treat you better | jjk

By jisakura

660K 45.4K 20.9K

"sana yalan söylemeyeceğim, onun senin için doğru olmadığını biliyorum. bana bi işaret ver, elimi tut, iyi o... More

praefatio ☕️
1☕️ vindicta
2☕️ persona non grata
3☕️ tenebris
4☕️ glaciem regina
5☕️ serio?
6☕️ quo fata ferunt
7☕️ ad astra per aspera
8☕️ dum spiro spero
9☕️ cave ne cadas
10☕️ quae nocent docent
12☕️ caeruleus
13☕️ vale
14☕️ quo vadis?
15☕️ lotos flos
16☕️ amantes amentes
17☕️ militat omnis amans
18☕️ ebrius
19☕️ festina lente!
20☕️ metum
21☕️ quod me nutrit, me destruit
22☕️ cura ut valeas
23☕️ fide, sed cui vide
24☕️ alea iacta est
25☕️ separationem
26☕️ age quod agis!
27☕️ ira furor brevis est
28☕️ errare humanum est
29☕️ abyssus abyssum invocat
30☕️ amor vincit omnia
31☕️ te amo
32☕️ nil desperandum
33☕️ citius, altius, fortius
34☕️ sic ad nauseam
35☕️ ultimum littera
36☕️ carpe diem
37☕️ flagrante delicto
38☕️ mea culpa!
39☕️ spes salutis
40☕️ carpe noctem
41☕️ bis repetita placent {m}
42☕️ magnum opus
43☕️ tempus fugit
44☕️ ab imo pectore
45☕️ cicindela
46☕️ quid ad aeternum?
47☕️ mens sana in corpore sano
48☕️ grata infantem!
49☕️ sol lucet omnibus
50☕️ finis coronat opus (final)
specialis mono ☕️
specialis di ☕️
specialis tri ☕️
epilogus ☕️

11☕️ audere est facere

11.8K 911 306
By jisakura

cesaret etmek, yapmaktır

Jungkook

Her şeye karşı dirençli olabilirdim. Parasızlık, yalnızlık, mutsuzluk hatta bazen ölüm bile basit gelebilirdi benliğime. Ama bunların arasından özellikle sadece bir şeye karşı direncim yoktu.

Belirsizlik...

Ne istediğimin, ne yapmam gerektiğinin farkında olamamak ya da daha doğrusu ne istediğime karar verememek, bilememek benim için nefretten daha üst boyutlarda bir histi. Küçükken sorulan annen mi baban mı sorularıyla başlamıştı bu hissiyat, ardından babam annemi terk ettiğinde bu belirsizlik çözülmüştü. Fakat bu andan sonra, belirsizlik denen kavram yakamı hiç bırakmamıştı.

Tıpkı şimdi beni tek kelimeyle boka batıran hissin bu olması gibi. Hislerimin tam anlamıyla farkında olamamam bir yana, bir şeylere geç kalacakmışım korkusu her gece tahta kurdu gibi kafamı kemiriyordu. Yoora'nın söylediği şeyler beynimi öylesine meşgul etmişti ki beynimi çıkarıp fırlatmak istedim umutsuzca. Onu arkadaş olarak gören yanıma mı inanmalıydım yoksa ona sandığımdan bir tık daha fazla his beslediğimi söyleyen yanıma mı?

Bilmiyordum ve bu öylesine canımı sıkıyordu ki Yoora'yla her karşılaştığımızda ısrarla muhabbetten kaçıyor ve ona istemsizce soğuk davranıyordum. Bunu ne olarak algılardı, ne yapardı hiçbir fikrim yoktu ama eğer o Yoongi denen çocuğa karşı hala bir şeyler hissediyorsa -ki yemekteyken ondan bahsettiğinde gözlerindeki o ifade hala hissettiğini söylüyordu- bu tavrım onu o çocuğa daha fazla itebilirdi.

İçimdeki umutsuz Jungkook son bir kez daha bana aklımı başıma toplamamı söylediğinde artık yapmalıyım dedim ve hiç hesapta olmayan bir anda, bulaşık yıkayan Yoora'nın usulca yanına gittim. Siyah dar paça pantolonunun üzerine giydiği bol, vişne çürüğü polarıyla çok tatlı bir görüntüsü vardı ve kafasına taktığı aynı renk taç da bu manzaranın damla çikolatası gibiydi.

Neden bu tür şeylere dikkat ettiğimi bilmiyordum ama Yoora'yı izlemek ve detaylarına kadar onu incelemek son zamanlardaki hobim olmuştu. Kesinlikle sapıkça bir amaç gütmüyordum, sadece... Bunu kelimelerle anlatmak oldukça zordu. Onu izlemeyi ve hakkında yargılara varmayı seviyordum, bu kadar basitti işte.

