the seventh of august

Start from the beginning
                                    

"Mutlu değilim." dedim yavaşça.

Şefkatle önüme düşen saçlarımı kulağımın arkasına attı. "Bana her şey güzel gidiyor, diyip duruyorlardı. Olayın iç yüzünü bilsem, seni nasıl bu halde bırakırım? Lütfen, her şeyi anlat bana."

"Zayn," dedim alayla. "Birkaç kere de olsa beni arıyorsun ve ben telefonlarına cevap vermiyorum. Kimsenin telefonuna cevap vermiyorum. Aklına bir sorun olabileceği hiç mi gelmedi?"

"En son kavgalıydık, hatırlasana? Annemler kafanı dinlemen için benim bir süre seni aramamam gerektiğini söylemişti. Sakinleşmiş olmanı umuyorduk." Ellerimi tuttu. "Lütfen her şeyi anlatır mısın?"

"Neyi anlatmam gerektiğini bile bilmiyorum. Ama bütün bunları sakın ailene kızdığım için düşündüğümü düşünme."

"Her şeyi anlat. En ufak detayına kadar."

İçimdeki sıkıntıyı atamazken, dudaklarımı yalayıp son iki ayda yaşadığım şeyleri, neyi isteyip istemediğimi, neden böyle hissettiğimi ve artık düğünle ilgili hiçbir şeyin içimden gelmediğini bir bir anlattım. En sonunda saate baktığımda birkaç saat geçmişti bile. Ancak içimin ateşi hala sönmemişti.

"Baksana şuna," dedim, karşıdaki gelinliği göstererek. "Bu benim gelinliğim mi? Ben kabarık eteklerden nefret ederim," derken biraz önce duran ağlamam tekrardan başlamıştı. "Ben sade bir düğün istiyordum, Zayn. Gösterişten uzak, sadece sevdiğim insanların bulunduğu ve saf mutluluk içeren bir düğün istiyordum."

Zayn'in yüzündeki ifadeyi biliyordum. Oldukça pişman ve birazdan benden özür dileyecek. Oysa ki yaşadıklarımın sorumlusu o değildi. Dolayısıyla özür dilemesi gereken kişi de o değildi.

Bana şefkatle baktı ve gözlerini birkaç kez kırpıştırarak sıkıca sarıldı. Ona duyduğum devasa özlemle sarılışına karşılık verirken, kolları arasında ağlamak ve her şeyi anlatmak çok iyi gelmişti. Çözüme ulaşamasam da, göğsümdeki kara bulutların dağıldığını şimdiden hissetmiştim.

"Seni çok seviyorum," dedi sımsıcak sesiyle. "Seni çok seviyorum."

"Ben de seni," derken burnumu çekiyordum.

Uzunca geçen bir süre sonrasında benden ayrıldı -sarılırken hala konuşmaya devam ediyorduk- ve yüzümün her bir noktasına öpücük kondurmaya başladı. "Seni yalnız bıraktığım için çok pişmanım. Özür dilerim, hem ailem hem de kendim için," dedi öpücüklerinin arasından. En son dudaklarımı öperken uzun bir süre orada oyalandı. Alnını alnıma dayadıktan sonra geri çekildi. "Gerçi ailem için ne kadar özür dilesem az. Keşke her şeye en baştan başlayabilsek." Nefes nefeseydi.

"Keşke."

Onun hızlıca nefeslerine benim de nefeslerim eşlik ederken, bir anda benden geri çekildi. "Aslında başlayabiliriz."

"Ne?"

Bana karşı sırıtarak ayağa kalktı. Ona şaşkınca bakarken elimden tutup beni de ayağa kaldırdı ve yüzük parmağımdaki evlilik yüzüğünü çıkartarak önümde diz çöktü. Bu haline güldüm. "Zayn, ne yapıyorsun?"

Bu cümleme aldırmadı ve gülerek yüzüğü bana karşı tuttu. "Seni çok seviyorum ve tüm ömrümü seninle geçirmek istiyorum. Juliet Dawson, benimle evlenir misin?"

Kahkaha attım. Ama karşımda benden ciddi bir cevap beklediğini görünce kahkaham koca bir sırıtışa döndü. "Evet, evlenirim."

Gülümseyerek az önce parmağımdan çıkardığı yüzüğü tekrar parmağıma takarak beni öptü. Öpüşüne karşılık verirken içimdeki buz tutmuş kelebeklerin tekrardan çözüldüğünü hissediyordum.

