♣ 33.Bölüm ♣ / 2.Kısım

273 29 14
                                    

Alarmın sesiyle gözlerimi açtım. Nasıl uyuduğumu hatırlamıyorum ama uyanmıştım işte. Meriç beni Gökhan'dan kurtarıp eve bırakmıştı. Onu bırakmak istemiyordum. Benden kötüydü. Çok zarar görmüştü. Tam anlamıyla Gökhan yıllarca biriktirdiği kini içinden atmıştı. Meriç yara bere içindeydi. Onun yanından ayrılmak istemiyordum ama yüzüne de bakmak istemiyordum. Gözüm doluyordu. O hale gelmeyi hak edecek en son kişiydi. Ben zarar görmemiştim, Gökhan'ın elinin vücuduma değdiği yerler dışında. Eve geldiğim gibi banyoya attım kendimi. Ağladım da ağladım. Elinin değdiği her yeri sabunla ovaladım, sanki geçecekmiş gibi. Benim vücuduma sadece Meriç'in elleri dokunabilirdi. Onun elleri değebilirdi. Ben onun da dediği gibi, Meriç'e aittim.

Eve geldiğimde annem ve babam endişe içerisinde salonda dönüp duruyordu. Annem mahvolmuştu haliyle. Onun o halini görünce ben de daha da mahvolmuştum. Onlar da bu olanları yaşamayı hak etmiyordu. Ama hep hak etmediğimiz şeyleri yaşamıyor muyuz sanki hayatta?

Gökhan... Daha ne zaman onu görecektim bilmiyordum. Görmek de istemiyordum zaten. Ona acımıştım, o ağlarken. Gerçekten içinde bir şeylerin eksik kaldığını anlamıştım. Çünkü insan asıl savunmasızken gerçek yüzünü gösterir istemeden. Belki de ilk ben onun gerçek yüzünü görmüştüm, kim bilir? Evet, ona acımıştım. Onu görmek istemiyordum artık ama onun mutlu olmasını istiyordum içten içe. Yaptıklarının akla mantığa sığmayan çocukça şeyler olduğunu bildiğim halde dün gece uyumadan önce dua etmiştim Tanrı'ya inşallah o da bir gün aşık olur diye.


***

Okula varmıştım. Bahçeye girdiğimde Meriçlerin çardakta oturduğunu fark etmem beş dakikamı almıştı. Onların yanına yavaş yavaş yürüdüm. Çünkü Belin ve Erva binlerce soru yağmuruna tutacaktı beni şüphesiz.

 ''Şükürler olsun, '' dedi Belin ve beni kucakladı.

''Asel seni gördüğüme nasıl sevindim anlatamam, '' dedi Erva ve aynı şekilde o da sarıldı bana.

''İyiyim, '' dedim ve tebessüm ettim. Meriç ayağa kalktı ve beni kendine çekip sarıldı. O anın durmasını istedim. Bir daha asla bitmemesini. Ama ne çabuk geçti öyle. Zaten hep geçmesini istemediğim anlar su gibi akıp geçerdi ya, neyse.

''İyi misin? '' diye sordu.

''Beni sorma. Sen iyi misin asıl? Ben sen iyi olunca zaten iyiyimdir. ''

''Bende iyiyim. Merak etme, '' dedi gülümseyerek.

''Zilin çalmasına daha çok var. Yürüyelim mi? '' diye sordu.

''Tabii. '' Çardaktan çıkıp yan yana yürümeye başladık.

''Sana dokundu mu? '' diye sordu sessizliği bozarak.

Ne diyecektim şimdi? Hayır, dokunmadı diyemezdim. Çünkü artık yalan söylemekten bıkmıştım. Hele de Meriç'e yalan söylemek çok canımı sıkıyordu.

''Hayır, dokunmadı. ''

''Tokan, '' dedi ve elini cebine attı. ''Tokan yatak odasındaydı. ''

Hani yalancının mumu yatsıya kadar yanardı? Benim mumum akşamı bile görmemişti.

''Onunla birlikte yatmaya beni zorladı, '' dedim, zor da olsa. Nasıl diyebildim, nasıl dile dökebildim bu cümleyi en ufak bir fikrim yoktu.

''Ne? Ne dedin sen? '' dedi geveleyerek.

''Yemin ederim bir şey yapmadık. Sadece uyuduk. ''

''Benimle dalga mı geçiyorsun? '' Bileğimi sıktı. Neye uğradığımı şaşırmıştım. Böyle bir tepki vereceğini, böyle bir tepkiyle karşı karşıya kalacağımı tahmin etmemiştim. 

Orda Kal Portakal  Where stories live. Discover now