Beyaz önlüğüne köpükler bulaştırsa da, işine oldukça odaklanan Yoora'ya sakin adımlarla yaklaşırken garip biçimde gergin hissediyordum. Sanki az sonra üniversite sınavımın sonuçları açıklanacak gibi heyecanlıydım, halbuki tek eylemim konuşmaktı, bu aptal tavrım neyin nesiydi bilmiyordum.

Ellerimi Yoora'nınkiyle aynı renkte olan pantolonumun cebine sokarak sağ tarafındaki duvara yaslandım ve ceplerimdeki ellerimi çıkararak birini tezgaha yasladım. Dışarıdan bakınca havalı falan gözüküyor olabilirdim ama içimden özürlü gibi davranıyordum.

Hiçbir tepki vermediğini gördüğümde beni fark etmediğini ya da görmezden geldiğini düşünüyordum. İki ihtimal de mümkündü tabii, ancak ilki bir kilometre ötede gezinen fareyi bile gören Yoora için imkansızdı, ikinci ihtimali de ben kabul etmek istemiyordum.

Ah, hadi ama bana tavır almış olamazdı değil mi? Alt tarafı bir haftadır böyle davranıyordum ona karşı. Gören de yıllardır ona cephe aldım sanırdı. Gergince boğazımı temizleyerek "Dünyadan Yoora'ya, orada yaşam belirtisi var mı?" diye sorduğumda sonunda dikkatini çekmeyi başarmıştım.

Elindeki bardağı durularken donuk bakışlarını büyük bir ilgisizlikle bana çevirdi. İfadesi nötrdü, sesi de öyle.

"Ne var Jungkook?"

Kookie demediğini fark ettiğimde durum ciddi diye düşündüm. Dudağımın içini kemirerek diyeceklerimi toparlamaya çalıştığımda kız tribi çekmenin neden bu kadar zor olduğunu sorguluyordum iç sesim olan diğer Jungkook'a.

"Sadece sana kolay gelsin demek istedim. Neden ters cevap veriyorsun ki?" kalbimi tutarak acı çekiyormuşum gibi bir ifadeye büründüm "Kalbim acıdı."

Bir süre tepkisiz kalıp ardından ukalaca sırıttıktan sonra kirli bir tabak alarak köpüğe boğdu. O kadar sert çitiliyordu ki sanki elindeki tabak değil de bendim.

"Sen benim dediklerimi umursar mıydın ki?" diye sordu dişlerinin arasından. Belli ki kızmıştı. "Konuşmadığımızı sanıyordum gerçi ne suç işlediğimi bilmesem de."

Haklıydı, sonuna kadar haklıydı ama onun kadar ben de haklıydım. Bir haftadır onun yüzünden uyuyamadığımı bilseydi özür bile dilerdi. Tanrı aşkına neyim vardı benim?

Tezgahı daha çok sıkarak elimdeki damarların belirginleşmesine sebep oldum. Şu anda tek isteğim gerginliğimi şu aptal mermere aktarabilmekti. Şu zamana kadar sadece bir kız arkadaşım olmuştu ve biz, nasıl denir bilmiyordum ama çok alakasızdık. Birbirimizin ne dediğini umursamaz sadece kendi kafamıza göre takılırdık. Sanırım sadece çıkmış olmak için çıktık ve sonunda şaşırtıcı olmayan biçimde beni yabancı bir çocukla aldattı.

"Özür dilerim." diye mırıldandım aklıma başka bir alternatif cümle gelmediğinden. "Şu sıralar neden böyle olduğunu ben de bilmiyorum, sadece keyfim yoktu ve sana yansıttım. Kesinlikle seninle alakalı değil."

Yalan. Koca bir yalan. Tamamen seninle alakalı köpükler içindeki Yoora.

Yoğun bir eziyetin ardından duruladığı tabağı da yerleştirdikten sonra benim gibi tezgaha ellerini koyarak vücudunu çevirmeden sadece kafasıyla bana döndü. Bu; vücut diliyle sana fazla değer vermiyorum, söylediklerini yüzde elli dinlemek istiyorum demekti. Kırıcıydı ama kırılmadım.

"Hah, madem sorunun var bunu söyleyebilirsin değil mi?" dedi sinirini bastıramadan. Bana çok şey söyleyeceği kaşlarını çatışından belliydi. "Biz bir yıl geçirdik Jungkook. Seni tanıyorum ve ben... Dost olduğumuzu sanıyordum. Bana anlatamayacak kadar mı gizliydi yoksa ben böyle bir şeye muhatap edilemeyecek kadar değersiz biri miydim?"

