♣ 3.Bölüm ♣

1.4K 128 16
                                    


Aşağıya indiğimizde hemen konferans salonuna geçip boş bulduğumuz sandalyelere oturduk ve müdürün bizden hemen sonra içeriye girmesiyle konuşma başladı.

''Evet arkadaşlar, bugün burada toplanmamızın belli nedenleri var. Okulumuz diğer okullara kıyasla çok daha az öğrenciye sahip ki zaten öğrenciler bu okula pek sıcak bakmıyorlar. Her neyse. Bu dönem aramıza gelmiş olan birkaç öğrenciye hoş geldiniz demeden geçemeyeceğim. Hoş geldiniz gençler,'' dedi ve salonda gözünü gezdirdikten sonra gözlerini bana kilitleyip manasızca bir gülümseme yerleştirdi yüzüne. 

Salonda çıt çıkmıyordu. Müdürün bana bakmasıyla herkesin gözleri üzerimde toplandı. İşte bu durum nefret vericiydi. 

Daha sonra müdür konuşmasına devam etti.

''Ve bu yeni gelen arkadaşlarınıza okulumuz hakkında bilgi vermek istedim. Bu okulun çok sert kuralları var! Ve bu kurallara uymayanlar daha sert kurallı cezalara maruz kalacak! '' 

Bu ne saçmalıktı. Abartıyordu, besbelli. Amacı gözümü korkutmaktı. O kadar ciddi konuşuyordu ki kendimi ceza işlemediği halde cezaevine girmeye maruz kalmış zavallı biri gibi hissediyordum. 

 ''Tabii burada tüm kuralları size anlatacak değilim. Salonun girişinde bulunan afişte okulumuzun kuralları madde madde yazıyor. Şimdiye kadar bu okuldan mezun vermedik. Çünkü çoğu öğrenci okulumuza ayak uyduramayıp naklini başka okullara aldırıyor. Artık bizde diğer okullar gibi mezun vermek istiyoruz, '' dedikten sonra bir yudum su içip devam etti.

''Bu yüzden  okulu beğenmeme gibi bir lüksünüz olmasın lütfen. Elimizden geldiğince size yardımcı olup bu okulu benimsemenize yardımcı olacağız. Sadece rahatlayın ve gençliğinizin tadını çıkarın diyorum şimdilik. Hoş çakalın, '' deyip sahneden indi. Salonda ışıkların açılmasıyla birlikte herkes kendi arasında fısıldaşmaya başladı.

Allah'ım ben nasıl bir okula düştüm böyle! 

Gerçekten ister istemez korkmaya başlamıştım. Müdürün konuşmaları içimde soğuk ürpertili düşüncelerin gezinmesine fazlasıyla yetmişti.

Tek tek öğrencilere göz gezdirdiğimde arkadaş bulamayacağım hissine kapıldım. Hiçbiriyle samimi olacağımı sanmıyordum. Zaten her ne kadar Urfa'da çevrem geniş olsa da, girdiğim ortama ayak uydursam da insanların yüzüne güler ama pek de sevmezdim. 

Meriç'te zaten gitmişti arkadaşlarının yanına. Yanımdan ayrılması beni çok üzdü. Çünkü sınıfa kadar yalnız yürüyecektim. 

Asansöre doğru yürüyordum ki çalışmadığını hatırlayınca duraksayıp merdivenlere doğru ilerledim. 

İkinci kata vardığımda dinlenmek için kendimi duvara yasladım. O sırada yanıma sarışın, gözü mavi bir kız geldi. 

''Merhaba. Galiba aynı sınıftayız. Geleceğinin söylentisi yayılmıştı da, '' dedi ve elini uzattı. ''Ben Belinay. ''

''Merhaba. Bende Asel, '' dedim ve hafifçe tebessüm ederek elini sıktım. 

Yavaş yavaş çıkıyorduk yukarıya. Konuşacak bir şey de olmadığından dolayı sus pus ilerliyorduk. Ama bu bile benim işime geliyordu. Sap gibi gezinmekten iyiydi.

''İsminin anlamı ne? '' diye tatlı bir gülümsemeyle sordu. 

İster istemez gülmüştüm sorusuna. Konuşacak bir şey bulamayınca saçma sorular sormak zorunda kalıyordu insan bazı zamanlarda.

''Asel, cennetteki dört ırmaktan birinin ismi. Aslında bal ırmağı diye de geçiyor. Senin ismini çok duydum ama anlamına bakma fırsatım olmadı, '' diyerek duvara yaslanıp yanıma gelmesini bekledim. Galiba oda yorulmuştu.

Orda Kal Portakal  Where stories live. Discover now