktor, Yeşim Arslan'ın çatılmış kaşları indi. "Sizi anlayabiliyorum ama beni de anlayın. Size elimden geldiğince dürüst davrandım."

O kelime öyle yakışmıyordu ki ona elinde olsa kelimeyi yasaklatırdı. Kadını araştırmıştı. Başarılı bir doktordu ve yurt dışında eğitim görmüş, evlilik sebebinden ötürü buraya geri dönmüştü. Buraya kadar bir sorun yoktu. Ama daha önce hakkında açılmış bir dava vardı ve o da bir hastaya yanlış müdahale de bulunduğu içindi. Suçsuzluğu sonradan ortaya çıksa da davanın üzerinde oynandığı belliydi. Uyuşmayan kayıtlar ve iki kişinin ifade değişikliği vardı. 

"Bu olayı kimseyle paylaşmadığınız için teşekkür ederim. "

"Doktor-hasta gizliliği.. Ve ne olursa olsun iyi birine benziyordu."

"Öyleydi.." Derin bir nefes alıp ellerini birleştirdi Baran. Kadının bu saatte hastası olmadığını biliyordu. "Hastalarınıza çok önem veriyor olmalısınız." 

"Elbette. Bunu tüm doktorlar yapar."

"Ama sanırım siz o kadar da iyi yapamıyorsunuz. Bekir Özütam." 

Doktor Yeşim oturduğu koltuktan ayağa kalkarak eliyle kapıyı işaret etti. "Dışarı çıkın. Gerçekten bir aptal gibi pişman olduğunuzu düşündüm. İyi niyetli davrandığınıza nasıl inanma gafletinde bulunduğuma inanamıyorum." 

"Hasta kayıtlarını değiştirmekten daha zordu değil mi?"

"Dışarı dedim."

"Adamın böbreğini almışsınız. Hem de hiçbir sorunu yokken."

"O gizli bir davaydı. Nasıl bir adamsınız umrumda değil ama yaptığınız suç. Ne gizli bir davaya el altından bakabilirsiniz ne de buraya gelip beni taciz edebilirsiniz!"

"İki kişi seni suçlarken davanın ilerleyen duruşmalarında ifadelerini değiştirmiş. Dosyada ki raporlarda da uyuşmazlıklar var. "

"Bu suç."

"Sakın bana suçtan bahsedeyim deme!"

İki elini de masaya vurup bağırmıştı Baran. Kadın korkarak masasındaki telefona uzandı. Baran o telefonu elinden çekip fırlatırken bir parmağını da ona doğru uzattı. "İdil'in ölmediğini biliyorum. Bu tarz işlere yabancı değilsin. Tüm hayatını biliyorum, seni var eden her şey elimde. Yok etmesini bilirim ben de."

"Ne var biliyor musunuz? İdil Bektur öldü. Bu acıyla başa çıkmayı denemekten başka çareniz yok!" 

Baran tek eliyle odadaki tekli koltuğu yere devirirken Yeşim de boş durmadı. Korkarak yere düşmüş telefonu eline alıp güvenliği aradı. Odadan gelen bağırış çağırışlar ise tüm hastaneyi ayağa kaldırdığı için güvenlik çoktan harekete geçmiş, gelen telefondan sadece bir dakika sonra odada olmuştu. İki kişi Baran'ı o odadan zorlukla çıkarırken kadına bu işin burada gitmeyeceğini haykırıyordu.

O günden sonra kadın onu polise şikayet ederek yanına yaklaşmamasını istemişti ancak böyle bir karar çıkmamıştı. Polis onu bir kere sorguya almış o da makul açıklamalarla serbest bırakılmıştı. Ve şimdi buradaydı. Kadın hakkında çok daha farklı şeyler öğrenmişti. Ve peşini bırakacak değildi. 

Arabasında bir müddet daha oturduktan sonra kadının hastaneden çıktığını gördü. Gözleriyle kadını takip etti. Her zaman ki gibi otoparktan arabasını alıp eve gidecekti. 

"Bugün değil."

Arabasını çalıştırdı.

