♣ 35.Bölüm ♣

249 23 16
                                    

Meriç'ten kendimi ayrı düşürmemin yedinci gününe uyanmıştım. Zor bir dönem geçirdiğim denemezdi, kafi kalmazdı. Daha da zor bir dönem geçiriyordum. Ve bu dönem içinde hissettiklerim duyguları, kafamı sarıp sarmalayan pis düşünceleri sayfalar doldursam ifade edemezdim. Evet, hata yapmıştım. Her zaman yaptığım hatayı tekrardan yapmıştım. Ona ümit verip terk ettim. En kötüsü de severek terk ettim. Nedenini saf olmama bağlıyordum. Gerçekten bir sıvı gibi akıcı ve hacimsizdim. Konulduğum kabın şeklini alıyordum. Ve bu huyumdan bir türlü vazgeçemiyordum. Hiçbir zaman birini reddetmeyi başaramamıştım. Hem başarsaydım bu durumlara gelmezdim ki. Zamanında reddetmeyi bilseydim, Meriç'te olmazdı.

En kötüsü de hatalı olursun ya. Yalnızsındır. Hiç mi hiç kimsen yoktur. İşte tam da öyleydi benimki. Okulda kimse konuşmaz oldu son zamanlarda benimle. Belin, Erva, Sebuhan, Cem, Kutay... Meriç'ten dolayı benimle araya mesafe koydular. Konuşmaz oldular. 

En yakınım dediğim Belin'e mesaj bile atamıyordum şimdilerde. Bana Gökhan'dan ayrılırsam benimle barışacağını söyledi. Ve o günden beri bir selamı bile çok gördü. 

Gökhan. Bir tek o vardı yanımda. Ve ben artık ondan çok sıkılmıştım. Tüm erkeklerle kavga ediyordu. Benimle konuşmamaları için tembihliyordu. Kiminle gezip nereye gideceğime o karar veriyordu. Ve karar verdiği yere kadar beni arabasıyla bırakıyordu. Ben artık kaldıramıyordum bu durumu. Tüm okul bana düşman olmuştu. Hele de Gökhan'ın yanında gezerken, hepsi gözlerini deviriyordu. Gökhan ilk günkü gibi değildi. Artık işkence gibi geliyordu onun yanında kalmak. Herkesle kavgalıydı. Bir Allah'ın kulu yoktu etrafında, benden başka. Pardon bana Allah'ın kulu demek diğer kullara hakaret olur. Ben, Allah'ın yarattıktan sonra pişman olduğu bir kuldum kısaca. 

Geceleri, geçmek bilmiyordu bir türlü. En zoru da yalnız ağlarsın geceleri. Yoktur kimsen geceler ve duvarlardan başka. Gerçi sanki gündüzleri yanımda birileri varmış gibi...

Ben ağlamaktan bıkıyordum ama gözyaşlarım bitmek, tükenmek bilmiyordu. Bu gözyaşları her şey içindi. Yaptığım tüm hatalar için. Benim dünyam hatalardan ibaretti. O hataların içinde bir gün boğulmayı yeğlerdim. Ama olmuyordu işte. Gözyaşlarım bile beni temizlemeye yetmiyordu. Ben bir şeyleri yoluna sokmaya çalıştıkça iş daha da çığrından çıkıyordu.

Meriç'ten ayrıldığımdan bu yana o kadar kafam karışıktı ki yürüyen ölü gibiydim. Rengim sararmıştı. Annem bunun yalnızca soğuk algınlığı olmadığını düşünerek beni psikologa götürdü. Artık psikolojik tedavi görmeye başlamıştım. O hastaneye her adım attığımda oradakiler bana deliymişim gibi bakıyorlardı. Ama zamanla alışıyormuş insan. İlk baş bu pis bakışların üzerimde toplanması beni fazlasıyla rahatsız ediyordu. Ama alışmıştım. Tıpkı onsuzluğa alıştığım gibi, buna da alışmıştım. Alışmak zorunda kalmıştım.

Üç gündür sadece birkaç saatliğine dışarıya çıkıyordum o da Gökhanla. Okula gidemeyecek kadar hastaydım. Ruhum yorgundu. Ve galiba Meriçle yüzleşmekten korkuyordum. Onu seviyordum ben. Ama, ama işte. 

Seviyordum, çünkü her an onu düşünüyordum. O aklıma bile düşmüyordu, hiç aklımdan çıkmadığı için. Ama yaptıklarım, ona yaşattıklarım? Düşündükçe, ''yok be sevmiyorum'' diyorum. Sonrası? 

Okula vardığımda kimsecikler yoktu bahçede. Evden çok erken çıkıp yürüdüm. Ve zilin çalmasına baya vardı. Sınıfıma çıkıp başımı sıraya gömdüm. Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Onlarca insan varken, yalnız kalmaktır insana en çok koyan. Dayanılmaz bir acıydı benimki.

Bugün Gökhan'dan ayrılacaktım. Okuldan çıktığım gibi onu arayacaktım. Ona haber vermeden okula geldiğim için çok kızacaktı bana. Ama, olsun. Umrumda mıydı ki artık? 

Orda Kal Portakal  Where stories live. Discover now