♣ 26.Bölüm ♣

422 35 14
                                    

Urfa'daydık. Uçaktayken hiçbir şey düşünmeden uyumuştum. Belki de düşünmeliydim İbrahim'e neler söyleyeceğimi. 

 "Neler" demek çok yanlış olur. "yalanlar" demek doğru telaffuz olur.


Bizi almaya Behçet amcanın şoförü geldi. Babam ön koltukta yerini aldı, biz de arka koltukta. Ve arabayı sürmeye başladı şoför.

''Çok üzüldük Ahmet, çok, '' dedi babam eliyle çenesini sıvazlayarak.

''Bizde. Beklenmedik bir anda oldu. Buradakiler, herkes yıkıldı. Kaderinde yazılı olsaydı yaşamak, ölmezdi. O arka koltukta oturuyormuş ve şoförü kurtuldu. O ise öldü, '' dedi şoför.

Bu tür konuşmalar iyice beni tüketiyordu. Ölüm kelimesinin eş anlamlısı soğuktu benim için. Evet haklıydı. Kaderinde yazsaydı yaşamak, yaşamaya devam ediyor olurdu. Ama o ölüp gitti işte. Ya geriye kalanlar? Yaşamak asıl onlar için zor. Yavaş yavaş öleceklerdi. Geriye kalanlar derken, İbrahim. En çok o üzülecekti babasının ölümüne.

''Köpeğin arabanın önünden geçmesi, onların köpeğe çarpmamak için ellerinden geleni yapması ve sonra onlar için kılını dahi kıpırdatmaması. O köpeğin orada olması tesadüf. Tesadüf her şey. Tesadüflerden nefret ediyorum, '' dedi babam sinirle. Annem suskunluğunu koruyordu. O da şoku tamamen atlatabilmiş değildi.

Tesadüf? Ne yani köpeğin arabanın önünden geçmesi tesadüf müydü? Tesadüf diye bir şey yok hayatta. İnanmıyorum tesadüf denilen o saçma kelimeye. Unutuyorlar. " Tesadüf inançsızların kadere taktığı isimdir. " Bunu o lanet beyinlerine sokamayan o aciz insanlar her bir olay olduğunda, biri öldüğünde "Tesadüf " diyorlar. Saçma! Bu aciz insanların içine maalesef ki ailem de giriyor.

"Geldik efendim. "

Arabadan hep birlikte inip olduğumuz yer de durduk. Çok kalabalıktı. 

"Al kızım, " dedi annem çantasını açıp çıkardığı şalı bana verirken.

"Teşekkürler anne. "

''İsra, İbrahim'in annesi Vildan'ın ki de bu taziye evinde olmuştu, '' dedi babam.

Hatırlamıştım. Vildan teyzenin taziyesi de burada olmuştu. Bizim burada taziye evi tutulurdu. Bir daireyi kiralıyorlardı ve üç gün boyunca ölünün sevenleri buraya gelip baş sağlığı diliyorlardı. Sonra gelemeyenler de evlerine ziyarete gidiyorlardı. Henüz İzmir'in gelenek göreneklerini bilmiyordum. Araştırma fırsatım da olmamıştı. Belki de İzmir'de de taziye evi tutuluyordu. Bilemiyordum.

Bu sırada İbrahim'in amcası bize doğru yaklaştı.

"Hoş geldiniz. Sizi burada görmek muhteşem. Kötü bir nedenden dolayı olsa da, " deyip tokalaştı bizimle.

''Hoş bulduk diyemeyiz. Gerçekten çok üzüldük, '' dedi annem şalını ellerinin arasına alıp gözyaşlarını silerken.

''Üzgünüz bizde. Hele de İbrahim. Tahmin edebiliyorsunuzdur, '' dedi siyah takım elbiseli.

İbrahim? Yine benim tüylerim diken diken olmuştu. Yine istemeden gözlerimden yaş gelmeye, ellerim ayağım titremeye başlamıştı. Çünkü ona ihanet ettiğimi hiç bir yalan değiştiremezdi. Ona Meriç diye birinin hayatıma girdiğini söyleyecek kadar aciz olamazdım. Babasını daha yeni kaybetmişken, bir de bunun acısı. Ona yalan söyleyecek olmam benim gerçeklerle boğuşup, vicdan azabı çekeceğim anlamına geliyordu.

Babam ve annem birkaç adım attıktan sonra arkalarına dönüp benim hareket etmeden durduğumu görünce tedirgin oldular. Annem babamın kulağına eğilip "O da çok sarsıldı tabii, " dedi benim duymayacağımı sanarak.

Orda Kal Portakal  Dove le storie prendono vita. Scoprilo ora