*-*-*-*-*

Karaca dünün ardından stresini hala daha atabilmiş değildi. Sanki bedeninde ki her kas ayrı ayrı gerilmişti. Aldığı duş iyi gelmediği gibi üstüne bir de bugün ki yoğun program onu bir hayli yormuştu. Bunu şimdi Sezen'e de anlatıyordu ama onun laftan anlamayan biri olduğunu biliyordu, boşa kürek çekiyordu. 

"Karaca lütfen, bak çok kalmayız söz veriyorum. Çok sıkıldım." 

"Başka bir akşam olsun o halde. Gerçekten hiç havamda değilim."

"Asıl şimdi olması lazım. Hem sende rahatlarsın. Lütfen Karacaaaa.."

O kadar güzel bakıyordu ki hayır demek mümkün değildi. Kabul edip akşam yemeği için aşağı indiler. Bu gece evde pek kimse yoktu, çünkü annesi ve babası bir aile dostlarıyla yemektelerdi. Abisi iş yemeğinde ablası ise ailesiyleydi. Dolayısıyla iki genç kız kafaları rahat bir şekilde yemek yiyerek hazırlanmak için odaya çıktılar. Sezen fikrini kabul ettireceğini adı gibi bildiği için yanına birkaç kıyafet getirmişti. Güzel bir elbise giydi. Bu sırada Karaca da ne giysem diye düşünüyordu. Dolabından siyah ve dar bir pantolon çıkartıp üstüne büstiyer tarzında pudra rengi bir üst çıkardı. 

"Allah aşkına bu ne Karaca? Gece klubüne gidiyoruz, daha renkli bir şeyler giyebilirsin."

"Avukatım ben Sezen."

"Yani? Avukatlar renkli şeyler ya da elbise giyemez mi?"

"Çoğu avukat gece kulübüne gitmez. Gidiyorsa üstüne bir de  tanıdık bir insansa giydiklerine dikkat eder."

Sezen yüzünü buruşturdu. "Çok sıkıcısın. Aynı annen gibi konuştun kusura bakma da. Basit bir siyah elbise giysen dahi olur. Bakayım. Hah al bak. Dümdüz sade ama en azından siyah. Siyah ağır durur."

Karaca gülmeden edemedi. "Renkli kıyafetlere ne oldu?"

"Giymeyecektin. Bilmiyor muyum seni. En azından elbise giymeye ikna edebilirim diye düşündüm."

Karaca ona gülerek uzattığı elbiseyi giydi. Gerçekten sade ve dümdüz bir elbiseydi. Tek özelliği ip askılı oluşuydu o kadar. Kısa da değildi. Dizlerinin biraz üstündeydi. Pek havasında olmadığından ağır bir makyaj yapmayacaktı ama Sezen faktörünü unutuyordu. Arkadaşı ona oldukça iyi bir makyaj yapıp saçlarını düz bıraktırarak omuzlarından düşürdü. 

"Bence oldukça güzel oldu. Az önce ki faciadan çok daha iyi yani."

Genç kız ona bir şey demedi. Son hazırlıklarını da yapıp çıkarlarken Sezen aklına gelen şeyle gülmeden edemedi.

"Ayyyy! İster misin seninki de orada olsun."

"Rica ederim benimki deme ona. Ayrıca orası onun gibi bir adama göre değil. Gideceği son yer olur."

"Aslında eğlenceli olurdu."

Karaca bundan o kadar da emin değildi. Oraya Sezen'in dediği gibi gevşemeye gidiyordu, açıkçası Barış'ı en beklemediği yerde görürse hem çok şaşırır hem de çok gerilirdi. Neyse ki Barış onu en azından bu konuda şaşırtmazdı. 