Hayır Yoora, çok yanlış anlıyorsun demek istedi iç sesim haykırarak ve dost? Neden bu kelime beni kulağımda uğuldayan sivri sinek sesi gibi rahatsız ediyordu?

"Neden böylesine bu konuyu dert edindin anlamıyorum." dedim yerimde doğrularak. Aklımda birkaç makine yalan bulmak için fırıl fırıl çalışıyordu ve eğer mantıklı bir şeyler üretemezlerse hepsini yakacaktım. Sonra bir anda aklımda bir ampul parıldadı.

"Bak, sorun annemdi tamam mı?" Ne yapıyordum ben Tanrı aşkına? "İki hafta sonra Busan'a gidiyorum ve onunla saçma bir konu hakkında tartıştık. Bu hayatta isteyeceğim en son şeylerden biri o kadını üzmekti, anlıyor musun? Bunu sana anlatmak istedim ama zaten yeterince derdin vardı, neden benimkini de sana yüklemeliydim ki?"

Bravo Jeon Jungkook. Burnun uzamadığı için şanslısın üstelik bir Oscar'ı da hak ediyorsun.

O kadar inandırıcı konuşmuştum ki az kalsın ben bile söylediklerime inanacaktım, ki Yoora'nın da bedenini tamamen bana döndürüp yüzündeki o nötr ifadeyi üzüntüye çevirmesiyle başardığımı anlamıştım.

"Üzgünüm Kookie." diyerek dudaklarını büzdü ve koluma dokundu. Tanrım, resmen işe yarıyordu. "Ama ne olursa olsun bu tür şeyleri bana anlatabileceğini biliyorsun. Bak, benim dertlerim olabilir ama hiçbiri kaldıramayacağım kadar ağır değil ve inan bana seninle paylaştıktan sonra daha da hafiflediler. Aynı şeyin senin için de geçerli olmasını istiyorum. Umarım anlatabilmişimdir."

Neden söyledikleri hem beni bu kadar utandırmış hem de az önceki söylediklerime bin pişman etmişti bilmiyordum fakat Min Yoora her seferinde beni şaşırtmayı pekala başarabiliyordu. Birilerinin dertlerimi dinlemek için böylesine gönüllü olması benim için bir ilkti ve bundan dolayı nasıl bir tepki vermeliydim hiçbir fikrim yoktu. Yamukça gülümseyerek yanağından makas aldığımda beni şaşırtarak sadece gülümsedi. Normal şartlarda bu hareketime karşı her seferinde koluma vururdu.

"Teşekkür ederim atarlı ergen. Bundan sonra dediğini yapacağım." Elimi alnımın üstüne koyarak hazır ol pozisyonuna geçtiğimde Yoora kahkaha atarak omzuma vurdu.

"Aptal çocuk sensin ergen. Aynı yaşta olduğumuzu unutuyorsun."

Omuz silkerek "Hayır hiç de bile aramızda iki ay var Yoora. Senden tam iki ay büyüğüm bana oppa demelisin." dediğimde yan gülüşünden atarak omuz silkti.

"Rüyanda bile göremezsin o kadar imkansız. Oppaymış kıçımın oppası." Yüzünü ekşiterek önüne döndüğünde onu omzundan hafifçe iterek bağırdım.

"Hey!"

Bana dönüp güldü ama hala sinirliydi.

"Ne yalan mı?"

Şu andaki her an kavga çıkartacak ifadesi tam da onu; her daim geri cevaplarıyla tanıdığım ukala ve sinsi Yoora'yı temsil ediyordu. Eskiden bu durum itici gelse de şimdi en sevdiğim tavrı bu olmuştu. Ona bu ifade gökyüzünün denize yakıştığı gibi yakışıyordu artık gözümde.

Konuşmadan dolayı yarım kalan işine tekrardan eline kirli bir bulaşık alarak devam ederken bu sefer öncekine göre bulaşıklara daha nazik davranıyordu ki bu eskisi kadar sinirli olmadığını gösteriyordu.

"Annene özür mahiyetinde bir şeyler almaya ne dersin?" Yüzüme bakmayarak dediği şey karşısında şaşırmıştım, bu kadar düşünceli olması mantıklı mıydı?

"Ah, şey... Öyle mi dersin?"

Yalanımı başka yalanların takip edeceğini en başından biliyordum çünkü yalan denen şey zincir gibiydi. Bir tane varsa onu takip eden sonsuz tane olması kaçınılmazdı.

Kafasını olumlu anlamda sallayarak onayladığına dair bir şeyler mırıldandı.