Benden güçlükle ayrıldıktan sonra gözlerimin içine baktı. "Bana dünyada sevdiğin bir yer söyle." Düşünmeme fırsat vermeden ekleme yaptı. "Çabuk! Düşünme."

Ne diyeceğimi bilemezken, "İtalya," dedim birden. "Neden?"

"İtalya ha? İyiymiş." Koltuğa oturup telefonunu eline aldı. "Pasaportun güncel mi?"

"Evet, balayı için yenilemiştik ya." Ne yaptığını anlamaya çalışıyordum. "Zayn ne oluyor?"

Bana bir süre cevap vermeyip telefonuyla ilgilendi. Yaklaşık on dakika sonra gözlerimin içine tekrardan baktı. "Balayı için bir yer daha söyle."

"Neyden bahsediyorsun? Ne yaptığını bana söyler misin artık?" Telefonunu almaya çalıştığımda elini benden uzak en köşeye uzattı ve almamı engelledi. "Juliet, şehir ya da ülke ismi ver yeterli."

"E az önce verdim ya?"

"O farklı. Şimdikini balayı için istiyorum."

"Az önceki ne içindi?"

"Juliet," dedi uyarıcı bir sesle. "Şehir söyleyecek misin artık?"

Balayı için aklımda bir sürü yer vardı ama birden sorunca hepsini unutuvermiştim. "Sicilya?" dedim şaşkınlıkla. "Güney İtalya'da çok güzel yerler olduğunu duymuştum." Ayrıca önceki zamanlarda  fotoğraflarına bile bakmıştım ve gerçekten fotoğraftaki gibi görünüyorsa, mükemmel bir yere benziyordu.

"Sicilya," dedi beni tekrar ederek. Bu sırada gözünü telefondan ayırmıyordu "Ama ikisi de aynı ülkede oldu. Emin misin?"

İlk istediği ülkenin ne için olduğunu bilsem belki emin olabilirdim.

"Bilemedim şu an, beni neden strese sokuyorsun? İyice bir araştırma yapsaydık? Yunanistan ya da Türkiye taraflarına mı gitseydik acaba? Ege kıyıları meşhurdur."

"Tamam, karar ver."

"Zayn, çok zor durumdayım." Onlarca seçenek gözlerimin önündeydi ama hiçbirini seçemiyordum.

"Sakin ol, sadece nereyi istediğini söyle."

"İyi," dedim bıkkınca nefes vererek. "Mikanos. Belki sonrası için İzmir ya da Muğla taraflarına bile gidebiliriz." Tanrıya şükür ki, bir zamanlar azıcık da olsa bu konular için araştırma yapmıştım.

"Tamamdır," dedikten dakikalar sonra telefondaki işi bitti ve bana geri döndü. "Artık bana ne yaptığını söyleyecek misin?"

"Şimdi biraz uyuyacağız ve erkenden kalkıp istediğin bir gelinlikçiye gideceğiz. İstediğin ve tam içine sinen bir gelinliği aldıktan sonra, eve gelip valizlerimizi hazırlayacağız. Ayrıca bizim çocukların pasaport işlerini de halletmemiz lazım."

Söylediği her şeyi algılamaya çalışmam biraz uzun sürdü. "Pasaport işi ne alaka? Balayı için mi? Ayrıca az önce telefonda ne yaptığını hala söylemedin."

"Tek tek hepsini cevaplayacağım, sevgilim." Dudağıma kısacık bir öpücük kondurup geri çekildi. Bu bana, lütfen biraz sus deme şekliydi.
"Az önce telefondan İtalya için 10 kişilik uçak bileti ayırttım. Onları henüz satın alamadım çünkü ne bizim arkadaşların, ne de Giselle ve Waliyha'ların kişisel bilgilerini bilmiyorum. Bizimkilerin pasaport işlerini, bizimle İtalya'ya gelmeleri için halletmemiz gerek. Ama Mikanos için ikimize de bilet aldım."

Şaşkınlıktan edecek iki laf bulamadığımda, "Düğün öncesi neyden bahsediyorsun?" dedim. "İtalya'ya hangi ara gideceğiz?"

"İşte asıl kısım da bu. Buradaki düğünü unut," dedi gözleri parıldayarak. "8 gün sonra, Ağustos'un 7'sinde İtalya'da, sadece en sevdiklerimizin yanında evleneceğiz."

in love w you//zmWhere stories live. Discover now