*-*-*

Barış, kolundaki saate baktı. Epey ilerlemişti. Doğrusu düşüncelere dalmışken vaktin ne ara geçtiğini anlayamamıştı. Dünden beridir Baran'ın söylediklerine takılı kalmıştı. İdil'in ölmediğini düşünüyordu ve bunun için tüm gücünü kullanarak onun ölümünü araştırıyor, bir yandan da onu arıyordu. Yetersiz bir çaba olduğunun farkında olmadığı gibi Barış'ı da suçlamıştı. Ona sen kendine bak senin kaybın benden de fazla imasında bulunmuştu. Aslında bulunmamış doğrudan yüzüne yüzüne söylemişti bunları. Doğruyu söylemek gerekirse dost gerçekten acı söylüyordu. Ancak o Karaca'nın bir kayıp olduğunu düşünmüyordu. 

Hayatında karşısına çıkan bir zorluktu o ve o da o zorluğu çıkarmış, üzerine bir çentik atmıştı. Pişman değildi. Sadece son birkaç günde iki kez karşılaşmaları iyi olmamıştı ve onu istemsizce düşünüyordu. Bu düşünceler Baran'ınkilerle birleştiğinde ise iyi yerlere varmıyordu. Ama kim ne derse desin sadece tek bir açıdan bile doğru yapmış sayılacaktı.

Hayri Gencer'in peşindeydi ve o da onun peşinde olduğunun farkındaydı. Geçen akşam takip edilirken onu takip eden aracı bir köşede sıkıştırmış, içindeki adamı indirerek sahibine bir mesaj yollamıştı. Sırf bu yüzden bile birlikte olmamaları çok doğru bir hareketti. 

Çalan telefonu onu düşüncelerinden ayırırken ekranda gördüğü isim tek kaşını kaldırmasına sebep oldu. Çünkü Baran dün ki konuşmadan sonra pek soğuyacak değildi. 

"Efendim Baran?"

"Ben Karaca." dedi o ince ses. Barış'ı oturduğu yerden ayağa kaldıran da bedeninde ki tüm kanın beynine yürümesini sağlayan da bu beklenmedik ses oldu.. 

*-*-*

Evet şaşırdınız mı? Beğendiysek OYlayalım ama olur mu? Şimdi sorularıma geçiyorum.

//Karaca'nın abisi Barış hakkında pek bir olumsuz konuştu. Onu iyi araştırmışa benziyor ve ikili arasında en büyük duvar o olacak sanırım?

//Barış ise ne kadar KAraca'nın bit kayıp olmadığını düşünse de Can'ın o laflarını kaldıramadığını düşündü. Barış, gerçekten ne düşünüyor?

//Baran ve Barış tartıştı.Sanırım Baran biraz ağır konuştu ona?Hangisini haklı buldunuz?

//Baran İdil'in doktoru Yeşim'le ilgili çok şey öğrenmiş.Kadında bir sorun olduğu açık.Sizce de Baran'ın dediği gibi mi oldu,yani kadın bir şekilde İdil'in raporlarını mı değiştirdi?

//Ve Baran kadını takip etti.Sizce ne olur?

//Ve Barış'ı Baran aradı ama telefondan KAraca'nın sesi geldi. Sizce ne olmuş olabilir? Üstelik Barış'ın tepkisi?

Diğer YB 6 NİSAN da gelecek. Öpüldünüz!



Continue Reading

You'll Also Like

11.4K 589 39
Özge: Ne mi yaptın? Bugün elindeki ayranı üstüme döktün. Özgür: Haaa Sıçış timeee Özge: Aynen öyle canım Senin yüzünden okuldan geldiğimden beri k...
1.7M 67.6K 65
Melek ve Ateş... Biri pişmanlığın kor ateşine düşmüş, biri ise yüreğine düşen kor acıyla baş başa kalmış. Peki ikisinin de bu kordan çıkması ne kada...
7.3K 415 4
Mardin'de bir ağa kızı Jinda Koroğlu avukat olup aile şirketinde çalışıyor. Asi Dik başlı kimseye buyun eğmeyen Jinda, aşka boyun eğecek mi? *******...
46.2K 1.5K 51
Masal, iki buçuk yıl önce istemese de bir kızı öldürmüştür ve bunu kimse bilmemektedir. Ve bir gün bir gençle karşılaşır. Genç, öldürdüğü kız Gece'ni...