♣ 44. Bölüm ♣

96 12 7
                                    

Günler sonra tam anlamıyla nefes alabildiğimi hissediyordum. Bu rahat nefes alabilme hissinin verdiği huzuru hiçbir dilde anlatamazdım kuşkusuz.

Bu defa hepten ayrı düşmüştük birbirimize, sanki bir daha hiç birleşmemek üzere. Bu defa da sayısız hatama rağmen Allah benim yüzüme gülüp Meriç'in yüreğinin bana yumuşamasını sağlamıştı. Allah'a ne kadar teşekkür etsem azdı. Bu olaydan sonra hiçbir zaman sonsuza dek ayrı düşmeyeceğimiz tescillenmiş gibiydi. Ama bizim birbirimiz için yaratılmış olmamıza güvenerek attığım adımları yine aynı şekilde düşünmeyerek atarsam sonucu kötü de olabilirdi.

Artık ciddiyetin farkındaydım yeterince. Onsuz geçen güne gün bile diyemez olmuştum. Onun da benden farkı yoktu anlattığına göre. Zaten onun beni sevdiği de aşikardı.

Onsuz nefes alıyor olmam tamamen gereksinimdi. Zaten yaşıyor olmak rahat nefes alıyor olduğun anlamına gelmezdi. Eğer sevdiğin insan yanında yoksa nefes almak tam anlamıyla işkence oluyordu. Yanında olmasını istediğin insan yanında değilse yaşamak acıdan bir tat vermiyordu özlemle kavrulan insana. Böyleydi işte. Kainatın varoluşundan, insanın yaratılışından bu yana buydu durum. Dünya bu kadardı işte yahu! Kanunu böyle işliyordu. Sevdiğin yanında değilse o hayat; dört tarafı duvarlarla çevrili, değil kapısı, penceresi dahi olmayan bir oda halini alıyordu. Dünya buydu, kanun bu.


***

''Mutlu musun? '' dedi kolunu omzumdan kaldırıp burnumu sıkarken.

''Uzun süredir hiç olmadığım kadar mutluyum, '' dedim ve kolunu tekrardan omzuma yerleştirmesine izin verdim.

Birkaç dakika süren sessizliği o bozdu.

''Özür dilerim, '' dedi saç tellerimi eline dolarken.

''Ne için özür diliyorsun? '' diye sordum cevabını tahmin etmeme rağmen. Özür dilemek ne haddineydi? Üstelik ben varken.

"Hem bana hem de sana çektirdiğim acılar için, " dedi yutkunarak.

Sanki beni harap etmek için artı bir çaba harcayıp bu cümleleri kuruyordu.

"Meriç özür dilemesi gereken kişi sen değil, benim. Kendine bu kadar kolay haksızlık yapamazsın. Ben sana bu vakte kadar fazlasıyla haksızlık ettim, acı çektirdim. Tam bir nankörün tekiyim. Kendimden nefret ediyorum. Eğer birine acı çektirmenin cezası hapis olsaydı, ben müebbet yerdim. "

"Geçmiş. Keşke olanlar hiç yaşanmasaydı. Sensiz geçen boş günlerim keşke seninle beraber dolsaydı. Sensiz geçen günler keşke hiç yaşanmasaydı. Ama olmadı işte. Böylesi hayırlıymış. Evet, kabul ediyorum. Hatalısın. Ben sevdiğim insana kolay kolay suçlusun demem ama, suçlusun. "

"Kendimi nasıl affettirebilirim? " diye sordum yüzüne manasızca bakarken.

"Affetmek mi? Şuan kollarımdasın. Hangi aftan bahsediyorsun? " dedi gülümseyerek.

Seviyordum be şu kıymetini bilmediğim adamı!


***

Gün kusursuz bir şekilde bitmişti. Evdeydim. O yaşadığım gereksiz günlerin bana verdiği acı yorgunluğu bugün onun kollarında unutmuştum.

Acıyı çektiren oydu, çektirdiği acıyı unutturan da o.

Beni hasta eden oydu, hastalığımın ilacı da o.

Shameless'ten birkaç bölüm izlemiştim. Kendimi yeni sezonuna kaptırmış giderken saatin 23.00 olduğunu Meriç beni arayınca fark ettim.

Orda Kal Portakal  Where stories live. Discover now