"Ama ne alabilirim ki? Anneme en son ortaokuldayken çiçek almıştım."

Yoora 'gerçekten mi' bakışını bana atarak kaşlarını kaldırdı.

"Odun musun sen? Annene arada bir şeyler al." Yüzü anında düşerken ekledi. "Yani hazır seninleyken almalısın bence."

Kollarımı göğsümde kavuşturarak doğruldum. Haklıydı, annemle söylediğim gibi bir tartışmamız olmamıştı ama hediye almam için de tartışmamız şart değildi.

"Ne alabilirim sence?"

"Hmm..." Biraz düşündü. "Bilmem, belki kıyafet? Takı? Ev aleti? Annen ne sever ki?"

Bir süre öylece kafamda analizler yaparken Yoora da ilgiyle beni bekliyordu. Annem kendisine ev aleti alınmasını sevmiyor, daha çok o tarz şeyleri kendi almayı seviyordu ama kıyafet konusunda oldukça üşengeçti ve genelde abime aldırırdı. Yani kıyafet mantıklı bir seçenek olabilirdi.

"Kıyafet olabilir ama nasıl bir şey alacağımı bilmiyorum. Siz kadınlar bizim zevklerimize pek güvenmiyorsunuz. Kararsız kaldım."

Yoora gülümseyerek köpüklü tabağı musluğun içine bıraktı ve ani bir hareketle ayağını öne atarak elindeki köpüğü burnuma sürdü.

"Ya napıyorsun sen?" Şaşkınlık ve sinirle dolu bir kahkahayla gözlerimi açarken o kıkırdayarak yaptığı şahesere vitrin aynasından bakıyor, katıla katıla gülüyordu.

"Çok yakıştı bence." Köpüklü ellerini önlüğüne bastırarak gülmeye devam ederken süngerdeki köpükten bir parça almak için yeltendim ve anında köpüklü ellerini kazağıma sürerek kollarımı tuttu. Cidden bu cılızlıkla beni engelleyebileceğini mi sanıyordu? Ben bu kaslar için bir yılımı harcamıştım, boru değildi yani.

Yoora görünüşüne tezat, beklediğimden güçlüydü ve inatla süngere ulaşmamam için kollarımı tutarak beni engellemeye devam ediyordu. Kahkahalarımız birbirine karışırken "Hayır Kookie alamazsın!" diyerek tüm gücüyle itmeye devam ediyordu. Bir süre daha direndikten sonra yorulup kollarını gevşetti ve ben de o esnada elime kocaman bir köpük alarak burnuna ve ağzına sürdüm.

"Yah! Ne yaptın sen?" diye cırladığında kulaklarım sağır olacak sandım. "Tüm köpüğü yuğttuğm-" Ağzındaki köpüğü lavaboya tükürdü.

Manzara öylesine komikti ki hem gülüyor hem de yandaki peçeteyi almaya çalışıyordum ancak aptal Yoora daha fazla bir şey yapacağımı sandığı için kollarımı tutmaya devam ettiğinden ne yazık ki alamıyordum.

Kurtardığım tek kolumla peçeteden zorla bir parça alarak her tarafı köpük olmuş Yoora'nın dudaklarını silmeye başladığımda hala gülüyordu ve ben de ondan pek farklı sayılmazdım. Nazikçe dudaklarındaki köpüğü sildikten sonra ikimizin de ifadesi ciddileşti ve gözlerini kaçırarak hissedebileceğim bir şekilde güçlükle yutkundu.

Tekrardan konuştuğunda bazı hislerim de rayına oturup, karar vermeye başlamıştı bile.

"Ben..." dedi göz bebekleri benimkilerle buluştuğunda. "Seninle gelebilirim Kookie. Hediye almana yardım edebilirim."

İşte o an onu delice öpmek istemiştim.

Continue Reading

You'll Also Like

201K 16.2K 36
senin için düşüyorum, sen bir başkası için yanıp tutuşurken. [ » rosékook ] 2020 | lilah
11.8M 577K 87
18 yaşında genç bir kızın yolu çıkmaz bir sokakta hiç kesişmemesi gereken bir adamla kesişti. Adam hayata ve mavi renge küskündü. Genç kızla beraber...
13K 781 10
•sahte aşk,, "Şu asit dolu varile girmek istemiyorsan, o sikik sesini kes." jeon jeongguk • roséanne park chaeyoung fanfic. •hikayenin tüm hakları je...
927K 91.6K 74
'Bir kez randevuya çıktıktan sonra peşimi bırakacak mısın?'' Taehyung başını olumsuzca salladı. ''Hayır, sonra birden fazla kez randevuya çıkacağız...