♣ 38.Bölüm ♣ / 1.Kısım

185 21 14
                                    

Gökhan'dan...

İzmir'deyim. Her güneş battığında korku sarıyor ruhumu. Çünkü güneşin batımı, yeni bir günün başlayacak olmasının belirtisidir. Neden korkusu sarıyordu içimi biliyor musunuz? Bir sonraki günü nasıl geçireceğim korkusu. Günüm katlanıyordu. Yapacak hiçbir şeyim yoktu. Daha önce yaşamam için hayatımı anlamlı kılan bir şeylere sahip olmamıştım. Ve olmamaya da devam ediyordum. Ne birileri hayatıma ait olmuştu, ne de ben birilerinin hayatına nail olmuştum. Bu durum benim canımı sıkıyor, ve huzursuz yaşamıma eskisinden daha da huzursuzluk veriyordu.

Güne sigara yakıp, başlıyor. Günü sigara söndürerek bitiriyordum. Öksürük nöbetleri geçirir olmuştum. İzmir'e geldiğim günden bu yana adeta hayat bana iki kat daha acılı bir yere dönüşmüştü. Ne bir baba, ne bir kardeş ve ne bir sevgili...

Asel'i aklımdan çıkaramıyordum. Bu sevgi miydi bilmiyordum. Bu aşk mıydı bilmiyordum. Bu nasıl bir şeydi tarif edemiyordum. Aynı yatakta uyuduğumuz gece gözümün önünden gitmez olmuş, bana sarıldığı saniyeler zihnimi yorar olmuş ve lanet olası güzel kokusu burnumdan gitmez olmuştu. Artık ne koklasam onun kokusunu alıyordum, her şeyden. Bu durum beni zaafı olan bir insan haline getirmişti. Sessizleşmiş, birkaç arkadaştan oluşan çevremden bile uzaklaştırmıştı. En zoruma giden ise, o benim kardeş demeye utandığım kişinin sevdiğiydi.

Kötü adam rolünü bile üstlenemiyordum. Aslında iyi biriydim. Bunun kendini beğenmişlikle alakası yok. Cidden iyi biriydim ama bunu insanlara göstermekten nefret ettiğim için içimden geçen iyi düşüncelerimin aksine dışıma nefret püskürürdüm. İçimde yatan iyi karakterli adamın yerine, insanlara kötü rolüne bürünen adamı tanıtırdım. Aslında geceleri ağlayanlardan bile olurdum bazen. Sebepsiz yere ağladığım gecelerin haddi hesabı yoktu. Ve sabah olurdu. Gerçek kimliğimi rafa kaldırır, sahte kimliğimle insanların içine dalardım. Bazen de korkardım. Ya gerçek kimliğimi rafta unutursam ve tozlanırsa diye.

Artık sahte kimliğime el koymuştu insanlar. Daha doğrusu o. Artık gündüzleri kullanamıyordum sahte kimliğimi. Gecemde de, gündüzümde de iyi bir insan olmuştum tam anlamıyla. Ve ben bu yüzden dışarıya çıkmak istemiyordum.

İyi ruhumu; sert mimiklerimle, kaba ses tonumla kamuflaj edemez olmuştum. Ben artık gerçek bendim. Ve bunun sebebi galiba, inanmak istemesem de aşktı.

Babam okuluna kayıt yaptırmıştı beni. Her ne kadar o lanet kızı sevsem de, başkaları gibi beni sevmeyeni görme isteğiyle kavrulmazdım. Bu bendim işte.

Beni sevmeyeni bana sevdirmeye çalışmaz, kaderimi kabullenirdim. Elde etmek için yalvarmazdım. Bu bendim, evet. Sevmiyor, değer vermiyor gibi görünür ve sevilmez, değer verilmezdim. Bu bendim ve bu huyumdan nefret ederdim. Olayın akışını bozmaya kalkışmaz, direnmezdim. ''olmaz'' dediklerinde ısrar etmeyi beceremezdim. Kaderimmiş deyip geçiştirirdim. Zamana bırakırdım, zamana bırakmayı sevmesem de. Zamanın ilaç olduğunu düşünürdüm hep. Ve ilacın dozunu da fazla kaçırırdım. Daha sonra acılar içinde kıvranırdım. Durumumdan şikayet etmesini bile bilmezdim. Kadermiş deyip sigaraya vururdum kendimi. Adam gibi üzülmeyi de bilmezdim ya, neyse. Erkek adam ağlamaz derdim, geceleri ağlardım. Bir olayı karşımdaki bitirmişse, sormazdım ''neden'' diye.

Zamana bırakmak çare değilmiş, zaman da size bırakıyormuş. Ve ben en kötüsü de, Allah'tan istemezdim. Birilerini elde etmek için dualar etmezdim. Bitirirdim lan. Yok artık derdim. Acımı içime atar da atardım. Yetmezdi bir süre sonra acılarım içime. Sıkıştırırdım, zorlardım. Nefessiz kalır, kalbime dolan acıyla kıvranırdım. Acımı içime gömerdim hep, sığmasa bile sıkıştırmayı bilirdim. Daha sonra içim daralır, dolardı gözüm. Ve sonra gözüm akıtırdı içimdeki acıları. Buna da ''gözyaşı'' deyip geçiştirirlerdi ya, fazlasıyla koyardı bana. En kötüsü de içimden ses çıkmazdı. Yarama melhem olmasını bilmezdi bir türlü. İçimden başka acımı paylaşabileceğim kimsem yoktu.

Orda Kal Portakal  Where stories live. Discover now